• Sonuç bulunamadı

2.2 Orta Çağ İslam Dünyasında Loncalar

2.2.3 Osmanlı Devletinde Loncalar

Esnaf kelimesi Arapça kökenli olup sınıflar anlamına gelse de terim manası olarak dükkânlar ve zanaatkârlar topluluğunu ifade eder (Parlatır, 2006: 417). Esnaf teşkilatı Ahiliğin devamı niteliğini taşımaktadır. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı yönetim mantığının daha merkezi bir yapılanmaya kaymasının sonucunda Ahilik on altıncı yüzyılda ise özelde esnaf teşkilatı içine genelde ise gedik kurumunun içine entegre edilmiştir. On sekizinci yüzyılda ise ahi isimli kurumlar tamamen ortadan kalkmıştır. Gedik teşkilatı ise 1861 yılında kaldırılmış fakat tekel kanunları yürürlükte kalmıştır. 1912 yılında kanunla loncalar lağv edilmiştir (Tüzün, 2018: 232; Bayram, 2012: 81; Mahiroğulları, 2008: 139; Turan, 2007).

Ahiliğin Selçuklu döneminden itibaren loncalara dönüşmesinden önceki döneminde bazı şehir ve kasabaların yönetimine dâhil “yardımcı” oldukları Çağatay (1997) tarafından anlatılmaktadır. Öyle ki Osmanlıların şehir yönetimine dâhil ettikleri ahileri “şehir ahileri” olarak resmi olarak atadıkları da bilinmektedir. Ahiler örgütlenmelerini sadece şehirde değil köylerde de oluşturmuşlardır. Anadolu’da yüzyıllar boyu devam eden neredeyse her köyde bulunan konuk odaları geleneği

ahilikten kaynaklanmaktadır (91-92). Osmanlı döneminde Ahilik yapısının içine devletin resmi görevlileri olan kadılar ve muhtesipler dâhil olmuşlardır. Bu şekilde Ahilik yarı resmi bir kurum haline getirilmiştir. Selçuklu zamanında fethedilen şehirlere öncelikle cami, medrese ve zaviye inşa etmişlerdir. Zaviyeler göçebe Türklerin şehre entegre olana kadar kalabilecekleri yerler olarak dizayn edilmesi Anadolu şehirleşmesine önemli katkılar sunmuş hem de yerel bir esnaf sınıfının oluşmasına olanak vermiştir (Mahiroğulları, 2008: 141-143). Klasik dönem Osmanlısında da Ahiliğin zaviyeleri tesis etmesi görevi devam etmiştir. Ayrıca derbent adı verilen geçitlerin korunması ve ticaretin devamı adına çeşitli görevlerin ifası da yine Ahi teşkilatının sorumluluğundaydı. Teşkilat aslında fethedilen bölgelerin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında kilit rol oynamaktaydı. Uç bölgelere yerleşen Türk muhacirlerinin yerleşme ve teşkilatlanmasının merkezi konumundaydılar (Barkan, 1942). Öyle ki on altıncı yüzyıla gelindiğinde Ahi isimli tekke ve zaviyelerin ülke çapında sayısı 149 adete ulaşmıştı (Yiğit, 2013:966). Yine on altıncı yüzyılda Ahi ismi verilen yerleşim yerlerinin sayısının 120 adet olması da teşkilatın ne denli kuvvetli olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır (Yiğit, 2017: 259). Osmanlı devletinden Ahiliğin loncalığa dönüşümü çok yönlü bir yapıya sahiptir. İstanbul’un fethi ve Balkan topraklarında vilayetlerin artması sadece Müslüman esnafa has olan ahilik yapısının dönüşümüne ihtiyaç duymaktaydı. Dönüşümün merkezinde II. Mehmet’in merkezileşme adına yaptığı değişikliler yer almakta olsa da diğer tarafta ise Sunni ideolojiye karşı Şii unsurların oluşturduğu tehdit de yer almaktaydı. Osmanlı-Safevi mücadelesinde bazı heterodoks Türkmenlerin İran yanında tavır almasından sonra Ahilerin de kuruluş felsefelerinde Şii geleneklere yakınlık olduğu için Ahilik devletin kontrolüne tabii kılınmıştır. On yedinci yüzyıldan sonra ahi babalarının ve esnaf şeyhlerinin seçildikten sonra ancak devlet onayıyla görevlerine başlamaları şartı konmuştur (Turan, 2007: 172-173).

