• Sonuç bulunamadı

Osmanlı ModernleĢmesi Ve Etki Alanları

BĠRĠNCĠ BÖLÜM: YĠRMĠNCĠ YÜZYILA GĠRERKEN DÜNYA, OSMANLI VE OSMANLI MODERNLEġMESĠ

B. OSMANLI DÜZENĠNDEKĠ ĠÇ GELĠġMELER

4. Osmanlı ModernleĢmesi Ve Etki Alanları

Ġstanbul, Ġzmir liman ve rıhtımlarının inĢaatı için de imtiyazlar verildi. Ancak bu projelerin tamamının hayata geçirilmesi mümkün olmadı.222

Bu dönemin önemli geliĢmelerinden biri, sarayın bulunduğu yarımadayla Karaköy‘ü, Haliç‘i dolaĢmaya gerek kalmadan bağlayan ve dubalar üzerine oturan demir bir köprü inĢasıdır.223

yüzyılda tekrar kullanılmaya baĢlanması, zayıflığın üstesinden gelmek için çeĢitli yollara baĢvurulduğunu göstermektedir.225 ModernleĢmenin sistemli bir hareket olarak baĢlaması 18. yüzyılın baĢlarından itibaren olmuĢtur.226 Ancak kültürü maddi ve manevi unsurlar olarak ikiye ayıran yaklaĢım, modernleĢme hareketlerinin köklü olması önünde engel oluĢturarak çabaların çoğu zaman yüzeysel kalmasını doğurmuĢtur. Bu noktada Osmanlı modernleĢmesinde medresenin engelleyici rol üstlenmiĢ olmasını ve yeniliklerin tabandan gelmek yerine yönetici üst tabakaların istekleri doğrultusunda ĢekillenmiĢ oluĢunu diğer toplumlardaki örneklerinden önemli farklılığı olarak ortaya koymak gerekir.227

Osmanlı düĢünürleri, Batı medeniyetini, ideal Ġslami düzenin madden geliĢtirilmiĢ, manen yozlaĢtırılmıĢ hali olarak değerlendirmiĢ ve bu nedenle batılı modernliği eleĢtirmiĢtir. Bilimsel, teknolojik ve endüstriyel geliĢmelerin ürünü olan maddi gücünü ise adil yönetim ve meĢruiyetin türevi olarak kabul etmiĢ, yenilik önerilerini de bu bağlamda geliĢtirmiĢtir. Ancak kültürel değiĢmenin kurumsal değiĢmeye nispetle öncelikli olduğunu fark etmiĢ ve buna bağlı olarak sivil eğitimin geliĢtirilmesi, bu yolla kamuoyu oluĢturulması ve modern kitle politikasının alt yapısının hazırlanması gereğine dikkat çekmiĢlerdir.228

Osmanlı Devleti, bir yandan Avrupa milletler camiasına katılarak itibar ve güç kazanmaya, diğer yandan da sömürgeci emellerinden korunmaya çalıĢıyordu. Bu süreçte kısmen Osmanlı yöneticilerinin, kısmen batılı güçlerin istek ve yönlendirmesiyle değiĢim zorunlu hale geldi. Osmanlı modernleĢmesi, eskiden beri varlık ve kaderini Avrupa devleti olmakta gören imparatorluğun geleneklerinden kopmadan değiĢme çabasını ifade ediyordu. DeğiĢimlere yaklaĢımları incelemek gerekirse, baĢlangıçta Osmanlı‘da geleneğe aykırı düĢen yenilikler bid‘at olarak adlandırılır ve reddedilirdi. Bunun istisnası bid‘at-ı hasene idi ki güzel yenilik anlamındaki bu kavram sadece askeri alana etkisi olacak teknik yenilikleri içeriyordu. Bu bağlamda sosyokültürel kontrolün kaybına neden olabilecek görülen matbaanın ihtiyatla karĢılanmıĢ, buna karĢın ateĢli silahların kolayca kabul olunmuĢ olması örnek verilebilir. Ancak zamanla Batı‘nın giderek artan gücüne karĢı

225 Selim Deringil, Ġktidarın Sembolleri ve Ġdeoloji, Ġstanbul, s.45.

226 Bu kapsamda değerlendirilebilecek hareketler 17. Yüzyılın baĢlarından itibaren görülmeye baĢladıysa da, programlı bir Ģekilde yenileĢme çabalarının baĢlangıcı III. Selim‘in icraatları olarak kabul edilir ve bu dönemden sonra da devam eder. Genç Osman, IV. Murad ve Köprülüler zamanındaki ilk yenileĢme çabaları batıyı model alan geliĢmeler değildir. Aksine Osmanlı‘nın önceki dönemindeki düzenin yeniden tesisine yönelik çabalardır. Abdullah Alperen, ―Osmanlı Devleti‘nde ModernleĢme ve Din‖, Osmanlı, C.7, s.213

