• Sonuç bulunamadı

ġAM VE BEYRUT’A YÖNELĠK DIġ SĠYASAL FAALĠYETLER

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ġAM VE BEYRUT’TA SĠYASET

B. ġAM VE BEYRUT’A YÖNELĠK DIġ SĠYASAL FAALĠYETLER

Osmanlıların Suriye ve Mısır‘ı ele geçirdiği tarihlerden itibaren bölgede uluslar arası denge önemli bir konu olmuĢtu. Ġlk olarak Osmanlı‘nın buradaki varlığı Portekiz deniz imparatorluğu ile karĢılaĢmasına neden olmuĢ ve tüccarlar ya da ajanlar tarafından getirilen bilgiler yoluyla izlenmeye baĢlamıĢtı. Bundan sonra da bölge her zaman dünyanın önemli güçlerinin dikkatini çeken bir yer olacaktı.62

Ġncelenen dönemde dünya üzerinde sömürge faaliyetlerinde öncekinden daha büyük bir mücadele ve hızlı yayılma görülür. Bunun nedeni, endüstri devriminin özellikle yeni enerji kaynaklarının üretime uygulanması ile verimliliğin arttırılmıĢ olması ve yeni döküm yöntemlerinin geliĢtirilmesi ile ulaĢım araçlarının dayanıklılığının artmıĢ ve ulaĢımın kolaylaĢmıĢ olmasıdır. Bu geliĢmeler yeni pazarlar ve yeni hammadde kaynakları bulma isteğinde olmuĢ ve yeni yatırım alanları aramaya baĢlamıĢtır. Özellikle Almanya ve Japonya için ilki için pazar, ikincisi için hammadde temini amacıyla yeni sömürge edinmek çok önemli olmuĢtur. Ġnsan ömrünün uzaması ve sağlık koĢullarının iyileĢmesiyle Avrupa‘da artan nüfusun yeni yerlere aktarılması gereği de yayılma gereği olarak karĢımıza çıkar.63

Dini, siyasi ve ekonomik çıkarların iç içe geçtiği 18. ve 19. Yüzyılda sahneye sonradan çıkmasına rağmen o kadar etkili oldu ki, sadece Osmanlı devlet adamlarını değil, Rum papazlarını bile ĢaĢkınlık içinde bıraktı. Çünkü bunun temsilcisi sayılabilecek Ġngiltere bir yandan diplomatik ve ticari temsilcilikleri ile çıkarlarını artırmaya giriĢmiĢken, diğer yandan Rumlar arasında Protestanlığın yayılmasını sağlayıp Katolik nüfuzunu kırmaya çalıĢıyordu. Arada kalan Rum Kilisesi ise Osmanlı Devleti‘ne daha çok yaklaĢıyor ve zaman zaman bu iki güce karĢı Ortodoks himayesi sağlayan kararlar elde

61 Arap Ġhtilali..., ss.53-55.

62 Portekiz kralına giden resmi mektup ya da raporlarda Osmanlılar sık sık yer alır olmuĢtu. Bu nedenle zengin Portekiz kaynaları, Osmanlı-Potekiz iliĢkileri tarihi için önemli bir olanak sunmaktadır. Salih Özbaran, Yemen’den Basra’ya Sınırdaki Osmanlı, Kitap Yayınevi, Ġsanbul, 2004, s.82.

63 Ülman, Birinci Dünya SavaĢı’na Giden Yol, ss.124-125.

ediyordu.64 Böylece siyasi, ekonomik ve dini alanda, hepsinin birbiri içine girdiği bir mücadele devam ediyordu.

19. Yüzyıl ekonomik nedenlerin de dikkat çekici boyutta öne çıktığı bir ortamdı.

Batı Avrupa‘nın sanayi ülkeleri, hem büyüyen kentlerinin artan gıda ihtiyacını karĢılamak, yeni hammaddelerle endüstrilerinin ihtiyacını doyurmak ve ucuzlaĢan buharlı gemi taĢımacılığından faydalanarak ticari kazançları arttırmak için Doğu Akdeniz‘le her zamankinden daha çok ilgilenir olmuĢlardı.65

Ġncelediğimiz bölge uluslar arası iliĢkiler bakımından önemlidir. Osmanlı egemenliği altına girdiği dönemden sonra hep dönemin etkin güçlerinin dikkatini yönelttiği bir yer olmuĢtur. Azınlıkların hakları söylemiyle bölgeye yönelik faaliyetler yürütülmüĢ, Napolyon zamanında Fransa‘nın Mısır‘ı alıp, Suriye‘ye yönelmesiyle bu çalıĢmalar daha ileri seviyeye varmıĢtır.66

