• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. GAZÂVÂT-NÂME-İ MUHAMMEDİYE

3.5. Pâdişâh’a Hayırhah Olan Şahıslar Meselesi

Netice itibariyle Haçova’da zaferi getiren zâhiri sebepler ve sebepler üstü gerçekliğin yanında savaş taktiği anlamında pusu ya da düşmana oyun etme gibi çarelere başvurulması anlaşılır olup, önceden kararlaştırılan tedbir ve planlalamanın doğal bir parçası olarak kabul edilmelidir.

3.5. Pâdişâh’a Hayırhah Olan Şahıslar Meselesi

Yazmada, Pâdişâh’ın yanında bulunup ona hayırhah olan ve Pâdişâh’a ecdatları gibi sebat edip sabit-kadem olmasını, düşmana karşı sabır göstermesini, askerlerinin de, düşmanın çokluğu sebebiyle vehme kapılmamasını, bin kargaya bir taşın, bir sürü koyunu boğazlamaya bir kasabın yeteceğini, atalarının da böyle davrandıklarını söyleyen kişinin, padişahın hep en yakınında bulunan Bâbüssaâde Ağası217

Gazanfer Ağa (ö.1603) olduğuna dair farklı bir bilgi vardır218

. Bu bağlamda Osmanlı sarayında Bâbüssaâde Ağası ve bu ağalardan biri olan Gazanfer Ağa hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.

Osmanlı sarayında çalıştırılan hadımağalarından zenci ve habeş olanlar daha çok “Harem ağaları” diye anılırlardı. Beyaz ırktan olan hadımağalarına Akağalar ya da Akhadımlar adı verilirdi. Akağaların başı olan kişiye Kapı ağası219 veya Bâbüssaâde Ağası denilirdi. Bâbüssaâde Ağaları, Topkapı Sarayının üçüncü kapısı Bâbüssaâde’nin muhafızı olan Akağaların amiridirler. 16. yüzyılın sonuna kadar Harem kısmı dâhil Topkapı Sarayının en büyük şefi olup, Dârüssaâde Ağalığı da üzerlerinde bulunurdu220

. Gazavât-nâmede adı geçen Gazanfer Ağa, Akağalardan olan bir hadımağadır. Gazanfer Ağa hakkında tafsilatlı bilgiye geçmeden önce, Dârüssaâde Ağalığı hakkında bilgi vermek, bu dönemde Gazanfer Ağa’nın işgal ettiği mevkiyi anlamak açısından faydalı olacaktır.

Osmanlı Pâdişâhlarının ve ailelerinin 380 yıl boyunca ikamet ettikleri yer olan Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi için kullanılan Dârüssaâde tabiri, kısaca padişahın ailesi ve hizmetkârlarıyla yaşadığı yer demektir. Özel teşkilatı ve görevlileri olan bu bölüm,

216 Hasan Bey-zâde Ahmed, I, a.g.e. s. LIII

217 Geniş bilgi için bkz. Sertoğlu, a.g.e. s. 28

218

Gazâvât-nâme, vr. 213a-213b

219 Osmanlı sarayında istihdam edilen hadımağalarının bir sınıfı olan Akağalar ‘ın görevi üçüncü kapının yani padişahın bulunduğu yerin korunması ve sarayların temizliğidir. Geniş bilgi için bkz. Sertoğlu, a.g.e. s. 10-11

Kızlarağası da denilen Dârüssaâde Ağaları tarafından idare edilirdi. Görevleri ve konumları gereği Pâdişâh ve ailesine yakın olan Dârüssaâde Ağaları önce sarayda ve daha sonra 17. ve 18. yüzyılda devlet yönetiminde etkili olmuşlardır. Öyle ki sadrazamların tayin ve azillerinde de belirleyici olabilecek güce ulaşmışlardır. Asıl görevleri harem dairesinin idaresi olmasına rağmen kendilerine başka önemli vazifeler de verilmiştir. Pâdişâhlar herhangi bir konudaki emrini beyaz üzerine hatt-ı hümayunlarıyla Dârüssaâde Ağalarına bildirir, onlar da gün içinde zaman sınırlaması olmadan rahatlıkla Pâdişâh’a meseleleri arzederledi. Kısaca pâdişâh ile harem dışındaki iletişimi sağlayan tek otorite diyebileceğimiz Dârüssaâde Ağaları, pâdişâh ile devlet ricali arasındaki protokol ve yazışmayı sağlar, devlet ricaliyle siyasî, askerî ve idarî konularda yazışma yapabilir, istediklerinde valide sultanla görüşebilirlerdi. Bu da onlara oldukça etkin bir siyasi güç kazandırarak, sadrazamların bile Pâdişâh’ın hışmından korunmak için medet bekler hale geldikleri bir konuma ulaştırmıştır. Görevleri gereği padişahlara ve pâdişâh ailelerine yakınlıklarıyla öne çıkan Dârüssaâde Ağaları, zaman zaman seferlerde rikâb-ı hümâyun221

