• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nin Manastır’ı Fethi

1.2. Manastır’ın Osmanlı Hâkimiyetine Geçişi ve Sonrası

1.2.1. Osmanlı Devleti’nin Manastır’ı Fethi

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine ait kaynakların yetersizliği ve zaman zaman güvenilirlik problemleri Manastır41 şehri ve bölgesinin fethinin net bir şekilde ortaya konulmasını zorlaştırmıştır. Kaldı ki Manastır şehrine ait kaleme alınmış eserlerin de ilgi alanı içerisine şehrin ve çevresinin fethi meselesi pek girmemiştir. Bu duruma yukarıda ifade ettiğimiz kaynaklara ait eksiklikler bahane olarak gösterilebileceği gibi hadisenin önemsenen kısmının oluş şekli değil olmuş olma gerçeği olması da gösterilebilir. Tarih yazımı konusunda çağdaş ve modern Türk kaynakları ile yerel kaynaklar arasındaki en önemli fark da burada göze çarpmaktadır.

Osmanlı tarihi mevzu bahis olduğunda şüphesiz ki İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın tüm çalışmaları önemli çıkış noktalarıdır. Uzunçarşılı’nın büyük eseri Büyük Osmanlı

Tarihi’nde, Manastır’ın fethinin ne şekilde gerçekleştiğine dair hemen hiçbir veri

bulunmamaktadır. Uzunçarşılı, şehrin 1382’de Vardar nehrini geçen Timurtaş Paşa

41

Bu arada ilginç bir nokta olarak belirtmek gerekir ki, Âli Bey’in yayına hazırladığı Lütfü Paşa Tarihi’nde şehrin adının “Manastor” olarak yazılmış olması sadece fetih tarihi ve şekli değil nadir de olsa ismi ile alakalı da ayrılıkların olduğunu göstermektedir, Lütfü Paşa, Tevarih-i Ali Osman, Haz. Âli Bey, Enderun Kitabevi, İstanbul 1990, s. 320.

tarafından fethedilerek Arnavutluk ve Kuzey Epir bölgesi için bir üs yapıldığını kaydetmiştir(Uzunçarşılı, I, 175). Yani fetih ile alakalı bir tasvir muhtemelen önemsenmemesi dolayısıyla verilmemiştir. Ancak Uzunçarşılı’nın bu geçiştirmesinin aksine A.Sevim ve Y. Yücel’in müşterek çalışması Türkiye Tarihi’nde Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki durumunun sağlamlaşabilmesi için Manastır’ın fethedilmesi gerektiği belirtilmektedir (Yücel – Sevim, 1990: 31).

Osmanlı tarihinin bir diğer önemli bilgi kaynağı Hammer de Uzunçarşılı gibi fethin ne şekilde geliştiğine dair ayrıntı vermezken Katip Çelebi’den yaptığı bir alıntı ile tarih vermeye gerek duymadan fetihten bahsetmektedir (Hammer, I, I: 169). Halil İnalcık’ın bugüne kadar kaleme alınmış Osmanlı tarihleri içerisinde ayrıcalıklı bir yer verdiği Nicolae Jorga da bu anlayışla hareket ederek net bir tarih vermeden tek bir cümle ile şehrin fethine atıfta bulunur (Jorga, I, 237). İnalcık, Osmanlı tarihçiliğinin önemli basamaklarından olan eseri Klasik Çağ’da Manastır fethinden bahsetmezken başka bir vesile ile zikrettiği şehrin fethinin, 1385’ten sonra gerçekleştiğini düşündüğünü ifade etmektedir (İnalcık, 2003: 17).

Türkiye’de Manastır’a ait müstakil olarak kaleme alınmış birkaç eserden biri olan Bernard Lory ve Alexandre Popovic’in müşterek çalışmasında da şehrin fethine kısa bir atıftan başka herhangi bir değerlendirme bulunmamaktadır(Lory- Popovic, 1999: 62). İkili fethin tarihini 1382–83 olarak vermiştir42.

Modern kaynakların Manastır’ın fethine bu ilgisiz yaklaşımlarının sebebi çağdaş kaynaklar incelendiğinde hemen anlaşılmaktadır.