Osmanlılar da reaya, lonca ve tüccarlar arasında ideal bir denge ve düzen bulunmaktaydı. Bu yapının devamı için padişah ve merkezi bürokrasi her zaman için en yetkili organ olmuştur. Ahiliğin yetkilerinin kısıtlanması, yarı resmi hale getirilmesi sonrasında gedik gibi uygulamaların yaygınlaşmasında devletin nizam kaygısı en üst düzeyde yer almıştır. Osmanlı daha kuruluş yıllarından lonca yapısına kadı ve

muhtesip eklenmesinden sonra en yetkili esnaf birliklerinin en üst makamında kadılar yer almış oluyordu. Muhtesip ise piyasa işleyişini kontrol altına almakla yükümlüydü. Ehl-i Vukuf ise narh tespiti yapmakla mükellefti. Loncalar şehir nüfusunun gözetilmesi görevini üstlenmekteydi. Aynı zamanda iş gücünü organize etmekteydiler. Şehirlerde nüfusu ve ordunun gözetimi için loncalar elzem olan hükümete ait bir enstrüman olarak çalışmıştır. Yine de bu birliklerde hükümet ile lonca üyeleri arasında gerginlik bulunmaktaydı. Bu sebeple loncalar kendi üyeleri olan yeniçerilerin kapitali ve gücünden yararlanıp bağımsızlıklarını mümkün olduğu kadar muhafaza etmeye çalışırlarken diğer taraftan devlet de lonca yapısının temelindeki fütüvvet geleneğini besleyen heterodoks yapıdan dolayı esnaf birliklerine karşı temkini elden bırakmıyordu. Nitekim 1826 yılında yeniçeri ocağının kalkmasından sonra loncaların devlet üzerindeki etkileri keskin olarak zaafa uğramıştır (Pamuk, 2009: 6-16; Nuri, 2019: 40-41; Kuran, 2000; Akça ve Demirpolat, : 207-211).

Loncaların oluşumundan sonra esnaflar mahallelerin avârız sandıklarında olduğu gibi olağan üstü durumlarda devlete olan vergilerini zamanında ödeyebilmek için “esnaf sandıklarını” kurmuştu. Esnaf sandıkları, esnaf vakfı ve esnaf kisesi/kesesi olarak da anılmaktaydı. (Gürsoy, 2015: 97). Esnaf sandıklarında ahilik sandıklarında olduğu gibi keseler bulunmaktaydı. Yapı neredeyse aynı işlemekteydi: Atlas kîsede esnaf vakfına ait her türlü resmi mektuplar, hüccetler, Yeşil kîsede; vakfa ait tapu ve diğer senetler, Örme kîsede; para vakfının nakit kısmı, Kırmızı kîsede; faize verilen paraların senetleri, Beyaz kîsede masrafların kaydedildiği muhasebeler ve Siyah kîsede ise tahsil edilmesi mümkün olmayan senetler saklanırdı (Ergin’den aktaran Gürsoy, 2015: 97). Her esnaf birliğinin para vakıflarından oluşan kendi yardımlaşma sandıkları olduğuna dair kayıtlar bulunmaktadır. Nüfus yoğunluğunun fazla olduğu yerleşim yerlerinde aynı esnaf birden fazla yerde kümelenebiliyordu. Aynı çarşıda iş yapan esnafların birleşmesiyle çarşı yardımlaşma sandıkları kurulmaktaydı. Bunlara örnek olarak Çarşı-ı Kebir/Kapalı Çarşı sandığı, Uzun Çarşı Sandığı vb.. verilebilir. Para vakıflarının yöneticilerine mütevelli adı verilmekteydi. Mütevellinin loncalara karşı sorumlulukları, loncaların da kendi esnafına karşı sorumlulukları bulunmaktaydı (Gürsoy, 2015: 205-206).

1727 yılına kadar ahilik olarak geçen esnaf teşkilatı bu dönemden sonra gedik- lonca olarak anılmaya başlamıştır. Yeni oluşan ve din ayırımı gözetilmeden tüm esnafın kaydolabileceği eski niteliğinden büyük farkı olmayan esnaf loncaları, ahilik modelini esas alarak vücuda getirilmiştir. Osmanlı esnaf loncaları kendi içlerinde iki alt kategoriye ayrılmıştır. Bunlardan ilki inşaat sektöründe faaliyet gösteren ve yaklaşık kırk esnaf örgütünden oluşmaktaydı. Bu esnafların lideri ve denetçisi olarak

