• Sonuç bulunamadı

Sorunlar Nelerdir

A. PANEL ÜYELERİNİN KONUŞMALARI

BAŞKAN (DR. MESUT ÖZGEN) — Dördüncü oturu-

mu açıyorum. Oturumu açarken yerimizin dar, konumuzun geniş olduğunu hatırlatıyorum. Oturumu, bu konuya gös­ terilen ilginin, sıcaklığın sorgilondiğini görorok açıyorum, o ayrı bir m utluluk veriyor bize. Fiziksel koşullarımız par nele katılacak arkadaşları sıkış sıkıkş oturtsa da, dileriz ki toplantı sonunda elde edilecek sonuçlar ya da ortaya çı­ kacak önerilerle soruna bir ölçüde ışık tutabilelim . Efen­ dim, bu panelimize sekiz konuğumuz katılıyor. Bu konuk­ larımız çeşitli eğitim kurumlarında karşılaşılan sorunları temel öğretim boyutunda, ortaöğretim , yükseköğretim bo­ yutunda ve de özel eğitime muhtaç kişiler boyutunda ele alacaklar. İlk konuşmayı sabahki oturumu izleyenler ha­ tırlayacaklar, Dr. Uğur Öner yapacak. Sayın Öner bize ön­

celikle temel eğitim kurumiarında karşılaşılan sorunları

sergileyecek. Hatırlayacak olursak Sayın Önder bize te­ mel eğitim kurumlarında rehberlik sorunlarının çözümünde ortaya çıkan sorunlardan çok, neler yapılabileceği nokta­ sında durmuş, bu konuda özellikle öğretmenlere bazı öne­ rile r getirm işti. Şimdi neler yapılmıyor, ortaya çıkan sorun­ lar neler, onu alarak başlayalım.

Buyurun Sayın Öner.

DR. UĞUR ÖNER — Okula başlama, çocuğun yaşa­

mının önemli dönük noktalarından birisidir, ilkokula

masıyla birlikte çocuk bir toplumsallaşma süreci içerisine girer. Daha önceleri kendisi için tanıdık, sıcak olan bir aile çevresinden çıkmış, yabancı olan bir çevreye girm iş­ tir ve bu çevre içerisinde de iletişim e girdiği kişiler onun için yeni 'kimselerdir; öğretmen ve arkadaşları. Bu orta­ mın çocuktan bazı beklentileri vardır, onun uyum sağla­ ması bazı becerilerini ortaya koyması bu ortam içerisinde çocuktan beklenmektedir.

Çocuğun böylesine yeni bir ortam içerisinde ilişkile­ rinin en önemli yoğun olduğu, nokta öğretmenle öğretm e­ ni ile daha doğrusu ilkokulda tek öğretmenle yönetildiğini düşünürsek öğretim in, daha çok tek öğretmenle çocuğun ilişkilerini yoğunlaştığı nokta öğretmenle olan ilişkileridir. B ir bakışta öğretmenin sorumluluklarını öğretimle sınırlı gibi görebiliriz. Yani öğretmen bazı bilgileri, becerileri ço­ cuğa kazandırmakla sorumludur. Yani öğretmen bir psiko­

lojik hizmet veren uzman değildir diyebiliriz. Ancak bu

yaklaşım yanlış olur. Çünkü öğretmen çocuğun zihinsel alanına yaklaştığı kadar psikolojik alanına da, duygusal

