• Sonuç bulunamadı

Pazarcık Alevilerinin Yaşadığı Yerler ve Tarihlerine Ait Düşünceler

Belgede Pazarcık Türkmen Alevileri (sayfa 103-138)

I. BÖLÜM

1.10. Pazarcık Alevilerinin Yaşadığı Yerler ve Tarihlerine Ait Düşünceler

Maraş bölgesi 1085-86 yıllarında Selçuklu kumandanı Emir Buldacı tarafından fethedildikten sonra zaman zaman Türkler ve Haçlılar arasında şehrin hâkimiyeti el değiştirse de, I.Kılıç Arslan döneminde Türkler şehre yerleşmiştir. Ancak stratejik bir uç konumunda bulunan Maraş XII. Yüzyıl sonlarına kadar sürekli çatışma halinde olmuş Selçuklular, Ermeniler, Zengiler ve Eyyübiler arasında gidip gelmiştir.363 XIII. Yüzyılda başlayan Moğolların baskısıyla beraber Anadolu’da artan Türkmen nüfusu Maraş bölgesine de sirayet etmiş bölgeye yoğun bir Türkmen nüfusu yerleşmiştir.364 Selçuklu Devleti’ni çok zor durumunda bırakan Babailer İsyanı ve Ağaçerilerin neden olduğu hadiseler hep Maraş bölgesinde cereyan etmiştir. Maraş bölgesinin XII. Asırdan itibaren şekillenen demografik yapısını bölgeye gelen çeşitli seyyahlar yazdıkları eserlerde anlatmışlardır. 1432 tarihinde Maraş’ta bulunan Fransız seyyahı Bertrandon de la Broquiere, Dulkadirli topraklarında yoğun şekilde Türkmenlerin yaşadığını ve bu Türkmenlerin kadınlarının da erkekler gibi birer savaşçı olduğunu söylemiştir.365Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde Maraş yöresinde yaşayan aşiretlerden ve bu aşiretlerin özelliklerinden bahsetmektedir. Bu yörede yerleşik ahalinin Türkmen olduklarını ve lisanlarının Tatar-ı Buhara’dan kalma olduğunu belirtmiştir. Bu aşiretler arasında önce Dulkadirli, Karakeçili, Deveyli, Akkoyunlu, Mamaylı, Pehlivanlı, Kaçarlı, Dermelek, Yuvacık, Keçeli, Avşarlı, Avcılar, Dedeler ve Torunlar’ın olduğunu söylemiş, bu Aşiretlerin tamamının Türkmen serdarı ve Beydilli kabilesinden olduğunu anlatarak, Arapkir ve Divriği bölgesindeki Sarıkeçili

360

Hanobası:Pazarcık İlçesine bağlı Narlı Ovası’nda bulunan Kılıçlı Aşireti’nden Alevilerin yaşadığı bir mahalledir.

361

Rıza Aslan,1960 doğumlu,ilkokul mezunu, K60.

362 K61 363 Gökhan, 13.Yüzyılın.,345. 364 Gündüz,Kahramanmaraş,192. 365

Selahattin Döğüş, Maraş’ta Türkmen Aşiretleri, I.Kahramanmaraş Sempozyumu Tebliğleri, Kahramanmaraş, 2004, 457-463.

dağında yayladıklarını söylemiştir.366Maraş bölgesinin yoğun Türkmen Aşireti nüfusundan dolayı vesikalarda “vilayet-i Türkmen” olarak geçtiği bilinmektedir.367

