• Sonuç bulunamadı

1.1.2.1. Dünyada Patentin Tarihsel GeliĢimi

Ticari hayatın var olduğu her süreçte rekabet kaçınılmaz olmuĢtur. Dünya düzeninde varlığını kanıtlamak isteyen ülkeler her çağın gereklerine göre yenilik ve geliĢim peĢinde olmuĢlardır. Yeniliklerin korunması içinde her dönemde farklı uygulamalar ortaya konulmuĢtur. Yenilikler önem kazandıkça rekabet yarıĢından geri kalmak istemeyen ülkeler için ulusal yenilikler ve uluslararası entegrasyonlar kaçınılmaz hale gelmiĢtir.

Patentin dünyadaki geliĢimi uzunca bir tarihe dayanmaktadır. Soyak (2005)‟ın belirttiği üzere, buluĢların korunmasına yönelik ilk uygulamalar 1443 yılında Venedik „te baĢlamıĢ ve ilk patent kanunu da 19 Mart 1474‟te Venedik‟te uygulanmıĢtır. Venedik‟te aynı zamanda telif hakkı ile ilgili kanunlarda geliĢtirilmiĢtir. Günümüzde uluslararası rekabet yarıĢında önemli bir yere sahip olan patent sisteminin dünya tarihi açısından geliĢimi Tablo 1‟de özet olarak verilmektedir:

Tablo 1: Dünyada Patentin Tarihsel GeliĢimi

YILLAR GELĠġME

19 Mart 1474 Ġlk patent kanunu Venedik‟te uygulanmıĢtır.

1623 " Ġngiliz Tekel Kanunu" ile patent sisteminde sistematikleĢmeye gidilmiĢtir.

1790 Amerika‟da patent sistemini kurulmuĢtur.

1790-ABD 1791- Fransa 1815 – Rusya 1879-Osmanlı 1885-Japonya

Patent Kanunu‟nu yürürlüğe koymuĢlar ve patenti devlet eliyle güvenceli hale getirmiĢlerdir.

1883 Paris SözleĢmesi ile buluĢlar, markalar, endüstriyel tasarımlar ve haksız rekabet hakkında uluslararası iĢbirliği ve koordinasyonu sağlama ve iliĢkileri geliĢtirmek amaçlanmıĢtır.

1967 Dünya Fikri Mülkiyet TeĢkilatı kurulmuĢ. Uluslararası sözleĢmelerin oluĢturulması ve güncellenmesi amaçlanmıĢtır.

1970 "Patent ĠĢbirliği AntlaĢması" imzalanmıĢtır ve ulusal patent ofisine yapılan patent baĢvurusu ile uluslararası alanda patent baĢvurusu yapma hakkı tanınmıĢtır.

1995 Dünya Ticaret Örgütü kuruluĢ anlaĢmasına eklediği "Trade Related Aspects of Intellectual Property Rights" anlaĢması ile patent sürelerini standart hale getirerek tüm dünya için 20 yıl olarak belirlemiĢtir.

2000 "Patent Kanunu AnlaĢması" ile patent alma prosedürleri kolaylaĢtırarak uygulanmaya daha elveriĢli hale getirilmiĢtir.

9 Sanayi devrimden sonra kurumsallaĢmayı sağlamak amacıyla Ġngiltere patent sisteminde sistematikleĢmeye gidilmesinde öncülük etmiĢtir ve patent konusunda önemli bir adım olan 1623 " Ġngiliz Tekel Kanunu" çıkarmıĢtır. Gökovalı ve Bozkurt (2006), Ġngilizlerden yoğun Ģekilde etkilenen Amerika 1790 yılında patent sistemini kurmuĢ ve akabinde "Patent Kanunu‟nu yürürlüğe koymuĢtur. 1791 yılında Fransa, 1815 yılında Rusya "Patent Kanunu‟nu" yürürlüğe koymuĢtur ardından bu ülkeleri 1879‟da Osmanlı, 1885‟de Japonya takip etmiĢtir.

