• Sonuç bulunamadı

Genel anlamda eğitim, her türlü bilginin ve kavramın öğretilmesi, çeşitli becerilerin kazandırılması anlamına gelmektedir. İlk olarak ailede başlayan eğitim sokakta,

2 John Dewey‟in hazırlamış olduğu bu raporun içeriğine, çalışmanın ilerleyen kısımlarında ve ilgili

okulda ve iş yerinde devam etmektedir. Bunlar arasında yer alan okullar, eğitim sürecinin sistemli bir şekilde devam etmesinde etkin bir rol oynamaktadırlar.

Bu anlamda okul eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği, bilginin üretildiği, işlendiği, aktarıldığı, bilgiye ulaşmada kullanılan yöntem ve tekniklerin uygulandığı, oluşan bilginin davranış haline dönüştürüldüğü kurumlardır.

Atatürk, eğitimin odak noktası olarak gördüğü okulu, ulusu ve onu oluşturan bireyleri yetiştiren bir ana kaynak olarak tanımlamıştır (Uçan, 2010:58). Başaran (2008:139) ise okulu, „öğrencilerini önceden tasarlanmış eğitsel amaçlara

ulaştırmak için gereken davranışı, bilgi, beceri ve tutumu planlı bir süreç içinde ve belli bir sürede kazandıran kurum‟ olarak açıklamıştır.

Türkiye‟de de okullar, eğitim-öğretim çalışmalarının sistemli bir şekilde yürütüldüğü kurumların başında yer almaktadır. Her seviyedeki öğrencilerin yer aldığı okullar, kuruldukları andan itibaren pek çok değişime uğramış, farklı isimlerle anılmış ve kapsamı değiştirilmiştir.

Bu anlamda, 18. Yüzyıla gelene kadar Türkiye‟deki başlıca eğitim kurumları sıbyan mektepleri ile medreselerden oluşmaktaydı. Dini esaslara göre düzenlenen bu okullar, bağışlanan maddi olanaklarla kurulmuş olup, vakıflar ve din adamları tarafından yönetilmekteydiler. 18. Yüzyılın sonlarından itibaren 19. Yüzyıl boyunca sıbyan mektepleri ile medreseler dışındaki ilk çağdaş eğitim kurumlarının askeri ve ihtisas (uzmanlık) okulları olduğu bilinmektedir. İmparatorluk döneminde rüştiyelerin yaygınlaşmasından sonra Sultani adı verilen yeni bir ortaöğretim kurumunun ortaya çıktığı ve idadi adlı kurumların da geliştiği görülmektedir.

Başaran‟ın (2008:105) ifade ettiğine göre, 1869 Genel Eğitim Tüzüğü, ortaöğretim okulları olarak idadi ve sultanileri kabul etmiştir. 1910‟lu yıllarda ise bu ortaöğretim okulları arasına öğretmen okulları da eklenmiştir.

Bu tez çalışmasının sınırları içerisinde yer alan ve bu okulları bünyesinde barındıran ortaöğretim kurumları, pek çok araştırmacı tarafından çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Genel anlamda ortaöğretim, temel eğitime dayalı olarak en az üç yıllık öğretim veren „genel, mesleki ve teknik‟ öğretim kurumlarının tümünü kapsayan ve çeşitli programlar uygulayan okullardır.

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü (1993:57) tarafından belirlenen tanıma göre ortaöğretim, gençlerin özel yeteneklerinin en iyi şekilde geliştirilmesine fırsat

vermek, kültür, sanat ve milli değerlerimizi korumak ve yaygınlaştırmak amacıyla açılmış okullardır.

Kuruluşu II. Mahmut dönemine kadar dayanan ortaöğretim kurumları, memur okulları ya da rüştiyeler gibi hem genel öğretim veren, hem de meslek okullarına öğrenci yetiştiren okullar şeklinde düzenlenmişlerdir. Kurtuluş savaşı döneminde, ortaöğretimin bu yapısında herhangi bir değişiklik olmamıştır.

