• Sonuç bulunamadı

1.2.2. Ekonomik Büyüme Modelleri ve Yenilik

1.2.2.2. Ekonomik Büyüme Modelleri

1.2.2.2.1. Geleneksel Büyüme Modelleri

Ġktisatçıların en çok üzerinde durduğu kavramlardan biri ekonomik büyümedir bundan dolayı ekonomi genel itibariyle birçok farklı ekonomik modeli içinde barındırmaktadır. Teknoloji ve yeniliklerin bulunmadığı yahut dıĢsal olarak belirlendiği modelleri geleneksel büyüme modelleri baĢlığı altında sınıflandırdık ve

17 aĢağıda klasik, Marx-Feldman, Joseph Schumpeter , Keynes, Harrod- Domar ve Solow büyüme modellerini inceleyeceğiz:

Klasik Büyüme Modelleri

Klasik düĢünce 18.yüzyılın sonunda ortaya çıkmıĢtır. Klasik düĢünceye hakim olan fikir doğal ekonomik düzen kavramıdır. Her Ģey kusursuzdur, mükemmeldir ve devletin müdahalesine gerek yoktur. Bireysel çıkarlar maksimize olduğunda toplumsal çıkarlarda maksimize olacaktır. A. Smith, T. Malthus, D. Ricardo gibi iktisatçıların böyle serbest bir ekonomi ortamı konusunda fikirleri buluĢmuĢ ve klasik iktisat doğmuĢtur. Ġlk kabul gören büyüme modelleri klasik iktisatçılar tarafından ortaya atılmıĢ ve bunlara klasik büyüme modelleri denilmiĢtir. Klasik büyüme teorisinin temeli Kazgan (2006:88)‟a göre, ekonomik büyümenin yatırımlara ve tasarruflara dayanmasıdır. Tasarruflar ve yatırımlar ise faiz oranına bağlıdır.

Ayrıca ekonomik büyüme üzerinde sadece tasarruflar, yatırımlar değil, kar ve nüfus artıĢ hızı da etkilidir. Klasikler uzun dönemde ekonomik durgunluğun nedeni üzerinde durmuĢlar ve bunu değiĢmeyen toprak miktarında devamlı artan nüfus sebebi ile yatırımların azaldığı ve bununda beraberinde büyümeyi durduğu görüĢünü savunmuĢlardır.

Klasik büyüme modellerinin temelini atan ve iktisadi büyüme kavramının üzerinde ilk duran iktisatçı 1776 yılında kaleme aldığı" Milletlerin Zenginliği Doğası ve Nedenleri Üzerine Bir Deneme " baĢlıklı eseri ile Adam Smith‟tir. Adam Smith, büyüme modelinde sanayi devrimi sonrası önem kazanan üretimde artıĢ sağlamaya yardımcı olan " iĢ bölümü " ve iĢ bölümü sonucu oluĢan " uzmanlaĢma" kavramları üzerinde yoğunlaĢmıĢtır. Smith (1723-1790)‟e göre iĢ bölümü sonucunda her bir iĢçinin iĢini basite indirgeyerek uzmanlaĢma sağlanacak teker teker her iĢçide el yatkınlığının artmasını sağlayacak ve bir çeĢit iĢten ötekine geçerken kaybolan vaktin tasarruf edilmesinden dolayı aynı sayıda iĢçi ile daha fazla mal üretilerek verimlilik artırılacaktır. Bununla beraber kurumsal yapıların iĢ bölümü ve uzmanlaĢmayı desteklemesi halinde daha yüksek bir hasıla düzeyinde ekonomik büyümeyi sağlanacaktır. (Aktaran: Derin; 5-23)

A. Smith‟in büyüme modelinden sonra ortaya konulan bir diğer büyüme modeli ise Malthus‟a ait büyüme modelidir. Malthus büyüme modelinde diğer büyüme modellerinden farklı olarak ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyen unsurlar üzerinde

18 yoğunlaĢan karamsar bir büyüme modeli ortaya koymuĢtur. Birçok ekonomik modelde teknolojinin ve insanların üretime yaptığı katkılar ekonomik büyümeyi artırdığı savunulsa da Malthus bu durumun böyle olmadığı tezini savunmuĢtur.

