• Sonuç bulunamadı

Çok Partili Dönemde

Belgede ANAYASA MAHKEMESİ ve SİYASET (sayfa 83-89)

I. YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE YARGIÇ GÜVENCELERİNİN EVRİMİ

2. Çok Partili Dönemde

DP'nin ilk Hükümet Programında «Yargıçlarımızın Anayasa-dan aldıkları teminatı hakkı ile gerçekleştirecek hükümler tesis et-menin zaruretine inanıyoruz» (35) deniliyordu. 1951 yılında II. Men-deres Hükümet Programında da «Yargıç teminatını genişletecek olan esasları havi Yargıçlar • Kanunu tasarısı üzerinde çalışıldığı»

(36) belirtiliyordu. Ne var ki DP de bu konuda kısa bir süre içinde açık bir düş kırıklığı yarattı. Her şey aynı kalmıştı:

üyelerinin büyük bir bölümünü Yargıtay üyeleri içinden seçebiliyordu. Kal-dı ki, anılan Hâkimler Kanununda değişiklikler yapan 9 Temmuz 1945 tarih ve 4791 sayılı yasanın 122. maddesinde yer alan hükme göre, İnzibat Komis-yonunun kararı kesindi ve yargı yoluyla karşı çıkılması olanaksızdı. Bkz.

İsmail Hakkı Göreli, Devlet Şûrası (Şûrayı Devlet-Danıştay), Ankara: SBF Yay., 1953, E. 191.

(30) Yargıçlar maaş ve kıdem derecelerine göre ikiye ayrılıyordu. Yalnız, 3.

dereceye ve 75 lira «maaşı aslî»iye hak kazanmış kıdemli yargıçlar tüm güvencelere sahiptiler.

(31) Ne var ki, anılan yasanın 81. maddesine göre, bazı durumlarda teminatlı bir yargıcın da, istekli olmasa bile, görev yeri değiştirilebiliyordu. Ayrıca, Adalet Bakanı gene aynı yasanın 62. maddesine dayanarak, bir yargıcı Savcılığa aktarabilme ve böylece onu «teminatlı» statüden çıkarma hakkına da sahipti.

(32) Oysa Yüksek Mahkeme yargıçları, örneğin Yargıtay Başkan ve üyeleri, kendileri istemezlerse, 65 yaşından önce emekli edilemiyorlardı.

(33) Bkz. Öztrak, «İktidar ve Mahkemeler».

(34) Feyzioğlu, a.g.e., s. 148.

(35) Bkz. İsmail Arar (derleyen), Hükümet Programlan (1920-1965), İstanbul Burçak Yayınevi, 1968, s. 224.

(36) A.k., s. 234. Hükümetinin Programı'nı okuyan Başbakan Adnan Menderes, ayrıca «Devlet hayatında hürriyet nizamına kati bir istikrar vermeğe» ça-lışacaklarını ve «kanun ve hukuk Devleti kurmak esasına sadakatle bağlı»

kalacaklarını vurguluyordu. A.k., s. 232.

«Çok partili rejime girdiğimizden beri çetin bir imtihan geçir-mekte olan adliye tarihimize bir çok şerefli sayfalar yazan hakim-lerimiz, bugün de eski devirden kalma ve istiklâllerini tehdit edici bazı hükümlere tâbidir» (37) .

a) DP İktidarının Yargıçlar Üzerinde Baskısı

Gerçekten de, DP iktidarı, yargıç bağımsızlığını somutlaştırıcı bir reforma girişmek bir yana, tam tersine ,onlar üzerindeki siyasal baskıları arttırma yoluna gitmiştir (38).

Meclis'te ezici bir çoğunluğa sahip olan DP, önce, 1953 yılında Emekli Sandığı Yasasında önemli bir değişiklik yapmıştır (39). Hü-kümete tanınan, meslekte 30 yılını doldurmuş tüm memur ve yar-gıçları yaş sınırlarına bakılmaksızın emekliye ayırma yetkisi, bun-dan böyle 25 yıllık memur ve yargıçları da kapsıyacaktı. Gerçi, Da-nıştay ve Yargıtay Başkan ve üyeleri, Başkanün sözcüsü ve Cumhu-riyet Başsavcısı bu yasanın hükümleri dışında tutuluyordu ama, yargıçların büyük çoğunluğunun tepesinde asılı duran bu siyasal nitelikteki Damokles'in Kıhcı'nın yarattığı endişe giderek artıyor-du.