Bu kapsamda ülkede bir tarafta dini nitelikte öğretim yapan geleneksel Osmanlı eğitim kurumları, diğer tarafta Batı örneğinde kurulmuş diğerlerine göre modern sayılabilecek nitelikte eğitim kurumları bulunmaktaydı. Bu kurumlara azınlık okullarının da eklenmesi ile birlikte, eğitim yapısı oldukça karmaşık bir hale gelmiştir. Üstelik farklı nitelikteki bu okullar arasında sürekli bir mücadele de söz konusudur (Duman, 1998:37). Bu durum, o dönemdeki eğitim kurumlarının ne kadar sistemsiz ve birbirlerinden bağımsız olduğunun da bir kanıtıdır.

Osmanlı Devleti‟nde ortaöğretim kurumlarında faaliyet gösteren ve bu nitelikte olan okullar arasında „medreselerin orta kısımları, Tanzimat okulları ve yabancı dilde öğretim yapan okullar‟ yer almaktadır. Bu okullar yapı ve işleyiş bakımından, birbirlerinden farklı ve neredeyse tamamen kuruluşlar halinde yapılanmışlardır. Bu nedenle ortak bir anlayışa sahip değillerdir (Dönmez, 2005:257).

Bu bağlamda Osmanlı Devleti‟nin yıkılmasına neden olan etkenlerden biri, sahip olduğu eğitim sistemi ve eğitim kurumlarının düzensizliğidir. Bunu çok geç fark eden Osmanlı Devleti, son döneminde eğitim ve ortaöğretim kurumları konusunda çeşitli yenilikler yapmaya çalışsa da başaramamıştır. Bu nedenle eğitim sistemini ve okulları düzenleme işi kurulan yeni devlete kalmıştır.

Yapılan yenilik çalışmalarının başında yer alan Atatürk, ilk ve ortaöğretimden başlayarak üniversiteye kadar eğitimin yapılanmasını ve planlanmasını talep etmiştir. Ayrıca bu düzenlemeler arasında özellikle savaşlar sırasında, toplumun ve ordunun temel ihtiyacını karşılayacak teknik eleman konusunda yaşanan büyük sıkıntılar nedeniyle, hem teknik eğitime hem de halkın eğitimine önem verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Cumhuriyet döneminde ise, 1924‟te Amerika‟nın Kolombiya Üniversitesi‟nden Türkiye‟ye gelen John Dewey, verdiği raporda mesleki ortaokullarla çeşitli

bölgelerin ihtiyaçlarına göre ticarî ve ziraî meslek kursları açılmasını, bakanlıkta bu işlerle uğraşacak bir de şube kurulmasını tavsiye etmiştir.

Yine aynı şekilde 1926‟da davet edilen Belçika‟nın Brüksel şehri Mesleki Öğretim Genel Müdürü Omar Buyse, incelemeleri sonucunda verdiği raporda mevcut meslek okullarının ıslahını, her bölgenin ihtiyacına göre meslek okullarının açılmasını, akşam okulları açarak daha bilgili işçiler yetiştirilmesini, meslek okullarına öğretmen ve yüksek teknik elemanlar ve mühendisler yetiştirecek müesseseler açılmasını tavsiye etmiştir. Bundan sonra mesleki ve teknik öğretim problemi önemle ele alınmıştır.

Yapılan tavsiyeler üzerine 1933‟te Maarif Vekâleti‟nde bir Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Mesleki ve teknik okullara öğretmen yetiştirilmek üzere, Avrupa‟ya öğrenciler gönderilerek, yabancı öğretmenler getirtilmiştir (Aytuna, 1963:11).

Bu anlamda Cumhuriyet döneminde bir taraftan yeni rejim kökleştirilmeye, diğer taraftan sosyal ve kültürel inkılâplar yapılmaya devam edilirken, eğitim sistemi de tamamen ele alınmış ve onun bir şubesi olan ortaöğretim kurumlarında büyük bir yenileşme ve geliştirme çalışmalarına başlanmıştır.

Bu kapsamda Cumhuriyet döneminde eğitim alanında yapılan yeniliklerin yanı sıra eğitim kurumları konusunda da çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Yeni bir rejimin, toplumsal düzenin, değerler sisteminin yerleştirilmesinde, ulusal bilincin uyandırılmasında ve gerekli ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde en büyük sorumluluk eğitime ve eğitim kurumlarına verilmiştir (Eskicumalı, 2003:23).