17. Yüzyılda Fransa, 18. Yüzyılda ise Rusya Osmanlı topraklarında yaĢayan Hıristiyanların himayesine oynamaya baĢlamıĢtı. 20. Yüzyılda Katolik nüfusun himayesi konusunda Fransa‘nın karĢısına Almanya ve Ġtalya da çıktı. 1902 Yılında Osmanlı Devleti, Almanya ve Ġtalya‘nın Kutsal Topraklarda kendi uyrukları olan Katolikleri koruma hakkını tanıdı. Fransa‘nın nüfuzu Lübnan ve Suriye‘de Ġtalya lehine tehdit altına girdi. 1911‘de Osmanlı topraklarındaki çok sayıda kilise, manastır ve sayıları onun üzerindeki okul Fransa ile bağlarını kesmiĢ ve Ġtalyan himayesi arayıĢına girmiĢti.67

18. Yüzyılda, Fransa ticari nedenlerle Doğu Akdeniz‘le ilgileniyordu. Çünkü ticari örgütlenmesi iyi olan bu devletin mahali temsilcilikleri bulunuyordu. Özellikle Napolyon‘un Mısır seferi sonrasında bölgede ticari etkinliğini arttırmıĢ, sadece Suriye‘de yirmiden fazla temsilci Ģirketi hayata geçirmiĢti. Ġngiltere ise mesafe dezavantajı nedeniyle Fransa ve Avusturya ile ticari taĢımacılıkta rekabet edemiyordu. Ancak buharlı gemiler bu durumu önemli Ģekilde değiĢikliğe uğrattı ve Ġngiltere Akdeniz ticaretinin egemeni oldu.

Osmanlı topraklarındaki ticari avantajlarını arttırmak için de Baltalimanı AnlaĢmasının sağladığı koĢulları ve Mehmed Ali PaĢa‘ya karı Osmanlı devletiyle kurulan yakınlıktan

64 Niyazi Berkes, Patrikhane ve Ekümeniklik, Kaynak Yayınları, Ġstanbul, 2005, s.19.

65 Ġlber Ortaylı, ―19. Yüzyıl Sonunda Suriye ve Lübnan Üzerine Bazı Notlar‖, Osmanlı’da DeğiĢim ve Anayasal Rejim Sorunu, 2. Baskı, ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul, 2008, s.175.(173-198)

66 Umar, 10

67 William I. Shorrock, French Imperialism in the Middle East, University of Wisconsin Press, Madison, 1976, s.34-61‘den aktaran Childs, a.g.e., s.15.

sağlanan faydalar devreye sokuldu. 1828‘de Beyrut ve Ġzmir dıĢındaki Osmanlı limanlarında Ġngiliz konsolosu bulunmazken, 1840‘da dıĢ temsilciliği en çok olan ülkelerden oldu.68 19. Yüzyılda Ġngiltere bölgedeki ticari etkinliğine paralel olarak resmi temsilciliklerinin sayısını da arttırmıĢtı. Ġngiltere bu yaklaĢımında yalnız değildi. Suriye bölgesi Osmanlı Devleti‘nin pek az bölgesinde olduğu biçimde çok sayıda yabancı devletin bu denli tensilcilik örgütlediği bir alan olmuĢtu. Bu nedenle de imparatorluğun hiçbir yerinde Müslüman ahali, Avrupa ile bu kadar yoğun ilişkiler içinde değildi.69

Ġttihat Terakki devriminden hemen sonra Büyük Devletler, bu oluĢumu kendi çıkarları için tehlikeli bulmaya baĢladılar. 1911‘de Ġtalya‘nın Tarblusgarp‘te Osmanlı‘ya savaĢ açmasının ardından dıĢ güçler, Osmanlı Devleti‘ndeki muhalefeti birleĢme yönünde örgütlemek üzere devreye girdi. SavaĢ Osmanlı lehine sonuçlandı ancak Ġttihat Terakki iktidardan uzaklaĢtı. Bu kez Büyük Devletlerin Balkanlarla ilgili örgütlenmeleri gündeme geldi ve artık durumun Ġttihat Terakki karĢıtlığıyla değil Osmanlı karĢıtlığıyla ilgili olduğu açığa çıkmıĢ oldu. Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ; Ġngiltere ve Rusya‘nın kendi aralarındaki anlaĢmazlıklara rağmen örgütlemiĢ oldukları bir anlaĢma yaptılar.70