227 Alperen, a.g.m., s.212

228 Gencer, a.g.e., ss.26-28.

tedbir almak gereği arttıkça batılı yeniliklerin de içeriği zorunlu olarak geniĢleyerek sosyopolitik kurumlara ve fikirlere kadar uzandı.229

Osmanlı Devleti‘nde yenileĢme gereği 19. Yüzyıldan itibaren öne çıkan bir konu oldu. III. Selim‘in bu yönde çabalarını sonraki yöneticiler sürdürdü. Her biri kendi gerekli gördükleri yenileĢmelere önem verdi ve her kademede farklı idareciler bu konuda birbirinden çok farklı fikir yapısı içinde oldu. 1826 Yılında Yeniçeri Ocağının kaldırılması ve kul tabakasının tutuculuğunun yok edilmesi230 ve daha önce takip edilen tekel ve ticareti sınırlama siyasetinin tamamen değiĢmesi231 ekonomide modernleĢmenin ve dünya ile entegrasyonun, bunun yanında da kamuoyu özgürleĢmesinin baĢlangıcını oluĢturdu.

Baltalimanı AnlaĢması bunun tamamlayıcı adımıydı ancak modernleĢmenin bir adımı olarak dile getirdiğimiz bu anlaĢma, diğer yandan ekonomik bağımlılığın ve modernleĢmenin gerçek kaynağı olan sanayileĢme ve kendi kendine yeten büyümenin sağlanması önünde bir engel olacaktı. YenileĢme çabaları 1839 Gülhane Hattının ilanından sonraki dönemde ―Tanzimat‖ adıyla anılır oldu. Nizam ile aynı kökten gelen bu kelime, sonraki Avrupa‘daki manasından farklı bir ―sivilizasyon‖ amacı güdüyordu. Daha sonra sahneye çıkan kavram ise Ģehir kökünden gelmekte olan ―medeniyet‖di. Tüm bu süreç, içinde birbirinden çok farklı fraksiyonları barındıran, birbirinden farklı yenileĢme çabalarını içeren bir yol olarak ilerledi.232

19. Yüzyılda Avrupa‘yı gören Tanzimatçıları en çok etkileyen iki unsur bu uygarlığın kiĢiye sağladığı mutluluk ve özgürlük ile bunların devlete sağladığı güç idi.233 Hangi tespit ve hedefle olursa olsun tanzimatçılar yenileĢmeyi hızlandırmıĢ oldular. Türk BatılılaĢması adı koyulmadan zaruri nedenlerle baĢlamıĢ, sürecin içine girildikten sonra kavram tartıĢılmaya baĢlanmıĢtı. Bu tarz-ı hayat ve dolayısıyla dünya görüĢü seçimi halini aldı.234

Osmanlı yöneticileri de farklı nedenlerle ve bakıĢ açılarıyla ama çok erken tarihlerden itibaren modernleĢmenin gereğini kavramıĢ ve buna yönelik çabalarda

229 Gencer, a.g.e., ss.52-54.

230 Orhan KOLOĞLU, ―Osmanlı Toplumunda Kamuoyunun Evrimi‖, Osmanlı, C.7, s.329

231 Quataert, Osmanlı Ġmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, ed. Ġnalcık ve Quaetert, Eren Yay.

Ġstanbul, C.2, s.944

232 Tanzimat ve diğer kavramlar hakkında bir tartıĢma için bkz. Tuncer Baykara, ―Nizami Tanzimat ve Medeniyet Kavramları Üzerine‖, Tanzimatın 150. Yıldönümü Uluslar Arası Sempozyumu (Bildiriler), ss.61-65.

233 Niyazi Berkes, Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, Kaynak Yayınları, Ġstanbul, 2007, s.37.

234 Ġlber Ortaylı, Avrupa ve Biz Seçme Eserler I, 7. Baskı, ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul, 2010, s.36.