Thomas Malthus‟ un modelindeki temel çıkıĢ noktası Doğan (2014) „a göre, nüfus ve hasıla-çıktı düzeyindeki uyumsuzluğun büyüme hızı üzerinde oluĢturduğu olumsuz etkidir. Nüfus geometrik artarken, hasıla aritmetik olarak artmaktadır. Bu sebeple kiĢi baĢına çıktı düzeyi düĢecek büyüme sıfır noktasına gelecektir.

Klasik iktisadın bir diğer temsilcisi azalan verimler, bölüĢüm ve büyüme konularında çalıĢmalar yapan David Ricardo‟dur. Alkin (1975:45) belirttiği üzere, klasik iktisada en büyük katkıyı Ricardo sağlamıĢtır. Bu sebeple klasik iktisat Ricardo modeli ile özleĢmiĢ biçimdedir. Tanyeri (2000)‟nin de vurguladığı gibi, Ricardo‟ya göre ekonominin temel problemi, toprak sermaye ve emek sahipleri arasında toplam üretimin nasıl paylaĢtırılacağıdır. Ricardo faiz, ücret, karın toplumun farklı kesimlerinde bölüĢümünün iktisadi ortamda nasıl değiĢeceğini incelemek istemiĢtir.

Bu çerçevede Ricardo‟nun ortaya koyduğu analiz kapitalist toplumda farklı aĢamalarda bölüĢüm geliĢim gibi konularda bilgi veren bir analizdir. Ricardo (1971) kaleme aldığı "Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin Ġlkeleri Üzerine” adlı kitabının ikinci bölümünde, toprak mülkiyetinden kaynaklanan rantın, üretimde kullanılan emek miktarından bağımsız olarak, herhangi bir değiĢime neden olup olmadığının incelenmesinin gerekliliğiyle baĢlar. Bunun için de, rantın etkisi ile üretimde artıĢ ve azalıĢı düzenleyen yasaların incelenmesi gerektiği üzerinde durur.

(Aktaran: Yakar -Önal; 90-91) Bu incelemeler sonucu Kaynak (2015:26-29)‟a göre Ricardo modelindeki büyümenin temelini fonksiyonel gelir dağılımına ( ücret-iĢçi, rant-toprak, kar-kapitalist) ve tarım kesimindeki teknik geliĢmeler zayıf, toprak miktarı kısıtlı olduğundan kaynaklanan azalan verimlere bağlamıĢtır. Ricardo‟ya göre bu sebeple tarımda üretim hızı giderek azalmaktadır, azalan verimler ise artmaktadır. Sanayi kesiminde ise geliĢim halindeki teknikler artan verimlere zemin hazırlamaktadır. Lakin sanayi kesimindeki artan verimler tarım sektöründeki azalan verimleri aĢamadığından tüm ekonomi azalan verimler yasasının etkisindedir. Bu durumda toprağın kıt olmasından kaynaklı toprak sahibine ve iĢçilere düĢen pay artarken, kapitalistin payı sıfıra indirgenmektedir. Payının küçülmesi sebebi ile kapitalist yatırım yapamaz ve ekonomi durgunluğa girecektir.