Mimar Başı veya Mimar Ağa adı verilen devletin atadığı ve esnafın da onayladığı

kimseler bulunurdu. İnşaat sektörü dışında kalan esnaf örgütlerinin tamamı, "Şeyh-i Seb ' a" veya "Ahi Baba" diye isimlendirdikleri ve kendi seçtikleri bir şeyhin genel nezareti altında bulunmaktaydılar. Gedik14 asıl olarak tekel ve imtiyaz olarak

geçmektedir ve piyasaya giriş ve çıkışın kontrolünü sağlayan bu yetkiler Ahilik kurumunun da mevcuttu. İlk kez 1727 yılındaki kayıtlarda rastlanan bu gedik aslında dükkân ve işyeri açmaya yönelik sınırlandırmayı da belirtmektedir. İhtisap kararnameleri ile düzenlenen bu yetki ancak ellerinde imtiyaz fermanları olan kişilere sanat veya ticaret yapma hakkı tanımaktaydı. Bu fermanlar, esnafın sayısını ve mülk sahiplerinin eski kira artışlarını ve gediği belgesi olmayanların sanat ve ticaret yapamamasını ve boşalan gediklerin esnafının çırak ve kalfalarına verilmesini sağlamaktaydı. Kuralların uygulanması yine lonca yapılanması içinde olmaktaydı. Bir esnaf örgütlenmesi olarak gedik yapılanması üretim seviyesini belirli bir seviyede tutacak, rekabetin olmadığı bir piyasayı oluşturmak adına gelirleri geçimlik düzeyde sınırlayacak, servet farklılaşmasını önleyecek şekilde dizayn edilmiştir. İktisadi hayatın gündelik faaliyetlerinin, mümkün olduğu kadar az ihtilaf doğuracak şekilde, sosyal dayanışma ve ahenk içerisinde cereyanını sağlamak adına gedik yapılanmasının önemi arttıkça gedikler ile ilgili yeni düzenlemeler yapılmıştır. Osmanlı imparatorluğunda esnaf örgütlenmeleri arasında Avrupa’daki Orta Çağ şehir devletlerinde olduğu sıkı bir ilişki görülmemektedir. Osmanlı esnaf loncalarında Avrupa loncalarında olduğu gibi farklı şehirlerdeki loncaların bir üst kuruluş altında bir araya gelme durumu yoktur. Bu duruma tek istisna ise debbağların Kırşehir’de

14 Gedikler hakkında Osmanlı döneminde yazılmış müstakil bir eser bulunmaktadır. Sıtkı isimli

yazarın “Gedikler” adı ile 1909 yılında yayınladığı eser 2004 yılında Kemal Ali Gıynaş tarafından latin harfleri ve sadeleştirilmiş versiyonu ile beraber yeniden yayınlanmıştır.

bulunan Ahi Evran Zaviyesi şeyhinin manevi liderliği altında birleşmeleridir. Bu birlikteliğin de çok kuvvetli bağlarla debbağları bağlamaktan çok sembolik bir birlikteliği ifade ettiği belirtilmektedir. III. Selim zamanında çıkarılan bir ferman ile fetvaya aykırı gedikler tasfiye edilmiş ve yeni verilecek gedik hakları alınması dair şartlar zorlaştırılmıştır. II. Mahmud döneminde ise gediklerin Haremeyn adı verilen vakıflara tahsisi artmıştır. Bu dönemden sonra gedik yapısı nizamlı ve adi gedik olmak üzere iki alt kola ayrılmıştır. Nizamlı gedik vakıflara gelir elde etmek amacı ile kapsamı genişletilerek kurulan yeni gediklere verilen addır. Adi gedik ise nizamlı gedik dışında kalan diğer tüm gediklere verilen ad olmuştur. Tanzimat’ın ilanından sonra yabancı devletlerle yapılan anlaşmalar sonucunda değişen ticari ve siyasi konjonktür gereği gedik ve tekelcilik yapısı terk edilmiştir. III. Selim zamanında zaruri gıda maddelerinin üretimi ve temini ile alakadar olan gedikler dışında kalan gedikler yani gediklerin yüzde doksanı kaldırılmıştır. 1860 yılında Abdülmecid tarafından verilen ferman 1861 yılından yürürlüğe girmiş ve gedik ve tekel uygulaması tamamen kaldırılmıştır (Çağatay, 1997: 216-217; Kal’a, 1998: 64; Nuri, 2018: 41-42; Buluş, 2014: 425-426; Genç, 2007: 81-82).

