• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. GAZÂVÂT-NÂME-İ MUHAMMEDİYE

2.5. Kaynaklar

2.5. Kaynaklar

Gazavât-nâmede müellif, eserini kaleme alırken farklı kaynaklardan istifade ettiğini, yazmanın muhtelif yerlerinde ifade etmiştir. Yazmanın bütününde yaptığımız incelemede müellifin referans aldığı kaynaklar aşağıda verildiği gibi tespit edilmiştir.

2.5.1. İmam Taberânî ( M. 873 – 971 )

Asıl adı Ebü’l-Kåsım Müsnidü’d-dünyâ Süleymân bin Ahmed bin Eyyûb et-Taberânî’dir. Çocuk yaşta öğrenim amacıyla Şam’da bulunan Taberiye’ye gittiğinden Taberânî kısa adıyla tanınmıştır. Hadîs hâfızı olarak şöhret bulmuştur. Hadîs, ensâb ve tarih bilgisiyle öne çıkan Taberânî, döneminin önemli âlimlerinden olup, hadîs toplamak amacıyla otuz yıl hasır üzerinde yatarak ilmî seyahatler yapmıştır. Talebesi Ebü’l-Abbas eş-Şîrâzî, Taberânî’den 300.000 hadîs yazdığını belirtmiştir. Çok uzun yaşamış olan Taberânî böylece hadislerin rivayetinde, dedelerin torunlarıyla beraber kendisinden hadîs almalarına sebep olmuştur. Hanbelî mezhebine mensup olan Taberânî kaynaklarda sika, sebt ve âdil olarak nitelendirilmiş, kuvvetli hafızası ve dindarlığı öne çıkarılmış ve hadîs rivayet etmede doğruluğu ve güvenilirliği kabul edilmiştir. Ehl-i beyt’e ve Hulefâ-i Râşidîn’e büyük saygı duyan Taberâni İsfehan’da, Hz. Ömer zamanında burada şehid düşen sahâbî Hamâme ed-Devsî’nin yanına defnedilmiştir. Bilinen en meşhur eseri, aşere-i mübeşşereden başlayarak sahâbe adlarının yarı alfabetik sırayla verildiği El-Mu‘cemü’l-Kebîr’dir155

.

154 Gazâvât-nâme, vr. 21b, sr. 21

Gazavât-nâmede müellif, şecaat-i cismâni bahsinde156

Hz. Peygamber’den başlayarak sahâbîlerin sıralandığı ve Talha bin Hüveylid el-Esedi’nin (R.A) anlatıldığı bölümde Taberâni’yi referans almıştır.

2.5.2. İmam Kurtubî ( ? - ö. 1273 )

Asıl adı Ebû Abdillâh Muhammed bin Ahmed bin Ebî Bekr bin Ferh el-Kurtubî’dir. Tefsir, hadîs ve fıkıh âlimi olan Kurtubî, Kurtuba’da -bugün İspanya’da bulunan Cordoba şehri- dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 12. yüzyılın sonları, 13.yüzyılın başları olarak tahmin edilmektedir. Tahsilinin ilk yıllarını Kurtuba’da geçiren Kurtubî, Kurtuba’nın M. 1236 yılında Kastilya-Leon Kralı III. Fernando’nun kuvvetleri tarafından ele geçirilmesinden sonra İskenderiye’ye geçmiş ve tahsiline devam etmiştir. Bir müddet Kahire’de kalan Kurtubî, M. 1273’de Münyetü Benî Hasîb denilen mevkide vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir. Zehebî’nin ilimde derya olarak nitelendirdiği Kurtubî, tefsir, hadîs, kıraat, fıkıh alanlarında kendisini çok iyi yetiştirerek Ehl-i sünnet fikrini savunmuştur. Zamanın devlet adamlarını çekinmeden eleştiren Kurtubî, idarecilerin rüşvet aldığını ifade ederek, onların hukuk dışı davrandıklarını, menfaat karşılığında hükmettiklerini, Allah’ın dinini değiştirdiklerini iddia etmiştir. En önemli eseri, geniş hacmi ile ilim çevrelerinde büyük ilgi görmüş olan El-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Ķur‘ân adlı eseridir157

.