bulunmuĢtu. Gülhane Hattı‘nın ilanından sonar 1845‘de, alınan yol yeterli bulunmamıĢ, her eyaletten bir Müslüman biri gayrimüslim iki kiĢi Ġstanbul‘a çağrılmıĢ ve Meclis-i Vala‘daki çalıĢmalardan sonra Ġmar Meclisleri kurulmuĢtur. Bu komisyon üyeleri 18 Mayıs 1845‘de hareketle 7-8 ay sürecek olan araĢtırmalar için yola çıkmıĢ, ülkenin bayındır kılınması, halkın güvenlik ve refah içinde yaşamını sürdürerek yararlı işler yapmalarına olanak sağlayacak önlemleri araĢtırmıĢ, uğradıkları şehirler ve köylerde halkın yakınmalarını ve sorunları saptamışlardır. Bu tespitlere dayalı olarak hazırlanan programda yol, köprü, suyolu öncelikli olarak imar planlaması yapılmıĢtır. Bundan sonra da 1882 ve 1908‘de nâfıa programları hazırlanmıĢtır. Ġlk nafıa programında bile baĢlangıçtakinden daha geniĢ bir biçimde inĢaat mühendisliğinin gerekli olduğu her çeĢit imar iĢlerini kapsayacak çeĢitlilik göze çarpmaktadır. Artık sadece mülken değil, milleten de mamuriyet aranmakta, birey haklarının önemli derecede kurumsallaĢmıĢ olduğu kanıtlanmaktadır. Bu anlayıĢın yerleĢmesinin sonucu olarak da mühendislik askeri bir meslek olmak sınırlarını aĢacak, ülkeyi bayındır kılacak sivil bir meslek niteliği kazanacak, 1883‘de Mühendishane-i Mülkiye kurulacaktır. Ancak merkezi yönetim bu planlamaların uygulamasının takibi konusunda yeterli olmadığından, anlamlı çabalar sonuca tam olarak ulaĢamamıĢtır.235 Ancak modernleĢen dünyaya paralel olarak Osmanlı Devleti‘nde de kavramlar ve yaklaĢımlar geliĢmeye devam etmiĢtir. Bu bağlamda 1860‘da emlak ve nüfusun sayımına iliĢkin çok detaylı bir çalıĢma yapılmıĢ ve kadın erkek tüm tebaanın kayıt altına alındığı bu çalıĢma sırasında halka nüfus tezkeresi verilmiĢtir. Bu ilk denemenin yaygın ve baĢarılı devamı ise 1881-82‘de yapılan nüfus sayımıdır. ÇağdaĢ anlamda kadın ve erkek tüm nüfus sayılmıĢ, yaĢ, cinsiyet, medeni durum, etnik ve dinsel cemaat, meslek ve doğum yerlerine iliĢkin bilgiler toplanmıĢtır. Bu bilgilerin devletin vergi toplama ve askere alma amaçlarından daha fazlasına hizmet ettiği, modernleĢme sürecinde devlet için değiĢmekte olan birey anlamına ve çeĢitlenen birey- devlet iliĢkilerine paralel olduğu görülmektedir.236

235 Ġlhan Tekeli ve Selim Ġlkin, ―Mustafa Celaleddin Bey‘in Bir Eyaletin Islah ve Ġmarı Hakkında Mükâmele Adlı Risalesi Üzerine‖, Cumhuriyetin Harcı Modernitenin Altyapısı OluĢurken, Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2004, s.5-10.

236 Bu zihniyet geliĢimini ortaya koyan baĢka örnekler de bulunur. Sözü edilen talimname, binaların numaralandırılmasını getirmekte, böylece bireyin özel alanı bir adrese kavuĢturulmaktadır. Mahalleler aglomerasyonu olan kent özel alanlar mozaiği haline dönüşmektedir. 1879‘da ilk kez Ġstimlak Kararnamesi çıkarıldığında da müsadereden çok faklı uygulanmıĢ, özel mülkiyetin korunmasına önem verilmiĢ, takdir edilmiĢ olan kıymet ödenmedikçe mülk kamuya geçirilmemiĢtir. Tekeli ve Ġlkin, ―28 Aralık 1860 Tarihli

Terakki Ġslam modernizminin anahtar kavramlarından biridir. Bu kavram birbirlerinden son derece farklı olan ve birçok konuda hemfikir olmayan Jöntürkler‟den Şinasi, Namık Kemal ve Ali Suavi, bilim meraklısı Münif Paşa, Mehmed Ali Paşa‟nın savunucusu Rifaa et-Tahtavi, eğitim reformisti Ali Mübarek, Ahmed Midhat Efendi ya da Cemaleddin el-Afgani gibi entelektüellerin ortak paydasıdır. Ahmed Cevdet de bu kavramı ilke olarak olumlu anlamda kullanmıĢtır. Genç Osmanlılar için siyasi bir gaye olan ve 1908‟den sonra iktidarda olan İttihad ve Terakki Cemiyeti‟ne adını veren kavram, Cevdet‟e göre zenginlik, eğitim ya da güvenlik anlamında halkı ya da devleti refaha ulaştıracak bir reformun taşıyıcı özelliğiydi.237 Nizam, 19. Yüzyıl Osmanlı Devleti‘ni anlamak için anahtar kavramlardan diğeridir. Aynı anda ―yasal düzenleme‖, hükümet sistemi‖, metot‖, ―düzenli askeri birlik‖ anlamlarını taĢıdığından Osmanlı reform hareketini tanımlamaktadır. Ahmed Cevdet‘in Tarih-i Cevdet eserinde de bazen