Daha önemlisi ,anılan yasanın 39. maddesinin sonuna bir bend ekleniyor ve re'sen emekliye sevkedilenlerin bu işlem aleyhine «hiç bir şekilde» yargı organlarına başvurulamıyacağı belirtiliyordu. Oy-sa, yargı yolunun önlenmesi hukuk devleti ilkesiyle ters düşmek-teydi. (40).

DP iktidarı bu yasa değişikliklerini «yetersiz» memurların Dev-let hizmetini «işgal» etmelerini önleme gerekçesine bağlanıyordu.

Ancak bu gerekçenin daha çok siyasal bir amaç taşıdığı açıktı (41).

(37) Feyzioğlu, a.g.e., s. 148.; Bir tek olumlu istisnaya işaret edelim: Hâkimler Kanununun 62. maddesine dayanarak Adalet Bakanlığının, yargıçları, istekli olmasalar bile savcılığa atayabilmeleri önlenmiştir. 23 Ocak 1956 günlü bir TBMM «tefsir kararı», bir yargıcın savcılık sınıfına aktarılması için «mut-laka rızasının alınması gerektiğini belirlemiştir. Bkz. Kuru, Hâkim ve Sav-cıların..., s. 39.

(38) Öztrak, «iktidar ve Mahkemeler».

(39) A.k.

(40) A.k.

(41) Muhalefet üyelerinden Kırşehir Milletvekili Osman Ali Şiroğlu 21 Haziran 1954'te DP'lileri boş yere uyarmaya çalışıyordu: «...Adalet cihazında çalışan hâkimlerin teşrii ve icraî kuvvetin her türlü tesir ve nüfuzundan uzak bu-lunması şartları kanunlarla sağlanmadıkça adalete müstakil nazarı ile ba-kılamaz. Hükümetten korkan veya ondan lütûf bekleyen bir hâkim elbet-teki istiklâl şartlarından mahrumdur. Bir ilim adamının, bir Temyiz

mah-Nitekim, 1954 yılında aynı yasada yapılan bir yeni değişiklikle, Da-nıştay ve Yargıtay Başkan ve üyeleri, DaDa-nıştay Başkanun sözcüsü ve Cumhuriyet Başsavcısının da 25 yılda re'sen emekliye sevkedile-bilmeleri sağlanacaktı (42). Adalet Bakanı böylece yüksek yargıç-ların geleceği üzerinde söz sahibi oluyor ve 1924 Anayasası'nda yer alan yargıç güvencesi ilkesi açıkça çiğnenmiş oluyordu (43).

b) Görevlerinden Uzaklaştırılan Yüksek Yargıçlar DP, «muhalefeti susturma» planını artık uygulamaya geçebi-lirdi. Mayıs 1956 da, aralarında iki Yargıtay Daire Başkanı ve bir üyenin de bulunduğu toplam 16 yargıç emekli edilecekti (44). Örne-ğin, basın davalarını incelemekle görevli Yargıtay III. Ceza Dairesi Başkanı Baha Arıkan'm 65 yaşını doldurmasına daha 11 yıl vardı.

Ne var ki, o günün Adalet Bakanı ve aynı zamanda Hukuk Profesö-rü olan Hüseyin Avni Göktürk'e göre, Arıkan, «politik noktai

nazarı-na göre bitaraflığını ihlâl» etmişti. Göktürk, zaten bu konuda da-ha önce de Yargıtay Başkanlığına başvurarak, Arıkan'm Dairesi-nin değiştirilmesini istemişti (45). Bir başka Yargıtay üyesi Sakıp

kemesi azasının bir Danıştay üyesinin ehil olmadıklarını ve hizmeti aksat-tıklarım tayin ve tespit hususunda hükümetin elinde bir kontrol ve teftiş mekanizması da mevcut değildir. Yüksek kaza mercilerini iktidarın hü-küm ve nüfuzu altında bulundurmak maksadı açıktır». Bkz. «Anayasayı İhlâl Davası-Karar Hakkında Kısa Açıklama», Karar tarihi 15 Eylül 1961.

(Çoğaltma), s. 5.

(Bu kaynak Sayın Mete Tunçay'da bulunan Yassıada Yüksek Adalet Divanı kararlarını içeren çoğaltma bir ciltten sağlanmıştır. Üzerinde başka tanıtıcı bilgi bulunmamaktadır).

(42) Eroğul, Demokrat Parti, s. 116-117.