alanına da yaklaşması, onu bu alanda da tanıması ge­

rekm ektedir ki ona yardımcı olabilsin, onun gelişimini

sağlayabilsin. Öyle ise diyebiliriz ki öğretmen çocuğun

sorunlarını rahatlatabildiği kadar bu sorunların yoğunlaş­ masına da artmasına da neden olbilir. Öğrencinin kendini rahatsız hissetmesine neden olabilir. Öyle ise sınıfında olumlu bir toplum sal ortam sağlayabilen bir öğretmen öğ­ rencilerinin ruh sağlığını ve kişilik dinam iklerini de göze­ ten bir öğretmen demektir. Öğretmenin öğrencilerine yö­ nelteceği övgü, yargı, yergi, ödüllendirme ve cezalandır­ malar tüm öğrencileri olmasa da büyük bir çoğunluğu yo ­ ğun bir biçimde etkiler. Burada bazı örneklerden söz e t­ mek istiyorum, kendimin veli olarak yaşadığı bazı sorun­ ları dile getirm ek istiyorum. Günün birinde çocuğum gel­ 68

di, ben artık okula gitmek istemiyorum dedi, ilkokul döne­ minde 5'inci sınıf öğrencisi iken neden olduğunu anlaya­ madım. Çünkü o güne kadar gayet rahat bireğitim sürdür­ mekteydi. «Çünkü öğretmen en ufak bir yanlışımda benim saçımı çekmekte, başıma kitapla vurmakta, bu tür müda­ halelerde bulunmakta, bu nedenle okula gitmek istem i­ yorum!) dedi. Öğretmenle konuştuğum zaman bana bunun çok ufak bür uyarı olduğunu; yani çok canını acıtmadan saçını çekiyorum ya da kulağını çekiyorum, hafifçe başına kitapla vuruyorum. Yani verdiği cezanın çok hafif bir ce­ za olduğunu ve önemli olmadığını vurguladı. Bu tür ceza­ nın da yerinde olduğuna inanıyordu öğretmen. Oysa baş­

tan beri vurguladığımız gibi öğrenci okula başlamakla

birlikte sosyalleşme süreci içerisine giriyor. Bu sosyalleş­ me süreci içinde çocuğu en fazla ilgilendiren nokta, onun

toplumda edinebildiği yer, arkadaşları içerisindeki yeri,

sınıftaki yeri, öğretmenin gözündeki yeri, öğretmenin onu a lgılayş biçimi. Böylesine dışardan uygulanan bir ceza yöntemi doğrudan onun kişiliğini zedelemekte. Belki öğ- retm er için cezanın oranı çok hafif veya doğal onun için ama, öğrencinin bunu algılayış biçimi çok farklı; öğrenci

yoğun bir biçimde zedelenmekte. Öyle ise burada şunu

vurgulamak istiyoruz : Övgüler, ödüllendirm eler ve ceza­ landırmalar çocuğun yaşına ve içinde bulunduğu ortama uygun biçimde olmalı, yoksa doğrudan çocuğun 'kişiliğini zedele/ici olabilmekte. Öğretmen öğrenci ilişkileri en faz­ la öğrenciyi ilkokul döneminde etkileyen ilişkilerdir. Bu

konuda yapılan araştırm alara baktığımız zaman ilkokul

dönemindeki öğrencilerin ortaokuldaki ya da üniversite­

deki öğrencilerden daha fazla bu ilişkiye önem verdiği yani tim sorunları okulla ilgili sorulduğu zaman bu öğren- ciloro tiim odak noktanı öğretmenin olan ilişkilerinde yı­

çabaları öğretmenin onayını kazanabilmekten yana. Oysa görüyoruz ki sınıfların kalabalıklığı, öğretmenin yoğun ça­ lışma saatleri bu ilgiyi öğrencilerine yöneltebilm esi çok güç oluyor, daha doğrusu çok az sayıda bir öğrenciye bu ilgiyi yöneltebiliyor öğretmen. Büyük bir sayıda belki de buna gerçekten gereksinim duyan öğrenciler bu ilgiyi, bu onayı ondan göremiyorlar.

