• Sonuç bulunamadı

1.2.2. Ekonomik Büyüme Modelleri ve Yenilik

1.2.2.2. Ekonomik Büyüme Modelleri

1.2.2.2.2. Yenilik Temelli Büyüme Modelleri

1980‟li yıllarda dünyada yaĢanan ekonomik ve teknolojik geliĢmeler ekonomik büyümenin kaynağını yeniden belirleme noktasında iktisadi bir dönüĢümün gereğini ortaya koymuĢtur. Klasik ve neo-klasik büyüme modelleri değiĢen ve geliĢen ortamın Ģartlarına uygun olarak ekonomiyi yorumlamakta eksik kalmıĢtır. Bu eksiklerin giderilmesi için Romer, Lucas gibi iktisatçıların ortaya attığı kuramlar ile iktisatta yeni bir döneme girilmiĢtir. Bu kuramlar sonucu geliĢtirilen modellere ise "Ġçsel Büyüme Modelleri" ve "Yeni Büyüme Teorileri " adı verilmiĢtir. Yeni büyüme teorilerinde klasik ve neo-klasik büyümenin tersine yeni dinamik unsurları içerisinde barındırmıĢ ve klasik büyüme modellerine ait teknolojinin dıĢsal olduğu kuramını ve piyasanın tam rekabet koĢullarında olduğu varsayımını reddetmiĢlerdir. Ġçsel büyüme modelleri kendinden önceki büyüme modellerinin aksine piyasaların eksik rekabet koĢullarında olduğunu, bilimsel geliĢmelerin ve teknolojinin de büyümenin temel taĢlarından olduğunu kabul etmiĢlerdir. Ġçsel büyüme modelleri beraberinde, teknolojinin ortaya çıkmasını ve geliĢmesini sağlayan ar-ge‟nin oluĢumuna dair yeni fikirleri iktisat literatürüne kazandırmıĢlardır. Ayrıca daha önce incelediğimiz Schumpeter düĢünceleri yeniliğe dayalı fikirlere ilham kaynağı olmuĢtur. AĢağıda yenilik dayalı fikirlerin ortaya çıkardığı modellerden Lucas, Romer, Grossman ve Helpman ve Aghion ve Howitt‟in görüĢlerini inceleyeceğiz.

Lucas Modeli

Lucas büyümenin sadece sermaye yatırımları ile değil insana yatırımla gerçekleĢeceğini savunarak büyüme modellerine farklı bir bakıĢ açıĢı getirmiĢtir.

Lucas (1988)‟a ait büyüme modelinde iktisadi büyümenin temel taĢı beĢeri sermayedir. Lucas beĢeri sermayeyi ve teknolojiye dayalı yenilikleri neo-klasik büyüme modeline ekleyerek modelin eksik gördüğü kısmını tamamlamaya

27 çalıĢmıĢtır. BeĢeri sermaye; eğitim, tecrübe, kendini geliĢtirerek sonradan kazanılabilen bir olgudur. BeĢeri sermaye zamanla geliĢerek nitelikli iĢgücünü oluĢturmaktadır. Teknolojinin nitelikli iĢ gücü ortaya çıkaracağını dolayısıyla maliyetler azalarak iktisadi büyümeyi sağlayacaktır. Nitelikli iĢ gücüde yeni teknolojiyi destekleyerek onun geliĢmesine katkı sağlayacaktır. Bu Ģekilde birbirine katkı sağlayarak ekonominin büyümesinde büyük rol oynayacaktır. Lucas‟a göre ekonomik büyüme, sermaye yatırımlarından ziyade beĢeri sermaye yatırımlarından daha fazla etkilenir.

