• Sonuç bulunamadı

PANDEMİDE KONSÜLTASYON- LİYEZON PSİKİYATRİSİ (KLP) ÜNİVERSİTE HASTANESİ DENEYİMLERİ Irmak Polat

İstanbul Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı

COVID-19 salgını bireyleri yalnızca biyolojik açıdan değil, ruhsal ve sosyal birçok açıdan da etkileyen bir hastalıktır; bu nedenle yalnızca organik tedavinin uygulanması değil psikiyatrik izlem ve gereğinde tedavilerin de değerlendirmede yer alması gerekmektedir. Birimimizden istenilen konsültasyon sayısı pandemi döneminde azalmakla beraber en fazla danışma nedenleri genel tıbbi duruma bağlı deliryum ve uyum bozuklukları olmuştur.

Birimimizin yaptığı araştırmalarda COVID-19 hastalığını geçirmiş bireylerde olaydan etkilenmeye bağlı akut stres belirtileri, anksiyete ve depresif belirtilerin belirli sosyo-demografik ve klinik özelliklerle ilişkili olarak artış gösterdiği saptanmıştır.

Sağlık çalışanları da süreçte oldukça etkilenmiş olup sürecin halen devam ediyor olması nedeniyle ruhsal etkilenmeleri de devam etmektedir. Salgının ilk döneminde birimimizin yaptığı araştırmada kişisel koruyu ekipman bulmakta zorlanan ve ileride bulmakta zorlanacağını düşünen çalışanlarda; evinden başka bir yerde konaklayanlarda ve hemşirelerde olaylardan etkilenme, anksiyete, depresyon ve tükenmişlik belirtilerinin anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır.

Kliniğimiz bu süreçte hastalara hizmet vermenin yanında sağlık çalışanlarına da psikososyal destek hizmeti sunmaktadır.

COVID-19 pandemisi online sağlık hizmetlerinin arttırılması ve yaygınlaştırılması; tedavi ekibi ile düzenli görüşmeler, dayanıklılık arttırıcı ve tükenmeyi önleyici girişimler; psikoeğitim, bilgilendirme ve danışmanlık, sağlık çalışanlarının gereksinimlerinin belirlenerek yönetim bölümlerine aktarılması açılarından konsültasyon- liyezon psikiyatrisinin tedavi planlamasındaki önemli yerini bir kez daha göstermiştir.

Bu konuşmada COVID-19 sürecinde ülkemizdeki önemli pandemi hastanelerinden biri olarak hizmet veren İstanbul Tıp Fakültesi’nin, KLP bilim dalı çalışmaları aktarılarak bu disiplinin pandemi sürecindeki rolü ve görevi vurgulanacaktır.

106

UYKU-UYANIKLIK BOZUKLUKLARI ve COVİD-19 Kader Semra Karataş

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi, Rize

Uyku uyanıklık siklusu ile bağışıklık sistemi arasında çift yönlü bir ilişki vardır. Normal uyku sırasında, antijen sunan hücreler ve T hücreleri dolaşıma yeniden dağılır ve lenfoid dokuda birikir ve sirkadiyen faktörlerle birlikte, antiviral sitokinlerin ekspresyonunu arttırır (1). Uyku regülasyonunda başlıca sitokinler IL-1, IL-6, TNF’dir. Vücudumuz bir ajanla karşılaştığında spesifik olmayan spesifik savunma hücreleri vücudumuzu korur. Bu dönemde ‘Adaptif süreç’ te olan hasta davranışında görülen uyku değişiklikleri normaldir (2). TNF-alfa, IL-1beta inflamasyonda artan NREM uyku ve uykululuğu arttıran mediatörlerdir. HPA aksının etkisi sonucu artan kortizol inflamatuar transkripsiyonu arttırarak inflamasyonu destekler. IFN-1, TH1 ilişkili sitokinlerin artışı, IL-2, 12 artışı, IL-10 da azalma, virus spesifik T hücrede artış yavaş dalga uykusunu arttırıp REM uykusunu azaltarak antiviral etkinliği destekler (1,2). Ayrıca gece uykusu sırasında salınımı artan melatonin

antiinflamatuar, antioksidan ve immunmodülatör özellikleri olan bir hormondur, enfeksiyonla mücadelede önemlidir (2).

Uyku süresi ve kalitesindeki azalma immuniteyi olumsuz yönde etkileyerek enfeksiyon geçirme riskini arttırırken kaliteli ve yeterli süredeki uyku viral enfeksiyonlara karşı bağışıklığı güçlendirmektedir (1,2).