(43) Feyzioğlu, Demokrasiye ve Diktatörlüğe Dair, s. 151-152. Bu arada ilginç bir duruma da değinilebilir: DP İktidarının ilk Adalet Bakanı Halil Özyö-rük, eski bir Yargıtay Başkanıdır. Oysa aynı ÖzyöÖzyö-rük, 1947-1948 Adlî yılını açış konuşmasında yargıçların olağan emeklilik yaşı olan 65'le bile sınır-landırılmamasını ve dilediklerince görevde kalmalarının gerektiğini ısrarla savunmuştu. Bkz. Feyzioğlu, a.g.e., s. 150.

(44) Ulus, 3 Mayıs 1956.

(45) Dünya, 3 Mayıs 1956. Arıkan'm «suçu» büyüktü: Cumhurbaşkanı Celal Ba-yar'ın milletvekili seçimlerinden önce aday sıfatı ile yaptığı konuşmaların radyoda yayınlanmasının «gayr'ı kanunî» olduğuna karar veren Yüksek Seçim Kurulu Üyelerinden biri olan, Arıkan «kalemin, teksir âleti olmadığı»

görüşünü paylaşmıştı. Üstelik, ünlü muhalif gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın hakkında verilen hapis kararının Yargıtay'da incelenmesi sırasında da, aleyhte oy kullanmaktan çekinmemişti. Gene gazeteci Metin Toker ve Cü-neyt Arcayürek aleyhine DP'li Bakanlarının açtıkları davaların hapis ce-zası ile sonuçlanmasından sonra Yargıtay'da bunu bozan Dairenin Başkanı olması, iktidar için yeterli bir «tasfiye» gerekçesiydi.

Güran'm da, normal süreden 16 yıl önce emekli edilmesinde, 1954 yılında Millet Partisinin kapatılması yolunda Ankara Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği kararı bozan Dairenin başı olmasının rolü sanırız büyüktü. Öte yandan, Ağustos 1955 de tutuklanan CHP Ge-nel Sekreteri Kasım Gülek'i tahliye kararı veren İstanbul Asliye Ce-za Yargıcı Hamdi Öner'in yanısıra, DP Bursa il örgütünün hakkında şikâyetler yağdırdığı Bursa Yargıcı Edip Ünal Eren'in de re'sen emekliye ayrılmaları da birer rastlantı değildi (46).

Bu tür davranışları sert tepkiler (47) doğursa da, tüm meclis ve yargısal denetimden uzak DP iktidarının basını, yüksek bürokrat-ları ve bu arada yargıçbürokrat-ları baskı altında tutma politikası kısa vade-de başarılı gözükecekti. Emekliye ayırma işlemleri arttıkça, örneğin yüksek yargıçlar da tutarsız davranışlar içine itiliyorlardı (48).

(46) Bkz. Dünya, 3 Mayıs 1956.

(47) CHP Genel Başkanı İnönü, bu uygulamayı «Siyasî ve medenî hayatımız için ıstırap verici bir darbe» olarak niteledikten sonra, yargıçların re'sen emekli edilmesi konusunda şöyle diyordu: «Siyasî hayatımızda münakaşa konusu olan bir çok rejim meselelerinin başında bugün hâkim teminatı geçmiştir.

Bu mevzuu umumî efkârda ve BMM kürsüsünde sarsılmaz bir sebatla ay-dınlatmaya ve müstakil mahkeme, teminatlı hakim hedefini tahakkuk et-tirmeye bütün azmimizle çalışacağız». Cumhuriyet, 4 Mayıs 1956.

(48) Tek bir örnekle yetinelim: Yargıtay Genel Kurulu, 4 Mayıs 1956'da bir top-lantı yapmış ve Adalet Bakanı'ndan 16 Yargıç hakkındaki emekliye ayırma işlemlerini bir kez daha gözden geçirmesini rica kararını almıştı. Ne var ki, Bakan, Yargıtay tarafından görevlendirilen heyeti kabul etmiyecek, yalnız Yargıtay Başkanı Bedri Köker ile görüşmeye yanaşacaktı. Dünya, 5 Mayıs 1956. Dahası, Adalet Bakanı Göktürk söz konusu heyet hakkında da «fiilî bir direnme hareketine kalkışma» suçlamasıyla bir soruşturma aç-tırmayı da unutmuyordu. Bkz. Dünya, 6 Mayıs 1956. Yargıtay bünyesindeki şaşkınlığın yanısıra, Bakanla görüşen Köker, nedense ılımlı, hatta ürkek bir çizgi izlemeyi yeğliyecekti. Kanısınca, yargıçların emekli edilmelerinde herhangi bir yasa dışı durum yoktu; İdare yetkisini kullanmıştı, o kadar.