Romer Modeli

Büyümenin sermaye artırımının sonucunda ortaya çıkan üretim artıĢı ile gerçekleĢtiğini savunan fikirlerin aksine mal ve hizmet üretiminde gerekli olan teknik bilginin bedeli olmayan ama üretimde yeri büyük olan bir girdi olduğunun, teknik bilgi ilerledikçe verimliliğin artacağının aynı zamanda maliyetlerin düĢeceğinin farkında olan Romer ekonomik büyümeyi sağlayan parametrelere farklı bir bakıĢ açıĢı getirmiĢtir. Romer (1989)‟e göre, sermaye birikimi tek baĢına büyümeyi sağlayacak yeterli bir faktör değildir. Büyümeyi sağlayacak faktörler yenilik, teknolojik geliĢmeler, bilgi birikimleridir ayrıca bu faktörler ülkeler arasındaki geliĢmiĢlik düzeyi arasındaki makası kapatacak temel ögelerdir. Romer (1990), "Endogeneous Technological Change" çalıĢmasında ar-geyi büyümenin lokomotifi olarak değerlendirmiĢ ve teknoloji ile birlikte geliĢen üretim tekniklerini büyümenin en önemli faktörü olarak belirtmiĢtir. Büyümenin temelini oluĢturan yenilik, teknolojik geliĢme tasarım gibi unsurların patent hakları ile korunması gerektirdiğini ve bu korumanın özel sektörün geliĢtirdiği teknolojilerinin tekel gücü olmalarına katkı sağlayarak yeni yatırımlar özendirdiğini belirtmiĢtir. Ayrıca kamunun piyasaya verdiği teĢvikler yenilikleri ve teknolojik geliĢmeleri olumlu yönde etkilediğine vurgu yapmıĢtır.

Grossman ve Helpman Modeli

Teknolojik yeniliklerin büyümeye olan katkısına dikkat çeken modellerden bir diğeri de Romer‟den sonra Grossman ve Helpman‟dır. Grossman ve Helpman (1991)‟ın modelinde belirttiği üzere, teknolojik yenilikler sağladığı verimlilik artıĢı ile uzun dönemde kar beklentilerinin artırarak ekonomik büyümenin temelini oluĢturmaktadır. Grossman ve Helpman (1989) a göre, modelde büyüme iki Ģekilde

28 gerçekleĢmektedir ve bu unsurlar dıĢ ticarette yenilik sahibine karĢılaĢtırmalı üstünlük sağlayarak büyümenin lokomotifini oluĢturmaktadır. Bunlar:

 Malların mevcut durumunda ve niteliğinde iyileĢme sağlanarak meydana gelen büyüme.

 Ar-ge çalıĢmaları sonucu meydana gelen yeni teknolojinin ortaya koyduğu ürün çeĢitliliğinden kaynaklanan büyüme.

Grossman ve Helpman (1990)‟a göre, dıĢ ticaret sonucu oluĢan rekabet ortamı sayesinde ar-ge geliĢmekte ve bu durum büyümeye katkı sağlamaktadır. GeliĢmiĢ ülkeler ar-ge çalıĢmaları ve bunu kullanabilen nitelikli personeli sayesinde yeni teknoloji üretecektir. Ar-ge çalıĢmalarına önem vermeyip uluslararası rekabet yarıĢında var olmak isteyen ülkeler bunu ancak yeni teknolojik unsurları transfer ederek sağlayabilecektir.

Aghion ve Howitt Modeli

Rekabetin ve büyümenin asıl kaynağını ar-ge faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan yeni teknolojiler oluĢturduğunu savunan modellerden bir diğeri ise Aghion ve Howitt‟e aittir. Aghion ve Howitt (1992) „ in modeli ar-ge ve üretim olmak üzere 2 ana sektörden oluĢmaktadır. Ar-ge sektörü ürün kalitesini iyileĢtirerek piyasaya yeni ürünler sürmekte böylece eski ürünler ortadan kalkarken yeni ürünler piyasadaki yerini almaktadır. "Dikey Teknolojik Yenilik" ismi verilen bu yöntemle büyüme sağlanmaktadır ve ar-ge faaliyetlerinin miktarı beklenen ekonomik büyümeyi belirlemektedir.