Genel toplumda ve sağlık çalışanlarında en sık görülen uyku bozukluğunun ‘insomnia’ olduğu belirtilmektedir. Kadın cinsiyet ve önceden psikolojik hastalık varlığı, salgın boyunca yatakta kalış süresinin uzun olması, ekonomik kaygılar, seyahat kısıtlaması, sosyal ilişkilerde kısıtlama, COVID-19 ilişkili anksiyete ve depresif semptomların varlığı insomni bulgularının kötüleşmesi ile ilişkili bulunmuştur (3). Zhang ve arkadaşlarının sağlık çalışanları arasında yaptığı çalışmada çalışanların üçte birinin insomnia şikayeti olduğu, insomnianın da doktor olması, ön planda izolasyon bölgesinde çalışması, enfekte olma kaygısı, psikososyal destek eksikliği ve salgının etkin bir şekilde kontrol edilip edilemeyeceği konusundaki belirsizliklerle ile ilişkili olduğu belirtilmektedir (4).

Hipersomni ile sıklıkla eşlik eden obstruktif uyku apne sendromu (OSAS)’ı olan kişilerin aynı yaşta OSAS olmayan kişilere göre 8 kat daha COVİD-19 geçirme riski olduğu belirtilmiştir. Hastaneye yatma riskinin daha fazla olduğu iki kat daha fazla solunum yetersizliği yaşayabileceği belirtilmiştir (5). Narkolepsi Tip 1 T hücre aracılıklı otoimmunite ile ilişkilendirilmiş olup COVID 19 enfeksiyonunda önem kazanmıştır. İleri yaştaki kişilerin melatonin azlığı ile enfeksiyona daha yatkın olduğu bildirilmiştir (3).

Önlem ve tedavide uyku hijyeninin sağlanması esastır. Beraber olabilecek anksiyete bozukluğu, depresif bozukluk gibi psikiyatrik bozukluklarda uygun tedavi ile yaklaşım önemlidir.

Kaynaklar:

1. Demir ÜF. J Surg Med. The effect of COVID-19 pandemic on sleeping status. 2020;4(5):334-339.

2. Irwin MR. Sleep and inflammation: partners in sickness and in health. NATURE REVIEWS IMMUNOLOGY 2019;19:702-715.

3. Mayda Domaç F, Karacı R. Covid 19 ve Uyku. Uludüz D, Özge A, editörler. Nörolojik Bilimler ve COVID-19. 1. Baskı.

Ankara: Türkiye Klinikleri; 2020. p.56-60.

4. Zhang C, Yang L, Liu S, Ma S, Wang Y, Cai Z, et al Survey of Insomnia and Related Social Psychological Factors Among Medical Staff Involved in the 2019 Novel Coronavirus Disease Outbreak Front Psychiatry. 2020; 14;11:306.

5. Maas MB, Kim M, Malkani RG, Abbott SM, Zee PC. Obstructive Sleep Apnea and Risk of COVID-19 Infection, Hospitalization and Respiratory Failure. Sleep and Breathing https://doi.org/10.1007/s11325-020-02203-0.

107

PSİKOEĞİTİM ve DİĞER TEDAVİLER Kezban Burcu Avanoğlu

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD, Ankara

Mizofonide henüz kanıta dayalı tedavi bulunmamaktadır. Literatürde çoğu vaka bildirimi olmak üzere çeşitli tedavi önerileri bulunmaktadır [Bilişsel Davranışçı Terapi (Bernstein ve ark., 2013, McGuire ve ark., 2015, Reid ve ark., 2016, Schröder ve ark., 2017, Altınöz ve ark., 2018, Muller ve ark., 2018, Singer ve ark., 2018), Çınlama Yeniden Eğitim Terapisi (Tinnitus Retraining Therapy) (Jastreboff ve Jastreboff, 2014), Karşıt Koşullanma (Counterconditioning) (Dozier, 2015a, Dozier, 2015b), Farkındalık Temelli Terapiler (Schneider ve Arch, 2017) Kabul ve Kararlılık Terapisi (Schneider ve Arch, 2017), Diyalektik Davranış Terapisi (Schneider ve Arch, 2017), Antidepresan Tedavi (Johnson ve ark., 2013)].

Konuşmamda psikoeğitim ve diğer tedavilerle ilgili bölümümüzdeki uygulamalardan ve literatürden bahsedeceğim.

Psikoeğitim literatürde yeni çalışmada yer almaktadır (Jastreboff 2014, McGuire 2015, Tunç ve Başbuğ 2017, Schneider 2017, Müller 2018, Altınöz 2018, McKay 2019). Psikoeğitimde hastaya, mizofoninin mekanizması ve klinik görünümüyle ilgili bilgiler verilmektedir.