―ulaĢılması istenen bir durum‖, bazen ―siyasi bir araç‖, bazen de ―devlet‖ anlamlarını üstlenir.

Osmanlı aydınları arasında modernleĢmenin farklı biçimlerde yorumlanması sonucunda, ―Batıcılar‖, dini ve devleti sistem dıĢında bırakan, ―Türkçüler‖ dini kültürün ayrılmaz parçası olarak ele alan bir yaklaĢımla milli kültürü esas alan, ―Ġslamcılar‖ ise sekülarizmi dıĢarıda tutan bir yaklaĢımla modernleĢme savunması içindeydiler.238 Bu noktada modernleĢme için din, farklı yaklaĢımlar için ―içinde tutulan ve bizzat itici gücü olan‖ ya da ―dıĢında bırakılan çünkü engel görülen‖ bir unsur olarak tartıĢmaların baĢrolünde olmuĢtur.239

Tahrir-i Nüfus ve Emlâke Dair Talimname‘nin Okunması Üzerine‖, Cumhuriyetin Harcı Modernitenin Altyapısı OluĢurken, ss.32, 39-40.

237 Christoph K. Neumann, a.g.e, s.146-147.

238 ġerif Mardin, Türk aydınlarını eleĢtirirken, daemon kavramının üstünde durur. Bu özelliği taĢımayan Türk aydınını da entellektüel olamayıp yalnızca okur yazar olabilmekle eleĢtirir. Mardin, ―Aydınlar Konusunda Ülgener ve Bir Ġzah denemesi‖, Türkiye’de Din ve Siyaset, Ġstanbul, 1995, s.255-265. TaĢkın TakıĢ, O‘nun bu yaklaĢımını açıklarken, ―Mardin‟e göre aydınımız hiç de daemonik bir güç taşımamaktadır. Türk aydını iyi olanı yadsımakta şeytani bir melekeye sahip değildir. Eleştirilerinde hep iyi taraf bulunmaktadır. Bu özelliği de onu gerçekler karşısında biraz saf ve naif kılmaktadır. Yani bilincin karanlık noktalarına nüfuz edememekte, görünmeyeni görememektedir. İddialarını öylesine emin bir dille vurgulamaktadır ki, bu iddialarda inkara dayanan hiçbir kaçış noktasına sahip değildir. Onun isyanı nerede yatmakta pek bilinmemektedir. Her şeye beslenen bu yoğun inancın sonucunda kritik bir kültürden söz edilemez... Türk aydınının eleştirdiği şeylere bakarsak tüm kötülükler son kertede olumlanmakta ve iyimser bir noktaya gelip dayanmaktadır. Mardin‟e göre, bu kültürün kökenleri araştırılırsa İslam‟daki iyiliği emretme ve kötülükten sakınma prensibine kadar uzanılabilir.” demektedir. TaĢkın TakıĢ, ―sunul: Türkiye‘de ġerif mardin Olayı‖, ġerif Mardin Okumaları, s.13.

239 Alperen, a.g.m., s.213.

Osmanlı‘da Devlet dinsel olmaktan çok gelenekseldir ve bunu dayandıracak bir Ġslami destek bulunması çok güçtür. Ġslam din ve hukukunu uygulamak bunun sağlanması için bir yol olarak görülmüĢ ve Kanuni‘den itibaren gözle görülür hale gelmiĢtir. Düzen değiĢmez olduğu sürece sonsuz ömürlü olacaktır. Bu gelenekselliğe dayalı yaklaĢım batı tarafından doğru değerlendirilememiĢtir. Batı, Hıristiyan olmayan tüm unsurların yeniliklere kapalı olduğunu ve bunun din kaynaklı olduğunu düĢünür.240 Batı için din ve gelenek aynı köktendir ve her Hıristiyan için bağlı olduğu kilisenin yaklaĢımına paraleldir.