Schumpeter, Grossman ve Helpman, Aghion ve Howitt modelleri baĢlayan ile yenilikler, buluĢlar, ar-ge günümüzde de sağlıklı analizler yapabilmek için ve ekonomik büyümenin tam olarak belirlenebilmesi önemli yer tutmaktadır. Yeni fikirler kavramı içerik olarak çok geniĢ bir alana sahiptir. Bu konuda çok fazla veri ve değiĢken vardır, bu durum analizleri zorlaĢtırmaktadır. Jones (1997)‟e göre, yeni fikirlerin üretildiği bir üretim fonksiyonunda hem girdilerin hem çıktıların tespit edilip ölçülmesi oldukça zordur. Girdi ve çıktıları kabaca da olsa temsil edebilmesi için çoğunlukla ar-ge ve patent verilerini kullanırız. Çok değerli yaratıcı fikirlere patent hakkı verilmektedir. Verilen patent sayısı üretilen yeni fikirlerin sayısının ne olduğu konusunda basit bir ölçü oluĢturur. Yalnız bu durum yeniliklerin yalnızca

29 patentle korunduğu anlamına gelmemektedir. Dikkat edilmelidir ki patent sayısı patentin ekonomik değerini belirtmez. Patent sayesinde yeniliği ortaya koyanlar, diğer diğer fikri kullanmak isteyenleri dıĢlar. Bu durum insanları yeni fikir arayıĢlarına iter. Patentin bu özelliği sayesinde patentin sağladığı bireysel fayda haricinde sosyal fayda da artıĢ gösterir. Bu artıĢ sosyal ve özel faydayı birbirine yaklaĢtırarak baĢka yeni fikirlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.(Aktaran: AteĢ ve Tuncer, 2018:85).

Ekonomik büyümenin seyrini belirleyen unsurlardan biride Bozkurt (2014)‟a göre, teknolojik geliĢmelerdir. Teknolojik faaliyetler ile ekonomik büyüme arasında iliĢkinin tespitini sağlayacak modeller kurabilmesi için teknolojik faaliyetleri doğru temsil edecek göstergelerin tespit edilmesi gerekir. Ancak teknolojik faaliyetleri tam anlamıyla temsil edebilecek göstergeler yoktur. Patentlerin yenilikleri teĢvik edip ar-ge‟yi geliĢtirmesi, buluĢların ticarete katkı sağlaması ve yeniliklerin yayılmasına yardımcı olması gibi olumlu taraflarıyla araĢtırmalarda teknolojik yeniliği temsil eden en iyi gösterge kabul edilmektedir. Ayrıca patent verileri ar-ge faaliyetlerinin bir çıktısıdır. Ar-ge ile patent birbiri ile aynı Ģey olmamakla birlikte aralarında güçlü bir iliĢki bulunmaktadır. Bu sebeple ar-ge verileri hakkında veriler yoksa patent verileri ar-ge yerine kullanılabilmektedir. Yukarıda tartıĢılan ekonomik büyüme modellerini Tablo 3‟te özet halinde görebiliriz:

30 artmaktadır. Bu sebeple kiĢi baĢına çıktı düzeyi düĢecek büyüme sıfır noktasına gelecektir.

Büyümenin temeli sermaye birikimidir. Sınırlı bir büyüme durumu mevcuttur.

Joseph Schumpeter Büyüme Modeli

Her yeni yenilik, eski yeniliği ortadan kaldırdığı için ekonominin ekonomik yapıyı değiĢtirmesi ve geliĢtirmesi sebebi ile yaratıcı yıkım sürecinde büyümenin temel faktörüdür. Kararsız bir büyüme modelidir.

Keynes Büyüme Modeli

Modelin amacı ekonomik büyümeyi sağlamak değil yaĢanan ekonomik buhran sonrasında ekonomiyi düzeltmek iĢsizliği ve azaltmaktır. Talep artırılmaya

baĢlandığında yatırımlar artacak böylece büyüme sağlanacaktır bununla birlikte tam istihdam durumuna yaklaĢılacaktır.

Harrod-Domar Büyüme Modeli

Yatırımların üretim kapasitesini artırıcı etkisi, yatırım harcamalarının ekonominin talep yönünü ilgilendiren gelir artırıcı etkisi üzerinde durmuĢtur.

Solow Büyüme Modeli

Büyümeyi etkileyen temel unsurlar tasarruf oranı değiĢmeleri, nüfus oranı değiĢmeleri ve teknik geliĢmelerdir. Teknolojik geliĢmeler ve nüfus dıĢsaldır bu sebeple geçici bir büyümedir.

YELĠK TEMELLĠ BÜYÜME MODELLERĠ

Lucas Modeli

Ġktisadi büyümenin temel unsuru beĢeri sermayedir. BeĢeri sermayenin bilgi ve tecrübesi ile teknoloji üretilesinde nitelikli iĢ gücü olacağı görüĢünü savunmaktadır.