görevlerinde de bulunurlardı. Pâdişâhların ölümleri sırasında da onların yanında bulununan Dârüssaâde Ağaları, ölüm halinde durumu sadrazama bildiren ilk kişi olmuşlardır222

.

Çağdaş dönem tarihçilerin eserlerine baktığımızda, Peçevi Tarihi’nde, Pâdişâh’a “sebat edip ecdatları gibi sabit-kadem olması” gerektiğini söyleyen kişinin Pâdişâh Hocası Hoca Saadettin Efendi olduğu bilgisi vardır. Fakat “Anlatıldığına göre”223

diye başlayan bir cümlesinden bu olayı işitmiş olduğu fakat olaya bizzat şahid olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber câsusluk ve dil alma meselesi bahsinde de geçtiği şekliyle Gazanfer Ağa ve Sadrazamın savaşta yakalanan esirlerden bilgi aldıkları bilgisinden hareketle Gazanfer Ağa’nın Haçova’da Pâdişâh’ın yanında olduğu anlaşılmaktadır.

Hasan Bey-zâde Tarihi’nde de “Bebr-i bîşe-i vega Kapu ağası Gazanfer Ağa”224 ifadesi geçmektedir. Bu ifadeden Haçova’da Pâdişâh’ın yanında Gazanfer Ağa’nın bulunduğu anlaşılmaktadır225

.

221Kelime manası özengidir. “Rikâb-ı hümayun” şeklinde ve padişahın yakını, maiyeti anlamına olarak kullanılmıştır. Bkz. a.g.e. s. 284

222

Ülkü Altındağ, “Dârüssaâde”, TDVİA, IX, 1994, s. 1-3

223 Peçuylu İbrahim Efendi , a.g.e., s. 187

224 Hasan Bey-zâde Ahmed, III , a.g.e. s. 518

Yine, Topçular Kâtibi Abdülkâdir Efendi’nin Tarihi’nde geçen “Bâb-ı sa‘âdet Ağası Gazanfer Ağa ve gayri ağayân”226

ifadesinden Gazanfer Ağa’nın da Eğri Seferi’ne katıldığı anlaşılmaktadır.

Aynı şekilde, Eğri Seferi ve Haçova Savaşı’na dair yazılmış eserlerde yer alan nakkaşların minyatürleri de bize konu hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir.

Osmanlı ordusunun seferlerini, savaşlarını, kuşatmalarını ya kendi gözlemlerine ya da resimledikleri el yazmalarının metinlerine dayanarak canlandırmaya çalışan Nakkaşlar, olayları gerçekçi bir yaklaşımla minyatür sanatını kullanarak, resim diliyle yansıtmaya çalışmışlardır. Şehnâmeci Talikizâde Suphi Çelebi tarafından Türkçe yazılan ve III. Mehmed’in Eğri Seferi’nin anlatıldığı şehnâmede, Nakkaş Hasan tarafından Haçova Meydan Savaşı’nın betimlendiği çift sayfa halinde tasarlanmış bir minyatür yapılmıştır. Minyatürde Pâdişâh III. Mehmed’in hemen yanındaki sakalsız figür olarak, sarayın Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa resmedilmiştir. Yine, Nadirî Divanı içerisinde Nakşî tarafından yapılan ve Haçova Savaşı’nın anlatıldığı minyatürde Pâdişâh III. Mehmed’in sağında Hoca Sadeddin Efendi ile onun gerisinde Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa tasvir edilmiştir227.