Öğretmenler sınıflarındaki başarısız öğrencilerle belki de daha yoğun bir ilişki içerisindeler. Ama öğrencilere so­ rulduğunda bu öğrenciler bu tü r ilişkiden hoşnut olma­ dıklarını ileri sürüyorlar. Onların esas istedikleri öğret­ menin başarılı öğrencilerle kurduğu türden bir ilişki. O tü r bir ilişkiyi özlemektedirler. Belki her gün bu başarısız öğrencilerle öğretmen birkaç kez konuşmak zorunda kalı­ yor; ama hep verdikleri olumsuz yönde. Yapılan araştır­ malara şöyle bir baktığımızda görüyoruz ki ilkokul üçüncü sınıf döneminde üç, dört ve beşinci sınıfları da kapsamak üzere bu sınıflarda ilkokul öğrencilerinde okula karşı bir kayıtsızlık, ilgisizlik ve okuiu sevmeme olayı başgöster-

meye başlıyor. Burada arkadaşlarının etkisi olduğu ka­

dar, görüyoruz ki öğretmenlerle olan ilişkiler de önemli rol oynuyor; yani öğretmen, öğrenci ilişkileri, okulun sevi­ lip sevilmemesinde de önemli rol oynuyor. Yapılan araş­

tırm alar gösteriyor ki üçüncü sınıfa gelmiş çocukların

yüzde 50’sine yakın bir kısmının okulu sevmediğini göste­ riyor, bu da tabii acı bir sonuç.

Öğretmen öğrenci ilişkilerine ilkokul döneminde bak­ tığımızda öğrencilerden bu ilişkileri ya da öğretmenlerini betimlemelerini istediğimizde öğrenciler daha çok öğret­ menin 'kişilik özelliklerine sahip çıkmakta, onun öğretim becerileri ile pek ilgilenmemekteler. O rtaöğretim de ise «iyi

bir öğretmeni tanımla» dediğiniz zaman daha çok onun

öğretim becerileri gündeme gelmekte, oysa ilkokulda öğ­ 70

retmenin kişiliği öğrenciyi ilgilendirmekte, daha cok ve çok az sayıda öğrenci bu özelliklere kayıtsız kalabilmekte. İlkokulda yine öğretmenin öğrenci becerisi ile ilgili de-

ğenendirm elerine baktığımızda öğrencilerin görüyoruz ki

öğretmen ne kadar ilginç konu sunabiliyorsa, değişik ta ­ sarım lar sınıfa getirebiliyorsa o kadar öğrenciler öğretim ­

den hoşnut kalabiliyorlar. Öğretmenin kişiliği görüyoruz

ki öğrenciler için bu dönemde çok önem taşımakta. Sınıfın duygusal tonu öğrenciyi etkilemekte, sürekli gergin bir or­ tamda bağıran, kızan öğrenciyi yeren bir ortamda öğrenci hiçbir şe yöğrenemiyor. Öğrenmenin temelinde biliyoruz ■ki güdüleme önemli. Öyleyse böyle olumsuz bir ortamda öğrenci öğrenmeye de güdülenemiyor. Bu nedenle öğret­ menin kiişlik yapısı sınıfın tonunu ve öğrencilerin duygu­ sal yaşamını yoğun bir biçimde etkilem ektedir diyebiliriz.

BAŞKAN — Teşekkür ederiz Sayın Öner. Sayın Öner,

acaba bu belirttiğiniz noktalar okul öncesi eğitimde gö­ revli öğretmenler için de geçerlidir denebilir mi?

DR. UĞUR ÖNER — Tabii bir kısmı o dönem için de

geçerli.

BAŞKAN — Efendim, bunu niye sordum? Benim oğ­

lum 5 yaşında. Anaokuluna giderken, Ağustos ayında bile sarı çizme giyiyor. «Yavrum yapma çıkart şunu, bu ayda bu giyilmez» diyoruz. O, inatla giyiyor, yırtılsa da giyiyor. Bir gün okuldan öğretmeni ile beraber aldık, araba ile gidi­ yoruz, yolda tam bir tra fik ışığınnı önünde durduğumuzda,