Osmanlı “klasik dönemi”nin üç önemli kaynağından Hoca Sadettin, fethin tarihini 1382 olarak verirken (Parmaksızoğlu, 1999: 154); Oruç Bey (Öztürk, 2007: 28), Aşık Paşazade (1947: 133) ve Lütfü Paşa (Lütfü Paşa, 1990: 41) 1385 tarihi vermişlerdir. Yani şehrin fethinin tasvirinden öte öncelikli problemimiz şehrin fethedilişinin tarihini tespit etmektir. Döneme ait bir başka kaynak olan yazarı meçhul Anonim

42

Bahaeddin Yediyıldız da bu fikri destekler; Osmanlı Döneminde Manastır, Atatürk ve Manastır Sempozyumu, 12,13 Ekim 1998, Manastır, ss. 21-25.

Tarih’te(Anonim Osmanlı Tarihi, 1992: s.28) fetih tarihi yine 1385 verilmiştir mesela… Hadîdi manzum eserinde fethi şu şekilde anlatır ve 787 hicri yani 1385 tarihine işaret eder:

Göçer-evlü Arab var anda göre Siroz etrafına süre getüre Yarag itdi vü paşa göçdi gitdi Saruhan-ili’ne sürdi vü yetdi

Ol iklimi seraser gördi gezdi Göçer-evlü Arablar buldı yazdı

Ol aradan bunları cümle sürdi Siroz etrafına kodı getürdi

İrişdi Şeh Murat’un hizmetine Dua itdi devam-ı devletine

Yine emr eyledi sultan-ı İslam Heman-dem leşgere itdiler i’lam

Kalur şeh, iki paşaya koşar er Gönüldi Arnavud-ili’ne leşger

Heman üstine varılduğı saat

Manastır itdi ahdile ita’at

. . .

Yedi yüz dahı seksen yedisinden Nebi’nün geçmişidi hicretinden

Sonuç olarak şehrin 1382 ile 1385 arasında fethedildiğini en azından Türk kaynaklarından anlayabiliyoruz43.

Peki Balkanlarda kaleme alınmış eserlerde durum nasıldır?

Balkan tarihi ile alakalı eserler incelendiğinde Manastır üzerinde kaleme alınmış eserlerin sadece Türkiye’de değil diğer ülkelerde hatta Makedonya (Eskiden Yugoslavya) da dahi oldukça kısıtlı olduğu görülecektir. Bu manada şehrin fethi meselesinin aydınlatılması konusunda Türkiye dışındaki kaynaklar da yeterli bilgi verememektedir.

Manastır tarihine ait en önemli çalışmayı kaleme alan Mehmet Tevfik’e göre şehir I. Murat devrinde 1382 yılında Timurtaş Paşa tarafından fethedilmiştir(Mehmet Tevfik, 1909/1327: 26). Bazı Balkan tarihçileri de bu bilgiye uyarak şehrin fethini bu şekilde izah ederler (Dimosvki – Colev, 2000: 27-29). Ancak bunun aksine fethi daha geç dönemlere 1392’ye götürenlerde mevcuttur (Tomovski, 1956/7: 29)44. Bu farklı tarihlere yenisini ekleyecek başka bir araştırmacı da Aleksandır Stoyanovski’dir. Ona göre şehir 1385/6 tarihinde fethedilmiştir (Stoyanovski, 1969: 196; aynı yazar, 1981: 12-13). Bir de diğerlerinden oldukça farklı bir şekilde şehrin fethini çok gerilere götürenler de vardır (Todorovski, 2000: 17). Aynı müellif Manastır’ın İştip ve Veles (Köprülü) ile birlikte fethedildiğini de belirtmektedir.

Görüldüğü üzere yerel kaynaklarda da fethin tarihi ile alakalı bir mutabakat sağlanamamıştır. Buna karşın bahsi geçen kaynaklar Osmanlı kaynaklarının aksine fethin şekli ile alakalı oldukça teferruatlı bilgiler vermektedirler.

43

İzahlı Osmanlı Tarihi Kronoloji’sinde bu tarih aralığı 1380-1385 yılları arası olarak verilmiştir, bkz., Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, I, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1971, s. 66.

44

Fethin daha geç bir tarihte gerçekleştiğine dair Tomovski’yi destekleyen müelliflerden biri de Nişancı Mehmet Paşa’dır. Mehmet Paşa’ya göre şehir 1389’da fethedilmiştir, bkz., Nişancı Mehmet Paşa Tarihi, Sad. Enver Yaşarbaş, Kamer Yay., İstanbul 1983, s. 114.

