• Sonuç bulunamadı

2.2 Medyanın İşlevlerine Eleştirel Yaklaşım

2.2.1 Ekonomi Politik Yaklaşım

İletişimde ekonomi politik yaklaşım, ana akım yaklaşımdan dört açıdan farklıdır. Birincisi, bütünseldir, ikincisi, tarihseldir; üçüncüsü, kapitalist işletmeler ve kamu müdahalesiyle ilgilidir; sonuncusu ve belki de en önemlisi adaleti, teknik ve ahlaki bir sorundan öte eşitlik ve kamu yararı açısından ele almasıdır (Golding ve Murdock, 2000, s.70- 93). Ekonomi politik yaklaşım, kitle iletişimini, içinde yer aldığı toplumsal yapı ve tarihsel dönemle bütünlüklü olarak ele alıp, değerlendirmektedir.

Kitle iletişimiyle ilgili medya ve kültür endüstrileri, kapitalist pazar ekonomisi ve siyasi yapısı içindeki üretim, dağıtım ve tüketim kurallarına bağlı olarak işlemektedir. İletişimin ekonomi politiği de bu ortam içinde üretilen malların içeriğini ve mülkiyet ilişkilerini incelemektedir. Ekonomi politik, kitle iletişiminin belli zaman ve yerdeki üretim tarzı, örgütlenme biçimleri ve bölüşüm ilişkilerini genel toplumsal ve uluslararası bağlamda ele alınıp, incelenmesi biçiminde tanımlanmaktadır (Erdoğan ve Alemdar, 2005, s.269).

Vincent Mosco (2009, s.2-3), ekonomi politiği dar ve geniş anlamda tanımlamaktadır. Dar anlamda ekonomi politik, iletişim kaynaklarının da içinde yer aldığı toplumsal kaynakların üretim ve bölüşümünün, iktidar ilişkileri içinde incelenmesidir. Ekonomi politiğin daha iddialı ve genel tanımı ise toplumsal yaşamda kontrolün ve mücadelenin incelenmesidir. Dar anlamda yer alan, üretim ve bölüşüm biçimi, aynı zamanda toplumsal yaşamdaki mücadele alanını da belirleyebilmektedir.

Eleştirel ekonomi politik, üretim, bölüşüm ve metin gibi üçlü bir sacayağına sahip olan medyayı, bütüncül açıdan değerlendirmektedir. Egemen ideolojinin taşıyıcısı olan kültürel üretimin, nasıl işlediğini ve ekonomik ilişkilerini ortaya koymak eleştirel ekonomi politiğin temel amaçlarından biridir. Eleştirel ekonomi politiğin medya metinlerine ilgisi de bundan kaynaklanmaktadır. Amacı, üretimin ekonomik dinamiklerinin kültürel söylemleri nasıl yapılandırdığını açıklamaya çalışmaktır (Dursun, 2001, s.44-45). Ekonomi politik yaklaşım, kapitalist üretim yapısı içinde giderek meta üretimine dönüşen kültürel pratiklerin,

onlara eşlik eden üretim ve tüketim süreçleri analiz edilmeksizin anlaşılamayacaklarını açıklamaya çalışmaktadır (Çelenk, 2008, s.13).

Marksist teori içinde yer alan yorumsal analiz ve eleştirel çalışmalar, metinleri maddi pratik düzeyinde toplumsal gerçekliğin cisimleşmeleri ve yansımaları olarak ele almaktadır. Medya metinlerinin yorumlanması, basitçe bu iletilerin ürettiği anlamların bulunmasından ziyade, anlam üretiminin temel toplumsal süreçlerle nasıl bağlantılı olduğunu göstermeyi hedeflemektedir. Ekonomik sermaye ilişkiler içinde yapılanan ve sınıf çıkarları tarafından belirlenen medya metinleri, bu çıkarları koruma işlevini de yerine getirmektedir (Sholle, 2005, s.259). Medya metinlerinin içerdiği anlam ve yan anlamlar, içinde bulunduğu sosyo- ekonomik, tarihsel yapı çerçevesinde incelenmektedir.

Herman ve Chomsky, Amerikan medyasının ekonomi politiği üzerine yaptıkları araştırmalarda, medya endüstirisinin üretim ve işleyişinin diğer kapitalist işletmelerden farklı olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu işletmeler, diğer işletmelerden farklı olarak, kapitalist sistemin ayakta kalmasını sağlayan propaganda aracı olarak da bir işleve sahiptirler. Herman ve Chomsky, Amerikan medyasını ekonomi politik açıdan ele alarak, haberlerin birbiriyle bağlantılı beş süzgeçten geçtiği "Propaganda Modeli"ni geliştirmişlerdir.