19 Marx-Feldman Büyüme Modeli: Sektörel Yatırım Öncelikleri

Ricardo‟nun artık değer ve emek-değer düĢüncesinden etkilenip azalan verimler yasasını eleĢtiren Marx modelini emek-değer teorisine dayandırmıĢtır. Modelde iĢçilerin geçimlik ücreti sabittir ve iĢgücü arz fazlası durumu mevcuttur. Verimliliği artan iĢçilerin sağladığı ek üretim, üretim araçlarını elinde bulunduranlara ait artık değerdir. Kapitalist bu artık değerin sabit ücret dolayısıyla çok az bir kısmını iĢçiye verecek kalan kısmını ise kâr olarak ele geçirecektir. Erdoğan ve Canbay (2016) „ a göre, Karl Marx kapitalist sistem üzerine kurduğu modelinde sermaye mallarında teknolojik yeniliklerin önemine vurgu yapar. Büyüme ar-ge sonucu ortaya çıkan teknolojik yeniliklerle sağlanır lakin tek kâr elde edebildiği nokta üretim araçlarına sahip olmak olan kapitalist üretim araçlarında değiĢim ve geliĢime ayak uydurmadığı sürece lehine olan bu durum uzun ömürlü olamayacaktır. Kapitalist teknolojiye uyum sağladığı sürece iĢçiler ayaklanıp üretimi kesintiye uğratma durumu sona erecek, üretimi zor olan Ģeyler daha kolay üretilecek, üretim zamanı kısalacak, emeğin verimliliği artacak ve bununla beraber maliyetler azalacaktır. Sermaye mallarına önem verilerek üretimi artırmak tüketim mallarından uzak durmak büyümeye ortam sağlayacaktır. Karl Marx 1871‟de yazdığı Kapital isimli kitabında açıkça belirtiği gibi endüstriyel kapitalizmde teknoloji üretimi artıracaktır.

Büyümeye farklı bir bakıĢ açısı getiren Marx‟ın düĢüncelerinden etkilenenlerden biri A.Feldman‟dır. Ünsal (2016:66-70) „a göre, 1928 yılında A.Feldman Sovyetler Birliği‟ne Genel Plan oluĢturmak amacıyla Karl Marx‟ın Kapital adlı eserinde söz ettiği " geniĢletilmiĢ üretim Ģeması " üzerine çalıĢmalar yaparak "Marx-Feldman Büyüme Modeli " adı verilen bir model ortaya koymuĢtur. Feldman bu modelinde sermaye malları ve tüketim mallarının dağılımının iktisadi büyüme üzerindeki etkisini araĢtırmıĢtır. Feldman Marxsist görüĢü destekler nitelikte sermaye mallarına öncelik verilerek ortaya konulan yatırımın uzun dönemde daha fazla hasıla sağlayarak büyümeyi artırdığı sonucuna ulaĢmıĢtır.

Joseph Schumpeter Büyüme Modeli: Yaratıcı Yok EdiĢ

J. Schumpeter‟ın görüĢü, fikrin üretime dönüĢtürülmesi sonucunda elde edilen yenilik ile büyüme ve kalkınmanın nasıl sağlandığının tasviridir. GiriĢimcileri modele dahil eden J.Schumpeter‟a göre giriĢimci kâr elde edebilmek için sürekli yenilik yapmak zorundadır. Ekonominin itici gücü olarak yeniliği kabul eden

20 Schumpeter (1942)‟e göre, her yeni yenilik eski yeniliği ortadan kaldırmaktadır ve zamanla o da eski yenilik haline gelmektedir ve döngü halinde devam etmektedir.

Schumpeter buna dayanarak yeniliği yaratıcı yok ediĢ olarak tanımlamaktadır.

Schumpeter (1942)‟e göre yenilikçilik 4 Ģekilde ortaya çıkmaktadır. Yenilikçilik sağlandığında ekonomik büyüme ve kalkınma sağlanmaktadır. Bunlar:

1)Yeni tüketim malları ve yeni üretim tekniklerinin ortaya konulması.

2) Yeni piyasaların ortaya çıkarılması.

3) Yeni arz kaynaklarının ortaya konulması.

4) Yeni endüstriyel örgütlenme biçimlerinin ortaya konulması.(Aktaran: Oğuztürk;

255-258)