Romer Modeli Büyümenin temelini oluĢturacak faktörler yenilik, teknolojik geliĢmeler, bilgi birikimleridir.

Grossman ve Helpman Modeli

Teknolojik yenilikler sağladığı verimlilik artıĢı ile uzun dönemde kar beklentilerinin artırarak ekonomik büyümenin temelini oluĢturmaktadır.

Aghion ve Howitt Modeli

Rekabetin ve büyümenin asıl kaynağını ar-ge faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan yeni teknolojiler oluĢturmaktadır.

31 1.3. LĠTERATÜR ÖZETĠ

Ülkelerin temel problemi ve stratejik hedefi olan ekonomik büyümenin birçok belirleyicisi vardır. Her bir belirleyici yeni bir analizin çıkıĢ noktası oluĢturmuĢtur.

Hem değiĢkenlerin kapsamı itibariyle hem de ekonomik büyümenin önem arz etmesi sebebiyle büyüme konusu üzerine birçok akademik çalıĢma yapılmıĢtır.

Ġhracat, ithalat gibi ekonomik büyümeyi etkileyen unsurların yanı sıra değiĢen ve geliĢen dünyada, istenilen büyüme seviyesine ve ülkeler açısından stratejik hedeflere ulaĢabilmek için bilgi, bilim, teknoloji, ar-ge ve yenilikler de üzerinde durulması gereken temel unsurlar haline gelmiĢtir. IĢık (2012) , bilginin ekonomiye yön veren çok önemli bir kaynak olduğunu belirtmiĢ ve temelinde bilgiye sahip ekonomileri icra eden bilgi toplumlarında bilginin bir üretim faktörü olarak karĢımıza çıktığına vurgu yapmıĢtır. Bilginin bu denli önem kazandığı yeni ekonomik düzende rekabet üstünlüğünün sağlaması ve ülkelerin büyüme geliĢme seviyesinin belirlenebilmesi açısından ar-ge, inovasyon, patent ve bilgi teknolojilerinin analiz edilmesinin gerekli olduğuna dikkat çekmiĢtir. Bu doğrultuda ar-ge, inovasyon, patent ve bilgi teknolojilerinin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini 1990:1–2010:4 dönemini kapsayan verilerle Granger nedensellik testini kullanarak analiz ettiği çalıĢması sonucunda ar-ge, inovasyon, patent ve bilgi teknolojileri ile ekonomik büyüme arasında tek yönlü Granger nedensellik iliĢkisi tespit etmiĢ ayrıca elde ettiği sonuçlardan kısa dönemde ar-ge, patent ve bilgi teknolojilerine yapılan yatırımlardaki bir artıĢın ekonomik büyüme üzerinde pozitif bir etki yarattığını gözlemlemiĢtir. Yine benzer Ģekil de Uçak vd. (2018), Türkiye‟deki ar-ge harcamalarının büyüme üzerindeki etkisini ARDL yöntemi kullanarak araĢtırmıĢtır.

Ar-ge değiĢkeninin GSYH değiĢkeni üzerindeki uzun dönem etkisi pozitif ve anlamlı çıkmıĢtır. GSYH fonksiyonu istikrarlı bir Ģekilde ar-ge değiĢkeni tarafından açıklandığını ve uzun döneme bakıldığında ar-ge‟deki %1‟lik değiĢim reel GSYH‟yi

% 5,92 arttıracağı tespit edilmiĢ dolayısıyla da bu çalıĢmada ar-genin payı arttıkça teknolojik geliĢmesinde arttığı bunun da sürdürülebilir büyüme için önem arz ettiği sonucuna ulaĢmıĢtır.