Eğri Seferi’ne ve Haçova Savaşı’na Hoca Sadeddin Efendi ile birlikte katılan Bâbüssaade Ağası Gazanfer Ağa, Talîkîzâde’ye ait Eğri Fethi Tarihi adlı minyatürlü nüshada, Sultan’ın Eğri’deki otağında Macar elçilerini kabul ederken ve Haçova Savaşında ise Sultan’ın hemen yanında resmedilir. Ayrıca Pâdişâh’ın Eğri Seferi’nden İstanbul’a dönüşünü anlatan sahnesinde, III. Mehmed’in sol arkasında yine Gazanfer Ağa tasvir edilmiştir228

. Yukarıdaki iki farklı Nakkaş’a ait minyatürlerle birlikte zikrettiğimiz Eğri Fethi Tarihi adlı minyatürlü yazmanın yanında çağdaşı olan Peçevi İbrahim, Hasan Bey-zâde Ahmed ve Topçular Kâtibi Abdülkâdir Efendi’nin eserlerinde verilen bilgilerden, Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa’nın da bu sefere iştirak etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda tezimize konu “Gazâvât-nâme-i Muhammediye” adlı yazmayı farklı kılan Sultan III. Mehmed’in yanında olarak onu etkileyen ve ona hayırhah olan kişinin Bâbüssaâde Ağası Gazanfer olduğu229

bilgisinin ne derece sahih olup olmadığıdır. Bu sebeple Gazanfer Ağa hakkında kısaca bilgi verilmesi, bu dönemde işgal ettiği mevkiyi ve konumunu anlamak açısından

226 Topçular Kâtibi Abdülkâdir Efendi, a.g.e. I, s.123

227Banu Mahir “Osmanlı Minyatürlerinde Savaş, Kuşatma ve Çıkartma” adlı Osmanlı Bankası Aşiv ve Araştırma merkezinde yapılan konuşma metni. http://www.obarsiv.com/pdf/vct_banumahir.pdf (20.02.2015)

228 Zeren Tanındı, “Topkapı Sarayının Ağaları ve Kitaplar” UludağÜniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyal

Bilimler Dergisi, Yıl: 3, S. 3, 2002. s. 41-56

faydalı olacaktır. Akabinde, Eğri Kuşatması ile Haçova Meydan Savaşı’na katılmış kişiler ya da bu dönemde yaşamış ve konumuz ile ilgili eser yazmış müelliflerin görüşlerini kısaca belirtmek yerinde olacaktır.

Venedikli230 bir ailenin Akdeniz’de esir alınan iki erkek çocuğundan biri olan Gazanfer Ağa (ö.1603), Avrupa kökenli bir hadım ağası olduğu için “Akağa”231

olarak da adlandırılmaktadır. Sultan II. Selim’in (1566-1574) tahta geçtiği 1566 yılında, kan bağı olanlar dışında hiçbir erkeğin bulunmadığı iç saraya, kardeşi Cafer ile birlikte hadım edilerek, Enderûn-ı Hümâyûn’da hizmet etmek üzere yerleştirildiler. Enderun’da hızlıca yükselerek saray yönetiminde önemli mevkiler elde etmeyi başaran kardeşlerden Cafer, önce has odabaşı, ardından 1577’de Babüssaade Ağası olmuş fakat 1582’de ölünce, yerine kardeşi Gazanfer, adı geçen görevlere getirilmiştir. Gazanfer Ağa 1603’teki ölümüne değin Babüssaade ağası olarak, hem pâdişâh ve ailesinin en yakınındaki kişilerden olmuş hem de içoğlanların yaşadığı ve eğitildiği Enderun’un denetimi görevinde bulunmuştur. Pâdişâh’ın emirleri, devlet ricaline onun aracılığıyla iletilmiştir. Siyasi gücünü Pâdişâh’a olan yakınlığından alan Gazanfer Ağa, zamanla nufûzunu artırarak sadrazamların tayininde etkili hale gelmiştir232

.