«bak öğretmenim gördün mü portakal rengi» dedi. Allah Allah, bir şey olduğunu anladık. Meğer öğretmen sınıfta tra fik bilgisi verirgen çocuklara «kırmızıda durulur, yeşilde geçilir, sarı yanınca da beklenir» demiş. Bizim oğlan fırla ­ mış oradan, «hayır sarı değil ki, portakal rengi» demiş. Herhalde öğretmen tatsız bir şey söylemiş olacak ki bizim

oğlan ondan sonra inatla sarı değil portakal rengi diye tutturdu. Bilmem hâlâ sarı ve portakal tartışması sürüyor mu? Ama benzeri örnekleri çoğaltm ak mümkün. Efendim, belk! temel öğretim alanında çokça örnek olaylar vardır. Bunu sergilemek de mümkün, belki sizler de buna ekleye- cekksiniz ama özellikle örnek olayların sorun haline gel­ meye başladığı dönem, sanıyorum ki ortaöğretim kade­ mesi. Sayın Öner'in sağında oturan Sayın Suat Aydın, Sa yın Zerrin Koyunpınar ve sevgili kızımız Pınar, ortaöğretim boyutunda olayı ele alacaklar. Bakalım ortaöğretim cep­ hesinde ne var ne yok.

Sayın Suat Aydın çeşitli öğretim kurumlarında rehber öğretmen olarak çalışmış, örgütün merkezinde yönetici olarak çalışmış. Şu anda da Ankara Atatürk Anadolu Li­ sesinde rehber öğretmen. Bakalım bugüne kadar çalıştığı okuliarda gözlediği örnek olayları bize nasıl sergileyecek.

Buyurun efendim.

SUAT AYDIN — Sayın Meslektaşlarım, Sevgili Da­ vetliler,

Öncelikle salonu dolduran geleceğin rehber öğret­

men adaylarına, böyle bir konuya ilgilerinden ötürü teşek­ k ü r etm ek istiyorum. Bu manzara beni çok mutlu etti.

«Eğitimde Psikolojik Hizmetler ve Sorunlar» konulu toplantıda, orta dereli okullarda okuyan öğrencilerde gö­ rülen psikolojik sorunlar konusunu işlemeye çalışacağım. Orta dereceli okullardaki rehberlik servisleri, öğren­

cinin, çevresine sağlıklı uyum sağlaması, problemlerini

çözebilmesi ve geleceğine yönelik sağlıklı, tutarlı kararlar alabilm esi için öğrencilere profesyonel yardım götürmeye çalışmaktadır.

Ota dereceli okullarda rehberlik servisine başvuran öğrentilerin sorunları genellikle afleden, okuldan ve kendi ic dün'alarmdan kaynaklanmaktadır.

Aieden Gelen Sorunlar :

Bidiğiniz gibi veli olmanın, anne baba olmanın ayrıca

,ir okJİu yoktur. Eşler dünyaya gotirilccok çocukların

eğitimnin bilimsel olarak nasıl yapılacağını bilmeden a n ­ ne ba>a olabiliyorlar. Ayrıca toplumumuzda anne ve ba- balarıı pedagojik bilgilerini geliştirecek eğitimin kurum- larınnıve kitle iletişim araçlarının çalışmaları da yetersiz ■kalmadadır.

Frkülte ve yüksek okullarda eğer branş olarak seçil­

memişse, psikoloji ve pedagoji derslerine programlarda

yer verilmemiştir. Ancak lise ikinci sınıfta okunan genel psikolcjisi bilgiyle mezun olan öğrenciler bir daha bu ko­ nu ile karşılaşamamaktadırlar.

Bı durumda genç anne ve baba kendi anne ve baba­ sında! gördüğü eğitim yöntem lerini kendi çocuğunda da deneneye çalışmaktadır. Çocuğuna yönelik her davranışı bilim sil verilerin tersi de olsa onun iyiliği için yaptığını savunnaktadır.