Basındaki tartışmalar yersizdi:

«İcramn, tamamıyla kanunî olduğundan küçük bir tereddüdümüz dahi bulunmayan bir tasarrufu münasebeti ile, Adliye Bakanından mülâkat ta-lebimiz dolayısiyle yapılan neşriyatın yanlış tefsir ve tesirlere ve Temyiz Mahkemesinin manevî hüviyetinin arzuya şayan olmayacak surette bahis konusu edilmesine sebebiyet vermesi keyfiyeti, yukarıda belirttiğim manâ-da meselenin kısaca tavzihine lüzumunu telkin etmekte olduğunmanâ-dan bu beyan ve tavzihimin Anadolu Ajansı ile muhterem umumi efkâra iblağını rica ederim». Bkz. Ulus, 7 Mayıs 1956.

Adalet Bakanı da kendi yönünden, yargıçlar aleyhinde başlattığı soruş-turmayı durdurarak, belli bir uzlaşma içine giriyordu. Ancak, iktidar, Ada-let Bakanı aracılığı ile yüksek yargıçlar üzerindeki baskısını sürdürmekte kararlı idi. Nitekim, başta Yargıtay Başkanı Bedri Köker, İkinci Başkan Nebi Yücekök, üyeler Melâhat Rüacan, Faik Uras, İsmail Coşkiınoğlu, İlhan

Bu arada, yargıçların atama, terfi, nakil, disiplin ve emeklilik işlerinin, yargıçlardan oluşacak bağımsız bir «Yüksek Hâkimler Şû-rasına bırakılması görüşü, özellikle CHP çevrelerinde yaygınlaşa-caktı (49). Sonuçta, gerek Hâkimler Kanununda bulunan çeşitli ak-saklıklar, gerekse siyasal iktidarın uygulamalarından alman ders-lerle yargıç bağımsızlığı konusu ön plâna çıkmıştır (50). Kendisine yönelen demokratik muhalefeti bastırma tutkusuyla DP iktidarının, tıpkı 1920'lerde olduğu gibi, Meclis içinden bir çeşit yargı organı oluşturmak istediği görülecekti. Yargıçlığı milletvekillerinin yaptığı ünlü Meclis Tahkikat Komisyonu (Nisan 1960) bardağı taşıran son damlaydı (51). Oysa, «İstiklâl Mahkemesi» anlayışı çoktan geride kalmıştı. Sonuçta, siyasal iktidarı frenlemenin yolu, ister istemez, anayasa dışı bir müdahalede aranacaktı. DP dönemi 27 Mayıs dar-besi ile son bulunca, iktidarı frenleyici somut önlemlerin alınması böylece kolaylaşmıştır (52).

DP'li yönetici ve milletvekillerini yargılayan Yassıada Yüksek Adalet Divanı, «Demokrat iktidar» m başa geçtikten «bir müddet sonra demokratik esaslardan muhtelif davranış ve tasarrufları ile ayrılma yolunu» tuttuğunu belirtecekti. Divan, çeşitli «Anayasayı ihlâl» olayları arasında «Mahkemelerin Anayasanın 54 ve 8. mad-deleriyle teminat altında bulunan istiklâlleri»nin «zedelenmesini

Dizdar ile Cumhuriyet Başsavcısı Rıfat Alabay bu tartışmaları izleyen gün-ler içinde, 12 Haziran 1956'da emekliye sevkedilecekgün-lerdi. Bedri Köker'in Anadolu Ajansına verdiği iktidar yanlısı demeç bir işe yaramamıştı. Bkz.

Dünya 13 Haziran 1956.

(49) Feyzioğlu, Demokrasi ve Diktatörlüğe Dair, s. 156-157.

(50) Türkiye'de «eksiksiz bir demokrasi»nin kullanılması için 27 Mayıs öncesi ileri sürülen «başlıca çözümler»le ilgili olarak, bkz. Sosyal, Anayasa'mn An-lamı, s. 58-63.

(51) DP denetimindeki Meclis'in böyle bir komisyon kurması, güçler ayrımı il-kesini hiçe sayarak doğrudan yargıçlık görevini üstlenmesi olarak değer-lendirilecekti. Muhalefetin ve muhalefet yanlısı «bir kısım basının» faali-yetleri hakkında kovuşturma yapılmasıyla görevli olan bu Komisyon suçlu gördüğü kişiler için yargılama yoluna gidilmesine karar verebilecekti. Ay-rıca, yayın yasağı koymanın, dergi veya gazetelerin basımını, dağıtımını yasaklamanın yamsıra, toplantı yapılmasını engelliyebilecek, hatta gerekli görürse, gazete de kapatabilecekti. Oysa, «Meclis'in üstünlüğü» ilkesini zor-lama olan bu tür yetkiler ancak bağımsız yargı organlarınca kullanılabilirdi.

