• Sonuç bulunamadı

Köy Enstitüleri ve Eğitime Olan Katkıları

Türkiye Cumhuriyeti‟nin kurulmasının ardından, eğitim inkılâplarının

gerçekleştirilmesi ile ilgili yapılan çalışmalar hız kazanmıştır. Eğitim konusunda gelişme ve modernleşme adına önemli nitelikte pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar neticesinde ülke genelinde olumlu yönde gelişmeler yaşanmakla birlikte, eğitimden beklenen sonuçlar henüz elde edilememiştir.

Bu durum karşısında Atatürk, eğitimde yeni bir atılım yapılması gerektiği inancı ile yabancı uzman ve örneklerin aradan çıkartılarak, kendi kültürünü ve toplumu çok iyi tanıyan Türk eğitimciler ile birlikte çeşitli çalışmalarda bulunulması gerektiğini vurgulamıştır. Kavcar‟ın (2002:3) ifade ettiğine göre, Cumhuriyet‟in ilk yıllarında ilköğretim kadar olmasa da ortaöğretim ve bu alana öğretmen yetiştirme, Cumhuriyet hükümetlerinin üzerinde durdukları konulardan biri olmuştur.

Bu anlamda Tanzimat‟tan önce Türkiye‟de öğretmen yetiştiren ayrı okulların olmaması nedeniyle bütün eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacı, genellikle medreseler tarafından karşılanıyordu. Tanzimat‟ın ilk yıllarında medrese tipi klasik eğitim sisteminin yanı sıra Batı tarzı yeni bir eğitim sisteminin kurulmaya başlaması, Türkiye‟de öğretmen yetiştiren kurumların temelini oluşturmuştur (Öztürk,

1996:169). Bu kurumlar Cumhuriyet‟in ilan edilmesine kadar aktif olarak çalışmışlar, fakat eğitimin istenilen düzeye ulaşmasını sağlayamamışlardır.

Cumhuriyet‟in ilan edilmesinden sonra, eğitim konusunda görülen eksiklikleri tespit eden bazı araştırmacılara (Çakmak, 2007:223; Çınar, 2002:85 ve Kartal, 2008:25) göre, Cumhuriyet‟in kurulduğu yıllarda ülkedeki okur-yazar oranı özellikle kadınlarda ve köylerde neredeyse yok denecek kadar azdı. Genel nüfus içerisinde okuma-yazma bilenlerin oranı %5 bile değildi. Nüfusun %85‟ini oluşturan köylüye eğitim hizmetleri götürülememiş, götürüldüğü yerde ise sadece alfabenin öğretilmesiyle sınırlı kalınmıştır. 6 yaşın üstündeki nüfusun %78‟i okur-yazar değildi. Yaklaşık 40.000 civarında olan köylerde ise bu oran %90‟ı buluyordu. Ayrıca köyler eğitim dışında sağlık, temizlik ve çeşitli gelişme imkânlarından da oldukça uzaktı. Bu anlamda var olan yoğun bilgisizlikle mücadele etmek, modernleşmeyi halka götürmek ve köylüyü kalkındırmak için öğretmenlerden olabildiğince masrafsız bir şekilde yaralanmak gerekmekteydi.

Cumhuriyet‟in kurulduğu ilk yıllarda savaşlar nedeniyle neredeyse her şey yok olmuştu. Böyle bir durumda ülkeyi kalkındırmak için köy nüfusunu etkin kılmak ve köylüyü eğitmek artık bir zorunluluktu. Köyün kalkınması için köydeki insan gücünün niteliğine uygun olacak şekilde özgün bir eğitim sisteminin kurulması ile birlikte, köy şartları altında istekli olarak çalışacak nitelikte öğretmenlere de ihtiyaç vardı. Bu anlamda geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş eğitimcilerin köylerde çalışmalarını istemek, onlar için zorunluluk olarak algılanıyordu.

Benzer tespitlerde bulunan ve 1924 yılında Türk eğitimi ile ilgili inceleme yapmak üzere davet edilen John Dewey de, nüfusunun büyük bir çoğunluğunu köylünün oluşturduğu böyle bir ülkede, köy eğitiminin köyün iktisadi hayatı ile birleştirilmesini ve köye ayrı bir öğretmen tipinin yerleştirilmesini tavsiye etmiştir (Taşdemirci, 1998:41).

Yapılan bu tespitler ve önerilen çözümler üzerine, Cumhuriyet‟in düşünce yapısını ve eğitim konusunda yapılan inkılâpları köye ulaştıracak eğitim çalışmalarının başlatılması girişiminde bulunulmuştur. Öncelikle, eğitimin temellerini oluşturan okuma-yazma konusundaki çalışmalara ağırlık verilmiştir. Bu çalışmaların sistemli ve hızlı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla, Türk eğitim tarihi içerisinde önemli bir yere sahip olan Köy Enstitüleri fikrinin uygulanmasına karar verilmiştir. Bu

kapsamda Türk köylüsünün içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartların düzeltilmesinde ve köy eğitiminin sağlanmasında Köy Enstitüleri bir çözüm yolu olarak görülmüştür.