Gazavât-nâmede müellif, Emevi hükümdarı Yezîd’in Medine üzerine ordu göndererek burayı üç gün boyunca yağma ve talan ettirmesini, sahâbîlerden Ensar ve Muhacirinin can, mal ve namuslarına halel getirdiği Harra Vakasını, Kurtubî’nin tefsîr-i şerîfini referans alarak anlatmıştır158

.

2.5.3. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömer El-Vâkıdî ( M. 747 – 822 )

Medîne’de dünyaya gelen Vâkidî gençliğinde buğday ticaretiyle uğraşmış fakat kazandığından fazlasını yoksul ve muhtaçlara dağıttığından, bir süre sonra ticarette başarılı olamayarak Bağdat’a göç etmiştir. Bağdat’da Abbâsiler’in kudretli veziri Yahya el-Bermekî’nin iltifatına mazhar olarak zengin olmuş, Rusafe adı verilen bölgede kadılık göreviyle memuriyete atanmış ve M. 822’te burada vefat etmiştir.

156 Gazâvât-nâme, vr. 179b, sr . 4

157 Tayyar Altıkulaç, “Kurtubî, Muhammed b. Ahmed”, TDVİA ., C. 26, 2002, s .456.

Müslümanların Hristiyanlara karşı ilk zaferlerini heyecan verici bir üslupla anlatan ilk dönem tarihçilerinden olan Vâkidî’nin Fütûhu’ş-Şam adlı eserinden başka, Kitâbu’r-Ridde adıyla bilinen Museylemetü’l-Kezzab gibi yalancı peygamberlerin ayaklanmalarını konu alan bir eseri daha vardır159. Vâkıdî’nin Fütûhu’ş-Şam ve Kitâbu’r-Ridde adlı bu iki eseri, Kitâbü’l Meġāzî adlı eserinin içinde, Hz. Peygamber’den sonraki bölüm başlıkları içinde yer almaktadırlar. Dinî ilimler ve tarih alanında birçok eser telif eden Vâkıdî’nin günümüze tam olarak ulaşan tek eseri, müstakil bir kitap veya bu kitabın bir bölümü kabul edilen Kitâbü’l-Meġāzî adlı eseridir. Siyer ve megâzi konularının ayrıntılı olarak işlendiği eserde, Hz. Peygamber’den sonra vuku bulan siyasî ve askerî gelişmeler yanında bilhassa fetihlerin160

ve İslâm askerlerinin idealleri uğrunda katlandığı fedâkârlıkların heyecanlı bir dille anlatıldığı kahramanlık menkıbeleri161

de yer alır. Vâkıdî, İslâm dünyasında tenkîdi tarih anlayışının ilk örneklerini veren kişi olarak da görülür. Nitekim o, haberlerin senedlerini (kaynaklarını, kimden geldiğini) değerlendirerek kendi tercihini ortaya koyan, konuyla ilgili farklı rivâyetleri araştırarak bunları tartışmaya açan bir ilim adamıdır.162

Gazavât-nâmede müellif, bahâdır sahâbî Dırar Bin Ezver’in (R.A), yalancı peygamber Müseylemetü’l-Kezzab’ın ordusuna karşı verdiği mücadelesini anlatırken referans kaynak olarak Vâkıdî’nin Fütûhu-ş Şam adlı eserini zikretmiştir163.

2.5.4. İbn Sa‘d ( ? - ö. 844 )

Asıl adı Ebu Abdullah bin Sa‘d olup El-Vâkidî’nin kâtibidir. Vâkidî vefat ettiğinde eserlerinden mevcut olan dört nüshadan biri, kâtibi Ebu Abdullah bin Sa‘d’ın elinde idi. İbn Sa‘d, elindeki nüshayı istinsah ettirerek ve çoğaltarak yaygınlaşmasını sağlamıştır. İbn Sa‘d’ın Kitâb u Tabakâtü’s-Sahâbe adıyla yazdığı, Peygamberimizin hayatı ile ashâb ve tabi‘înden bahseden çeşitli kütüphanelerde dağınık halde bulunan on cildi aşkın eserini, Almanlar toplayıp yayınlamaya teşebbüs etmişlerse de batıda en önemli basımı 1904’te Hollanda’da yapılmıştır. Sachau adlı kişi tarafından eser, sekiz cildi metin, üçü indeks olmak

159 M.Şemseddin Günaltay, İslâm Tarihinin Kaynakları-Tarih ve Müverrihler-, Endülüs Yay. Haz. Yüksel Kanar, İstanbul 1991, s. 1-463

160

Mustafa Fayda, “Vâkıdî”, TDVİA ., C 42, 2012, s. 474

161 Günaltay, a.g.e. s. 26-27

162

Fayda, a.g.m. s. 474

üzere on bir cilt halinde basılmıştır. Eserin en önemli yönü, tabakata dair bilinen en eski eser olmasıdır164

.