Loncalarda her esnaf grubunun uyması gereken ihtisap kanunnameleri bulunmaktaydı. Bu kanunnamelerde meslek unvanlarının nasıl alınacağından, çalışma şartlarına, hangi malların üretileceğinden ve hammaddenin nasıl temin edileceğine kadar her şey yazmaktaydı. Loncaların "altılar" denilen ustalardan oluşan altı kişilik bir yönetim kurulu vardı. Bu kurulun aldığı kararlar tüm lonca üyelerini bağlamaktaydı. Esnafın hile yapması ya da uygunsuz davranışları bulunması durumlarında cezalandırma işini altılar meclisi yapardı. Dükkân kapatma, loncadan ihraç, ağır işlerde mecburi çalıştırılma ve kadıların verebildiği hapis cezasına kadar verilen çok çeşitte olmaktaydı. Bu ceza ve karşılıklıları nizamnamelerde detaylı şekilde bulunmaktaydı. Lonca esnafı hapis cezasını hapishanede değil loncada çekerdi. Loncalar yetki sırasına göre Kadı, Şeyh, Muhtesip, Naib, Kethüda, Yiğitbaşı ve Ehl-i hibre’den oluşmaktaydı. Daha önce detayları verildiği için kısaca tanımlarını verecek olursak; kadı, lonca teşkilatının başı aynı zamanda belediye başkanı olarak görev yapan piyasa üzerinde devlet kontrolünü sağlayan en yetkili kişidir ve devlet memurudur. Şeyh ise lonca teşkilatının başıydı. Muhtesib ise kadının en büyük

yardımcılarından biriydi. Piyasanın kalite kontrolünü, fiyat denetimini yapan, iş yeri ruhsatı verip, vergi toplama hakkına sahip devlet memuru idi. Naib ise şeyhin yardımcısı ve dini otoritesiydi. Kethüda ise loncayı devlette temsil eden Ahi Baba olarak da bilinen kimseydi. Esnafın devletle işlerini koordine eder, esnaflar arası sorunlarda arabuluculuk yapar, esnaf toplantılarının düzenlerdi. Ayrıca altılar meclisinin lideri konumundaydı. Yiğitbaşı ise hammaddelerin ustalara dağıtımını ve üretimde kalite kontrolü yapmakla yükümlüydü. Tüketici ile esnaf sorunlarını çözümleyen kimseydi. Ehl-i vukuf ya da ehl-i hibre ise işin sırlarına vakıf olup narh sistemini uygulayan iki kişiye verilen unvandı (Tüzün, 2018: 233-235).

Osmanlı loncalarında da olduğu gibi merkezileşme arttıkça lonca yapısı da mecburi değişikliklere uğramıştır. Bu süreci Ahilik-Lonca-Gedik dönüşümünde izlemek mümkündür. Osmanlı kendinden önceki esnaf birliklerinin geleneklerden de beslenerek çok karmaşık yapıda olan İstanbul şehrinde bile eş güdümü sağlayabilmişlerdir. Osmanlı devletindeki lonca sistemi esnaf loncaları ile nitelik olarak benzerlik göstermektedir. Üye sayısı 12000’i bulan kalabalık lonca yapılanmalarında bile sağlam işleyen bir yapı inşa etmeyi başarmışlardır. Faroughi (2017) Osmanlı imparatorluğunda en bilinen loncaların İstanbul, Kahire, Kudüs, Bursa, Halep ve Şam gibi vilayetlerinde olan esnaf loncaları olduğunu ve bu loncalar hakkında elde oldukça fazla belge olduğundan; ayrıca bu belgelerden Osmanlı imparatorluğunda loncaların çok yaygın olduğunun ve imparatorluğun en gelişmiş lonca sistemlerinden birine sahip olduğunun anlaşıldığından bahsetmektedir. 17. Yüzyıl İstanbul’unda sosyo-ekonomik yaşamı ve esnaf ve loncaların durumunun anlaşılması açısından İstanbul Mahkeme kayıtları önem arz etmektedir. Fakat dünya ekonomisindeki değişim, ticaret yollarının, üretim metotlarının ve üretim teknolojilerinin değişimi sonucu Osmanlı devletinde de loncalar sona ermiştir. 1912’de sona eren Osmanlı loncaları ve Ahiliği de içine alacak olursak en uzun ömürlü kurumlardan birisi olmuştur. Loncalar ekonomik görevleri dışında sosyal görevleri de ifa etmiştir. Kendilerine ait vakıfları, tekke ve medreseleri ile hem bir kültür taşıyıcısı, hem bir okul, hem bir meslek örgütlenmesi olmuşlardır (Baer, 1970a; Baer, 1970b; Kuran, 2000; Turan, 2007; Faroughi, 2017: 13-50; Kuran, 2010).