Bu çalışmaların başında 1923 yılında çıkarılan „Orta Mektepler Talimatnamesi‟ yer almaktadır. Ortaöğretim hizmetlerini yürütmek amacıyla, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yeniden teşkilatlandırılmış, 1924 yılında yürürlüğe giren „Tevhid-i Tedrisat Kanunu‟ ile bütün öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı‟na bağlanmıştır. Bu kanun ile eğitim kurumlarında ortak yönde hareket eden okulların temel dayanağı oluşturulmuştur.

1923‟teki Birinci Heyet-i İlmiye toplantısında, sultânî olan ortaöğretim kurumlarının adı lise, idadilerin adı ise ortaokul olarak değiştirilmiştir. Ortaokullara „bir devreli lise‟, ortaokullu liselere „iki devreli lise‟ denilmiştir. 1924 yılında ise bir devreli liselere ortaokul denilmeye başlanmıştır. Ortaöğretim üç yıl ortaokul, üç yıl da lise

olarak kabul edilmiştir (Başaran, 2008:105; Binbaşıoğlu, 2009:387; Demirtaş, 2008:168; ve Vicdan, 2010: 36).

Ergin‟in (1977:2066) ifade ettiğine göre, eğitim kurumlarının yapısı konusunda yürütülen düzenleme çalışmaları sonucunda ortaokul ve lise birbirinin devamı niteliğinde tek bir kurum olarak görülmüş, aynı zamanda doğrudan doğruya iş ve meslek hayatına geçmek isteyenler için ayrı birer basamak olarak düzenlenmiştir. Ortaokulu bitirmiş olanlar genel hizmetlere girebileceği gibi bu öğretim derecesinin üzerinde başka bir meslek okuluna da gidebilirdi. Yine aynı şekilde liseyi bitirenler de iş ve meslek hayatına yönelebilir ya da Yüksek Öğretim Kurumlarına geçebilmek için ayrıca Devlet Olgunluk Sınavı‟nı girebilirlerdi.

Bunların yanı sıra 1926 yılında çıkartılan 789 sayılı „Maarif Teşkilatına Dair Kanun‟ ile ortaöğretim kurumları bu yasa kapsamına girmiştir. Bu kanuna göre, ortaokulu bitiren öğrencilerin alındığı liselerin 3 yıl, İlköğretmen okullarının 3 yıl, köy öğretmen okullarının ise 2 yıl süreli öğretim yapmasına karar verilmiştir (Başaran, 2008:105).

Cumhuriyet‟in kurulması için yapılan hazırlık aşamasında ve sonraki yıllarda, başta Atatürk olmak üzere, zamanın yöneticileri konuşmalarında ortaöğretimin amaçlarına sıklıkla yer vermişlerdir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, ortaöğretimin amaçları ilk defa geniş olarak 1927 yılında yayımlanan „Lise ve Orta Mektep Talimatnamesi‟nde açıklanmıştır.

Bu kapsamda Milli Eğitim Bakanlığının genel amaçlarına ve temel ilkelerine dayanarak oluşturulan ortaöğretimin amaç ve görevleri, “Öğrencilere ortaöğretim

seviyesinde asgari ortak bir genel kültür vererek, onların kişi ve toplum sorunlarını tanımasını sağlamak, çözüm yolları aramak ve ülkenin iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunma bilincini ve gücünü kazandırmak. Öğrencileri, çeşitli program ve okullarla ilgili kabiliyetleri ölçüsünde yükseköğretime veya hem mesleğe hem de yükseköğretime veya hayata ve iş alanlarına hazırlamak.” şeklinde

sıralanmıştır. Bu görevler yerine getirilirken öğrencilerin istekleri ve yetenekleri ile toplumun ihtiyaçları arasındaki uyumun da dikkate alınacağı özellikle vurgulanmıştır (Cicioğlu, 1985:131; Erdem, 2009:12 ve Demiral, 2006:298).