Yazmamızda müellif Talha bin Hüveylid el-Esedi (R.A)’nın kahramanlığını İbn-i Sa‘d’ı referans yaparak anlatmıştır165

.

2.5.5. İmam Vâhidî ( ?- ö. 1076 )

Müfessir ve Arap dili âlimi olan İmam Vâhidî’nin asıl adı Ebü’l-Hasen Alî bin Ahmed bin Muhammed en-Nîşâbûrî’dir. Allâme, muhaddis, tefsirde asrın imamı, fakih, Arap dilinde ve nahivde üstat, şair gibi sıfatlarla nitelendirilen Vâhidî, eserlerinde Ehl-i sünnet anlayışını savunmuştur. Tefsir ve Kur’an ilimleri alanındaki üstünlüğünün yanında oldukça iyi seviyede Arapça bilmesiyle de tanınmış olan Vâhidî, Kitâbü’l-Meġāzî adlı kitabı ile de siyer ve megāzîye dair eser vermiştir. Eserleri arasında el-Basît fî Ķur’ân, el-Vecîz fî tefsîri’l-kitâbi’l-azîz, el-Vasît fî tefsîri’l-Ķur’âni’l-mecîd adlı tefsir alanında yazılan kitapları vardır166

. Yazmada feza‘ ekber bahsi anlatılırken müellif, İmam Vâhidî’nin el-Vasît adlı eserine atıfta bulunarak, anlattığı konuya açıklık getirmiştir167

.

2.5.6. İmâm Tarsûsî ( M. 1321 – 1357 )

Asıl adı Ebû İshâk Necmüddîn İbrâhîm bin Alî bin Ahmed et-Tarsûsî olan İmam Tarsûsî, Hanefî fakihidir. İbnü’t-Tarsûsî olarak da tanınan İmam Tarsusî, aslen Tarsuslu olup Dımaşk’ın (Suriye-Şam) kuzeyinde Mizze adı verilen köyde dünyaya gelmiştir. Müderrislik görevi sonrasında Dımaşk Hanefî kazaskeri olmuş ölümüne kadar bu görevini devam ettirmiştir.

Tuĥfetü’t-Türk fîmâ yecibü en yu‘mele fi’l-mülk, Enfa‘u’l-vesâ’il ilâ taĥrîri’l-mesâ’il (el-Fetâva’t-Tarsûsiyye), El-Fevâ‘idü’l-Fıķhiyye (bedriyye, el-Fevâ’idü’l-Manžûme) adlı eserlerinin dışında başka eserleri de vardır168.

164

Günaltay, a.g.e. s. 28-29

165 Gazâvât-nâme, vr. 179b

166 Hayatı ve eserlerine dair ayrıntılı bilgi için bkz. Abdurrahman Çetin, “Vâhidî” TDVİA, C.42, 2012, s. 439

167 Ribât niyetiyle hareket etmenin cehennem azabından kurtulmağa sebep olduğuna dair bkz. Gazâvât-nâme, vr. 19a, sr. 12

168 Hayatı ve eserleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Muharrem Kılıç, “Tarsûsî, Necmeddin”, TDVİA, C.40, 2011, s. 115

Gazavât-nâmede, ribât bahsinin anlatıldığı kısımda, İmam Tarsusî ismi zikredilerek, referans alınmıştır.

2.5.7. İmam Leys bin Sa ‘d ( M. 713 - 791 )

Asıl adı Ebü’l-Hâris el-Leys bin Sa‘d bin Abdirrahmân el-Fehmî’dir. Müctehid, muhaddis olarak tanınmıştır.