Ülke genelindeki eğitim ile ilgili çalışmaların sürdürülebilmesi ve istenilen düzeye çıkarılabilmesi noktasında köy öğretmenlerine ve köy eğitimine olan ihtiyaç oldukça büyüktür. Bu nedenle uygulanacak eğitim için hızlı ve planlı bir çalışma yapılması gerekmekteydi.

Ülkenin içinde bulunduğu bu durum ve yapılan açıklamalar, öğretmen yetiştirme politikasının önem kazanmasına neden olmuştur. Yetiştirilecek öğretmenlerin yalnızca toplumun eğitim ihtiyaçlarını karşılamakla kalmamaları, diğer alanlardaki ihtiyaçları da karşılayabilecek niteliklere sahip olmaları istenmiştir.

Cumhuriyetin ilan edildiği ilk yıllarda 45.000 civarında köy bulunmaktaydı. Bu köylerin sadece 4000 tanesinde okul ve öğretmen mevcuttu. Başta kırsal kesim olmakla birlikte ülkenin öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla 22 Mart 1926 tarihinde köy öğretmen okulları kurulmuştur. Kayseri ve Denizli‟de denemesi yapılan bu okullar, 1933 yılında kapatılmıştır (Önsoy, 1998:18). Bu anlamda öğretmen açığı sorununu çözmek için köy öğretmen okullarının devamı niteliğindeki Köy Enstitülerinin kurulmasına karar verilmiştir. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.

Çakmak‟ın (2007:223) ifade ettiğine göre, Köy Enstitüleri fikrinin ortaya çıkmasına neden olan gelişmeler arasında, yeni harflerin kabulünden sonra askere gelen gençlere Türk ordusu tarafından okuma-yazma öğretilmesi ve bu gençlerin köylerine geri dönerek oradakileri eğitmesi çalışmaları yer almaktadır. Bu çalışmanın son derece başarılı olması üzerine Atatürk, köylülerin eğitilmesinde askere gelen köy çocuklarının kullanılması gerektiğini düşünmüştür. Böylelikle, askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapan okuma-yazma bilen gençler, Eskişehir yakınlarındaki Mahmudiye çiftliğinde açılan eğitmen kurslarına seçilmiştir. Burada okuma-yazma, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, ekip-biçme, hayvan yetiştirme, köy işleri gibi derslere tabi tutulduktan sonra, köylere eğitmen olarak gönderilmişlerdir. Sonraları daha da geliştirilen bu sistem, Köy Enstitülerinin temellerini teşkil etmiştir.

Taşdemirci (1998:45), esasında Türk köylüsünün eğitiminde aktif görev alacak öğretmenler olarak yetiştirilmesi fikrinin temellerinin, Osmanlı İmparatorluğu‟nun

Avrupa ile temas noktasını oluşturan Selanik, Üsküp, Manastır, Edirne gibi önemli kültür merkezlerinde bulunan öğretmen yetiştirme kurumlarında atılmış olduğunu ifade etmiştir.

Bu anlamda, köye yönelik ilk somut adımlar 1925 ile 1929 yılları arasında yapılmıştır. İlk önce köylerdeki ilkokulların öğretim süresinin üç yıl olması kabul edilmiştir. Buralardaki var olan öğretmen eksikliğini gidermek için biri Kayseri biri de Denizli‟de olmak üzere iki tane Köy Muallim Mektebi açılmıştır. Fakat beklenmeyen ani olaylar nedeniyle bu girişim başarısız olmuştur (Çakmak, 2007:223).

1933‟te ortaya çıkan „Köycülük‟ hareketinin bir sonucu olarak, köylünün eğitim ihtiyacının giderilmesi konusunda etkin rol oynayacak olan öğretmen tipinin yetiştirilmesi çalışmaları tekrar başlatılmıştır. Bu konuda yapılan çalışmalar 1935 ile 1938 yılları arasında Atatürk‟ün direktifleriyle daha da hızlanmıştır. 1935 yılından itibaren, köy eğitimi ile ilgili çalışmalara tekrar başlanarak, köye uygun öğretmen yetiştirme düşüncesi üzerine yoğunlaşılmıştır. Köyün içinden gelen ve oranın koşullarında yaşayan insan gücünden yararlanma düşüncesi ile birlikte yetiştirilecek eğitmenler konusundaki çalışmalar başlatılmıştır. Bu amaçla 1936‟da „Köy Eğitmen Kursları‟, 1937‟de ise „Köy Öğretmen Okulları‟ açılmıştır. Buralarda köye ve köylünün kalkınmasına yönelik bir eğitim programı uygulanmıştır.