Propaganda modelinde, güç ve serveti elinde bulunduran kesimler, hükümet ve kendi çıkarlarını halka iletmek için haberleri bu süzgeçlerden geçirerek, sunmaktadırlar. Kitle iletişim araçlarının işleyiş ve içeriğinin belirlenmesine etki eden süzgeçler şunlardır: Birincisi, kitle iletişim şirketlerinin büyüklüğü, mülkiyet yapısı ve asıl amacının kâr olmasıdır. İkincisi, iletişim şirketlerinin temel gelir kaynağı reklamcılıktır. Üçüncüsü, medyanın başlıca haber kaynakları devlet yetkilileri, iş çevreleri ve uzmanlardır. Dördüncüsü, medya kurumlarının haberleriyle çıkarlarını zedelenen kurumların göstereceği tepki ve yaptırımlardır. Beşincisi de, ulusal bir din ve denetim mekanizması olarak komünizm karşıtlığı olarak sıralanmıştır (Herman ve Chomsky, 2002, s.2). Böylece, medya haberlerin seçimi, sunumu ve dağıtımında bu beş süzgeci kullanarak, egemen ideolojinin işleyişine yani rızanın üretimine katkıda bulunmaktadır.

Piyasa ile bütünleşen büyük medya şirketleri, artan reklam gelirleri ile birlikte bankacılıktan sanayiye kadar pek çok alana yatırım yapmış, hisselerini büyük şirketlere satmışlardır. Bu şirketlerde, medya şirketlerini kendi kâr hedeflerine göre yönlendirmektedirler. Medya şirketleri, radyo-televizyon ruhsatı, izni, vergi ve diğer yasal düzenlemeler açısından hükümete bağımlıdırlar (Herman ve Chomsky, 2002, s.3-14). Mülkiyet ve reklam süzgeçleri medyanın hükümete bağımlılığını artırmaktadır. Hükümet, medyanın kendine olan bu hukuki, ekonomik ve teknik bağımlılığını yeri geldiğinde, egemen

medya politikalarından sapacak olanlara bir tehdit unsuru olarak kullanmaktan geri durmamaktadır.

Propaganda modelinde, medyanın, taktik gerekçelerle hükümet politikasının bazı yerlerine itiraz edenler dahil olmak üzere, genel olarak devlet-şirket bağının güçlü elit kesimlerinin konsensüsünü yansıttığı ileri sürülmüştür (Chomsky, 2002, s.227). Haberlerin seçimi, büyük şirketler ve hükümetler tarafından kontrol edilmekte ve dolayısıyla bütün bu yapılar birbiriyle uyum içinde çalışmaktadır. İletişim araçlarının sahipleri, yaptıkları haber seçimleri ile toplumun neyi göreceği, neyi duyacağı ve neyi düşüneceğini de önceden planlamaktadırlar.

Avrupalı ekonomi politikçilerden Golding ve Murdock, özel mülk altındaki iletişim araçlarını başlıca sınıfsal egemenlik aracı olarak gören bu yaklaşımın, sistemdeki çelişkileri gözden kaçırdığını ileri sürmüşlerdir. Golding ve Murdock'a (2000, s.70-93) göre, medya sahipleri ile hükümetler arasındaki ilişkiler kimi zaman sınırlamalar, kimi zaman da fırsatlar sunan yapılar içinde işlemektedir. Medya kuruluşlarının mülkiyet yapıları, hükümetlerin düzenleyici etkinlikleri medyanın kültürel üretimini etkilemektedir. Medya endüstrileri, emtia formunda ürettikleri kültür ürünlerini okuyucu/izleyiciye satarak yeniden üretim süreçlerinin işleyişine hizmet etmektedir.

Garhnam'a göre, kültürel yeniden üretim, kapitalist toplumsal formasyon içinde gerçekleşmektedir. Ekonomi aracılığıyla metalaşmış kültürel ürünlerin, tüketimi aşamasında ideolojik tahakküm kurulmaktadır (Garhnam'dan aktaran Çelenk, 2008, s.115-131). Curran, Gurevitch ve Woollacott'un da belirttiği gibi, " burada medyanın rolü, medyaya sahip olan ve onu denetleyen sınıfın çıkarlarını yanlış bilinç üretimi aracılığyla meşrulaştırmak ve tahakküm altına almaktır" (Shoemaker ve Reese'den aktaran İrvan, 2002, s.141). Avrupalı ekonomi politikçiler, kültürel üretim sürecinin, ekonomik sistemdeki güç ve denetim ilişkilerine bağlı olarak sürekli olarak yeniden üretilmesi ve bu yolla ideolojik egemenliğin sürdürülmesi üzerinde durmuşlardır.