Babailer ve Ağaçeriler isyanlarında aktif olarak gözüken Maraş bölgesinde yoğun olarak bulunan birçok Türkmen Aşireti’nin Selçuklu devletinin resmi ideolojisini oluşturan Sünnilik dışında bir inanca sahip oldukları görülmektedir. Bu yüzden Maraş ilk Alevi yerleşim yerlerinden birisidir. Dede Karkın halifelerinden Şeyh Osman ve Hacı Mihman Maraş Pazarcık yöresine yollanmıştır.368 Alevilerde Osman ismi olmamasına rağmen Maraş’ta bulunan bir Alevi köyünün adının Osman Dede olması, bu Dede Karkın halifesinden kaynaklanmış olmalıdır. Ayrıca Baba İshak isyanının bu bölgeden başlaması rastgele olmuş bir olay değildir. Çünkü o isyana katılmış birçok aşiretin obası yine Maraş’ta bulunmaktadır.369 Elvan Çelebi’ye göre, Baba İlyas, kendilerinin de atası olan Dede Karkın’ın halifesi ve onun izniyle diğer dört halifesiyle birlikte Rum diyarına gelmiştir.370 Faruk Sümer Göksun’da Dede Karkın zaviyesine hizmet eden Karkınlıların bulunduğunu haber vermiştir. İbn Bibi, Babailerin Harran ve Urfa civarında Harezmlilerin içinde Sultan Gıyaseddin’in yaşayış tarzı ve onun şaraba düşkünlüğünü kınayarak onun “Âlemlerin Rabbi’nin yolundan saptığı, Hulefa’yı Raşidin’in izinden ayrıldığını” söyleyerek böyle yalan ve aldatmacalarla halkı kendi sapık yollarına girmeye çağırdıklarını haber vermektedir.371 Buradaki en dikkat çekici unsur eğer Selçuklu tarihçisi İbn Bibi’nin yazdıkları doğruysa, saray hayatında sık görülen ve Türk Alevilerde kesin yasak olarak değerlendirilmeyen içkinin onların ataları olarak zikredilen Babailer tarafından Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’e bir şuç olarak isnat edilmesidir. Bundan amaç sultanın bu yönünü açığa çıkararak genel halk tabakasının sultana öfkesini artırmak ve buna karşı tabandan bir destek almak olmalıdır.

366

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Seyit Ali Kahraman,Yücel Dağlı (haz.), Cilt 3,İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, 1999, 102.

367 Demirci,Arslan,887-914. 368 Aksüt,Baba İshak, 369 Aksüt,Baba İshak 370

Sadullah Gülten, Anadolu’da Bir Vefai Şeyhi:Tahrir Defterleri Işığında Dede Karkın Hakkında Bazı Değerlendirmeler, http: //www. hbvdergisi. gazi. edu. tr/index. Php /TKHBVD/ article/view/480/471,149-151.

371

Mehmet Saffet Sarıkaya, Anadolu Aleviliğinin Tarihi Arka Planı, İstanbul:Ötüken Neşriyat, 2003, 175.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Dulkadirliler sürekli Şah İsmail taraftarı olarak gösterilmiştir. Bunu da pekiştirmek için Dulkadirli Alaüddin Devle’nin 20000 kişilik bir kuvvetle Şah İsmail’e katıldığını belirtilir. Ayrıca seyahatnameye göre Sultan Selim, Mısır Sultan’ı Gavri’yi de bu yüzden tehdit eder ve şöyle der: “Şu Alaüddin Devle’yi zapt edin İslam Askerinin geçeceği yolda haydutluk etmektedir. Hakkından gelin yoksa ben gelirim” şeklindeki tehdidine Memlük Sultanı Gavri’nin; “Gücün yetiyorsa gel yap” diye cevap verdiği belirtilmiştir. Alaüddin Devle’yi de tehdit eden Sultan Selim seyahatnameye göre; “Göreyim seni Şah İsmail’e nice imdat edersin” demesine rağmen Çaldıran ovasında Şah İsmail ordusuyla beraber 20000 Dulkadirli, 20000 Memlük askeri olduğundan bahsedilmektedir.372 Bu savaşın sonunda Osmanlıların yüz bin Kızılbaşı kılıçtan geçirdiği ve Şah İsmail’in hanımı Taçlı Begüm Sultanın üç yüz cariyesiyle esir edilip Taczâde Cafer Çelebi’ye emanet edildiğini belirtilmektedir.373 Bunun akabinde Sultan Selim Alaüddin Devle üzerine yürümüş ve Göksun’da yapılan savaşta Alaüddin Devle 70 boy beyiyle beraber öldürülmüş ve kafası kesilerek tabii olduğu Memlük hükümdarı Sultan Gavri’ye gönderilmiştir.374