Çınlama Yeniden Eğitim Terapisi (TRT), aslında çınlamada için geliştirilmiş, fakat mizofonide de kullanılan bir tedavi yöntemidir. Jastreboff ve Jastreboff 2002 yılında yayınladıkları yazıda, işitme sistemi ile limbik ve otonom sistemi birbirine bağlayan koşullu reflekslerin mizofonide ve tinnitusta benzer şekilde yer alıyor olması nedeniyle TRTnin mizofonide de uygulanabileceğini yazmışlardır. Bu yazıda mizofonide kullanılmak üzere, ihtiyacın devam etmesi halinde, 3 haftalık döngülerin tekrarlanabileceği bir protokol yayınlanmıştır.

Tedavi sonuçlarını başarı ya da başarısızlık olarak nitelendirmek için henüz erken. Mizofoni çok az bilinen ve henüz çok az araştırma yapılmış bir konu. Yol alabilmek için daha çok çalışmaya ve öncelikle klinisyenlerde farkındalığın arttırılmasına ihtiyaç vardır.

108

AZINLIK STRESİ MODELİ: DAMGALANMA ve SOSYAL DESTEKLE İLİŞKİSİ

Koray Başar

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara

İnsan cinsel kimliği geniş bir çeşitlilik sergiler. Kişinin benliğini hangi cinsiyet ya da cinsiyetlerde algıladığı, yani cinsiyet kimliği, bazı durumlarda kendini cinsiyetle tanımlamaması, cinsiyet kimliğinin hangi bedensel ve toplumsal özelliklerle dışa vurduğu, yani cinsiyet ifadesi, cinsiyetiyle doğumda tayin edilen cinsiyet arasındaki ilişki bu çeşitliliğin önemli boyutlarından birkaçıdır (Başar 2020). Cinsel kimlikle ilgili bu özelliklere göre bazı grupların diğerlerinden daha ‘sağlıklı’, ‘doğal’, ‘normal’

kabul edilmesi kendi özelliklerinden bağımsız, toplumsal yapılarla ilişkilidir. Cinsiyetin ikili anlaşılması, patriyarka, heteronormativite gibi toplumsal yapılar ‘cinsel azınlık grupları’ olarak adlandırılan bir topluluğun damgalanma ve ayrımcılığa maruz bırakılmasına neden olur. Bu durum önemli sağlıkta eşitsizliklerle ilişkilidir (Başar 2020). Türkiye’de ve diğer toplumlarda cinsel azınlık gruplarında yapılan çalışmalar çocukluk, ergenlik ve erişkinlikte değişen oranlarda, ama genel toplumdan daha sık ruhsal sorun ve bozukluk, kendine zarar verme ve intihar girişimi olduğunu, bedensel hastalıkların ve sağlık risklerinin de toplum genelinden yüksek olduğunu göstermiştir. Bu eşitsizliklerin damgalanma ve ayrımcılıkla ilişkisi de araştırma bulgularıyla gösterilmiştir. Azınlık statüsü ile sağlıkta eşitsizlik arasındaki ilişkiyi açıklayan ‘Azınlık Stresi Modeli’yle ilgili araştırmalar sosyal desteğin önemli bir koruyucu etken olduğuna işaret etmektedir (Hendricks ve Testa 2012). Özellikle çocuk ve ergenlerde desteğin eksikliği, koruyucu sağlık hizmetlerinin sınırlılığı önemli bir sorundur. Sağlık çalışanlarının tüm yaşam dönemlerinde kişiyi ayrımcılık karşısında güçlendirmesi, kişinin ailesi ve akranları arasındaki ilişkiyi desteklemesi mümkündür. Sağlık çalışanları, birey, kişiler arası ilişkiler ve toplumsal yapılar düzeyinde cinsel kimlik

üzerinden yaşanılan ayrımcılık ve damgalanmaya karşı stratejiler geliştirmelidir. Ayrımcılık ve damgalanmanın yaşandığı tüm bu düzeylerde etkinliği gösterilmiş girişimlerde bulunma becerisi ‘yapısal yetkinlik’ olarak adlandırılır (Başar 2019). Yapısal yetkinlik eğitim ile kazanılabilen bir mesleki niteliktir. Sağlık çalışanlarının klinik işlemlerle sınırlı olmayan bu işlevi meslek kimliklerinin bir gereğidir.

Kaynaklar:

1. Başar K (2020) Cinsel kimlik ve sağlıkta eşitsizlik: Bireyin ve kliniğin ötesinde tıp. Toplum ve Hekim, 35:252-268.

2. Hendricks ML, Testa RJ (2012) A conceptual framework for clinical work with transgender and gender nonconforming clients: An adaptation of the Minority Stress Model. Professional Psychology: Research and Practice 43:460–467 3. Başar K (2019) Psikiyatri ve yapısal yetkinlik: Sağlık eşitsizlikleri karşısında hekimin görevleri. Turk Psikiyatri Derg 30

(1):A1.

109

OBEZİTE TEDAVİSİNDE DAVRANIŞÇI YÖNTEMLER