Oculdan ileri Gelen Sorunlar :

öğretmenlere gelince; fakülte ve yüksek okullarda branş derslerinin yanında pedagojik formasyon dersleri de alm akadırlar. Ancak alınan bu pedagojik bilgiler öğrenci- öğretnen ilişkilerinin de çok az sayıda öğretmen tarafın­ dan kıllanılmaktadır.

Ota öğretimde öğretmenler. 13-18 yaş arası ergen­ lik çajı çocuklarıyla eğitim öğretim yaptıkları halde, öğ- retmeı yetiştiren fakülte ve yüksek okullarda halen çocuk

gelişim ini konu edinen «eğitim psikolojisi» dersi o ku tu l­

maktadır. Asıl, programda yer alması gereken «gençlik

psikolo|isi»ne İse hiç değinilm em ektedir. Bu konuda eksik pedagojik formasyon alan orta dereceli okul öğretm enleri gençlere nasıl davranmaları gerektiğini ve onların psikolo­ jik dünyalarını bilememektedirler. Bu nedenle orta dere­ celi okullarımızda öğretm en-öğrenci ilişkileri sağlıklı bir yapıya kavuşturulamamıştır.

O halde, günümüz gençleri gerek aile ortamında ge­ rekse okulda sağlıklı bir eğitim anlayışıyla yetiştirilem e- mektedirler. Fizyolojik, psikolojik ve sosyal geilşimin doğal bir sonucu olarak gençlerde oluşan değişiklikler pedagojik kurallar doğrultusunda kanalize edilememektedir.

Rehberlik servislerine baş vuran öğrencilerimizde gö­ rülen psikolojik sorunlar genellikle ailenin ve okulun, gen­

cin doğal gelişim ini olumsuz yönde etkilemesinden kay­

naklanmaktadır. Bu eksiklikleri çarpıcı bir şekilde açıkla­ mak için rehber öğretmen olarak görev yaptığım bir lise­ de karşılaştığım bazı olayları örnek vermek istiyorum :

Kız öğrencimiz X, lise ikinci sınıfta okumakta, fizik olarak; temiz, uzun boylu, alımlı bir öğrenci ve tutarlı bir kişiliğe sahip imajı yaratan niteliklerinin yanında öğret* menleri tarafından da çok sevilen bir öğrencimizdi.

Bir gün okulda aniden deprasyona girmesi hepimizi

şaşırttı. O gün çok mutsuzdu .durmadan ağlıyor ve yaşa­ maktan bıktığını, ölmek istediğini mırıldanıyordu. Büyük bir ruhsal çöküntü içindeydi. Onu sınıftan alıp, rehberlik servisine çıkardım. Biraz dinlenip sakinleştikten sonra bu mutsuzluğunun nedenini sorduğumda şunları anlattı :

«... Bütün sorunum annemin davranışlarından kay­

naklanıyor, beni her gün bir gölge gibi izliyor. Sanki bir 74

çocukmuşum gibi sabahları benimle okula kadar geliyor ve öğlen çıkışta yine okuldan beni alıyor, evden ayrılam ı­ yorum. Okulun dışında hiç bir arkadaşıma gidemiyorum, evde kapanıp kalıyorum. Bu olay beni çok üzüyor. Sanıyo­ rum tek 'kurtuluş çarem intihar etmek...» dedi ve katıla katıla ağlamaya başladı.

Daha sonraki günlerde danışmalara devam ettik ve bana şöyle bir çözüm yolu önerdi : Ailesiyle durumu görü­ şerek annesinin en az bir ay süreyle dedesinin evine g it­ mesini, evde yalnız kalmasını ve bu süre içerisinde nefret ettiği annesini özlemek istediğini belirtti.