Gazanfer Ağa, bilim adamları ve şairleri desteklemesi ile tanınmış ve pâdişâh için üretilen elyazmalarını teşvik etmiştir. Onun himayesi altında, yönetim kademelerinde bazı mevkiler elde etmesine yardımcı olduğu tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli de bulunmaktadır. Bazı çalışmalarını ve yazdığı kasideleri Gazanfer Ağa’ya ithaf eden Âli, Künhü’l-Ahbâr (1596) adlı eserinin bir bölümünde, bir hami olarak Gazanfer Ağa’nın erdemlerine yer vermiştir233

. Yine Halâtü’l- Kahire adlı eserinin önsözünde eserini temize çekerek “zamanın Erdeşir’i234, “Süleyman (peygamber) gibi devletin direkleri arasında güvenilir bir destek, zamanın İskender gibi kahramanı” şeklinde tavsif ile eserini Gazanfer Ağa’ya sunmuştur235

. Gazanfer Ağa’nın konumunu kaybetmesi yükselişinden çok daha hızlı olmuştur. 1600’de başlayan şiddetli yeniçeri ayaklanması İstanbul’u oldukça sarsmıştır. Kadılarla işbirliği yapan askerler, imparatorluğun yaşadığı zorlukların ve padişahın yanlış bilgilendirilmesinin sorumlusu olarak Gazanfer Ağayı ve Kara Hadım Ağası Osman Ağa’yı

230

Gazanfer Ağa’nın Macar asıllı olduğuna dair. Bkz. Semavi Eyice, “Gazanfer Ağa Külliyesi”, TDVİA,.XIII, 1996, s. 433

231 Fatih Sultan Mehmed'in saltanatının sonlarından 1922 yılına kadar yirmi bir akağa, yetmiş yedi karaağa Dârüssaâde Ağalığı hizmetinde bulunmuşlardır. Bkz. Altındağ, a.g.m. s. 1

232 Tommaso Stefini, “16. Yüzyıl’da Bir Etnik-Bölgesel Dayanışma Örneği İstanbul ve Venedik Arasında Gazanfer Ağa” Toplumsal Tarih Dergisi, Eylül 2012, s. 14-24

233 a.g.m. s. 18

234 Aslı “erd-şîr” eski İran hükümdarlarından bir kaçının ismi. Bkz. Devellioğlu, a.g.e., s. 227

görmüşlerdir236

. Sözü bütün devlet işlerinde etkili, İkinci Selim, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinin kapı ağası meşhur Gazanfer Ağa nüfuzunu çekemeyenlerin etkisiyle237

27 Nisan 1603’te, ulemanın desteğini alan yeniçeri ve sipahilerin isyanı sonucunda Pâdişâh’ın emriyle idam edilmişlerdir. Gazanfer Ağa’nın öldürülmesindeki en önemli etken Pâdişâh’a yakınlığı olmuştur238

.

Gazanfer Ağa’nın tavsifi hususunda anlatılanlar hemen hemen birbirinin aynıdır. Hasan Bey-zâde’nin Tarihinde ise “Bebr-i [bîşe-i]239 vega240 Kapu ağası Gazanfer Ağa” ifadesi ile anlatılmaktadır. Çalışmamızda ise,

“Lâkin yanında hâzır ve hayırhahlığla nâzır ve mübâdir olan şücâ‘-ı haydar-ı sıfat ve şîri Rüstem savlet ve bahâdır-ı esed Arslan-şiâr fehd-pars-hamle ve bîr ker-dâr(?). A’ni Hazret-i Ağây-ı Bâb ü sa‘âdet Gazanfer nâm-dâr ki, şecâ‘at ve celâdetde nâm-ı zâtına muvâfık ve zât-ı nâmına mutabık şücâ‘-ı cerî’ ve bahâdır-ı kaviyy ki gazâ ve cihâd fî sebîlillâh sıfatıyla mevsûf, ‘ve ricâlün sadakû ma ‘âhedullâhe aleyhi’241 hîlesiyle muhallâ ve ma‘rûfdur”242

şeklinde tavsif edilmiştir.

Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa’nın Osmanlı Devleti’nin hiyerarşik düzeninde Pâdişâh III. Mehmed’in en yakınında olduğu ve birinci dereceden Sultan’ı etkilediği anlaşılmaktadır. Bu bilgiler ışığında Haçova Meydan Muharebesi ile ilgili olarak, Gazâvât-nâme-i Muhammediye adlı yazmada Sultan III. Mehmed’in yanında bulunan ve ona hayırhahlıkla “ataları gibi sabit-kadem olmasını, düşmana karşı sabır gösterip sakin olmasını” tavsiye eden kişinin, Gazanfer Ağa olduğu243

bilgisi bu anlamda araştırılması ve sorgulanması gereken bir husustur.

