• Sonuç bulunamadı

PANDEMİ SİGARAYI AZALTMAK İÇİN BİR FIRSAT MIDIR? COVİD-19 PANDEMİSİNİN SİGARA İÇME DAVRANIŞI ÜZERİNE ETKİSİ

Şule Kara1, Rümeysa Biçer Tekin1, Melike Şimşek1, Ömer Kardaş2, Kültegin Ögel3

1 Yeşilay Danışmanlık Merkezi

2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları A.D., Diyarbakır, Türkiye

3 İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, İstanbul, Türkiye

Amaç: Psikolojik ve sosyolojik faktörler sigara kullanımını etkilemektedir. Yapılan araştırmalar anksiyete, depresyon, stres gibi psikolojik etmenlerin, sigara kullanımının artışıyla ilişkili olduğunu göstermiştir (Niaura, ve ark., 2002). Sosyolojik faktörler açısından değerlendirildiğinde kriz dönemlerinin, kişilerin kaygı, stres (Fan, ve ark., 2011) ve depresyon (Economou, ve ark., 2013) düzeylerini arttırdığı görülmüştür. Bu durum kriz dönemlerinde sigara kullanımının artmasıyla ilişkilidir. Covid-19 pandemisi de bir krizdir. Bu araştırmanın amacı covid-19 pandemisinin kişilerin sigara içme davranışları üzerine etkisini görmektir.

Yöntem: Araştırmanın örneklemini Türkiye’nin 62 ilinden katılan, 18-65 yaş arası, en az 1 yıldır sigara içen ve Ocak 2020’de sigara içmeye devam eden 682 kişi oluşturmaktadır. Veriler, salgın süresi, demografik bilgiler ve sigara içme özellikleri hakkında 20 sorudan oluşan bir anket aracılığıyla toplanmıştır. İstatistiksel değerlendirmelerde ki-kare testi, t testi ve tek yönlü Anova testi kullanıldı. Bağımsız değişkenlerin model üzerindeki etkilerini incelemek için lojistik regresyon analizi kullanılmıştır.

Bulgular: Ankete yanıt veren katılımcıların pandemi öncesi kullandıkları ortalama sigara miktarı günlük 15.43±8,18 adet iken; pandemi sırasında bu miktarın günlük 13.35± 9,75 adete düştüğü görülmüştür. Pandemi sırasında içtiği sigara miktarı değişmeyen katılımcıların yaş ortalaması, pandemi sırasında içtikleri sigara miktarını arttıran ya da sigarayı bırakan katılımcılardan daha yüksektir. Daha uzun süredir sigara kullanan katılımcıların sigara içme miktarının pandemi sürecinden etkilenmediği bulunmuştur. Covid-19’un sigara içen kişileri daha fazla etkilemesi durumu kendisinde kaygı yaratan katılımcıların, pandemi sırasında daha az sigara içtikleri saptanmıştır.

Sonuç: Araştırmamızda, sigara içmenin covid-19 açısından oluşturduğu riskler hakkında kaygı duyulmasının, sigara kullanım süresinin ve pandemi öncesi sigara kullanım miktarının pandemi sürecinde bireylerin sigara içme tutumlarını etkilediği bulunmuştur. Sigarayı azaltmanın ya da bırakmanın covid-19’a karşı etkileri hakkında da bilinçlendirme çalışmaları yapılması gereklidir. Bilinçlendirme programları oluşturulurken sigara içen kişilerin yaş, cinsiyet ve nikotin bağımlılığı şiddeti dikkate alınmalıdır.

Kaynaklar:

1.

Niaura, R., Shadel, W., Britt, D., & Abrams, D. (2002). Response to social stress, urge to smoke, and smoking cessation.

Addictive Behaviors, 241–250.

2.

Fan , F., Zhang , Y., Yang , Y., Mo , L., & Liu, X. (2011). Symptoms of posttraumatic stress disorder, depression, and anxiety among adolescents following the 2008 Wenchuan earthquake in China. Journal of Traumatic Stress.

doi:10.1002/jts.20599

3.

Economou, M., Medianos, M., Peppoua, L., Patelakisa, A., & Stefanis, C. (2013). Major depression in the Era of economic crisis: A replication of a cross-sectional study across Greece. Journal of Affective Disorders, 308-314.