Ar-genin gün geçtikçe önem kazanması ile birlikte ar-ge harcamaları da artmaya baĢlamıĢtır KarakaĢ ve Adak (2016), çalıĢmasına baĢlamadan önce Türkiye‟nin son 10 yılına ait ar-ge ile ilgili olan iliĢkisini araĢtırmıĢ ar-ge alanında yapılan

32 harcamalarda artıĢ olduğu sonucuna ulaĢmıĢ daha sonra, Türkiye‟de ar-ge, patent ve ekonomik büyüme iliĢkisini uzun dönemli (1970-2012) olarak Granger EĢ BütünleĢme Testi kullanarak analiz etmiĢtir. Analiz sonucunda patent baĢvuruları ve yıllık üretim rakamlarının uzun dönemde bir denge iliĢkisi içinde olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Elde edilen bu sonuçlar doğrultusunda istenilen büyüme seviyelerine ulaĢılabilmek ve stratejik planları gerçekleĢtirebilmek amacıyla ar-geye önem verilmesi gerektiği açıkça görülmektedir. Karagöl ve Karahan (2014)‟da bu doğrultuda Türkiye‟nin 2023 hedeflerine belirlenen GSYH ulaĢabilmesi için ar-ge ve inovasyon alanında büyük adımlar atması gerektiğini vurgulamıĢtır. Ar-ge ve yenilik çalıĢmalarına önem verilirse verimliliğin artacağını dolayısıyla büyümenin hızlanacağını cari açığın azalacağını belirtmiĢtir.

Yenilik arayıĢları, yeniliğe ulaĢmak için yapılan ar-ge çalıĢmaları ve sonucunda elde edilen yeni teknolojik geliĢmelerin büyüme üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu yapılan çalıĢmalar sonucunda ortaya konulmuĢtur. Ekonomik gücünü baĢka ülkelere kaptırmak istemeyen ve rekabet yarıĢında öne geçmek isteyen ülkeler için yeniliğin korunması yeniliğin kullanılması kadar önemli bir unsur haline gelmiĢtir. Bu çerçevede patentin ar-ge, yenilik gibi değiĢkenlerin sayısını temsil eden en iyi göstergelerden biri olması ve bunların korunmasında en büyük teminat olması sebebi ile ekonomi içerisinde ki önemi artmıĢtır. Patentin artan önemi ile birlikte patentin ekonomik büyümeye olan etkileri araĢtırma konusu olarak literatür içerisinde yerini almıĢtır. Birinci (2017), kaleme aldığı “Patent korumasının ekonomi üzerindeki etkisi” konulu çalıĢmasında, ekonomik büyüme açısından ar-ge ve yeniliğin önemi haricinde dünyada yaĢanan geliĢmelerin bilgiyi en önemli rekabet aracı haline dönüĢtürdüğünü belirtmiĢ ve elde edilen yeni bilgilinin içselleĢtirilerek faydalı hale getirilmesi ve patent hakkı ile korunması gerektiğine vurgu yapmıĢtır.

Yeni bilgiler korunduğu takdirde firmalar rekabet gücünü korumak, ekonomide var olabilmek için yenilik arayıĢına girecek elde edilen bilgiler sonucunda teknolojik geliĢmeleri teĢvik edilecek bununla beraber ekonomiye katkı sağlanacaktır.

Türkiye‟de ki patent harcamalarının iktisadi büyüme üzerindeki etkisini üzerine yapılan çalıĢmalardan biri IĢık (2014) „a aittir. Granger “Nedensellik Yöntemi”

kullanarak yaptığı çalıĢması sonucunda Türkiye‟de 1990-2010 yılları arasında patent harcamaları ile ekonomik büyüme arasında tek yönlü bir nedensellik iliĢkisi tespit etmiĢtir ve mevcut teknolojinin geliĢmesinde önem arz eden patentin sanayide

33 uygulanmasının ülke ekonomisin geliĢmesi açısından önemli olduğunun altını çizmiĢtir. Benzer bir çalıĢma da Türkiye‟de 1988-2013 yılları arası patent baĢvuruları ile ekonomik büyüme arasındaki iliĢkiyi Johansen, EĢ BütünleĢme Testi ve Vektör Hata Düzeltme Modeli kullanarak analiz eden Bozma (2015)‟ya aittir. Yaptığı analiz sonucunda IĢık (2014)‟ın çalıĢmasını doğrular nitelikte sonuçlar elde eden Bozma (2015), Türkiye‟de incelenen dönemde patent baĢvurularının ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilemekte olduğunu görmüĢtür. Analizin devamında serilerin eĢ bütünleĢik olduğu ve Vektör Hata Düzeltme Modeli analizi sonuçlarına göre de kısa dönemde iliĢki tespit edilememesine rağmen uzun dönemde ekonomik büyüme ve patent baĢvuruları arasında çift yönlü nedensellik iliĢkisi olduğunu sonucuna varmıĢtır.