Keynes Büyüme Modeli

1929 yılında efektif talep yetersizliği sonucu ortaya çıkan büyük ekonomik buhran sonucu Klasik iktisada ait düĢünceler Johnard Maynard Keynes tarafından eleĢtirilmeye baĢlamıĢtır. Keynes 1936 yılında yayımladığı „Ġstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi‟ adlı eserinde kendi düĢüncelerini kaleme alarak Klasik Ġktisat alternatif bir sistem ortaya koymuĢtur. Analizlerini uzun dönem yerine kısa dönemli yapan Keynes bu çalıĢmasında klasiklerin arz yönlü bakıĢının tersine ilk olarak krizinde sebebi olan efektif talep yetersizliğini göz önüne alarak yatırımların toplam talep üzerindeki etkisini incelemiĢtir. Krizin etkileri ile birlikte Keynes klasiklere karĢı çıkarak devlet müdahalesinin gereklerine vurgu yapmıĢtır. Ayrıca klasik düĢüncenin aksine ekonomide tam istihdamın istisnai bir durum olduğunu esas olarak ekonominin eksik istihdamda olduğu görüĢünü savunmuĢtur.

Birçok iktisatçı ekonomik büyümeyi sağlayan temel unsurlar üzerinde yoğunlaĢırken Keynes içinde kriz ortamındaki sorunları çözmek üzere modelini inĢa etmiĢtir. Dinler (2000:513)‟de belirttiği üzere, Keynes‟in amacı ekonomik büyümeyi sağlamak değildir amacı yaĢanan ekonomik buhran sonrasında ekonomiyi düzeltmek iĢsizliği azaltmaktır. Buhranın etkisinin azaltmak içinde talebin artmasına bağlı gelir artıĢını önermiĢtir. Yılmaz (2005) „ın da çalıĢmasında görüleceği üzere, Keynes için talebi artırmadan durgunluktan çıkmak mümkün değildir. Talep artırılmaya baĢlandığında

21 yatırımlar artacak böylece büyüme sağlanacaktır, bununla birlikte tam istihdam durumuna yaklaĢılacaktır.

Harrod - Domar Büyüme Modeli

Keynesyen düĢüncenin temellerinden doğup eksiklerini tamamlamak üzere kurulan modellerden biri Harrod-Domar modelidir. Bu model Teyyare (2013)‟ nin de belirttiği üzere, farklı zamanlarda çalıĢma yapıp benzer sonuçlar elde eden iki iktisatçı Roy Harrod ve Evsey Romar‟ın Keynesyen düĢünceden etkilenerek ortaya attığı fikirler sonucu oluĢturulan yatırım ve üremini aynı yönlü artırma üzerine temeli kurulan modeldir. Fakat Harrod büyüme sırasındaki yatırım ve üretim artıĢını Domar‟dan farklı bir Ģekilde analiz etmiĢtir. Elde edilen sonuçlar aynı olsa da kullanılan araçlar farklı olmuĢtur. Parasız (2008:180) „ın da belirttiği gibi, net yatırımların üretime talep oluĢtururken aynı zamanda oluĢturduğu talep sayesinde artan çıktı üretimi ile birlikte ekonomi kapasitesini artırmasıdır. Tam istihdama ulaĢıldığında tasarrufları aĢacak bir miktarda gelir sağlanacak ve aĢan kısmı ile yatırım yapılacaktır. Yatırım sonucunda üretim ona olan talep kadar artacaktır. Artan kapasite tam kullanıldığında iler ki dönemlerde çıktı miktarını artıracak tekrar yatırımlar yapılacak ve bu sayede talep günden güne artacaktır. Bu sebeple Hiç (1994:72)‟e göre arz-talep dengesinin devamlı sağlanabilmesi için dün yapılan yatırımlarla bugün meydana gelen talebin birbirine uyması gerekir. Bunun için de bugünkü yatırımların sonucu ortaya çıkan kapasite artısının tamamen kullanılması için gelir seviyesinde ne kadar artıĢ olması gerektiğinin hesaplanması gerekmektedir.