Oysa doğunun zenginliği içinde, aynı din bölgelerinde çok sayıda ve farklı gelenek dokuları yer alır. Üstelik batı örneğinde devlet ve kilisenin temsil ettiği toplumla temas içinde bulunan iki ayrı güçlü kurum ve bunların yetkililerinin doğu karĢılığı yoktur. Böyle olunca geliĢim, batı geleneğine göre değiĢmeyi gerekli kılar. Bu nedenle de doğu dünyasının tamamı için çok zor ve uzun süren bir yol olmuĢtur. Din geleneğin en son kalesi olduğundan, bu süreç dinle ilgili olarak algılanır.

Osmanlı modernleĢme çabalarının, gerileme devri özelliği olmasından hareketle bunun kaynakları sorgulanabilir. Bu noktada çok önemli bir faktör kâfire karĢı savaĢma meĢruiyeti ilkesine aykırı bir olgu olan güçlü Safevi Devleti‘nin varlığıdır. Doğu Anadolu‘dan itibaren platoların yol açtığı lojistik sorunlar ve Doğu Akdeniz‘de Portekizlilerin geliĢmiĢ donanmalarının varlığı nedenlere eklenebilir.241 Diğer yandan Lewis‘in ortaya koyduğu bir çeliĢki; ilk dönemlerde Helenizm‘den, Ġran‘dan ve hatta Hindistan ve Çin‘den gelen etkilere kendini açık tutmuĢ Ġslam medeniyetinin batıya kapılarını kapatmıĢ olmasıdır. Bu çeliĢkinin açıklamasını Ģöyle yapar; Ġslam baĢlangıçta geliĢime açıkken, daha sonra yerini sağlamlaĢtırıp kendini kapaması ve diğer yandan önceleri Ġslamın kapsamında olan bir parçadan ibaret görülen Hıristiyanlığın sonraki geliĢmelerinin de bu bakıĢ açısıyla izlenmemesidir.242

Fransız Devriminin Osmanlı üstündeki etkileri yenileĢme çabaları açısından son derece önemli bir noktadır. Bunun Osmanlı‘da bu denli geniĢ etki alanı bulmasını Lewis, hareketin Hıristiyan olmaması, hatta önderleri tarafından Hıristiyanlıktan kopuk olduğunun vurgulanması olarak gösterir. Ancak hareketin geniĢ etkisi kaynağından farklı oldu.

Özgürlük hukuki ve siyasi algılandı; eĢitlik, toplumda sınıf farkı bulunmadığından öne

240 Niyazi Berkes, Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, s.29-34.

241 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin DoğuĢu, çev. Boğaç Babür Turna, ArkadaĢ Yayınları, Ankara, 2008, s.35

242 Aynı eser, s.57.

çıkan bir hedef olmadı; milliyet ise batıdaki Ģekliyle tezahür etmedi.243 Bunda ―milliyet‖

kavramının din ile özdeĢleĢmiĢ bir algısının bulunmasının etkisi vardır. Devrimin ilkelerinden Osmanlı hanedanını en çok tedirgin edeni laiklik olmuĢtur. Lewis bu korkunun yersiz olmadığına değinerek Ortadoğu‟nun bundan sonraki tarihinin tamamı dinden kopmuş, batı kaynaklı devrimci bir ideolojinin nasıl büyük bir ayartıcı kuvvet olabildiğini gösterdiğini belirtir. 244 ÇağdaĢlaĢma sürecinin ön döneminde Osmanlı sisteminin ilkeleri birer birer aĢınmıĢtır. Tanrı düzeni kavramı tabiat düzenine, toplum dıĢında ve üstünde devlet kavramı uzlaĢmaya dayanan yasal devlete, gelenek ilerlemeye, denge devrime, toplumsal sınıfların oldukları yerde kalma ülküsü ise kiĢilerin toplumsal yapıdaki yerlerini sınıfsal bölünüĢlere göre elde etmesine dönüĢmüĢtü.245

Fransız modernliği Osmanlı Türk modernleşmesi üzerinde -diğer etkileri göz ardı etmeksizin- bir üst belirleyen olarak öne çıkmış ve Genç Osmanlılarda başlayarak Ziya Gökalp‟e ve cumhuriyetin kuruluşunu izleyen döneme kadar Osmanlı Türk seçkinlerinin bilişsel kültürel repertuarlarını etkilemiştir. Fransız devrimini izleyen dönem bu etkinin ilk dönemidir ve Jöntürklerin hürriyet vurgusu ön plandadır. Bu dönem, Fransız ihtilalinin ardından Almanlara karĢı büyük yenilginin yaĢandığı 1870‘e kadar süren yıllardır. Takip eden süreçte Ziya Gökalp‘ın tesanütçülüğü öne çıkmıĢtır. Bu dönemi de Fransa‘da üçüncü cumhuriyet dönemi ile eĢ zamanlı görmek mümkündür. Bundan sonraki süreçte ise sekülarizm ve genel irade kavramlarının etkileri görülmüĢ ve cumhuriyete miras kalmıĢtır.