1933 yılında yürürlüğe giren 2287 sayılı „Maarif Vekaleti Merkez Teşkilatı Vazifeleri Hakkında Kanun‟ ile de Ortaöğretim Genel Müdürlüğünün teşkilatı

içindeki yeri ve bağlı birimleri belirlenmiştir (Ortaöğretim Genel Müdürlüğü, 1993:56). Bu çalışmalar neticesinde beş senelik ilköğretim üzerine üç senelik birinci devre liseleri, bunun üstüne üç senelik ikinci devre (ortaokul+lise) liseleri kurulmuştur. Ayrıca okullarda yapılan fen ve edebiyat şubelerinin ayrılması ancak ikinci devrenin son sınıfında yapılmıştır.

Bunların yanı sıra ortaöğretim kurumlarında çeşitli modernleştirme çalışmaları da yapılmıştır. Farklı dillerin öğretilmesi bu çalışmalar arasında yer almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 186 sayılı ve 30 Eylül 1940 tarihli kararıyla Ankara Erkek Lisesi, İstanbul Galatasaray Lisesi ve Vefa Erkek Lisesinde 1940-1941 öğretim yılından itibaren Latince şubesinin açılması kabul edilmiştir. Yunanca öğretimine yer verilmediği için „Yarım Klasik Şube‟ olarak kabul edilen bu şubelerde Latince öğretilmiştir. Normal liselerin edebiyat şubelerinin programına benzer bir program uygulanmıştır. Bu şubelerde Yunan ve Latin edebiyatlarının öğretimine büyük önem verilmiştir.

Yapılan çeşitli çalışmalar ile birlikte, ortaöğretim kurumlarının yönetmeliği de oluşturulmuştur. 8 Temmuz 1943 tarihinde Ankara‟da, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından „Lise ve Ortaokullar Yönetmeliği‟ni hazırlatmak amacıyla bazı lise müdürlerinin çağırıldığı bir konferans düzenlenmiştir. Bu konferansta Talim ve Terbiye Heyeti ile bakanlık makamının onayına bırakılarak hazırlanan yönetmeliğin, 21 Ekim 1943 tarih ve 173 sayılı kararla yürürlüğe konulmasına karar verilmiştir. Bu yönetmelikte orta dereceli öğrenim kurumları “Ortaöğretim ortaokul ve lise adını

taşıyan iki kısımdan mürekkeptir. Liseler, öğrencilerini yüksek öğrenime hazırlayan okullardır. Ortaokullar, öğrencilerini bir taraftan lise sınıflarına ve orta meslek okullarına hazırlayan, diğer taraftan onlara ilkokul üstünde genel bilgiler veren okullardır. Liselerde, ortaokul sınıfları da bulunabilir.” şeklinde yeniden ifade

edilmiştir.

Yönetmeliğin „Lise ve Ortaokullar Talimatnamesi‟nin birinci maddesinde „liseler, öğrencisini yüksek okula hazırlayan okullar‟ olarak tanımlanırken, ortaokulların tanımında 1930 talimatnamesine göre herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.

Cicioğlu‟nun (1985:161) aktardığına göre bu yönetmelikte lise ve ortaokulların amaçları şöyledir;

“Öğrencilerin; a- Türkiye Cumhuriyeti‟nin milli ahlakı benimsemiş ve pozitif bilim anlayışını kazanmış çalışkan, yararlı bir yurttaş olarak yetişmesini, b- Öğretimi programlarla saptanan ve yüksek öğrenimi takip için gerekli bulunan bir bilgi ve kültür seviyesine erişmesini, c- Bilgilerini tatbikat alanında kullanma yollarını öğrenmesi ve ileride meslek seçmesini kolaylaştıracak surette yeteneklerinin geliştirilmesi, d- İyi alışkanlıklar, maharetler kazanmasını, ruhça ve bedence sağlam olmasını amaç sayar.”

Bununla birlikte 22-31 Ağustos 1949‟da toplanan Dördüncü Milli Eğitim Şurası‟nda, „Demokratik Eğitim İlkesi‟ de bu amaçlar içerisine dahil edilmiştir. Belirlenen bu amaçlarda uzun süre değişiklik yapılmamıştır.