Osmanlı kaynaklarında geçen Çaldıran Savaşı döneminde büyük miktarda Kızılbaş katledildiği375 fikrine Son Kızılbaş Şah İsmail’in yazarı Tufan Gündüz katılmamaktadır, yazara göre; “Anadolu’da Kızılbaşların herhangi bir karışıklığa

sebep olmamaları için tespit edilmeleri ve ileri gelenlerinin öldürülmeleri yolunda bir emir çıkarıldı. İdris-i Bitlisi bu emre uygun olarak 40000 Kızılbaş’ın yazıldığını ve hepsinin de öldürüldüğünü kaydediyor. Diğer Osmanlı kronikleri de İdris-i Bitlisi’yi kaynak olarak alıyor. Buna karşın Safevi kaynakları böyle bir katliamın yapıldığına dair bilgi vermemektedir. Böyle bir katliam gerçekleşmiş olsaydı en iyimser tahminle yüzlerce köyün ortadan kalkmış olması gerekirdi. 8000 ile 10000 hanelik bir grubun birden bire yok edilmesi anlamına gelirdi.” Diyerek kaynaklarda

böyle büyük miktarda ani bir ortadan kaybolmanın olmadığını ifade etmektedir.376 Dulkadirlilerin Elbistan ve Maraş’ta yaptıkları camiler mescitler ve zaviyeler göz önüne alındığında halkın büyük bir bölümünün ve beylerinin Sünni itikada sahip

372 Evliya Çelebi,Cilt 3,104. 373 Evliya Çelebi,Cilt 1,68. 374 Evliya Çelebi,Cilt 3,105. 375

İdrîs-i Bitlisi, Selim Şah-Nâme, Hicabi Kırlangıç (haz.), Ankara: Hece Yayınları,2016,455.

376

oldukları görülmektedir.377 Ancak hem bir dini lider hem de bir sultan olarak Şah İsmail’e yönelik bu derece bağlılık sadece genel gidişattan rahatsızlık ve devletler arası siyasi hamleye bağlanamayacak ölçüdedir ki, bu da tabanda ciddi anlamda ona dini açıdan bağlı bir kitlenin olduğunu göstermektedir. Ayrıca Dulkadirli Türkmenlerinin Şeyh Cüneyt ve Şeyh Haydar’dan başlamak üzere Safevilere destek olup onların en eski müridlerinden oldukları bilinmektedir.378

Bu yüzden Maraş bölgesi Türklerin Anadolu’ya girmesiyle beraber en önemli Alevi yerleşim yerlerinden biri olmuş XVII. ve XVIII. Yüzyıldan itibaren yaygınlaşan aşiretlerin iskânı ve yer değiştirilmesi sonucu Halep, Rakka, Hama ve Humus bölgelerine zorunlu iskâna tabii tutulan Tatalu, Acurlu, Günce, Çepni, Kılıçlı gibi birçok aşiret379 buradan kaçarak Maraş bölgesine gelmiş ayrıca o tarihten sonra çeşitli bölgelerden yoğun anlamda aşiret Pazarcık ovasına yerleşmiştir.380

Kahramanmaraş Elbistan ilçesi, Kantarma köyü, Kahramanmaraş’ta yaşayan birçok Alevi’nin bağlı olduğu Sultan Sinemil Ocağının merkezidir. Bu bölge daha önce bu yönde inceleme yapan birçok bilim adamı tarafından ziyaret edilmiştir. Bu incelemelerin birinde Mükrimin Halil Yinanç il milli eğitim müdürü ve bir arkadaşıyla Kantarma’ya ziyaret yapmış ve dönemin dedesiyle yaptığı söyleşide buraya bir minare yapılmasını ve Şii usule göre ezan okunmasını tavsiye etmiştir. Dedenin bu tavsiyeyi düşüneceğini belirttiği söylense de381,aynı olayı kendisinden dinlediğimiz dedenin oğlu ise babasının köye niye bir okul değil de minare önerdikleri konusunda hocaya itiraz ettiğini söylemiştir.382 Okumanın ve ilim tahsil etmenin önemini vurgulayan Tacim Dede, Hz.Peygamber’in ilim Çin’de de olsa arayınız hadisi örnek göstermiş ve Hz. Ali’nin “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözünü hatırlatmıştır.383

377

Yaşar Baş, Maraş ve Çevresinde Dulkadirli Vakıfları, I.Kahramanmaraş Sempozyumu, Kahramanmaraş, 2004 ,565-570.