Bunun da yine Fransa‘daki seküler cumhuriyet anlayıĢıyla eĢzamanlı olduğu düĢünülebilir.

Ancak Osmanlı modernleĢmesindeki tek modelin Fransa olduğunu düĢünmek doğru değildir. Özellikle Prusya‘nın Fransa karĢısında kazandığı galibiyet ve Alman modernleĢmesinin Osmanlı için uygulanmaya değer özellikler taĢımasıdır. Bu özellikler, hem burjuva hem de köylü devrimi ihtimalini ortadan kaldırmayacak Ģekilde askeri bürokratik ağırlıkta ĢekillendirilmiĢ oluĢu ve yukarıdan aĢağıya olmasıdır. Bunun sonucu olarak II. Abdülhamit meĢrutiyeti askıya alarak, muhafazakâr modernleĢme stratejisi uygulamaya koymuĢ ve Almanya ile iliĢkiler de yakınlaĢmıĢtır.246 Benzer bir değerlendirmeyi Ahmet YaĢar Ocak da yapar. II. Abdülhamid dönemi İslamcılığı… Klasik

243 Lewis, a.g.e., s.76.

244 Aynı eser, s.96.

245 Berkes, a.g.e., s.33.

246 Fethi Açıkel, ―Model-Bağımlı ModernleĢme Üzerine Kavramsal Bir Deneme: Seçkinler ve Osmanlı- Türk Modernliğinin BiliĢsel Kurumsal Repertuarı‖, Tarihsel Sosyoloji Stratejiler Sorunsallar ve Paradigmalar, Der. Ferdan Ergut ve AyĢen Uysal, Dipnot Yayınları, Ankara, 2007, s.97-98.

Osmanlı İslamına karşı bir tepki hareketidir. Bu yüzden de esas itibariyle modernist bir akımdır. Bu itibarla görünürdeki bütün Batı karşıtı tavrına rağmen, yenileşme yanlısı olduğu için, Türkiye tarihinde modernist fikir hareketleri çerçevesinde mütalaa edilmelidir.247 Deringil de saat kulelerinin özellikle II. Abdülhamid devrinde yaygınlaĢmasını analiz eder ve camilerin sunduğu namaz vakitlerine göre zaman belirlemede seküler bir alternatif olarak değerlendirir. Tüm topraklarda yaygınlaĢtırılan saat kuleleri zamanı emekle birleĢtirmeye dayanan yeni bir ekonomik düzene dönüĢün iĢaretleridir.248 TakıĢ‘a göre de II. Abdülhamid, modernleşmenin topyekun seferberlik özelliğini kavrayan padişah olarak tebarüz etmiştir.249 Ordu, bürokrasi, yargı, ekonomi, sağlık, eğitim, basın gibi birçok alanda modern Türkiye‘nin temelleri Sultan Abdülhamid döneminde atılmıĢtır.250 Sanayi toplumunun altyapısını oluĢturan ve maliyeti çok yüksek olan ulaĢım ve teknik eğitimin sağlanması Avrupa‘da da Doğu‘da da devlete düĢen bir görevdi. Bu kapsamda II. Abdülhamid demiryolu ve teknik eğitim kullarıyla önemli bir görev üstlenmiĢ oldu. Bu atılımın yapılmasını sağlayan farkındalık, Arap alfabesiyle yazının okunmasının güçlüğü karĢısında Latin alfabesinin kabulünü düĢünebilecek boyuttaydı.251

ġerif Mardin, I. BatılılaĢma Dönemi olarak nitelediği 1774-1820 süreci için batının zihinsel bir model olarak değil, teknik bir model olarak ele alındığını savunur.

Aydınlanmanın ve zihniyet değiĢiminin söz konusu olduğu, topyekün yenileĢmenin baĢladığı süreç ise tanzimat ve sonrasıdır. Bu noktada Osmanlı aydını, Ġngiliz, Fransız ya da Alman duygu ve düĢüncesini tek baĢına değil, Avrupa bütünü olarak ele alarak aydınlanmayı içselleĢtirmeye çalıĢmıĢtır. Oysa aydınlanma, batı medeniyetinin tamamı değil, üstelik 18. yüzyılda kalmıĢ olan kısmıdır. 252 Osmanlı modernleĢme çabalarına getirilmiĢ birbiriyle paralel bazı eleĢtiriler, sözü edilen zamanda Avusturya BaĢbakanı Metternich ve Türk Donanmasında müĢahit olarak görev yapmıĢ olan Ġngiliz subay Slade‘e, daha sonraki dönemde de Mustafa Kemal Atatürk‘e aittir. Buna göre özellikle II.