Domar modelinde bu hesaplama üzerinde dururken Harrod gelirde dalgalanmalar olması halinde neler olacağı üzerinde durmuĢtur. Bu bilgiler ıĢığında Harrod ve Domarın modellerin-deki varsayımları incelemek faydalı olacaktır. Taban (2016:94-95) „a göre Harrod Model‟inin varsayımları aĢağıdaki gibidir:

 Planlanan tasarruflar ( ) ve yatırım modelin iĢleyiĢi bakımından önemli iki değiĢken olup planlanan tasarruflar milli gelirin (Y) fonksiyonu olarak kabul edilmiĢtir. Modelin iĢleyiĢine göre planlanan tasarruflar mutlaka gerçekleĢmektedir bu nedenle gerçekleĢen tasarrufa ( eĢittir. Tasarrufta bulunanlar ile yatırım sahipleri farklı kiĢiler olduğundan aynı eĢitlik planlanan yatırım ( ve gerçekleĢen yatırım ( için geçerli değildir.

22 Planlanan tasarruf ile planlanan yatırım birbirine eĢit olmalı aksi her durum ekonomik dengesizliktir.

Durumunda: Üretim (yatırım ) fazlası vardır, stoklar artacak ve atıl kapasiteye neden olacaktır.

Durumunda: Yatırım eksikliği vardır, stoklarda aĢınma meydana gelir.

 Modele ait hızlandıran katsayısı sabittir. Sermaye-çıktı oranı (g) olaraktan ifade edilen bu katsayı bir birim üretim artıĢını sağlamak için gerekli olan sermaye artıĢıdır. Modelde planlanan yatırımı sabit kabul edilen hızlandıran katsayısı belirler.

 Modelde fiili büyüme hızı (G) , gerekli büyüme hızı ve doğal büyüme hızı olmak üzere 3 farklı büyüme hızından söz edilmiĢtir. Bu büyüme hızları Günsoy vd. (2013:87-90)‟ye göre; üretimin toplamı göz önüne alındığında dönem sonunda ortaya çıkan artıĢ olan fiili (gerçekleĢen) büyüme hızı, planlanan tasarrufun planlanan yatırıma eĢit olduğu stokların ve atıl kapasitenin olmadığı durumu temsil eden gerekli büyüme hızı ve artan nüfus ve geliĢen teknoloji ile birlikte üretimi maksimum kılabilecek büyümeyi sağlayan doğal büyüme hızıdır. Bu tanımlar çerçevesinde Harrod büyüme modelinde hızların karĢılaĢtırıp aralarındaki iliĢkiyi aĢağıdaki gibi ifade etmiĢtir:

Ekonomi dengededir. Planlanan satıĢ gerçekleĢmiĢ tüm mallar satılmıĢ stoklar eritilmiĢtir.

Enflasyonist bir süreçtir. Planlanandan daha fazla bir büyüme gerçekleĢmiĢ bu durum sonucunda üretim yetmeyip sermaye ve üretim malları erimiĢtir. Üretim talebi karĢılayamayacak duruma gelmiĢtir.

Talep artıĢı sonucunda üretim artmalıdır fakat sermaye yetersizliği sebebi ile

23 bu durum gerçekleĢememektedir. Bu durumda Harrod modelinde üreticinin sermaye bulmak için gösterdiği her çaba sermaye sıkıntısını artıracak çözümsüz bir sarmal içine sokacaktır. Dengeden uzaklaĢıldığı için gelecek dönemlerde sermaye sıkıntısı birikimli olarak artacaktır. Harrod bu sebeple dengesizlik durumu için her an dengeden uzaklaĢılabilen anlamına gelen "

bıçak sırtı denge ( kararsız denge) " betimlemesini yapmıĢtır.

Ekonomi durgunluk içerisindedir. GerçekleĢen yatırım planlanan yatırımdan daha fazla olduğundan üretimdeki artıĢ talepten daha fazladır. Bu durum aĢırı kapasiteye sebep olarak dengesizlik durumunu ortaya çıkarmıĢtır. Stok fazlası nedeniyle üretim azalacak iĢsizlik artacaktır.

Ġki büyüme hızı birbirine eĢit değildir çünkü sermaye katsayısı ve nüfus birbirinden bağımsız, dıĢsal ve sabit varsayılmıĢtır. Ama nadiren de olsa eĢit olduğu durumda olabilir.