378

Gündüz, Son Kızılbaş.,84.

379

Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, İstanbul: Eren Yayıncılık, 1987, 58, 69, 79.

380

Demirci,Arslan,890.

381

Mustafa Kök,1946 doğumlu,Üniversite mezunu,K70.

382

K1

383

Bu yörede yaşayan hem ocağın hem de aşiretin adı Sinemil olup, bölgedeki dedeler tarafından Sin,384 kökü Arapça olan mezardan geldiği söylenmektedir.385 Bu ocağa mensup olanların İmam Bakır soyundan Abdul Muhammed evlatları olduğu belirtilmektedir. Bektaş evlatları olarak adlandırılan bu dede ailesinin hatırladıkları en büyük dedeleri Büyük Bektaş Dede ve devamında Küçük Bektaş Dede, Şeyho Dede ve Tacim Dede olarak devam etmiştir. Tacim Dede’nin bölgede çok saygı duyulan ve özellikle ziyaretine gelinen biri olarak ifade edilmiştir. Bölgede yaşayan dedeler buraya İran’dan geldiklerini belirtmektedirler. Ayrıca köyde çok eski bir kantarma şeklinde yani yarım ay şeklinde bir kubbe olduğu ve doğuya baktığı bildirilmiştir. Ama bu kubbe çeşitli nedenlerden yıkılmış ve kimi nefsine uyanlarca burada bir şeyler aranmıştır.386

Kantarma Sinemil Ocağı dedesi, Alhas Aşireti ile de akraba olduklarını, Sivas ve Kürecik bölgesinden de talipleri bulunduğunu belirterek Kantarma’nın tarih boyunca bir ilim irfan yuvası olduğu ve çok değerli insanların bu köyden çıkıp bölgeye dağıldıkları anlatılmış, Bozlar Kasabası ve Pazarcık bölgesindeki Tilkiler Köyü dedelerinin de Sinemil Ocağı dedeleri olduklarını söyleyerek, çok eğitimli ve nazik insanlar olduklarını ifade etmiştir.387 Kantarma Dedeleri, tarihlerine ait hüccetleri olduğunu ve bunu Antakyalı bir Araba okuttuklarını ve bundan anladıkları kadarıyla bölgedeki tarihlerinin üç yüz ya da beş yüz seneye dayandığını ifade etmişler, XVII.yüzyılda bölgeye göçebe olarak buralara geldiklerini daha önce Yavuz zamanında çeşitli baskılara uğradıkları için bu bölgeye göç ettiklerini söylemişlerdir.388

Sinemil Ocağı dedeleri, önceden cem yapılan yerin büyük dam olarak adlandırıldığını ve bu yerin İbo Dede’ye ait olduğunu söylemişlerdir. İbrahim Dede’nin bölge de yaşayan Türk, Kürt, Sünni ve Alevi tüm kesimlerce İbo Dede diye bilindiği söylenerek, evde önceden yazılı bir taş olduğu ama bunun söküldüğü, içeride çok geniş bir cem erkânı yürütülen salon olduğu gösterilmiştir. Bu salonda

384

Sin: “Eski Türkçe’de ve eski Anadolu Türkçe’sinde Mezar anlamına gelmektedir.”Tuncer Gülensoy, Köken Bilgisi Sözlüğü, Cilt 2, 2.Baskı, Ankara: TDK Yayınları, 2011, 782.

