• Sonuç bulunamadı

Avrupa’da 1450’lerde “Haber Yaprakları” biçiminde başlayan ilk gazetecilik kültürü, Osmanlı'da yaklaşık 400 yıl sonra basılı kitap kültürünü sindiremeden ortaya çıkmıştır. Batı'da 1730'lu yıllara gelinceye kadar 1,5 milyon kitaptan 1,4 milyar nüsha basılırken, 1729- 1742 arasında Müteferrika Matbaasında 23 cilt 17 eseri 12.000 nüsha basılmıştır. Batı'daki kitap kültürü akılcılığın, hümanizmin yerleşmesine, bilginin sürekli, kolay ve ucuz yayılmasına hizmet etmiştir. Böylece, kitap kültürü ileri düzeyde uzmanlaşmış kadrolar yetiştirirken, gazete kültürü sadece geniş kitlelerin gündelik bilgilere sahip olmasını sağlamıştır (Koloğlu, 2006, s.1-24). Kitap kültürünün yeterince gelişmediği ülkemizde ise gazeteler, gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet Dönemlerinde gündelik bilgiler dışında kitap kültürünün boşluğunu da doldurmayı amaç edinmişlerdir.

Osmanlı döneminde ilk gazete, İzmir'de 1821'de Charles Tricon'un kurduğu Fransızca Le Spectateur Oriental (Doğulu Seyiric) isimli gazete olmuştur. Bu gazete İtalyan, İngiliz ve Marsilya limanlarıyla yakın ilişkide olan tüccar gruplarının karşılıklı haberleşme ihtiyaçlarından çıkartılmıştır. Osmanlı topraklarında 1908 yılına kadar 150 civarında Fransızca gazete yayınlanmıştır. Bu gazeteler, Osmanlı'yla ilgili ekonomik, siyasi gelişmeleri aktarmakla birlikte, Osmanlı toplumunu modern tüketime de yönlendirmiştir (Koloğlu, 2006, s.22-38).

Osmanlı döneminde ilk Türkçe gazete 1828 yılında Mısır'da yayınlanan Vekayi-i Mısriye olmuştur (Topuz, 2003, s.13). II. Mahmut’un isteği üzerine Marsilyalı bir Avukat olan Alexandre Blacque tarafından 1831 tarihinde Takvim-i Vekayi ve Le Montieur Ottoman adıyla gazete çıkartılmıştır. Gazetenin yazı dili modern bir gazete için çok ağdalı olup, düşün ve görüş gazetesi olmaktan ziyade, iktidarın resmi gazetesi olmuştur (Berkes, 1973, s.200). Batı toplumlarında basının etkisini fark eden devlet, kendi finanse ettiği bu gazetelerde doğal olarak kendi görüşlerini yansıtmıştır.

Vekayi-i Mısriye ile Takvim-i Vekayi gazeteleri devlet tarafından çıkartılmış ve yazar kadrolarının tamamı da maaşını devletten alan memurlardan oluşmuştur. Dolayısıyla, memur gazeteciler tarafından kaleme alınan yazılar, bireyi devlet karşında koruyup desteklemekten öte devleti güçlendirmeye ve korumaya yönelik olmuştur. Osmanlı’da devlet, Batı'nın, özellikle de Araplara yönelik Arapça yayınladığı bölücü, ayrılıkçı yayınların önünü kesmek için çeşitli vilayetlere basımevleri kurmuştur. Buralarda resmi yayınların yanı sıra özel kişilerin yayın yapmalarına da izin vermiştir. Bu uygulama, taşra yaşamına bir canlılık getirmekle beraber sansürünün doğmasına da neden olmuştur (Koloğlu, 2006, s.26-33). Basınla ilgili ilk yasaklar, 1858'de çıkarılan Ceza Kanunu'yla getirilmiştir. Osmanlı tebaasından olan bir milletin aleyhine yayın yapanlara, izinsiz matbaa açanlara hapis, para ve kapatma cezaları öngörülmüştür.

İlk Türkçe özel girişim 1860 yılında Tercüman-ı Ahval gazetesi olmuştur. Resmi görüşün dışında, toplumun sıkıntılarını dile getirmiş ve ansiklopedik bilgiler dağıtmıştır. Ne var ki, devlet yönetimini eleştirdiği için 6 ay sonra kapatılmıştır. Daha sonra çıkartılan Tasvir- i Efkar, Muhbir, Hürriyet, Basiret ve İbret gibi gazeteler de eleştirel bir duruş sergiledikleri için aynı gerekçelerle kapatılmış ve yazarları sürgüne gönderilmiştir (Koloğlu, 2006, s.46-65). Bu dönemde eğitimli kişilerin çoğu devlette memur olduğundan gazeteler de devlet memurları tarafından çıkartılmıştır.