Avrupa Devletleri Ġttihat Terakki‘yi, yönetimi ele alıĢının hemen ardından eleĢtirmeye baĢlamıĢtı. Bu olumsuz yaklaĢımın nedenlerinin baĢında, çıkarlarına ters düĢen bir hedefe yürünüyor olması bulunur. Osmanlı Devleti‘ni çağdaĢlaĢtırmak ve diriltmek; ne topraklarının Hıristiyan devletlerce ilhakını, ya da bu topraklarda yepyeni bir Hıristiyan devlet kurulmasını ve ya en azından Osmanlı‘nın sömürgeleĢtirilmesini ortadan kaldıracaktı. Bunun yanı sıra doğabilecek bir Ġttihat Terakki baĢarısı, sömürge ülkelerin aydınları arasında yeni hareketlere neden olabilecek ve sistemin tamamını tehdit edebilecekti.71

Ġngiliz araĢtırmacılar içinde Blunt ve Lawrence‘in Arap sever bir yaklaĢımı olduğunu belirten AkĢin, bu sempatinin yalnızca bedevi Araplara yönelik olduğuna, köylü ya da kentli Arapları içermediğine dikkat çekmiĢ ve analizini genellemeye götürerek sömürülmesi kolay olan gruplara sempati duydukları sonucunu çıkartmıĢtır.72

68 Ortaylı, Ġmparatorluğun…, s.103-104.

69 Ortaylı, ―19. Yüzyıl Sonunda Suriye ve Lübnan Üzerine Bazı Notlar‖, s.178.

70 AkĢin, ―Avrupa Büyük…‖, s.20.

71 AkĢin, a.g.m., s.23.

72 AkĢin, a.g.m., s.24.

Amerika‘nın, Roosevelt ile baĢlayan uluslararası ortama müdahale dönemi, Osmanlı Devleti‘nin II. MeĢrutiyet dönemiyle çakıĢmaktadır. Avrupa‘ya benzer bir Ģekilde 1908 devrimine ABD‘nin de ilk yorumu memnuniyet içinde olmuĢtur. Üstelik bu olumlu hava Avrupalılara kıyasla daha uzun sürmüĢtür. Ancak 31 Mart ayaklanmaları döneminde Ġstanbul‘da Amerika‘ya gönderilen raporlar artık yönetimi eleĢtiren unsurlar içermektedir.73 Özellikle bu dönemde Amerika‘nın ve Avrupa devletlerinin savaĢ gemilerini Akdeniz‘e göndererek müdahale hazırlığı içine girdikleri görülmüĢtür.

Kolonizasyon yaklaĢımları, Osmanlı Devleti‘nin son döneminde uluslar arası iliĢkilerini Ģekillendiren etkenlerden olmuĢtur. Ġktisat tarihçileri, bu sürecin Osmanlı topraklarının tarımsal alanlarında geniĢ bir uygulamaya konu olmadığı gerekçesiyle önemsiz kabul ederler. Ancak Osmanlı Devleti‟nde nüfuz sahibi olan devletler bazı stratejik alanları hiç olmazsa kendilerine yakın Hıristiyan halklarla iskân etmeyi ciddi olarak düşünmüşlerdi. Yabancıların Osmanlı topraklarında mülk edinme hakkı elde etmesi için de yoğun çabalarda bulunmuĢ ve bunun meyvesini, Abdülaziz‘in 1867‘de Fransa‘daki bir sergi için Avrupa seyahatine çıkıĢı öncesinde ilan ettiği yabancıların Osmanlı Devleti‘nde taĢınmaz mülk sahibi olabileceklerine iliĢkin fermanla elde ettiler. Bunun dıĢında önemsenmesi gereken bir yaklaĢım da yabancıların Osmanlı topraklarına gelerek tarım yapmasına izin verilmesi idi. Bu yaklaĢım Amerika örneğinde, gelenlerin zamanla AmerikalılaĢmasına neden olmuĢ ve ülkenin modernleĢmesine katkıda bulunmuĢtu. Benzer bir sonuç doğurmamakla birlikte aynı yaklaĢım Osmanlı Devleti‘nde de uygulama buldu.

Hatta Tanzimat sonrasında oluĢan bu sürecin düzenlenmesi için, yapılan baĢvuruların değerlendirilmesi sonrasında oluĢturulmuĢ olan 19 ġubat 1857 tarihli Muhaceret Nizamnamesi yürürlüğe konmuĢtu. Ancak düzenlemenin uygulaması çok verimli değildi.