Öncelikle Osmanlı kaynaklarında şehrin fethinin adeta görmezlikten gelinmesine karşılık bölge kaynakları buranın fethinin Pirlepe, Üsküp ve Kalkandelen’e göre oldukça güç gerçekleştiğini ifade etmektedirler. Buna göre; fetih güzergâhı olarak Ser üzerinden Doyran Gölü’nün yanından ve Demirkapıyı geçerek önce Pirlepe ardından da Manastır’ın fethedilmesi belirlenmişti. Fakat şehrin fatihi Timurtaş Paşa bölgenin fiziki yapısından olsa gerek ikinci bir güzergâh daha belirlemişti. Bu güzergâh da Doğu’dan Samokov üzerinden Ovçe Pole ovasını geçip İştip, Köprülü, Perlepe ve nihayetinde Manastır’ı ulaşmayı öngörüyordu (Dimosvki – Colev, 2000: 29). Netice de şehre Pirlepe üzerinden ulaşıldığı fikri ortak bir görüş olarak ağırlık kazanmıştır (Ramadani, 1998: 34).

Osmanlı ordusunun Manastır öncesinde ulaştığı Pirlepe’nin fethinin oldukça kolay gerçekleştiği ve ordu buraya gelmeden evvel bura halkının yeteri kadar korktuğu kaydedilmektedir. Zira korkularından, şehir merkezinde bulunan Marko Kulesine / Kalesi’ne45 saklanan halkın Osmanlı birliklerinin sert kuşatma şartları altında sadece 3 gün dayanabildikleri de yine fetih ile alakalı olarak söylenegelen mitler arasında yerini almıştır (Stoyanovski, 1981: 13). Ancak tüm bu yerel efsanelerin aksine F. Emecen Pirlepe’nin askeri bir eylem ile değil tamamı ile bir süreç sonucu ve anlaşmalara bağlı olarak Osmanlı hâkimiyetine geçtiğini ifade eder (Emecen, 1998: 67)46.

Pirlepe’nin Osmanlı eline geçmesi ile sıra Manastır’a gelmiştir. Ancak Manastır gerek coğrafi konum ve özellikleri gerekse halkının Pirlepe halkının aksine fethe karşı sağlam direnişi dolayısıyla kolayca fethedilememiştir. Öncelikle Manastır şehri daha evvel verdiğimiz bilgilerden de hatırlayacağımız üzere dini bakımdan önemli bir merkezdi. Bununla birlikte 14. yüzyıl sonlarında idari bakımdan 2 farklı birime ayrılmıştı: Sırpların ve Bizans’ın hâkimiyetindeki kısım. Dolayısıyla Timurtaş Paşa

45

Marko, Osmanlı birliklerinin şehri ele geçirmesinden önce buraya hakim olan bir derebeyidir, ayr. için bkz, Emecen, Feridun, “Pirlepe’nin İlk Osmanlı Tahrirleri”, GDAA, 12, 1982-1998, Cengiz Orhonlu Armağanı, İstanbul 1998, ss. 63-70.

46

Emecen’in bu kanıya özellikle Hoca Sadettin’in Pirlepe halkının Osmanlı askeri gücünü görünce şehri karşı koymaksızın verdikleri şeklindeki ifadesine dayanarak vardığını düşünüyoruz, bkz. Tacü’t Tevarih, 1999: 154.

buranın fethinin çetin geçeceğini en azından bu özeliklerinden dolayı biliyordu (Matkovski-Aruçi, 1979: 208).

Makedon kaynakları şehrin fethi ile alakalı olarak iki farklı görüş dile getirmişlerdir. Buna göre Dimǒski, Aruçi ve Matkovski gibi araştırmacılar şehrin ilk başlarda mücadeleye sahne olunduysa da karşılıklı imzalanan bir anlaşma vesilesi ile Osmanlı eline geçtiğini iddia etmektedirler. Ayrıca bu görüşü destekleyen şu tarihi hikâyeyi naklederler:

Manastır halkı Osmanlı ordusunun karşısında duramayacaklarını anladıklarında tavırlarında bir yumuşama görülmüş ve onlarla anlaşma yoluna gitmişlerdir. Bu aşamada ilk olarak, “Aziz Nedela Kilisesi”nin civarında yeniçerilerin kurdukları çadırlara otuz sekize yakın bayan yiyecek ve erzak getirip, Timurtaş Paşa’nın durumunu sorarlar. Yeniçeriler, getirilen erzağı bölüştükten sonra, getirilen erzak karşılığını fazlasıyla ödemekle beraber, hepsine teker teker hediye ile karşılık verirler. Bunun yanında birkaç çadırı boşaltarak yemek getiren kızları burada misafir ederler. Aynı zamanda, her çadıra güvenliği sağlamak için birer askeri sabaha kadar nöbette durmaları için bırakırlar. Sabah yolcu edilen kızlar Manastır hâkimine durumu anlatınca, Aziz Nedela Kilisesi’nin rahibi Nikola görevlendirilerek Osmanlı idaresine bağlılık bildirirler. Yani özetle şehrin fethi karşılıklı mutabakat ile gerçekleşmiştir (Matkovski-Aruçi,

1979: 208, Colev, 2000: 29).

Aynı hadiseyi biraz daha farklı versiyonu ile nakledenler de vardır. Örneğin Marko Cepenkov hadiseyi şöyle nakleder:

Osmanlı birlikleri ile Manastır için 4 ay boyunca mücadele eden Tolyo ismindeki hükümdar sonunda farklı bir yol izler ve düşmanının zayıf noktalarının tespiti için çadırlarına birbirinden güzel kızlar yollar. Kızlar Türk ordugâhına geldiklerinde karşılaştıkları hoşgörü

ve iyi niyet sonucunda taraf değiştirerek Osmanlı kumandanını gizlice şehre sokarlar. Kızların askerleri soktuğu bu kalenin o zaman ki ismi “Kriva Vodenica” dır (Petkova, 2000: 34)47.

Görüldüğü üzere ne fethin tarihi ne de gerçekleşme şekli kaynaklarda açık bir şekilde ortaya konulamamıştır. Ancak ortak noktalar birleştirildiğinde Manastır’ın 1382 ile 1395 yılları arasında ve uzun bir kuşatma sonunda fethedildiği ortaya çıkmaktadır. İmber’in Osmanlı birliklerinin Güney Makedonya’yı 1387 itibari ile tamamen fethettiğini dair tespiti48 düşünüldüğünde bu süreç bir nebze daralmaktadır.

Ayrıca şehrin fethedilmesi noktasında gösterilen dirayetin sebebi ile alakalı olarak şehrin önemini ortaya koyan şu değerlendirmeyi göz önünde bulundurmakta fayda vardır:

Konstantinopolis’e –yani Balkanların en zengin, en prestijli, konumu itibarıyla en stratejik ve yegane kıtalararası kentine- giden yollara erişim sağlama ve bu yollar üzerinde denetim kurma arzusu idi. Bir dromokrosi 49 olarak Osmanlı imparatorluğu açısından özel önem taşıyan bir yer de Manastır’dı. Selanik ve Dıraç arasındaki anayol üzerinde önemli bir uğrak yeri idi Manastır. Ayrıca Selanik’ten Prizren’e giden yollardan biri üzerinde önemli bir kavşaktı ve Prizren’de İşkodra’yı Priştine üzerinden Niş’e bağlayan ve Via de Zenta ya da zetski put adı ile bilinen yolda önemli bir kavşak noktası oluşturuyordu. Burasının yolun tam üzerinde yer alan önemli noktalardan biri olduğu açıktı. Üstelik orduların Makedonya’dan Berat’a ya da Kavaja, Dıraç, Leş ve Adriyatik üzerindeki İşkodra’ya

47

Şehrin fethinin önemli bir nişanesi olan bu kilisenin varlığı ile alakalı çelişkili ifadeler bulunmaktadır. Cepenkov, kilisenin bulunduğu yerde Kale Bayır adı ile bir kilisenin olması gerektiğini ifade ederken, Osmanlı idaresinin bölgenin fethi sonrasında burayı tamamen ortadan kaldırdığını düşünmektedir. Ancak Mehmet Tevfik, kilisenin yerine Sungur yada Eski Camii adı ile bir caminin inşa edildiğini ifade etmektedir, bkz. Petkova, 2000: 34.

48

Colin İmber, The Crusade Of Varna 1443-1445, Ashgate, 2006, s. 2.

49

toplarını götürebileceği tek yolun üzerindeydi ki top 15. yüzyıl ortalarından sonra savaşlarda giderek önem kazanan bir silahtı(Stoyanoviç, 1999: 232).