Basına yönelik baskılar, 1864'te Matbuat Nizamnamesi ile başlamış, 1876'da çıkartılan kararname ise yurtiçi ve yurtdışı tüm basının, baskıdan önce Matbuat Dairesi ve valiliklerce

denetlenmeden basılmasını yasaklamıştır. Bu dönemde yerli ve yabancı basını susturmak için, gazetecilere çeşitli kaynaklardan ödemeler yapılmıştır (Topuz, 2003, s.44-61).

Basın üzerindeki en koyu sansür ise Abdülhamit döneminde uygulanmış olup, mizah dergilerinin çıkmasına bile izin verilmemiştir. Bu dönemde ağırlıklı olarak dergiler çıkartılmış, gazetelerin ise tek kaynaktan ve aynı şeyleri yazmalarına izin verilmiştir. Abdülhamit dönemi, ayrıca kitap yakma geleneğini de yerleştirmiştir (Koloğlu, 2006, s.46- 65).1878'de Meclis-i Mebusan'ın kapatılmasıyla istibdat dönemi başlamıştır. Basına yönelik baskılar artarken, gazeteciler sürgün edilmiş ve devlet desteğinde yandaş basın yaratılmıştır.

24 Temmuz 1908 günü gazetelerini sansür denetimine sunmadan piyasaya süren İstanbul basını, basın rejiminin değişmesine önderlik etmiştir. 1909'da çıkartılan ve 1931 yılına kadar yürürlükte kalan yasa ile baskıdan önce sansür uygulaması kaldırılmıştır. Ancak, devletin temelini sarsmaya, halkı ayaklandırmaya yönelik yazılara yine sınır konulmuştur. Basın üzerinde 1908'den sonraki baskı ve yasaklamalar İttihatçılar ve karşı olanlar biçiminde devam etmiştir. I. Dünya Savaşı'yla birlikte basın üzerinde artan, baskılara sıkıyönetim ve kâğıt sıkıntısı da eklenince zaten kapanan muhalif basına iktidar yanlıları da katılmıştır. II. Meşrutiyet döneminde gazeteler ve dergiler gündelik politik yazılar ile her çeşit fikir ve bilimsel yazılara yer vererek kitabın, Batı toplumlarında oynadığı rolü üstlenmişlerdir. (Koloğlu, 2006, s.87-92). Bu dönemde gazeteler, sansürler nedeniyle genelde bilimsel ve edebiyat alanına yönelik yayınlara ağırlık vermişlerdir.

İlk haber ajansı, 1911'de kurulan Osmanlı Telgraf Ajansı olmuştur. Ajans, İngiliz ve Fransız hükümetlerinin propagandasını yaptığı için, 1914 yılında kapatılmıştır. 1914'te Osmanlı Milli Telgraf Ajansı açılmış, o da Alman haber ajansından alınan bültenleri yayınlamış, Almanların I. Dünya Savaşı'nda yenilgisi üzerine kapanmıştır. Kurtuluş Savaşı'nda Ankara'da 1920'de Atatürk'ün adını koyduğu Hakimiyet-i Milliye gazetesi çıkartılmıştır. Atatürk'ün kararıyla 1920'de Ankara'da Anadolu Ajansı ile Matbuat Umum Müdürlüğü kurulmuş ve aynı gün Reuter ve Havas ajanslarıyla haber alışveriş anlaşması imzalamıştır (Topuz, 2003, s.93-140).

3.4.2 Sendikal Basın

Osmanlı'da ilk sendikal basın denemeleri 1908 grevleri ve bu dönemde yükselen işçi hareketi çerçevesinde, işyerlerinde kurulan cemiyet ve birliklerin talepnameleri ve şikâyetnameleri biçiminde çıkmıştır. İlk süreli yayınlar ise işçi hareketinin erken başlayıp, geliştiği Selanik'te daha sonra da İstanbul ve İzmir'de çıkmıştır (Baydar, 1998, s.13). Balkanların kültür merkezi haline gelen Selanik'te, 1909 Mart'ında "anarko liberal" bir Bulgar grubu ve Abraham Benaroya'nın önderliğinde Rabotniceski Vestnik (İşçi Gazetsi)

çıkartılmıştır. 1909 yılında Selanik, İstanbul ve Edirne'de faaliyet gösteren " Makedonya ve Edirne Sosyal Demokrat Grupları"nın aralarındaki ilişkiyi sağlamak için Vasil Glavinov'un başyazarlığında Rabotniceski İskra'yı (İşçilerin Kıvılcımı) yayınlamaya başlamıştır. Bulgar sosyalistleri bu gazeteler aracılığıyla Jön Türk devrimini desteklemişlerdir (Adanır, 2004, s.64).