A.k., s. 110-111.

(52) İşin ilginç yönü, 27 Mayıs darbesini izliyen günlerde baştaki Askeri Yöne-timin de yıllardır eleştirilen Emekli Sandığı yasasının ünlü 39. maddesine

«bazı yargıçlar» emekliye ayırmak için iki kez başvurmasıdır., Ancak bu geçici bir dönemin sorunuydu. Bkz. Öztrak, «İktidar ve Mahkemeler».

de sıralıyordu (53). Üstelik, Divan'a göre, Emniyet Sandığı yasasının değiştirilmesinin sağladığı olanakla, Yargıtay Başkan ve bazı üye-lerini de «içine alan geniş mikyastaki tatbikat» yalnız Adalet me-kanizmasını sarsmakla kalmamış, «halkın adalete olan güvenini»de

«zaafa uğratmıştır» (54). , 3. 1961 Anayasası

1950'lerin acı deneyimlerinle bir kez daha karşılaşılmaması ama-cıyla, Kurucu Meclis'in hazırladığı yeni Anayasa'da «hukuk devle-ti» ilkesine ve bu arada yargıç güvencesine büyük önem verilmesi ve geleneksel ilkelerin yanısıra yenilerinin getirilmesi doğaldı.

«Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kul-lanılır» (md. 7).

«Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar» (55).

«Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kulla-nılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez;

genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz».

«Görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclislerinde yar-gı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapıla-maz ve herhangi bir beyanda bulunulayapıla-maz» (md. 132).

Öte yandan, «Hakimler azolunamaz. Kendileri istemedikçe de, Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahke-menin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylıklarından yoksun kılınamaz» (md. 133).

Ayrıca, 65 yaşını bitirinceye kadar hizmet görecekleri de be-lirtilmektedir (56).

Bu arada, Türkiye'de ilk kez, Yargıtay Genel Kurulunun ken-di üyeleri arasından seçtiği Yüksek Hakimler Kurulu (YHK) adliye mahkemeleri yargıçlarının atanma, terfi, nakil, disiplin cezalan,

(53) «Anayasayı İhlâl Davası-Karar Hakkında Kısa Açıklama», s. 5.

(54) A.k.

(55) «Yargıç bağımsızlığı» ilkesinin yargıçların her türlü denetimden uzak tu-tulması anlamında değil, yasama ve yürütme organları karşısındaki bar ğımsızlığı olarak görüldüğü açıktır. Bkz. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, «Anaya-samız ve Hakimlerimiz», Cumhuriyet, 15 Ocak 1968.

(56) Ne var ki, askeri hakimlerin yaş hadleri yasalarla saptanacağından (md. 134) sivil meslekdaşlanna oranla daha sınırlı bir güvenceye sahip oldukları gö-rülecekti. Bu ayırımın gerekçesi de saûırız askerlik mesleğinin özelliklerin-de aranmalıydı.

meslekten çıkarılma gibi özlük işleri konusunda kesin kararlar al-makla görevlendiriliyor (md. 143). Adalet Bakanı YHK toplantıla-rına katılabilir, ancak oy hakkına sahip değildir (md. 144). Baka-nın artık yargıçlar üzerinde etkin bir denetim yetkisi bulunamıya-caktır. Ancak, gerekli gördüğü durumlarda, bir yargıç aleyhine bir disiplin kovuşturmasının açılması yönünden YHK'na başvurabilir.

1876'dan 1961'e uzanan dönemde, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencelerinin ülkemizde geçirdiği başlıca evreler bunlardır. Özel-likle, 1924 ve 1961 arasında, Öztrak'm da yerinde değerlendirmesiy-le «teminatlı yargıçdan» «yargıç teminatlına (57) doğru olumlu bir gelişme gözlenebilir. Siyasal iktidarın yargıya ve yargıçlara müda-hale olasılığının 1961 Anayasası ile birlikte büyük ölçüde ortadan kalktığı açıktır (58). Daha da önemlisi, bu tarihsel süreçte yargının siyasal iktidarı sınırlama yetkisinin de giderek arttığı bir gerçektir.

Yargı organları arasındaki uzmanlaşma ve yetki alanlarının kap-samı üzerinde de ana çizgileriyle durmayı deneyelim.

II. YARGININ SİYASAL İKTİDARI DENETLEME ALANLARI

Belgede ANAYASA MAHKEMESİ ve SİYASET (sayfa 83-89)