Tam istihdam durumu halinde bu üç büyümenin birbirine eĢit olma durumu mümkün değildir. Çünkü Harrod modeline göre kısa dönem harici hiçbir dönemde elde olan verimlilik seviyesinde kullanılan iĢ gücü üretim ve maksimum büyüme seviyesini belirlediği için fiili büyüme hızı doğal büyüme hızından fazla olamaz.

IĢık (2015)‟ a göre, Domar modelinin varsayımları aĢağıdaki gibidir:

 Harrod modelindeki gibi, gecikme olmayan modelde yatırım ve tasarruf aynı dönem içerisinde gelirin bir fonksiyonudur. Fiyatlar sabit kabul edildiği ve üretim kapasitesi ölçülebilir bir değiĢken olduğu ekonominin tam istihdamda olması beklenmektedir.

 Ayrıca Harrod modelinde olduğu gibi durumu mevcuttur.

 Herhangi bir dönemde yapılan yatırımın dönem sonunda kapasite yaratma etkisi vardır.

 Ġlave talep beklentileri sebebi ile belirlenen yatırım düzeyi çarpan yoluyla efektif talep yaratmaktadır.

24 Varsayımlar da görüldüğü üzere ufak ayrılıklara rağmen iki iktisatçının görüĢleri tek noktada birleĢmiĢ ve Harrod-Domar modeli ortaya çıkmıĢtır. Harrod-Domar modeli Ghatak (1995:42)‟ın belirttiği üzere, yatırımların Keynesyen bir etki olan gelir yaratma, klasik bir etki olan üretim kapasitesini geliĢtirme etkisini birleĢtirerek Klasik ve Keynesyen büyüme teorileri arasında bir köprü vazifesi görmüĢtür.

Harrod-Domar modeli ile Keynesin kısa dönemli ele aldığı büyüme modelini uzun dönemli ele alınmıĢtır. Bu model klasiklerden sonra uzunca bir dönem rafa kalkmıĢ olan uzun dönem kavramını tekrar gündeme getirmiĢtir.

Neo - Klasik Büyüme Modeli: Solow Modeli

1929 Ekonomik Buhranından sonra ortaya konulan Keynesyen düĢüncenin ardından, iktisat tarihi açısından önemli bir diğer geliĢme ise Ġkinci Dünya SavaĢ‟ının ekonomide yarattığı değiĢimlerden dolayı 1950‟li yıllar sonunda ortaya konulan Neo-Klasik büyüme modelleridir. Neo-Neo-Klasik büyüme modeline en fazla katkıyı 1956 "

Ekonomik Büyüme Teorisine Bir Katkı" isimli çalıĢması ile Solow sağladığından model Solow modeli olarak anılmaya baĢlanmıĢtır.

Bu konu üzerine Kaya (2006) makalesinde; Cobb-Douglas üretim fonksiyonunu kullanarak ekonominin, dıĢa kapalı olduğu ve iĢ gücünü oluĢturan nüfusun dıĢsal olduğu ayrıca çıktının belirli ve sabit bir kısmı tasarruf edilip yatırımlara kaynak sağladığı varsayımı altında kurulan bu modelde tüm bu varsayımlar çerçevesinde Solow modelinin çıkıĢ noktası Ġnce (2006) „ye göre, Harrod-Domar modeli gibi Keynesyen iktisattır. Yalnız Harrod-Domar‟dan farklı olarak üretimde ikame mümkündür, faktörler arasında sabit bir oran belirlenmesi durumunda kararlı dengenin olabileceği fikrini savunmuĢlardır. Ayrıca Harrod- Domar modelinde kısa dönem analiz araçlarına yer verilirken Solow modelinde uzun dönem araçlarına yer verilmiĢtir. Harrod-Domar‟ın önem vermediği üretim fonksiyonu burada önem kazanmıĢ aynı zamanda Harrod-Domar modelinde önemli yeri olan talep analizlerine de yer verilmiĢtir. Üretim fonksiyonu olarak Cobb-Douglas fonksiyonundan yararlanılmıĢtır. Ancak modelin uzun dönemde büyümeyi açıklamak gibi bir amacı yoktur. Genç ve Atasoy (2010)‟un vurgu yaptığı üzere Solow modelinde, teknoloji dıĢsaldır ve üretim fonksiyonun ölçeğe göre azalan getiriye sahiptir dolayısıyla büyüme durağan bir seyir izleyecektir. Bu çerçevede modelin amacının Seyidoğlu (2006:840-844) „ nun da belirttiği gibi Solow artığı da denilen, üretim faktörlerinin