SSİF, Ağustos 1909'dan 1910 yılı sonbaharına kadar Amele gazetesini çıkarmıştır. Gazetenin ilk dört sayısı Osmanlıca, Rumca, Bulgarca ve Yahudi İspanyolcası, sonraki beş sayısı da sadece Bulgarca ve Yahudi İspanyolcası ile çıkartılmıştır. 1911-1912 yılları arasında Solidaridad Obradera'yı (İşçi Dayanışması) yayınlamıştır (Akkaya, 1998, s.10). Selanik'in Yunanistan'a katılmasından sonra SSİF, 1914 ortalarına kadar Avanti diye yeni bir gazete çıkarmıştır. SSİF, çıkarmış olduğu süreli yayınlarda, işçi haberlerine çok yer vermiş, grevler, kongreler ve sendikal haberlerle işçi mücadelelerinde önemli bir yol gösterici olmuştur. Selanik işçilerine sunduğu somut örneklerle, durmadan örgütlenmeye ve sınıfsal dayanışma bilincine erişmeye teşvik etmiştir. Bunun yanı sıra çağın önemli sorunlarına korkusuzca değinen makaleler yayınlayarak, zamanın sorunlarını sosyalist bir görüş açısından inceleyen yegâne yayın organı olmuştur (Dumont, 2004, s.83-84). SSİF çıkardığı yayınlar ideolojik olmakla birlikte, işçi sorunlarına ve örgütlenmeye yönelik sendikal bir yanı varolmuştur.

1910'da kurulan Osmanlı Sosyalist Fırkası (OSF), İstanbul'da Şubat 1910'da haftalık İştirak dergisini çıkartmıştır. İştirak 16'ncı sayısına kadar düzenli çıkmış daha sonra Divan-ı Harb-i Örfi tarafından kapatılmıştır. Bu olaydan iki ay sonra OSF İştirak'in yedeği olarak İnsaniyet'i yayınlamıştır. Daha sonra da Sosyalist ve Medeniyet'i çıkarmışlardır. OSF'nin kuruluşunda yayınladığı parti Beyanname ve Programından hareketle, OSF'nın sosyalist olmaktan çok, siyasal özgürlük talepleri içeren liberal bir kuruluş olduğunu ileri sürülmüştür. Çıkardığı yayınlar, tam bir sendikal basın olmaktan ziyade işçi sınıfının çalışma koşullarının düzeltilmesi ve örgütenmesini dile getiren, işçi eylemlerinden haberler veren yayınlar olmuştur (Tuncay, 1978, s.39-44).

TSF, 1919 Nisan'ında İştirak'in yerine tek yapraklı günlük gazete olarak, İdrak’i çıkarmıştır. İşçi ve örgütlenme konularına yer veren İdrak sadece 33 sayı çıkabilmiştir. 1922'de İstanbul'daki Reji Tütün İşçileri Cemiyeti'nin, ilk sayısı Temmuz 1922'de yayınlanan Bugün adlı dergisi ile Beynelmilel Amele İttihadı Örgütü'nün Rumca çıkan Neos Anthropos (Yeni İnsan) adlı dergisi ve Türk Mürettipler Cemiyeti'nin Haber gazetesi Aydınlık ve TİÇSF'nin "Haftalık Siyasi Amele ve Köylü Gazetesi" olarak, 25 Ocak 1925'ten itibaren yayınlamaya başladığı Orak-Çekiç doğrudan sendikal yayınlar olmamakla birlikte yarı sendikal basının ilk örnekleri arasında yer almıştır (Baydar, 1998, s.10-11).

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde sendikal basının deneyim ve birikimine bakıldığında geriye süreklilik taşıyan bir mirasın kalmadığı anlaşılmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri işçiler arasında okuma-yazma oranın düşüklüğü ile bu yayınların maliyetlerinin karşılanmasındaki güçlükler ve en önemlisi de hükümetin uyguladığı sansür ve kapatma cezaları olmuştur. İşçi dernekleri ve sosyalist partiler, bütün bu zorluklara rağmen sendikal basın alanında küçümsenmeyecek bir mücadele vermiş, inatçı bir damar bırakmışlardır (Akkaya, Bulut ve Yüce, 2009, s.73).

Sonuç olarak, Osmanlı Dönemi’nde özellikle de 1908 Jön Türk Devriminden sonra gelişen işçi ve sosyalist hareketler yayın hayatına bir canlılık getirmiştir. Sosyalist partiler daha kuruluş aşamasında ve sonrasında tüm yasaklamalara ve kapatmalara rağmen dergi- gazete çıkarmaya devam etmişlerdir. Bu yayınlar, direkt sendikal yayın olmaktan çok, bu siyasi partilerin düşünce ve görüşlerini aktardıkları yayınlar olmuşlardır. Bununla birlikte, yayınlarda yapılan haber ve yazılan yazılar ile genel de işçi sınıfının örgütlenmesine ve taleplerine sahip çıkılmış, işçilerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesine hizmet etmiştir.