Çünkü milliyetçilik hareketlerine yapabileceği etkiler nedeniyle, devletin kendi eliyle tercümelerini yaptırıp yabancı gazetelerde yayınlatmıĢ olduğu bu nizamname çerçevesinde yapılan baĢvurular kılı kırk yaran bir incelemeye tabi tutuluyordu. Bunun dıĢında Kırım SavaĢı‘nın yol açtığı göçler, devletin bu uygulamaya baĢlarken hedeflediği nüfus çekme ihtiyacını da ortadan kaldırmıĢtı.74

73 Bu konu hk. Bkz. Cüneyt Akalın, ―ABD Jöntürk Devrimi ĠliĢkileri‖, Ġttihat Terakki ve Jöntürkler, ss.83-102.

74 Taner Timur, ―13. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Osmanlı Tarihinde Göç Olgusu‖, Toplumsal Tarih, S.165, Eylül 2007, ss.30-31.

Midhat PaĢa, valiliğini yürüttüğü sırada Suriye‘den Ġstanbul‘da gönderdiği, 25 Kânunuevvel 1294 (6 Ocak 1879) tarihini taĢıyan ilk layihasında uluslararası iliĢkilerin bölgedeki önemine dikkat çekerek Ģu ifadelere yer vermiĢtir “Suriye kıtası öteden beri Batı devletlerinin ve özellikle Fransa ve İngiltere devletlerinin müdahalelerine uğramış bu iki devletin rekabet politikası olmak üzere birisi Dürzileri ve diğeri onlara karşılık olmak üzere Marunileri himaye ettikleri gibi, iki taraf da İslam ve Hıristiyan asılları üzerine himayelerinin genişletilmesi sevdasına düşmüş ve Hama ile Lazkiye sancakları arasında vaki Cebel-i Nusayri de Lübnan‟a yakın genişlikte ve yakın zamanlara kadar mamur bir durumdayken emval-i emiriyye hususunda kur‟a maddesinde vuku bulan suistimallerle çoğu ahalisi dağılıp perişan olmuş idi. Orasının da bu harap halinden istifade ile Amerikalılar gelip birçok okullar ve kiliseler yapıp onlar da bu veçhile orasını ele almaya başlamış ve Akka cihetine de Almanlar yerleşmiştir.” 75 Beklediği ilgiyi göremeyince ikinci layihasını hazırlayan PaĢa, bu kez ifadelere yer verir: “…bu halden şikâyet edenlerin en büyüğü ve başlıcası Frenkler olduğu gibi, bunun idamesinden ve sonuçlarından politikaca en büyük yararda bulunmak isteyenler de yine bunlar olduğundan, şu hale bir nihayet verilmez ise, İngilizlerin Anadolu ıslahı bahanesiyle vilayetler idaresinin İngiliz memurlarının eline vermek istedikleri gibi Suriye‟ye de ya onlar ya da Fransızlar böyle bir bahane ile el atmak niyetinde bulundukları bilinen bir şeydir… Kırk seneden beri Suriye‟nin sahile yakın kısımlarında nüfuz-ı hükümetlerini (sömürge idaresini) yerleştirmek için Fransızlarla İngilizlerin birbirlerine rekabetle icra ettikleri entrikalar Cebel-i Lübnan‟ın şimdiki halini getirdikten sonra geri kalan yerlerini de ona benzetmek için iki taraf da açıktan açığa çalışmaktadırlar. Bu iki devlet gibi, sair devletler de onlara bakarak, mesela Fransızlar Cebel-i Lübnan‟ı ve İngilizler Dürzileri nasıl himaye ederler ise Amerikalılar da Cebel-i Nasiri‟yi ele almak üzere oralara birçok okullar ve imaretler yaparak maddi ve manevi yönlerden Nasirileri yabancı himayesine teşvik ettikleri görülmektedir. Almanya‟nın da Kudüs sahillerine koloni adıyla birtakım Almanlar getirip ve köyler teşkil edip oraya yerleştikleri görülmüştür. Velhasıl her devlet Suriye‟nin birer kıtası üzerinde tesis-i hükümet etmek mukaddematına (süregelen girişimine) çalışıp, İspanyollar bile bu defa Yafa tarafında bir kilise ve bir oku inşasıyla onların da hallerince bundan hisse kapmak telaşına düştükleri görülmüştür. Bu müdahalelerin kötü tesirleriyle Hıristiyan halkının terbiyesi bozulmuş, kimisi Cebel-i Lübnan ile birleşmek ve kimisi ayrı

75 25 Kanunuevvel 1294 tarihli layihadan aktaran Necdet Kurdakul, a.g.m., s.26.