25 katkıları hesaplanıp ayrıĢtırıldıktan sonra aynı üretim girdileri ile teknolojik geliĢmeler sonucu artan verimlilik ve üretimin payı belirlenerek teknolojinin üretime katkısını ortaya koymaktır. Berber (2006:152-153) „inde açıkladığı gibi, Solow modelinde hükümetler sermaye ve çıktı oranlarını artırarak ekonominin durağan durum dengesinde kalmasını amaçlarlar. Hane halkı ise sermaye miktarından daha çok yapabildiği tüketim miktarı ile ilgilenmektedir. Hane halkı ile hükümetin amaçlarının gerçekleĢebileceği en fazla tüketim düzeyine "sermayenin altın kural düzeyi" denir. Yeldan (2010:111-118)‟a göre, Solow modelinde durağan durum dengesi ile ilgili iki farklı bakıĢ açısı mevcuttur. Bunların ilki büyümenin tamamen sermayeye bağlı olduğunu azalan verimler sebebi ile durağan dengeye gelindiğinde büyümenin son bulacağıdır ikincisi ise teknoloji dıĢsal bir mal olduğu ve herkes tarafından edinilebilir olduğundan fakir ülkeler bu teknolojiyi elde ettiklerinde zenginlerle gelir düzeyi aynı olur ve her iki ülkede durağan büyüme sürecine gireceğidir.

Solow modelinde büyümeyi etkileyen; tasarruf oranı değiĢmeleri, nüfus oranı değiĢmeleri ve teknik geliĢmeler olmak üzere 3 temel değiĢken vardır. Bu bağlamda Aslan (2015:722-723) , Solow modeli sonuçlarını aĢağıdaki gibi açıklamıĢtır:

 Nüfus artıĢ hızı teknik geliĢmelere ve sermaye artıĢ oranına göre daha büyük olursa sermayenin verimliliği gittikçe azalır ve sonunda sıfıra iner.

Sermayenin ve nüfus büyüme oranının birbirine eĢit olduğu duruma "durağan denge" durumu denir. Durağan büyüme durumunda kiĢi baĢına büyüme sıfırdır, sıfırdan farklı olduğu aksi durumlarda ise dengesizlik durumu mevcuttur.

 Yapılan tasarruflar sermayeye kaynak sağlar, sermayenin kullanımı ile kiĢi baĢına gelirde artıĢ meydana gelir bu durumda büyüme hızını geçici olarak artırır. Azalan verimlerin devreye girmesi ile büyüme hızı nüfus artıĢ hızına iner ve kiĢisel büyüme oranı sıfır olur.

 Sistemin dıĢında belirlenen ve süreklilik kazanmıĢ teknik geliĢmeler emeğin verimliliğini artıran önemli bir unsurdur. Süreklilik kazanmamıĢ teknik geliĢmeler yalnızca sıfır büyüme oranını geciktirir.

 Nüfus artıĢ oranı ve tasarruf artıĢ oranı aynı olan ülkelerde fakir olan ülke zengin olan ülkeye göre daha hızlı büyür. Ülkeler için bu büyüme makasının kapanmasına yakınsama " denir. Ülkeler arasında sermaye hariç baĢlangıçta

26 bütün büyüme unsurları aynı ise mutlak yakınsama durumu meydana gelir.

Sermaye birikimi dolayısıyla tasarruf oranı yüksek olan zengin ülkelerle fakir ülkeler arasında nispi yakınsama denilen yakınsama olmama durumu mevcuttur.

 Solow modelinde emek ve sermaye girdilerini verimlilikleri farklıdır, verimliliği artıran girdinin artması ile büyüme sağlanır.