385 K1 386 K2 387 K1 388 K1

çok büyük bir baca ve tavanında ahşap örgülü geometrik desenler bulunduğu anlatılmıştır. Buradan aldığımız bilgiye göre aralarında çok güzel deyiş ve nefes söyleyenler olmasına rağmen, İbo Dede’nin gölgesinin çok ağır olduğu(çok saygı duyulan ve hürmet edilen kimse anlamında) belirtilerek bölge Alevilerinin üzerindeki büyük etkisinden bahsedilmiştir. Bir keresinde İbo Dede hastalanınca, talipleri zemheri ayında karlar yolları kapatmasına rağmen Söğütlü çayından yalın ayak diz üstü gelerek İbo Dede’ye Hak şifa versin diye niyaz olmuşlardır. Yine bir dede olan Hasan Sinemil hastalanınca annesi tarafından İbo Dede’ye getirilmiş ve annesi tarafından; “İbo, oğlumu sana bağışladım takdir senindir” dediği söylenerek, İbo Dede’ye olan itimat anlatılmış ve bir süre sonra çocuğun iyi olduğu belirtilmiştir.389 Başka bir Sinemil dede ailesi olan Bozlardaki bir dede, ailesindeki büyüklerini sayarken öncelikle babası Hasan’dan bahsederek babasının dedelik yaptığını ve yanında yetiştiğini, babasının çok güzel saz çalıp çok güzel erkân yürüttüğünü anlatmıştır. Büyük dedeleri Ali’nin çocuklarından iki tanesinin bu yolu yürüttüğünü bunların Hüseyin ve Oruç dede olduğunu ifade etmiştir. Oruç Dede’nin oğlu Hacı Dede ve Hüseyin Dede’nin oğlu ise kendi dedesi olan Ahmet Dede’dir. Ahmet Dede’nin iki oğlu olduğu, bunların birisinin kendi babası olan Hasan diğeri ise amcası Doğan’ın olduğunu ifade etmiştir. Bunların yolu yürüttüğünü ve kendisinin de babasıyla beraber yolu yürüttüğünü ifade etmiştir. Hacı Dede’nin de iki oğlu olduğunu, bunlardan birinin Mehmet diğerinin ise Hasan olduğu söylenerek bunların da aynı şekilde dedelik yaptıkları anlatılmıştır. Büyük dedeleri Ali’nin babasının Nasır, onun babasının da Mehmet olduğu ifade edilmiş, bunun babasının da Mamadi onun babasının da Hacı, Hacı’nın babasının da Mehmet olduğu söylenmiştir.390

Bozlar Sinemil Dedesi, bölgelerinin daha önce araştırmacılar tarafından ziyaret edildiğini, bir Amerikalı ile evli olan Ayfer Karakaya’nın üç gün kendi evlerinde kaldığını, Ali Aksüt ve Ali Yaman’ın da geldiğini çok güzel sohbetler yapıldığını ifade etmiştir. Alevilikle ilgili yapılan araştırmaları çok doğru bulduğunu belirten dedeye göre kendi çocuklarının bu tür araştırma yapmadıklarını söyleyerek bunun bir eksiklik olduğunu ifade etmiş, kendi atalarını, dedelerini, gelenek ve göreneklerini araştırmadıklarını söylemiştir. Aleviliğin çok canlı bir kültür olduğunu belirten