Kanadalı ekonomi politikçi Dallas Smythe, Avrupalı Marksistlerin başlıca belirleyici olan "maddi tabanı" görmezden gelerek, ideolojiyi ön plana çıkarmalarını "kör nokta" olarak tanımlamıştır (Erdoğan ve Alemdar, 2005, s.286). Smythe, kitle iletişim araçlarının ideolojik işlevinin yanı sıra ekonomik bir işleve de sahip olduğunu ileri sürmüştür. Smythe'e göre, dünyanın her yerinde televizyonlar "reklamcılara satılabilir izleyiciler üretmektedir" ve reklamlarla sistemin propagandası sistematik olarak gerçekleşmektedir (Smythe'den aktaran Mattelart, 2010, s.98). Kapitalist toplumda medyanın temel işlevi ‘bir mala dönüşen izleyici ve okurları reklam verenlere satmaktır’ denilebilir.

Eleştirel medya çalışmalarının önemli temsilcilerinden bir olan Herbert Schiller de çalışmalarında ekonomi politik yöntem kullanarak, kitle iletişim endüstrilerinin ekonomi politiğini analiz etmiştir. Schiller, Kitle İletişimi ve Amerikan İmparatorluğu (1969) çalışmasında, Amerika'nın genişleme ve yayılmada uluslararası iletişim sistemlerini nasıl kullandığını ve geliştirdiğini incelemiştir. Schiller'in kullandığı kültür emperyalizmi tezine göre iletişimde kültür emperyalizmi, genel emperyalist sisteminin bir alt setidir. Kültürel ve ekonomik alanlar birbirinden ayırt edilemeyecek kadar iç içe geçmiştir. Sonuçta, kültürel ürün olarak nitelenen her şey aynı zamanda ideolojiktir ve sisteminin çıkarına hizmet etmektedir (Erdoğan ve Alemdar, 2005, s.396-398).

Schiller, daha sonra ele aldığı Zihin Yönlendirenler (1973) adlı çalışmasında; Amerikan şirketlerinin gerek ülke içinde gerekse ülke dışında yayılmacı politikalarını gerçekleştirmek amacıyla iletişimi, pazarlama, beyinleri paketleme ve bilgi toplama gibi farklı alanlarda nasıl etkin bir şekilde kullandıklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Schiller, bu çalışmasında, Amerika’da, medya menajerleri eliyle çarpıtılan gerçeklerin toplumdaki bireylerin inanç ve tutumlarını nasıl etkilediğini, enformasyon üretiminde medya menajerlerinin, hükümetin ve ordunun rolü, ordu-şirket ilişkileri, medyanın ulusal-uluslararası mülkiyet yapısı ve uluslararası zihin yönlendirme faaliyetlerini ele almıştır.

Schiller (1993, s.12-69), medya menajerlerinin manipülasyon ve paketlenmiş bilinç oluşturmada başvurdukları beş temel mitten söz etmiştir. Bunlar sırasıyla, bireyselcilik ve kişisel tercih miti; mülkiyet hakkı olmadan kişinin korunamayacağı inancının pekiştirilmesiyle özel mülkiyet kutsallaştırılmasıdır. Yansızlık miti; kişiler, hükümetin, medyanın, eğitim ve bilim kurumlarının ekonomik-sosyal çıkar kavgalarının dışında olduğuna inandırılmaktadır. Değişmeyen insan doğası miti; televizyonlarda gösterilen cinayet ve saldırganlık haberleri ile insanların saldırgan davranışlarının, insanın doğasından kaynaklandığı ve değişmezliğine vurgu yapılarak, statükonun korunmasına hizmet etmektedir. Sosyal çatışmanın olmadığı miti; ulusal mesaj üretim merkezleri her çatışmayı bireysel bir sorun olarak takdim etmekte ve sorunun asıl kaynağını gözlerden gizlemektedirler. Medya pluralizmi mitiyse kitle iletişim araçlarının çokluğu, enformasyon çeşitliliği olarak sunulmaktadır. Bunlar arasında insanların seçme özgürlüğü olduğu ileri sürülmektedir. Medya, özel mülkiyet temeline dayalı kazanç sistemini devam ettirebilmek için bu beş mite ihtiyaç duymaktadır.

Ekonomik politikçiler, medya metinlerini daha çok haber medyasının örgütlenme yapısı, mülkiyet ilişkileri, endüstriyel ve siyasal ilişkileri çerçevesinde incelemişlerdir. Haber medyasının egemen güç ve iktidar ilişkilerini, var olan ideolojiyi yeniden nasıl ürettiği ve toplumsal pratikleri nasıl şekillendirdiği yönüne ağırlık vermiştir. Bu metinleri okuyan kişileri

farklı algılamalarını ayrı bir araştırma konusu yapmamıştır. Kültürel Yaklaşımlar ise bu noktadan hareketle medyanın güçlü etkilerine rağmen aynı toplumsal yapı içinde medya metinlerinin farklı alımlanabileceği, muhalif görüş ve etkileşimlerin gelişebileceği konuları üzerinde çalışmalar yapmıştır.