Aynı zamanda yapılan çalıĢmalar bize patentin ekonomik büyümeye olan etkisinin yanı sıra sağladığı bölgesel yarar ile ülkedeki büyümenin devamlılığı açısından patent teĢvikinin önemi ortaya koymaktadır. Yavan (2011); teĢviklerin geliĢmiĢ ülkeler kazançlarını, rekabet gücünü artırmak ve mevcut sermayenin dıĢarı gitmesini engellemek için kullanırken; geliĢmemiĢ ülkelerin ise istihdamı artırmak, doğrudan yabancı sermaye çekmek ve rekabet gücü kazanabilmek için kullanıldığını belirtmiĢtir. Her ülkede farklı amaçlarla kullanılan teĢvikin Türkiye‟de ilk kez 2009 yılında kullanılması ile birlikte patent sayısı ve ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini ve yatırım teĢviklerinin bölgesel ekonomik büyüme üzerindeki etkisini ekonometrik yöntemle, ampirik olarak analiz etmiĢtir. Sonuç olarak teĢviklere yapılan yatırım arttıkça o il de GSYH‟nin arttığı gözlemlenmiĢ ayrıca sanayi tesisi ve patent sayısı artıkça, bölgesel büyümeye katkı sağladığı gözlemlenmiĢtir.

Ġhracatın ekonomik büyümeyi etkileyen temel bir unsur olmasının yanında patentin ihracatı etkileyen bir değiĢken olduğu ve aslında ihracatın ekonomik büyüme üzerindeki etkisini analiz ederken aslında patentinde etkisini analiz ettiğimizi görmekteyiz. Çelik (2016 ) bu konu üzerinde çalıĢmıĢ, Türkiye‟de 1980-2015 patent baĢvurularının yüksek teknolojili ürün ihracatına olan etkisini araĢtırmıĢtır. Johansen, EĢ BütünleĢme Testini uygulamıĢ ayrıca durağanlığı da geniĢletilmiĢ Dickey Fuller testi ve Phillips Perron testiyle analiz etmiĢtir. Nedensellik yönü için ise da vektör hata düzeltme modeli olan Granger Nedensellik testi uygulanmıĢtır. Analiz sonucunda değiĢkenler arasında nedensellik iliĢkisinin var olduğu ve patent baĢvurularının yüksek teknolojili ürün ihracatı üzerinde uzun dönemde pozitif etkisi

34 olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Benzer bir çalıĢma olan Sungur vd. (2016) çalıĢmasında Türkiye için 1990-2013 yılları arası ar-ge, patent ve inovasyon faaliyetlerinin ihracat ve büyüme üzerindeki etkisi analiz etmiĢtir. Analizin ilk adımı olarak, ADF ve PP birim kök testini serilerin durağanlık derecelerinin belirlenmesi amacıyla kullanmıĢ daha sonra yapısal kırılmaya izin veren bir test olan Zivot-Andrews Testini birim kök testi olarak uygulamıĢtır. Ġkinci adım olarak ise Engle-Granger EĢ BütünleĢme Testiyle eĢ bütünleĢmeyi, Engle-Granger ile Hatemi-J Asimetrik Nedensellik Testi ile de seriler arasındaki nedensellik iliĢkileri sınanmıĢtır. Ayrıca analizini yaparken 2 ayrı model kullanmıĢtır. Birinci modelin sonucu olarak, patent sayısından büyümeye doğru tek yönlü nedensellik iliĢkisi tespit edilmiĢtir ve Hatemi-J asimetrik nedensellik analizinin sonucunda da patentten büyümeye doğru pozitif iliĢki, büyümeden patente doğru negatif iliĢki tespit etmiĢtir. Model 2 analiz edildiğinde patent sayısından ihracata, ar-ge‟de çalıĢan iĢgücü sayısından ihracata doğru tek yönlü tek yönlü nedensellik iliĢkisi ve Hatemi-J Asimetrik Nedensellik Analizi sonucunda ar-ge, iĢgücü ile ihracat değiĢkenlerinin pozitif bileĢenleri arasında çift yönlü, ar-ge, iĢgücünden ihracata ve ihracattan da ar-ge‟ye doğru negatif bileĢenler arasında iliĢkinin var olduğu sonucunu elde etmiĢtir.