Emevîler ( 661-750 ) döneminde Mısır’da Kahire yakınlarındaki Kalyûbiye vilâyetine bağlı Tûh ilçesinin Karkaşende (Kalkaşende) köyünde dünyaya gelen İmam Leys bin Sa‘d, Mısır ve Hicaz’da birçok âlimden ders alarak kendisini yetiştirmiştir. Tâbiînden elliyi aşkın, tebeut-tâbiîn ve daha sonraki nesilden 150 kadar kişiyle görüşüp onlardan faydalandığı rivayet edilen İmam Leys bin Sa‘d, yaşadığı devirde Hişâm bin Urve, Saîd bin Ebû Saîd el-Makbürî, Amr bin Hâris, Yezîd bin Ebû Habîb gibi önde gelen âlimlerden hadîs öğrenmiştir. Mısır’ın en büyük fakih ve muhaddisi olarak bilinen İmam Leys, Emevîler ve Abbâsîler döneminde halîfeler ve diğer devlet adamları nezdinde büyük itibar gömüş ve 16 Aralık 791 tarihinde vefat etmiştir.

Eserleri ile ilgili olarak, İbn Hacer, İmam Şâfiî’nin, “Öğrencileri Leys’i zayi etti” sözünden hareketle onun hiç kitap yazmamasına sebep olarak öğrencilerinin onun fıkhî görüşlerini tedvin etmediğini iddia etmelerine karşılık, İbnü’n-Nedîm de, Leys’in Kitâb ü Mesâ’ili’l-fıķh ve Kitâbü’t-Târîħ adlı iki eserinin varlığından bahsetmektedir. Mesâ’ili’l-fıķh ve Kitâbü’t-Târîħ adlı eserler, İmam Leys’in İmam Mâlik’e yazdığı mektupta ifade ettiği usul düşüncesine dair fikirlerini ve on kadar fıkhî görüşünü ihtiva etmektedir. Yine, İmam Leys’in farklı hocalardan derleyerek oluşturduğu sayfalar (karâtîs) halinde bir hadîs mecmuası (asıl) ile kölelikle ilgili rivayetlerin yer aldığı Kitâbü’r-Rıķ adında bir eseri daha vardır. İmam Leys’in naklettiği rivayetler Kütüb-i Sitte’nin hepsinde bulunmaktadır. Bu anlamda ilk sırayı 450’yi aşkın rivâyetle Buhârî’nin el-Câmi‘u’s-sahîh adlı eseri almaktadır169

.

Gazavât-nâmede Kuzey Afrika’yı fetheden ünlü komutan Musa bin Nusayr ile Emevî hükümdarı Süleyman bin Abdülmelik arasında geçen diyaloğ, İmam Leys bin Sa‘d referans gösterilerek anlatılır170

. Yine yazmamızda İmam Leys’in tâbiînden ilim ehli, sahib-i mezhep

169 Şükrü Özen, “Leys b. Sa‘d”, TDVİA, C. 27, 2003, s. 165

olduğu; fakat talebelerinin İmam Leys’in bu çalışmalarını ciddiyetle kayıt altına almadıkları için mezhebinin zuhur etmediği anlatılmaktadır171

.

2.5.8. İmam Buhârî (M. 810-870)

Asıl adı Ebû Abdillâh Muhammed bin İsmâîl bin İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî olup Özbekistan’ın Buhara bölgesinde dünyaya gelmiştir172

.

Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi‘u’s-sahîh (Sahîh-i Buhârî) adlı eseriyle tanınan büyük hadîs âlimidir. Hocası İshak bin Râhuye’nin sahih hadîs kitabına ihtiyaç olduğunu söylemesi üzerine Hz. Peygamber’i rüyasında görmüş ve bu amaçla eserini hazırlamaya karar vermiştir. Her bir hadîs yazımı için evvela abdest alarak iki rekât namaz kılan Buhârî, altıyüz bin hadîs arasından senedleriyle birlikte iki yüz bin hadisi eserine almıştır173

. Bilgisini isteyen herkesle paylaşan İmam Buhârî, ilmin izzetini korumak adına devlet ricâline karşı ise hep mesafeli durmuştur. Horasan Valisi’nin “sadece kendi çocuklarına ders vermesi” yönünde talebini reddedince, iftiraya uğramış ve vâlinin emriyle sürgün edilmiştir. Semerkant’a gitmek üzere yola çıkan Buhârî, yolda rahatsızlanmış ve Ramazan bayramı gecesi vefat etmiştir.