Patent sistemlerinin dünyaya yayılma baĢlamasından sonra uluslararası iĢbirliği ve koordinasyonu sağlama ve iliĢkileri geliĢtirmek amaçlı sözleĢmeler imzalanmıĢ, kuruluĢlar oluĢturulmuĢtur. Soyak (2005)‟a göre, sözleĢmelerden ilki 1883 Paris SözleĢmesi‟dir. Konusunu buluĢlar, markalar, endüstriyel tasarımlar ve haksız rekabetin oluĢturduğu Paris sözleĢmesine 11 ülke katılmıĢtır. Paris SözleĢmesi 1979‟a kadar altı kez değiĢime uğramıĢtır. Gökovalı ve Bozkurt (2006) , uluslararası sözleĢmelerin oluĢturulması ve güncellenmesi amacıyla 1967‟de kurulan Dünya Fikri Mülkiyet TeĢkilatı (WIPO) bu düzenlemelerin en önemli noktası haline gelmiĢtir. Ve sonrasında 1970 yılında imzalan "Patent ĠĢbirliği AntlaĢması" baĢvuruları ile ulusal patent ofisine yapılan patent baĢvurusu ile uluslararası alanda patent baĢvurusu yapma hakkı tanınmıĢtır. Böylece buluĢ sahibi, buluĢu için her ülkede ayrı ayrı patent baĢvurusu yapma maliyetinden kurtulmuĢtur. Bu sistem dünya çapında bir patent verileceği anlamına gelmemektedir sadece ülkede yapılan baĢvuruyu gerekli ilgili ülkelere iletir. Patent hakkının verilip verilmeyeceği kararını ilgili ülke verir. Tek bir patentin dünya çapında kabul görmesi durumu mevcut değildir. 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü kuruluĢ anlaĢmasına eklediği "Trade Related Aspects of Intellectual Property Rights" anlaĢması ile patent sürelerini standart hale getirerek tüm dünya için 20 yıl olarak belirlemiĢtir. Bu sözleĢme Paris SözleĢmesinden sonra yapılan en kapsamlı sözleĢmedir. 2000 yılına gelindiğinde "Patent Kanunu AnlaĢması" ile patent alma prosedürleri kolaylaĢtırarak uygulanmaya daha elveriĢli hale getirilmiĢtir.

1.1.2.2. Türkiye’de Patentin Tarihsel GeliĢimi

Selçuklu Devletinden, Türkiye Cumhuriyet‟ine kadar Anadolu‟da üretim ve ticaret çok önemliydi. Ġlk önceleri önemli ticaret yollarına sahip olmamızın sağladığı

10 katkılarla rekabet yarıĢında diğer devletlere fark atabilmek için yeni Ģeyler üretebilme gayretinde olan devlet daha sonraları Sanayi Devrimi ile birlikte girilen rekabet ve hammadde yarıĢında geri kalmamak için mücadeleye girmiĢtir.

Cumhuriyet‟in ilanıyla birlikte dünya sisteminde var olma yarıĢına giren Türkiye için değiĢen dünya Ģartları her dönemde ekonomik yarıĢa dâhil olabilmek için yenilikçi olma zorunluluğunu ve bu yeniliği koruyan sistemini de beraberinde getirmiĢtir.

Dünyadaki geliĢmeler ve çağın gerekleri ülkemiz içinde patenti gerekli kılmıĢtır.

Ülkemiz, sınai mülkiyet hakları alanında ilk düzenleme yapan ülkelerden biridir.

Ülkemizde patent kurumunun geliĢimi Tablo 2‟de özet olarak verilmektedir:

Tablo 2: Türkiye’de Patentin Tarihsel GeliĢimi

YILLAR GELĠġME

1871 Avrupa benzeri marka ve patent uygulamalarına geçilmesi amacıyla EĢya-i Ticariye

„ye Mahsus Alamet-i Farikalara Dair Nizamnamesi kabul edilmiĢtir.

1879 Avrupa benzeri marka ve patent uygulamaları devamı için Ġhtira Beratı Kanunu kabul edilmiĢtir.

1925 Paris SözleĢmesi imzalanmıĢ ve sınaî mülkiyetin korunması için uluslararası bir birlik oluĢturulmasına karar verilmiĢtir.

1965 Marka Kanunu yürürlüğe girmiĢtir. Türkiye'de sınaî mülkiyet hakları koruması alanındaki önemli geliĢmeler arasında sayılmıĢtır.

1967 WIPO KuruluĢ AnlaĢması‟na Türkiye katılmıĢtır ve Türkiye patent ile ilgili düzenlemeler açısından uluslararası sistemin bir parçası olmuĢtur.

24.06.1994 544 sayılı KHK yürürlüğe girmesi ile Türk Patent Enstitüsü kuruldu ve patentle ilgili iĢlemlerin sistematikleĢmesi açısından Türkiye için bir dönüm noktası olmuĢtur.

1995 Gümrük Birliği'nden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi için TPE öncülüğünde patent, marka, endüstriyel tasarım ve coğrafi iĢaretler alanlarında reform KHK yürürlüğe konmuĢtur.