Literatür taramamızın sonucunda elde ettiğimiz bilgilerden de görülebileceği gibi patent yenilikleri teĢvik eden, bilgiyi koruyan, araĢtırmaların ve üretimin artmasında önemli bir unsurdur. Ayrıca Bozkurt (2008) „un da ifade ettiği gibi, patent teknolojinin en önemli göstergesidir. Günümüzde rekabet kaçınılmazdır, teknolojik geliĢmelere ve yeniliklere sahip olan firmalar bu sayede rekabette avantaj sağlamaktadır. Elinde bulundurduğu teknolojiyi baĢka ülkelere satarak ihracata katkı sağlamaktadır. Yapılan çalıĢmalarda patentin ihracata ve dolayısıyla büyümeye olan katkısı açıkça görülmüĢtür. Bu denli ekonomi için olumlu etkisi aĢikâr olan patentin daha çok uygulanması ve bu sistemin daha da geliĢtirilmesi ülke ekonomisi ve uluslararası düzende var olabilmek için önemlidir.

35 ĠKĠNCĠ BÖLÜM

2001 SONRASI DÖNEMLERDE TÜRKĠYE EKONOMĠSĠNDE BÖLGESEL GELĠġME

2.1. 2001 KRĠZĠ VE GÜÇLÜ EKONOMĠYE GEÇĠġ PROGRAMI

Türkiye‟nin "Kara ÇarĢamba‟sı" olarak nitelendirilen 2001 ekonomik krizi ülkemiz ekonomisine sürülen kara bir leke olarak tarihe geçmiĢtir. 1990 yılında baĢlayan Körfez SavaĢı ile artan petrol fiyatları, 1998 yılında Asya ülkelerini derinden etkileyen Rusya krizi ile Türkiye‟nin azalan ihracat gelirleri, 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinin yol açtığı can kayıpları, çöken alt yapı, Marmara Bölgesi‟nde duran üretim ardından 2000 yılında meydana gelen likidite krizinin etkileri bir araya gelerek 2001 yılında siyasi bir kıvılcımla büyük bir kriz olarak ortaya çıkmıĢtır.

Milli Güvenlik Kurulu‟n da baĢbakan ve cumhurbaĢkanı arasında ortaya çıkan siyasi tartıĢma döviz miktarına yapılabilecek spekülatif bir saldırıya zemin hazırladı. Büyük ölçekli olarak gerçekleĢen bu spekülatif saldırı Turan (2005)‟ın da belirttiği üzere, Ġnterbank piyasasında %6000 aĢan gecelik faizlere, 27.90 milyar dolardan 22.59 dolara kadar gerileyen Merkez Bankası rezervlerine, dolar kurunda meydana gelen yaklaĢık %40‟lık devalüasyonla birlikte yerli paraya azalan güvenle yerli ve yabancıların dövize yoğun talebe neden oldu. Bu geliĢmelerle birlikte Türkiye ekonomisi çok derin bir döviz darboğazına girdi. YurtdıĢı ödemelerini gerçekleĢtirilemedi, birçok banka iflas etti, enflasyon yükseldi, artan hammadde

Milli Güvenlik Kurulu‟n da baĢbakan ve cumhurbaĢkanı arasında ortaya çıkan siyasi tartıĢma döviz miktarına yapılabilecek spekülatif bir saldırıya zemin hazırladı. Büyük ölçekli olarak gerçekleĢen bu spekülatif saldırı Turan (2005)‟ın da belirttiği üzere, Ġnterbank piyasasında %6000 aĢan gecelik faizlere, 27.90 milyar dolardan 22.59 dolara kadar gerileyen Merkez Bankası rezervlerine, dolar kurunda meydana gelen yaklaĢık %40‟lık devalüasyonla birlikte yerli paraya azalan güvenle yerli ve yabancıların dövize yoğun talebe neden oldu. Bu geliĢmelerle birlikte Türkiye ekonomisi çok derin bir döviz darboğazına girdi. YurtdıĢı ödemelerini gerçekleĢtirilemedi, birçok banka iflas etti, enflasyon yükseldi, artan hammadde