El-Câmi‘u’s-sahîh (Sahih-i Buhârî) adlı bilinen eserlerinin yanısıra et-Târîhu’l-kebîr, et-Târîhu’l-evsat, et-Târîhu’s-sagīr, Kitâbü’d-Du‘afâ’i’s-sagîr, Kitâbü’l-Künâ, et-Târîh fî ma‘rifeti ruvâti’l-hadîs ve nakaleti’l-âsâr ve temyîzi sikâtihim min du‘afâ’ihim ve târîħi vefâtihim, et-Tevârîh ve’l-ensâb, el-Edebü’l-müfred, Halku ef‘âli’l-‘ibâd, Ref‘u’l-yedeyn fi’s-salât, Kitâbü’l-Kırâ‘ati halfe’l-imâm gibi belli başlı eserleri vardır174

.

Yazma’da ise vr. 132b ve vr. 139a’da İmam Buhârî referans alınmıştır.

171

Gazâvât-nâme, vr. 197b der-kenâr yazı

172

M. Mustafa el-A‘zamî, “Buhârî, Muhammed b. İsmâil”, TDVİA, C. 6, 1992, s. 368

173 M. Yaşar Kandemir, “el-Câmiu’s-sahîh”, TDVİA, C. 7, 1993, s. 114

II. BÖLÜM

3. 16. YÜZYIL OSMANLI TARİHİNE KAYNAK OLARAK

GAZÂVÂT-NÂME-İ MUHAMMEDİYE’NİN ÇAĞDAŞI ESERLERLE

MUKAYESESİ

Sultan III. Mehmed’in (1595-1603) sekiz yıllık saltanatı döneminde, Kânûnî Sultan Süleyman Han (1520-1566) zamanında bile alınamayan Eğri kalesi alınmış ve Haçova’da büyük bir meydan savaşı kazanılmıştır. Eğri Seferi ve Haçova Meydan Savaşı’na dair, o dönemde yaşamış ve eser yazmış müelliflerin kitapları ile sonradan bu döneme dair yazılmış birçok tarihi kayıt vardır. Hem çağdaş dönem tarihçileri arasında hem de sonradan yazılan eserler arasında Eğri Seferi ve Haçova’da yaşanan hadiselerle ilgili farklı bilgiler mevcuttur.

Bu bölümde, M. 1596 yılında yaşanan Eğri Seferi ve akabinde gerçekleşen Haçova Meydan Savaşı’na iştirak etmiş ve eser yazmış Peçuylu İbrahim Efendi175, Hasan Bey-zâde Ahmed176 ve Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi177 gibi asker kökenli müelliflerin eserleri ile

175Osmanlı Tarihçisidir. Macaristan’ın Peçuy şehrinde doğması (M.1574) sebebiyle Peçûyî, Peçuylu ve Peçevi lakaplarıyla tanınan Osmanlı tarihçisidir. Peçuylu İbrahim Efendi, Osmanlılar ile Habsburglar arasında yeniden başlayan uzun savaşlar sırasında (1593-1606) orduya katılmış ve akrabası olan Lala Mehmed Paşa’nın hizmetine girerek onun vefatına kadar on beş yıl yanında bulunmuştur. Savaş müddetince Macaristan’da yaşayan Peçuylu İbrahim Efendi, Lala Mehmed Paşa’nın maiyetinde kâtip olarak çalışmış ve aynı zamanda kale muhafız kuvvetlerinin sayımını, paralı askerlerin defterlerini hazırlayıp cizyenin toplanması işlerini de yürütmüştür. Peçevi Tarihi, Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülûsundan IV. Murad’ın vefatına kadar olan olayları ihtiva ider. Eserin yazımında şahit olunan olayların yanında Celâlzâde Mustafa, Celâlzâde Sâlih, Ramazanzâde Mehmed çelebiler, Gelibolulu Mustafa Âli, Hasanbeyzâde Ahmed Paşa, Hadîdî, Kâtib Mehmed Zaîm, Mustafa Cenâbî, Seydi Ali Reis, Tiryâkî Hasan Paşa, Bosna Beylerbeyi Bosnevî Derviş Paşa, Dobruca’da Pazarcık Kadısı Alihan Efendi, Tımışvar muhafızı Vezir Halil Paşa, Defterdar Bâkî Paşa, Sigetvar’da Kanûnî Sultan Süleyman adına inşa edilen türbenin şeyhi Ali Dede gibi tarihçi ve râviler istifade ettiği kaynaklardandır.