19.11.2003 544 Sayılı KHK'nın günümüz koĢullarına uyumlu hale getirilmesi ve kanunlaĢtırılması amacıyla 5000 Sayılı Türk Patent Enstitüsü KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanun"

yürürlüğe girmiĢtir.

24.04.2004 5147 Sayılı Entegre Devre Topoğrafyalarının Korunması Hakkında Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte sınai mülkiyet hakları alanındaki yasal mevzuat tamamlanmıĢtır.

22.12.2016 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile kurumun adı, “Türk atent ve Marka Kurumu olarak değiĢtirilmiĢtir ve yılsonu itibariyle de TÜRKPATENT Bilgi ve Doküman Birimi oluĢturulmuĢtur. Türk Patent ve Marka Kurumu, uluslararası alanda yaptığı faaliyetlerle büyük ilerlemeler kaydetmiĢtir. WIFO nezdinde “AraĢtırma ve Ġnceleme Otoritesi” olmuĢ, TÜRKPATENT-WIPO-Ankara Üniversitesi iĢbirliğinde fikri mülkiyet alanında yüksek lisans programı baĢlatılmıĢtır. “Fikri Mülkiyet Akademisi”, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun yürürlüğe girmesi ile kurulmuĢtur.

10.01.2017 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile birlikte marka, patent, tasarım ve coğrafi iĢaretler için ayrı ayrı düzenlenen Kanun Hükmünde Kararnameler tek çatı altında toplanmıĢtır.

Kaynak: http://www.turkpatent.gov.tr

11 TÜRKPATENT (2019), bilgilerine dayandırarak oluĢturduğumuz tablodan da görüleceği üzere patentin tarihsel sürecine bakıldığında ülkemiz sınai ve mülki hakları düzenleyen ilk ülkelerden olmakla birlikte bu haklara koruma sağlayan ülkeler arasında da ilk sıralarda yer almaktadır. 1871 tarihli "EĢya-i Ticariye ‟ye Mahsus Alamet-i Farikalara Dair Nizamname" ve 1879 tarihli "Ġhtira Beratı Kanunu"

ile Avrupa benzeri marka ve patent hususunda temel düzenlemeleri içermektedir.

Cumhuriyetin ilanından sonra sınai ve fikri mülkiyet konularında yapılan ilk çalıĢma 1925 "Sınaî Mülkiyetin Korunması için Uluslararası Bir Birlik OluĢturulması Hakkındaki Paris SözleĢmesi‟dir. Cumhuriyetin ilk yıllarında sınai ve fikri mülkiyet konularına verilen bu önem geliĢmiĢ bir ülke olabilmemiz için atılan sağlam temellerin bir göstergesi olmuĢtur. 1965 yılında yürürlüğe giren "Marka Kanunu "

ve 1967 yılı "Dünya Fikri Mülkiyet TeĢkilatı (WIPO) KuruluĢ AnlaĢması‟na katılım, Cumhuriyet‟in kuruluĢu ile devam eden geliĢme adımları arasında önemli bir yer almıĢtır.

24 Haziran 1994‟te Türk Patent Enstitüsü'nün (TPE) Türkiye açısından bir dönüm noktası olmuĢtur. Ġdari ve mali özerkliğe sahip bu kurumun günümüz koĢullarına uyum sağlayabilmesi amacıyla 2003 yılında "5000 Sayılı Türk Patent Enstitüsü KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanun" yürürlüğe girmiĢtir. TPE bugünkü halini 2016 yılında 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile almıĢ kurumun adı, “Türk Patent ve Marka Kurumu” olarak değiĢtirilmiĢtir. Son yıllarda da TÜRK PATENT-WIPO-Ankara Üniversitesi iĢbirliğinde fikri mülkiyet alanında yüksek lisans programı baĢlatılmıĢ, eğitim ihtiyacına yönelik “Fikri Mülkiyet Akademisi” kurulmuĢtur.

1.2. EKONOMĠK BÜYÜME

Günümüzde birçok ülkenin en temel iktisadi problemi istenilen ekonomik büyüme hedefine ulaĢamamaktır. Ülkeler büyümeye engel olan unsurlarla mücadele etmek zorundadır. Ekonomik büyüme nominal veya reel milli geliri artırdığı ve refah düzeyinde artıĢa sebep olduğundan ülkelerin geliĢmiĢlik düzeyinde belirleyici olan temel unsurlardandır. Ayrıca ülkelerin birçoğu ekonomik büyümenin; yoksulluğu ve iĢsizliği azalttığı, sağlıklı ve verimli iĢ gücünü artırdığı, sosyal-kültürel yapıyı da olumlu yönde etkileyen bir faktör olduğu için ekonomik büyümeyi temel politik

12 unsur olarak kullanmaktadır ve stratejik planlarını hedeflenen büyüme oranına ulaĢmak amaçlı belirlemektedir.