Mahmut‘un yenileĢme çabaları Ģekli düzenlemeler olup, içerik konusunda gereken

247 Ahmet YaĢar Ocak, ―Abdülhamid Dönemi Ġslamcılığının Tarihi Arka Planı: Klasik Dönem Osmanlı Ġslamına Genel Bir BakıĢ‖, Sultan II. Abdülhamid ve Devri Semineri, Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bildiriler, Ġstanbul, 1994, s.123.

248 Deringil, a.g.e., s.47. KrĢ. Godfrey Goodwin, History of Ottoman Architecture, London, 1971, s.419.

249 TaĢkın TakıĢ, ―ġerif Mardin ve Entellektüel Bir Harita‖, ġerif Mardin Okumaları, s.84.

250 Gencer bu tespitine Karal‘ın ve Karpat‘ın araĢtırmalarını destek göstermektedir. Gencer, a.g.e., s.65.

251 Gencer, a.g.e., ss.65-66.

252 Hilmi Yavuz, a.g.m., s.214.

çalıĢmalar yapılmamıĢ ve bu nedenle de Batının kötü birer taklidi olmuĢ, kendi özelliklerini yansıtır nitelikte düzenlenmemiĢ olduğundan Türk halkı ve kurumlarınca içselleĢtirilememiĢtir.253

Osmanlı toplumunun modernleşmesi, modernleşmenin klasik tarifi olan gelişmiş toplumun özelliklerinin az gelişmiş bir toplum tarafından alınması gibi bir tümceyle anlaşılamaz. Modernleşme olgusu, kaba bir deyişle var olan değişmenin değişmesidir. 19.

Yüzyılın toplumlarında yeni bir değiĢme ivmesi söz konusu olmuĢtu.254 Ortaylı, Osmanlı toplumundaki batılılaĢmanın özgün tarafı olarak bu sürecin adının konmadan baĢlatılması olduğunu belirtir.255 Bunun baĢlangıcını belirlemek güçtür. Hatta Eflâk‘taki yönetim, ya da Sırbistan rahiplerinin 18. Yüzyıl baĢlarında gerçekleĢtirdikleri eğitim reformları modernleĢmenin baĢlangıcı kabul edilebileceği gibi belki daha eskilere de götürülebilir.

Ancak II. Viyana bozgunundan Tanzimata kadar geçen sürede, koĢullar modernleĢmeyi zorlamıĢ, bundan itibaren yöneticiler öncekilere kıyasla bir ölçüde daha bilinçli olmuĢlardır.256 O‘na göre Osmanlı‘nın aydınları Batı düĢüncesine karĢı ihtiyatlıdır.

KuĢkucu olmayan Müslüman aydınlar Rusya‘da yaĢayanlardır. Çünkü onların Avrupa‘yı tanıma olanağı daha erken ve daha geniĢ olmuĢtur. Bunlar arasında Azeri Ahundzade, Musa Kazın Bey, ġehabeddin Mercani, Ġsmail (Gaspıralı) bulunur. Sözü edilen bu ihtiyatlı batıcılık, daha sonraki tarihlerde Jöntürkler arasında yer bulacak olan Abdullah Cevdet‘in laik ve radikal batıcılık anlayıĢıyla tepkisini doğuracaktır.257

Yani denilebilir ki zamanla kul zihniyetini aĢan bürokrasi, topluma gerçekçi bakmaya baĢlayacak ve değiĢim tek baĢına baĢlatacak güce sahip olarak tanzimatı üretecekti.258 Tanzimatın siyasi rejimde yol açacağı en büyük değiĢim ise, bu döngüyü kuvvetlendirecek biçimde, merkeziyetçi bir bürokrasinin oluĢturulması, bu yolla mutlakıyetten meĢrutiyete yol alınması, iktidarın Saray‘dan Bab-ı Âli‘ye kayması olacaktır.259 1859‘da Mekteb-i Mülkiye kurulduğunda, bürokrasinin adı kalemiyeden

253 Mehmet Saray, ―Tanzimat‘ın Menfi Tesirleri Var Mıydı veya BatılılaĢmayı Doğru Anladık Mı?‖, Tanzimatın 150. Yıldönümü Uluslar Arası Sempozyumu (Bildiriler), ss.68,69,71,72.