Yazmayı incelediğimiz diğer çağdaşı yazmalardan farklı kılan yönlerine baktığımızda şu hususlar dikkati çekmektedir.

Eserimiz bir gazavât-nâme türü yazma olup diğer tarihlerden farklı olarak belli bir gayeye mâtuf olarak Osmanlı tarihinin belirli bir dönemini anlatmak için yazılmıştır. Eğri Seferi ile ilgili olarak; Kalenin kuşatılması sonunda vire ile teslim olmayı teklif eden Eğri Kalesi’ni savunan askerlerin, Avusturya Kralı’nın yardımını umarak sonradan hîle

236

Stefini, a.g.m. s. 18

237

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, ,TTK Yay., 3. Baskı., Ankara 1998, s. 357

238

Stefini, a.g.m. s. 19

239 Bebr: Eski kitaplara göre Hindistan ve Afrika’da yaşayan kediye benzer,arslanın bile korktuğu azgın bir canavar. Bîşe: Orman, meşelik, sazlık. Vega: Gürültü, patırtı, kavga, savaş. Bkz. Devellioğlu, a.g.e., s. 75,110,1143

240

Hasan Bey-zâde Ahmed, III, a.g.e. s .518

241“Öyle rical vardır ki, Allah’a verdikleri sözde dururlar.” Ahzab 23

242 Gazâvât-nâme, vr. 213a

yaptıklarının anlaşılması üzerine kale, Pâdişâh’ın emriyle mücadele yoluyla alınmıştır. Yani, Eğri Kalesi’ni savunanların bir hîlesi söz konusudur.

Kaldı ki bu sebebe istinaden kaleyi savunan müdâfîlerin ekserisi kılıçtan geçirilmiştir. Çağdaşı kaynaklarda ise hîleye dair bir bilgiye rastlayamadığımız gibi Hasan Bey-zâde Tarihi dışında, Peçevi, Topçular Kâtibi Abdülkâdir Efendi ve yazmamızda, ittifâkla Eğri kalesinden çıkan Avusturya askerlerinin ekserinin öldürüldükleri bilgisi yer almaktadır.

Haçova’da ise savaşın en zor ânında Pâdişâh’ın yanında bulunan ve ona hayırhah olan kişinin çağdaşı tarihlerin verdiği bilginin aksine olarak Hoca Sâdeddin Efendi değil, Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa olduğu bilgisi geçmektedir. Savaşta ve barışta zamanla kayıtlı olmaksızın Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa’nın Padişâh Sultan III. Mehmed’in her zaman en yakınında olduğunu yukarıda izah etmiştik. Bu bağlamda, savaşın en zor karar244

anında Pâdişâh’a hayırhah olduğu bilgisinin ne derece itibar edilebilir olduğu ya da olacağı daha tafsilatlı bir araştırmayı gerektirmektedir.

Ayrıca yazmada Haçova’da bir hîle olayı ya da pusu olayının varlığı söz konusudur. Osmanlı Devleti’nin bu zor ve çetin mücadeleyi kazanmasını sadece sebepler üstü olaylara bağlamak ya da sebeplere bağlı olarak izah etmek mümkün değildir. Çünkü çağdaşı tarihlerin de ittifâk ile zikrettikleri üzere yaşanılan sebepler üstü bir gerçeklik vardır. Burada asıl araştırılması gereken konu, yazmada da geçtiği ve yukarıda da izah edildiği şekliyle bir pusu ya da hîle olayının var olup olmadığıdır. Bu bilginin doğruluğu ise, yeni belge ve bilgilerin ortaya çıkarılması neticesinde netleşebilecektir.

244

“Ve pâdişah Hazretlerini koyub etrafa perakende oldılar. Ve ba‘zılar cenâb-ı şerîfleri bir cânibe teveccüh

itmeği ‘arz kıldılar. Lâkin yanında hazır ve hayırhahlığla nâzır ve mübâdir olan…. Agây-ı Bâb ü sa‘âdet Gazanfer nâm-dâr ki…”ifadeleri için bkz Gazâvât-nâme, vr. 213a, sr. 8

4. METİN TRANSKRİPSİYONU

Benzer Belgeler