Yine ailenin bilinçsizce davranışından kaynaklanan

bir başka olaydan söz etmek istiyorum :

Sınav sırasında kopya çekmek suçundan disiplin ku­

ruluna verilen bir öğrencimiz, rehberlik servisince ince­

lenmek üzere gönderilmişti. «... Suç olduğunu bildiğin hal­ de neden kopça çekmeye kalkıştın?» şeklindeki sorumu şöyle cevapladı : «...Ö ğretm enim , ailem derslerden sü­ rekli yüksek notlar almamı bekliyor, zayıf olmasa da beş- altı civarında not alsam; evde yüzüme bakmıyorlar. Beni çok kötü bir şekilde eleştiriyorlar. Aslında bu dersten 5-6 civarında not alabilirdim ; ama ailemin tepkisinden çekin­ diğim için, biraz daha yüksek notlar alabilmek için kopya çekmeye kalkıştım.» dedi. Çok üzüntülüydü.

Ailenin her şeyden önce çocuğunu tanıması ondan

gücünün üzerinde başarı beklememesi gerekmektedir.

Ancak yine kendilerinin bu tür davranışlarının çocuğun

ruhsal dünyasında yaptığı yıkımı tahmin edememektedir­ ler. Bu tür hatalı davranışlar mesle kseçiminde de kendini göstermektedir.

Meslek seçimi aşamasına gelen lise son sınıf öğren­ cilerim izden çoğu mesleğini anne babalarının istekleri doğ­

rultusunda seçmeye zorlanmaları nedeni ile bunalıma g ir­ mektedirler. Okul rehberlik servisi çalışmalarından biri de öğrencilerin, ilgi, yetenek ve kişilik özelliklerini saptayarak bu doğrultuda meslek seçmelerine yardımcı olmaktır. Uy­ guladığım testler sonucu bir öğrencimize ilgi, yetenek ve kişilik özelliklerine uygun düşen makina mühendisliği, uçak mühendisliği gibi meslekleri kendisino önermiştim. Öğrcn- ci de bu sonuçtan çok mutluydu çünkü bu mesleklere g ir­ meyi istiyordu. Ancak, ailesi bir türlü ikna olmuyordu ve çocuklarının kesinlikle tıp fakültesine gitmesi konusunda baskı yapıyorlardı. Derslerinde başarılı olan bu öğrenci­ miz girdiği üniversite yerleştirm e sınavı’nda Ankara Tıp Fakültesi’ni kazanmış ve 2. sınıfa gelmişti. Fakat bana her uğradığında, okula alışamadığını, okuduğu derslerden zevk almadığını ve bu nedenle çok mutsuz olduğunu belirterek, anne ve babasından izin alabilse tekrar ÖSS'ye girmek is­ tediğini, fakat her defasında önerisinin reddedildiğini söy­ lemekteydi.

Bu öğrencimizin bir kutu Optalidon alarak intihara te­ şebbüs ettiğini öğrendim. Hastaneye yetiştirilerek kurta-. rılmıştı. Aile perişan bir durumdaydı. Kendilerini suçluyor­ lardı.

Ölümden dönen çocuklarının isteğini bu olaydan son­

ra aile kabul etti. Yeniden sınavlara giren öğrencimizi

nihayet ODTÜ Makina Mühendisliği bölümüne maddi ve manevi bir çok kayıplar vererek girmeyi başarmıştı.

Bu tür hatalı davranışlar öğretmen-veli görüşmelerin­ de de süregelmektedir. Öğretmenlerin velilere öğrenciler hakkında yaptıkları bazı açıklam alar nedeniyle, veli-öğrenci

İlişkilerinde bozulmalar meydana geliyor. Oysa veli top­

lantılarının-am acı, Öğretmen-öğrenci diyalogunu sağla­

mak, öğrencilerin sorunlarını birlikte tartışmak, çözüm

yolları aramak iken veli-öğrenci ilişkilerini iyice bozmak­ tan başka bir işe yaramıyor, öğretm enler öğrencilerinin notlarının yanında aynı zamanda çocuklar hakkında bir çok

şikâyetlerde de bulunuyorlar. Gerek eğitim anlayışından

yoksun aileler bu şikâyetleri bahane ederek çocuklarına dayak atma, baskı yapma gibi sağlıksız davranışlara yö­ nelmektedirler.