Bu kapsamda milli eğitimin temel amacı, bireylerin eğitim-öğretim yolu ile gelişmesini sağlayarak toplumun geleceğine ve ilerlemesine katkı sağlamaktır. Gelişmiş ülkeler, eğitimin amaçlarını belirlerken, bireylerin bilgi toplumunun oluşumuna katkı sağlayacak biçimde yetiştirilmelerine özen göstermektedirler. Bu bağlamda, öğrencilerin bilişsel yetilerinin geliştirilmesi, eleştirel düşünen,

sorgulayan ve üreten bireyler olabilmeleri özellikle vurgulanmıştır

(Büyükkantarcıoğlu, 2006:119).

Bunların yanı sıra yapılan şûra toplantılarında amaçları ve kapsamı belirlenen ortaöğretim kurumlarının eğitim süresi, derslerin içeriği ve öğretimler konusunda sıklıkla değişiklikler yapılmıştır. Dönemin şartları, alınan kararların uygulanmasındaki yetersizlikler ve başarısızlıklar, materyal ve öğretmen eksiklikleri bu değişikliklerin yapılmasını zorunlu kılmıştır.

Bu kapsamda Cicioğlu‟nun (1985:205) ifade ettiğine göre, Dördüncü Milli Eğitim Şura komisyonu liselerin dört yıla çıkarılmasına karar vermiştir. Ayrıca bu eğitim kurumlarında, gençlerin kabiliyetlerinin geliştirilmesini sağlayan yöntem ve tekniklerin uygulanması gerekliliği vurgulanmıştır. Yine verilen eğitimin nitelikli ve istenilen düzeyde olabilmesi için sınıf mevcutlarının 35-40 öğrenciye indirilmesine karar verilmiştir. Fakat alınan bu kararların sadece bir kısmı uygulanabilmiştir. Ayrıca 1947 yılında açılan Latince şubesinin kaldırılması da uygun görülmüştür. Yine Dördüncü Milli Eğitim Şurasında, orta dereceli okulların öğretim programları üzerinde durulmuş, programların yeterli düzeyde ve kapsamda olmadığı ileri sürülmüştür. Bu nedenle 1949 yılında yeni bir ortaokul programı hazırlanmıştır. Şura komisyonu, yeni ortaokul program taslağını eğitim anlayışı ve uygulanışı bakımından ilkokul programı ile paralel ve uyumlu olarak görmüş, ortaokulların

istenilen düzeye çıkartılması için yapılan çalışmalara devam edilmesine karar verilmiştir.

Görüldüğü üzere, Cumhuriyet‟in ilan edilmesinden sonra eğitim konusunda yapılan çalışmaların uygulandığı ortaöğretim kurumlarında, toplumla birlikte ülkenin de ilerlemesi ve gelişmesi için çeşitli amaçlar ve hedefler belirlenmiştir. Bu amaçların belirlenmesinde öğrencilerin milli ahlakı benimsemeleri, pozitif bilim anlayışını kazanmaları, çalışkan bir birey olarak yetişmeleri, öğretim programlarında belirtilen bilgi ve kültür seviyesine ulaşmaları, edindikleri bilgileri kullanma yöntemlerini öğrenmeleri ve iyi alışkanlıklar kazanmaları, ruhen ve bedenen sağlam olmaları gibi noktalara dikkat edilmiştir.

Türk toplumunun gereksinimleri, sosyal yapısı, dönemin şartları, öğrencilerin özellikleri ve ihtiyaçları değiştikçe her seviyedeki okul programlarında belirtilen bu amaç, muhteva ve uygulanan metodun da aynı şekilde değiştirildiği görülmektedir. Bu anlamda bir eğitim sistemindeki amaçlar, eğitim yoluyla kazandırılacak davranışlar ve varılacak hedefler, toplumun ve kişilerin ihtiyaçları dikkatli olarak incelendikten sonra belirlenmiştir. Amaçları, hedefleri, kapsamı ve niteliği ayrıntılı olarak ifade edilen ortaöğretim kurumları, eğitim sisteminin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.