Eserde Barış antlaşmalarıyla ilgili kısımlarda Osmanlı kaynaklarında yeterli bilgi bulunmadığı için yalnızca Macar kaynaklarından istifade edilmiştir. Pragmatik metodu ve eleştirel bakış açısıyla çağdaşı tarihçilerden ayrılan İbrâhim Efendi’nin amacı kaynak eleştirisiyle toplum sorunlarının ana nedenlerini bulmak ve ve topluma ahlâkî öğütler vermektir. Bu sebeple kitabı üzerinde vefatına kadar devamlı olarak çalışmıştır. Kanûnî Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarından (1520-1566) başlayarak sırasıyla her bir pâdişâh döneminin anlatıldığı eserde en önemli ve geniş bölümleri Kanûnî Sultan Süleyman ve III. Mehmed’in saltanat yılları oluşturmaktadır. Bkz. Erıka Hancz, Peçuylu İbrâhim, TDVİA, C. 34, 2007, s. 217

176 Divan-ı hümayun kaleminde uzun müddet çalışmış olan Hasan-Beyzade Ahmed Çelebi 1005 (1595)’de Eğri seferinde Sultan Mehmed’in ordusunda Divân-ı Hümâyun kâtipi olarak, Sadrazam Damat İbrâhim Paşa’nın tezkereciliği görevinde bulunmuştur. Eğri Seferi’ne dair şahit olduğu olayları Tarihine kaydetmiştir. Geniş bilgi için bkz. M. Cavid Baysun, “Hasan-Beyzâde Ahmed Paşa” Türkiyat Mecmuası, C. 10.S. 21 www.journals.istanbul.edu.tr/iuturkiyat/article/download/.../pdf (17.02.2015) Hasan Bey-zâde Târihi iki cilt olup ilki Telhîs-i Tâcü’t-Tevârih adını taşımakta ve Hoca Sadeddın Efendi’nin Tâcü’t-Tevârih’inin özeti şeklindedir. Tarih’in ikinci cildi Telhîs-i Tâcü’t-Tevârih’e zeyl olarak kaleme alınmıştır. Bu ikinci cilt büyük oranda orijinal olup, 1520-1635 yılları arasında cereyan eden olayları anlatmaktadır. Müellif, bu ikinci ciltte III. Mehmed devrinden itibaren kendi gözlemlerini kaleme almıştır. Bu sebeple kendisinden sonra gelen müverrihler tarihlerini kaleme alırlarken, Hasan Beyzâde’nin gözlemlerine dayanan kayıtlarına sıklıkla müracaat etmişlerdir. Müellif eserini kaleme alırken Kemal Paşa-zâde, Matrakçı Nasuh, Celâl-zâde Mustafa, Ramazan-zâde Mehmed

müellifini tespit edemediğimiz “Gazâvât-nâme-i Muhammediye” adlı yazmada geçen, Eğri Seferi ve Haçova Meydan Savaşı’na dair verilen bilgiler birlikte değerlendirilecektir.

16. yüzyıl Osmanlı tarihine kaynaklık etmesi yönüyle incelediğimiz gazavât-nâmede anlatılanlar ile yukarıda isimlerini zikrettiğimiz, Eğri Seferi’ne katılarak yaşadıklarını kaleme alan tarihçilerin anlatımları üzerinden aşağıdaki konu sıralamasına riâyet edilerek bir mukayese yapılacaktır. Bu bağlamda konu sıralaması olarak,

1- Eğri’nin Fethi ve Esirlerin Durumu 2- Câsusluk Meselesi

3- Osmanlı - Avusturya Ordularına Dair Veriler 4- Haçova’da Zafer

5- Pâdişâh’a Hayırhah Olan Şahıslar

şeklindeki sözkonusu hususlar, her üç eserde ve de yazmamızda geçtiği şekliyle ele alınıp ortaya konulmaya çalışılacaktır. En son bölümde ise gazavât-nâmeyi verdiği bilgiler yönüyle, çağdaşı tarihlerden farklı kılan hususlar kısaca ortaya konulacaktır.

Benzer Belgeler