389

K2

390

dedeye göre teorikte ne kadar okunursa okunsun pratikte görülmezse Aleviliğin tatbikatının yapılamayacağını ifade etmiştir. Buna bir örnek olarak bölgede Narlı’da yapılan bir cemde Adıyaman yöresinden bir dedenin yaptığı yanlışları anlatan dede, bu cem de, dedenin kurban keserken bez sardığını ve yanlışları olduğunu gördüğünü söyleyerek, bu dedeye yaptığı bu uygulamanın ne İmam Cafer-i Sadık buyruğunda ne de Kur’an’da olmadığını söylemiş böyle bir uygulamayı nasıl yaptığını sorduğunu ifade etmiştir. Bu tür hareketlerin cehalete delalet olduğu söylenerek, eğer bir kişiye beş kişi ya da on kişi dede demeden ya da toplum o kişinin görüşünü kabul etmeden kendisine dede diyemeyeceği söylenmiştir. Dedeler arasında mensup oldukları ocağın diğerleri nezdinde üstün sayılması şeklinde bir çaba olduğunu oysa Ehl-i Beyt’e mensup olan dedelerinin birbirlerine üstünlük iddia edemeyecekleri vurgulanmıştır. Dedeler arasında üstünlüğün tahsil, eğitim, bilgi, ahlâk ve görgü bakımından olabileceği, kökene gelince bütün dedelerin bir olduğu belirtilmiştir. Bozlar dedesi, kökenlerinin İmam Musa-el Kazım’dan geldiğini ifade ederek Hacı Bektaş-ı Veli’nin de, Şeyh Ahmet Yesevi’nin de, Şah İsmail Safevi’nin babasının da İmam Musa-el Kazım’dan geldiğini söyleyerek bu kişilerle aynı soydan kardeş olduklarını ifade etmiştir. Sultan Sinemil’in de İmam Musa-el Kazım’dan geldiğini ve dört tane oğlu bulunduğunu bunların Haydar, Kalender, Nadar ve Aziz olduğunu söylemiştir. Bazılarının Şems’inde Sultan Sinemil oğlu olduğunu söylediğini ama bunun doğru olmadığını ifade etmiştir. Kendi soylarının Sultan Sinemil’in oğlu Haydar’a dayandığını, Nadar’ın çocuklarının Erzincan Tercan’a bağlı Nadar köyünde bulunduğunu, Kantarma dedelerinin de Kalender’den geldiğini, Aziz’in ise Bozlar’a geldiğini ancak onun mücerret olduğunu ifade etmiştir. Büyük dedeleri Haydar’ın Kayseri Sarız’ın bir köyünde, Kalender’in Kantarma’da, Nadar’ın Erzincan’da yattığı belirtmiştir. Aile ve Aleviler olarak çok zülüm gördüklerini bunun Emevilerle başladığını, Abbasilerle ve Osmanlılarla devam ettiğini ancak ne suçları olduğunu bilmediklerini, tek suçlarının Ehl-i Beyt olmak olduğunu, Peygamber’i sevmek olduğunu zikretmişlerdir. Kendilerine Kızılbaş dendiği, kendi okuduğuna göre ise Kızılbaş kelimesinin tarihinin şöyle olduğunu anlatarak; Uhud harbinde Hz. Peygamber’in on bin, Ebu Süfyan’ın ise yüz bin askeri olduğu ve bu savaşta Hz. Hamza’yı Muaviye’nin annesi Hinde’nin, Vahşi diye birine vurdurduğu ve Hz. Hamza’nın ciğerlerini yediğini belirtmiştir. Hz. Peygamber’in arkasından kuyu kazıldığı belirtilerek, dişine bir ok isabet ettiği ve üç dişinin kırıldığını söylenmiştir.

Peygamber’in yüz üstü düştüğü bu sırada sancağın Abudücane391 diye bir kahramanda bulunduğu söylenmiştir. Bu sırada Hz. Ali’nin orada olmadığı ve çocukları Hasan, Hüseyin ve hanımı Fatıma’yla hurma deşirdikleri392 ifade edilmiştir. Hz. Peygamber yere düşünce Cenab-ı Allah’a yalvardığı, yenildim dediği bunun üzerine. Cebrail inerek ya Muhammed yenilmedin dediğini, Ali’yi çağır yenersin dediği ifade edilmiştir. Hz. Peygamber’in Hz. Ali’nin uzakta olduğu, gelemeyeceği ve nasıl çağıracağını söylediği belirtilerek, Cebrail’in sen çağır Allah her şeye kadirdir dediği ifade edilmiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber, yetiş ya Ali dardayım dediği ve o an ağacın üstündeki Hz. Ali’nin, lebekye ya Muhammed dediği söylenmiştir. Fatıma’nın bunun üzerine Ya Ali ne oldu dediği ve Hz. Ali’nin de baban dardadır dediği ifade edilmiştir. “Ne varsa âdemdedir, ne var âlemde?” diye bir atasözü olduğu hatırlatılarak şimşekler çaktığı zaman kıvılcımların görüldüğü ifade edilmiştir. Zülfikar’ın ucu görüldüğü an, düşmanların kaçtığı Hz. Ali’nin gelip Abü Dücane’nin cenazesini kaldırdığı ve peygamberin de Abü Dücane’nin altında olduğu ve baştanbaşa kıpkırmızı kan olduğu ifade edilerek Süfyanilerin “kızılbaşa bak kızılbaşa” dedikleri anlatılmıştır. Bozlar dedesi nerede bir vadide ya da sarp bölgede bir Sünni köyü varsa bunların kökeni araştırılırsa Alevi olduklarının görüleceğini ifade ederek, bunun sebebi olarak da bu insanların bu bölgelere kaçarak, sığındıkları ve Aleviliklerini muhafaza etmeye çalıştıkları söylenmiştir.393