Ekonomik büyüme, bir ekonomideki üretim hacminde dönemler itibari ile meydana gelen artıĢtır baĢka bir ifade ile reel çıktının zaman içinde artmasıdır. Üretim hacmindeki artıĢ göstergelerinden önemli bir tanesi de Gayri Safi Yurt Ġçi Hasıla‟da ki (GSYH) değiĢmelerdir. Ekonomik büyümeyi ölçmek için kullanılan diğer bir gösterge ise Gayri Safi Milli Hasıla‟dır (GSMH). GSMH belirli bir ekonomide belirli bir dönemde milli kaynaklarla üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları üzerinden hesaplanan değeridir. GSYH ise bir ekonomide belirli bir dönemde ülke içerisinde mevcut tüm kaynaklarla üretilen nihai malların ve hizmetlerin piyasa fiyatı üzerinden hesaplanan değeridir. Dikkat edilmelidir ki piyasada gerçekleĢmeyen üretimler, kayıt dıĢı ekonomi, boĢ zaman tercihler ve dıĢsallıklar GSYH dâhil edilmeyen unsurlardandır. Aslan (2015:709-710)‟a göre, büyüme uzun dönemli ve dinamik bir olgudur. Ekonomik büyüme; üretim faktörlerinin sürekli olarak kiĢi baĢına reel milli geliri artıracak Ģekilde artırmasıdır. Bu artıĢ iĢ gücü, yatırım, doğal kaynaklar, teknoloji vb. makroekonomik göstergelerdeki artıĢtır. BaĢka bir ifade ile üretim faktörlerinin arzındaki artıĢtır. Case, Fase ve Oster (2012:634)‟a göre, ekonomik büyümeye katkı sağlayan etkenler araĢtırılırken toplam üretim fonksiyonu dikkate alınması faydalı olacaktır. Toplam üretim fonksiyonu, belirtilen girdiler ile ulusal çıktı düzeyi veya girdiler ile GSYH arasındaki iliĢkinin matematiksel gösterimidir. GSYH‟de artıĢ sağlamak aĢağıdaki durumlarda mümkün olur:

 ĠĢ gücünde meydana gelen artıĢ.

 Fiziki ve beĢeri sermayede meydana gelen artıĢ.

 Verimlilikte meydana gelen artıĢ.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir hususta ekonomik büyüme ve ekonomik kalkınma kavramlarının birbirinden farklı olduğu ve bunların birbirine karıĢtırılmaması gerektiğidir. Seyidoğlu (2006:829)‟na göre, ekonomik büyüme kavramı hem geliĢmiĢ hem geliĢmekte olan ülkeler için önem taĢır. GeliĢmiĢ ülkeler ekonomik büyüme üzerinde yoğunlaĢırken, geliĢmekte olan ise ülkeler ekonomik büyüme kavramından ziyade; iĢsizliği azaltmak, gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermek ekonominin yanında sosyal ve siyasi sorunları çözmek için kalkınma kavramı üzerine çalıĢır. Uğurlu-Yazıcı (2018)‟ya göre, ekonomik büyüme; ülke ekonomisinin

13 baĢarısını değerlendirmek için dikkat edilen makroekonomik bir değiĢkendir. Az geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerin sorunu olan iĢsizlik büyüme ve kalkınma önünde önemli bir engeldir. Emek talebinin emek arzından fazla olması sebebi ile ortaya çıkan iĢsizlik miktarı geliĢmiĢ ülkelerde az iken, az geliĢmiĢ ve geliĢmemiĢ ülkelerde fazladır. Bulut ve Ulusoy (2018:242-243)‟a göre, geliĢmekte olan ülkeler bireylerin sosyo- kültürel yapısının değiĢim ve yeniliklere uğrayarak mevcut iktisadi yapının yüksek katma değerli ürünler üretecek düzeye gelmesine uğraĢır.

Ekonomik büyümenin temel yapı taĢları aynı değiĢkenler olmasına rağmen ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu farklılığın nedeni birbiri ile aynı olmayan iĢ gücü, verimlilik, eğitimli ve becerisi fazla iĢgücü, kullanılan teknoloji ve yenilik gibi unsurlardır. Bu unsurlardaki artıĢlar ekonomik büyümenin yanı sıra ekonomik kalkınmayı sağlayacak ve beraberinde yaĢam standartları ve refahı artıracaktır.