182

E-MENTAL HEALTH: FROM PRACTICE TO POLICY Tom van Daele

Thomas More University of Applied Sciences

The COVID-19 pandemic has brought with it a great need for the use of telepsychotherapy and other interventions using psychological theories and techniques to support both mental and physical health. E-mental health presents a wide range of opportunities in mental health care to overcome barriers for receiving conventional care, especially when clinicians and patients find themselves in (self)quarantine resulting from a pandemic.

For many clinicians and patients, the pandemic provided a first experience with e-mental health and reliance on telepsychotherapy or other means of technology to provide or receive care, respectively. Circumstances may often have been suboptimal, with clinicians and patients experiencing difficulties finding a private space or sufficient time for an undisturbed consultation.

This talks aims to highlight a number of recommendations on how to create the best possible context in which e-mental health supplements and enhances current services for patient, primarily focusing on clinicians and health services and regulatory agencies. Throughout the talk Dr. Van Daele will use concrete examples to illustrate (1) how to make optimal use of technology in psychotherapeutic practice and (2) how to integrate e-mental health into the health care system to allow for a safe, transparent, and effective environment for (self) care.

183

GEÇ BAŞLANGIÇLI DEPRESYONDA TANI ve TEDAVİ Erguvan Tuğba Özel Kizil

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD

Tüm dünyada yaşlı nüfusun artmasına bağlı olarak yaşlılarda görülen psikiyatrik bozuklukların yaygınlığı giderek artmaktadır.

Yaşlılarda en sık görülen psikiyatrik bozukluklar demans ve depresyon olup, unipolar depresyonun dünya genelinde 60 yaş ve üzeri bireylerin %7’sinde görüldüğü ve yeti yitimi ile geçen yılların %5,7’sinden sorumlu olduğu bildirilmektedir. Ayrıca yaşlılarda depresyonun hem mortaliteyi hem de morbiditeyi arttırdığı, yaşam kalitesinde belirgin düşmeye neden olduğu bilinmektedir. Yaşlılarda görülen depresyon erken başlangıçlı depresyonun tekrar etmesi ya da kronisite kazanması şeklinde görülebileceği gibi, ilk kez yaşlılık çağında başlayan depresyona (geç başlangıçlı depresyon) da rastlanmaktadır. Bu iki durumun farklı patofizyolojik mekanizmalar ve klinik özellikler ile ilişkili olabileceği düşünülse de, araştırmalarla yeterince ortaya konamamıştır. Bununla beraber „geç başlangıçlı depresyon“ tanımı ile ilgili bir görüş birliği de bulunmamaktadır. Yine de, geç başlangıçlı depresyonun erken başlangıçlı olana kıyasla bilişsel bozukluklar ve vasküler patolojiler ile daha fazla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Yapılan çalışmalar yaşlılarda depresyonun farklı seyirler izlediğine de işaret etmektedir.

Toplum temelli çalışmalarda eşik altı depresyonun prevalansı daha yüksek bulunurken, klinik örneklemlerde ve huzurevinde kalan yaşlılarda depresyon prevalansları daha yüksek olarak saptanmaktadır. Kadın cinsiyeti, düşük eğitim ve

sosyoekonomik düzey, partnerin bulunmayışı, nörobilişsel bozuklukların varlığı, eşlik eden diğer tıbbi hastalıklar, ilaç kullanımı, sosyal desteğin yetersiz olması ve işlevsel kısıtlılıklar yaşlılarda depresyon riskini arttıran başlıca etmenlerdir.

Yaşlılarda depresyonun gençlerdekinden farklı klinik özellikler sergileyebildiği de belirtilmektedir. Ayrıca yaşlılık çağı depresyonunun nörobilişsel bozukluklar için hem bir risk faktörü hem de prodromal bir belirti olabileceği üzerinde durulmaktadır. Bu nedenle yaşlılarda apati ile depresyon ayrımının önemli olduğu vurgulanmaktadır. Yaşlılarda depresyon tedavisi temel olarak gençlerdekine benzer olup, eşlik eden tıbbi durumlar ve kullanılan ilaçlar mutlaka dikkate alınmalıdır.

184

PSİKİYATRİDE ANİ, PLANSIZ GEBELİK YÖNETİMİ