Dede, eskiden her yıl gittiği Elbistan’da bir cem sırasında, bir kızın gelip dede bir sorunum var konuşabilir miyim? Dediğini belirtmiş bu esnada cemde birçok yörenin tanınan simalarının olduğunu, Hasan Uçak ve Hayri Şahin’in gibi avukatların bulunduğunu ifade ederek, bu kıza cemin devranının olduğunu ve herkesin hakkı bulunduğunu, ne diyecekse buyurması gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine kız; “dede sen geç geliyorsun öbürleri de bize bilgi vermiyor, keşke sen sık sık gelsen” demiştir. Kızın baştan beri kendini farklı bir yöne çekmeye çalıştığını anladığını anlatan dede bu kıza; “eğer sen öğrenmek istiyorsan, ağıza ve buruna dolmakla bunun öğrenilemeyeceği, muhasip tutup, Alevi geleneklerine, kültürüne ve felsefesine göre yeminli tercüman kurbanı kesilmesi gerektiği” ifade etmiştir. Dede,

391

Ebu Dücane,Uhud Savaşı’nda peygamber için ölüm biatı veren sekiz sahabeden biridir. Asri Çubukçu, Ebû Dücâne, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 10, İstanbul: TDV, 1994, 122.

392

Deşirmek: Maraş’ta toplamak anlamında kullanılır

393

kıza bir dedenin Alevilikle ilgili her şeyi bilmesi gerektiğini ve bunların tatbikatı sırasında a’dan z’ye her şeyi sorabileceğini ve kendinin de bunu anlatacağını söylediğini ifade etmiştir. Ama bu şekilde öğrenmesinin zor olduğunu da belirtmiştir. Bunun üzerine kız peki demiş ve yeni bir soru sorarak; “Hz. Muhammed Arap’tı, biz Arap’mıyız? Kürt’müyüz ya da Türk’müyüz? Diye bir soru sorduğunu, kızın işi Kürtlüğe çekmeye çalıştığını anladığını ve şöyle cevap verdiği belirtmiştir. “Kızım, sen bana dede diyorsun değil mi? Ben peygamber torunuyum eğer kabul edersen. Eğer peygamber Arap’sa Arabım, Türk’se Türk’üm, Kürt’se Kürt’üm.”demiştir. Bu tür yaklaşımlarla Alevilerin bölündüğünü söyleyen dede, yeni eğitimli bir nesilden dedelerin yetişmesi gerektiğini kendisinin ilkokul mezunu bile olmadığını ancak okuma yazması olan insanın isterse kendini yetiştirebileceğini, kendisinin baştan beri büyüklerinin yanında irfan mektebinde okuyarak yetiştiğini ifade etmiştir.394

Bozlar dedesi, köken olarak Horasan’dan geldiklerini ifade ederek, bu gelişin üç koldan olduğunu anlatmıştır. İlk önce Ahi Evren’ın geldiğini, Ankara, Yozgat,

Belgede Pazarcık Türkmen Alevileri (sayfa 103-138)