254 Ġlber Ortaylı, Ġmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s.15.

255 A.g.e., s.23.

256 A.g.e., s.28.

257 A.g.e., s.26.

258 Ġlber Ortaylı, Ġmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, 25. Baskı, Alkım Yayınevi, Ġstanbul, 2006, s. 28.

259 Niyazi Berkes, Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, 10. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 2006, s.218.

mülkiyeye dönüĢmüĢ oldu ve bununla birlikte dünya görüĢü de önemli biçimde değiĢmeye baĢladı.260

Osmanlı modernleĢmesi çeliĢkili unsurlardan oluĢuyordu. Yasal kuralların standartlaĢması, devlet yönetimini, sıradan vatandaĢın yasaya karĢı sorumluluğuna Batılı yaklaĢım getirirken; Ģeriatın ucu açık ve her duruma cevap verebilir olan esneklik özelliğini ortadan kaldırmıĢ ve sınırlamıĢ oluyordu. Bunun yanı sıra Yemen örneğinde olduğu gibi yerel halktan bu çabalara tepkiler geliyordu. 261Osmanlı hukukunda modernleĢme II. Mahmut döneminde gündeme geldi, tanzimatla birlikte ise hukuk devleti kavramı çerçevesinde önemli adımlar atılmaya baĢlandı.262 Adli reformun ceza aĢaması için bir hazırlık olarak 1872 yazında Londra‘da düzenlenen Uluslararası Ceza Kongresi‘ne Osmanlı elçileri de katıldı. 263 Ancak vatandaĢlık bilincinin oluĢmasına yönelik zihniyet geliĢimi aynı hızda ilerlemedi.

“Osmanlı yöneticilerinin Avrupa‟da reayadan vatandaĢa geçiĢi, böylece kitlelerin yönetimde söz sahibi olmasını, yani kamuoyunun bastırılmıĢlıktan çıkıp dinamikleĢtiğini fark etmesi 1821 Yunan ayaklanması sırasında olmuĢtur. Fransız devrimi sonrasında Osmanlı topraklarında hayata geçen devrimci gazeteler ya da tartıĢmalar bu tarihe gelininceye dek önemsenmemiĢti. Toprak bütünlüklerinin korunmasından yana oldukları için baĢlangıçta Yunan isyanını desteklemeyen Ġngiliz, Fransız ve Alman hükümetleri, Yunan sever aydınların öncülüğünde oluĢan kamuoyu baskısına dayanamayarak Yunan isyanını desteklemek zorunda kalınca, Osmanlı devleti kamuoyunun önemini fark etti. 264 Bundan sonra Osmanlı‘da kamuoyu, modernleĢmenin batıdaki gibi halktan yükselerek gündeme geldiği yegâne alan olacaktı. Diyebiliriz ki, tabandan modernleĢmenin istencini yaratmanın gereğini fark edip gerekeni yapamayan yöneticiler, kamuoyu alanındaki modernleĢme çabalarının varlığını ve önemini de fark etmekte geciktiler. Farkına

260 Gencer, a.g.e., s.68. KrĢ. Carter Vaughn, Bureucratic Reform in the Ottoman Empire, Princeton U.P., Princeton, 1980.

261 ġeri mahkemelerin sayısının azaltılıp, nizamiye mahkemelerinin arttırılmıĢ olması nedeniyle bölgenin önde gelen kadılarından birinin Ģikayetinde, halkın yüzyıllardır alıĢık olduğu düzenin değiĢtirmenin sakıncalarından söz ediliyordu. Bunun yanında bölgeye gönderilecek olan yetkililerin dinsel güvenilirliği olanlardan seçilmesi öneriliyor; böylece yasal düzenlemelerin Ģeriat düzenlemelerinden önemli algılanmadığı zihniyeti ortaya koyulmuĢ oluyordu.Deringil, s.73.

262 Bu dönem geliĢmelerin eleĢtirileri ise iki baĢlıkta toplanmıĢtır. Bunlardan ilki Ġslam hukuku ile modern hukuk arasındaki ikilemdir, ikincisi ise uygulamanın kanunlaĢtırmaktan daha önemli oluĢuna iliĢkindir.

263 Gorman‘dan aktaran Kent Schull, ―Tutuklu Sayımı: Jöntürklerin Sistematik Bir ġekilde Hapishane Ġstatistikleri Toplama ÇalıĢmaları ve Bunların 1911-1918 Hapishane Reformu Üzerine Etkileri‖, Osmanlı’da AsayiĢ, Suç ve Ceza, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, s.219.

264 Koloğlu, ag.m., s.329.