Karne verilmesinden sonraki günlerde rehberlik ser­

visine başvuran vakaların sayısında büyük artışlar görül­

mektedir. Nedenleri ise, genellikle veli ve öğretmenlerin yanlış davranışlarıdır.

Bunların dışında bulundukları yaş dilim i gereği bazı

endişelerle, örneğin, başarısız olma, arkadaşsızlık, aşık

olma, sınavlarda çok heyecanlanma, çok alıngan olma gi­

bi, psikolojik-sosyal nedenlerle de zaman zaman rehberlik

servisine başvuran vakalar da olmaktadır.

ı

Çocuklarımıza, gençlerimize pedagoji bilim inin esas­ ları çerçevesinde davranmaya gayret eden, bilimsel e ğiti­ min ışığında onların sorunlarına yaklaşabilen anne-baba ve öğretmenlerin sayılarını artırabilm ek için, hizmet içi eğitim kurslarının çoğaltılması, kitle iletişim araçlarının ve basının eğitici konulara ağırlık vermesiyle gerçekleşeceği­ ne inanıyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN — Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Sanıyorum zamanımız olsaydı bunların olumlu yöne kanalize ediliş yöntemlerini de, örneklerimizi de aktara­ bilecektiniz. Vakit olursa, tokrar size söz vereceğim.

Sayın Zerrin Koyunpınar, TED Ankara Koleji Vakfı Li­ se Kısmı Psikoloji Öğretmeni ve aynı zamanda rehberlik

danışmanı. Bakalım TED cephesinde ne var ne yok? Bu­ yurun Sayın Koyunpınar..

ZERRİN KOYUNPINAR — Öncelikle belirtmek isterim ki, her seviyedeki eğitim kurumu, ayrı bir yaş grubuna yöneliktir ve her yaş grubunun kendine özgü, benzer psi­ kolojik sorunları vardır.

İlkokulda, anne, baba ve ev ortamından uzaklaşan çocukta, tek başına uyum sorunu kendini gösterir, o rta ­ okulda bu sorunun üstesinden gelinmiş, ön ergenlik dedi­ ğimiz dönem başlamıştır. Hızlı bir fiziksel gelişim ortaoku­ lun son yıllarına doğru göze çarpar, bu fiziksel gelişime uygun ya da paralel diyebileceğim iz psikolojik seviyeye henüz erişilem em iştir. İşte bu dönemde öğrenci lise sıra­ larına gelir. (Ergenlik çağı) Bu dönem çocukluktan yetiş­ kinliğe geçiş dönemidir. Lisede öğrenci yaş grubu nede­ ni ile ergenlik sorunları ile karşı karşıyadır.

Fiziksel gelişimi psikolojik gelişimin önüne geçmiş,

'kendisi buna ayak uydurmaya çalışmaktadır. Büyük ölçüde bağımsız olmak istemekte ekonomik ve sosyal durumu onu bağımlı kılmaktadır. Bu çelişki oldukça önemli bir sorun­ dur.

Kendini kanıtlama hem aile ortamında hem de okul koşullarında sürer. Bu kanıtlama süreci çevre için zaman zaman güç kabul edilecek şekillerde gerçekleşir. Kapı çarpmak, cevap vermek, diklenmek, otoriteye karşı gelme eğilim i, yani olumsuz davranışlardan oluşan bir dizi tep­ kiler.

Bu konunun bizi ilgilendiren yönü bu psikolojik so runların eğitim burumlarına yansıyan boyutudur.

ö ğ re n ci yaşından kaynaklanan psikolojik özelliklerini okul koşullarına da beraberinde getirir. Bu koşullar onun 78

davranışlarına yansır. Bu psikolojik sorunlar, okul koşulla­ rı nedeni ile daha farklı ve daha ağır olarak yaşanabilir.

Enerji dolu olan bu gençler sabah 8.30'dan akşam