Köye yönelik eğitim sisteminin kurulmasındaki yasal düzenlemeler, 11 Haziran 1937‟de TBMM tarafından kabul edilen 3238 sayılı Köy Eğitmenleri Kanunu ile başlamıştır. 17 Nisan 1940‟da, 3803 sayılı „Köy Enstitüleri ve Köye Lüzumlu Sanat Erbabı Yetiştirme Kanunu‟, ardından 4274 sayılı „Köy Okulları ve Köy Enstitüleri Teşkilat Kanunu‟ çıkarılmıştır. 24 Temmuz 1943 yılında ise, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu tarafından kabul edilen bir yönetmelikle „Yüksek Köy Enstitüsü‟ kurulmuştur. Kabul edilen bu kanunlar ile köy eğitimi için yetiştirilecek insan gücünün yasal dayanağı da sağlanmıştır.

Çıkarılan yasalar ile resmi olarak da kabul edilen Köy Enstitülerinin kuruluş amaçlarının başında, köylerde bulunan yaygın bilgisizlikle mücadele etmek, köylerin ekonomik ve sosyal yapısında eğitim yoluyla düzelmeler ve gelişmeler sağlamak gelmektedir. Bu kapsamda köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak

yetişmeleri sağlanarak, tekrar köylerine dönmeleri ve okuma fırsatı ya da imkânı bulamayanları eğiterek, ülkenin okur-yazar oranını yükseltmeleri hedeflenmiştir. Bu hedeflerin arasında ilköğretime yönelik olarak yapılan çalışmaları hızlandırmak, köylüyü yurduna ve toprağına bağlamak amacı da söz konusudur. Bu amaçla ziraat işleri, kültür dersleri ve köye yarayacak bir mesleği öğretmek için atölye işlerine de yer verilmiştir.

Bu amaçlarla açılan Köy Enstitülerinin öğrenim süresi ilkokul eğitimi üzerine beş yıl idi. Genellikle köyde ilkokulu bitiren öğrenciler alınıyordu. Fakat istenilen nitelikte öğrenci bulunamaması durumunda, üç yıllık köy okulu mezunları da alınarak 4. ve 5. sınıfı enstitülerde açılan hazırlık sınıflarında ayrıca okutturulduktan sonra, Köy Enstitüsüne öğrenci olarak kaydediliyorlardı (Binbaşıoğlu, 1999:107).

Beş yıllık enstitü programının üç yılında çok yönlü genel eğitim verilmekteydi. Üçüncü yılın sonunda öğretmen olamayacaklar ya da olmak istemeyenler sağlık memurluğu, ebelik, tarım-teknik ustalığı gibi bölümlere ayrılmıştır. Öğretmen olacaklar ise, 4. ve 5. sınıflarda doğrudan mesleğe hazırlanmışlardır (Türkoğlu, 2010:324).

Köy Enstitüleri, her insanın başarabileceği bir işin kesinlikle olduğuna inanan kurumlardı. Bu nedenle üçüncü yılın sonuna kadar öğrenciler üzerinde yapılan sürekli gözlemlerle, öğretmenlik yeteneği olmayanlar, kendilerinin de fikri alınarak, öğretmen kurullarınca ayrılıp, başarı gösterecekleri bir sanat dalı üzerinde, özel bir programla yetiştirilmişlerdir. Sağlık memurluğu ve ebelik bölümlerine ayrılanlar ise, iki yıl boyunca Sağlık Bakanlığı uzmanlarınca yetiştirilerek, köy sağlık memurluklarına ve ebeliklerine atanmışlardır.

Köy Enstitülerinde verilen eğitimin en önemli özelliği, kitaplarda teorik olarak okutulan bilgilerle birlikte, öğrenilenlerin yaşamla bağdaştırılmasına da imkân sağlamış olmasıdır. Derslerin %50‟lik bölümü temel örgün eğitim konularını içerirken, geri kalan kısmı ise uygulamalı eğitimdir. Bu anlamda öğretmenler bir yandan köylülere örgün eğitim vererek okuma-yazma ve temel bilgileri kazandıracak bir yandan da modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Eğitimde etkinlik ilkesinden yola çıkılarak, derslerde öğretilen bilgilerin uygulama ile tecrübe edilmesi söz konusuydu.

Bu kapsamda Köy Enstitüleri, köylerdeki insan gücü potansiyelinin harekete geçirilmesini sağlamıştır. Köylerdeki eğitim çalışmalarını yürütebilecek, hem iş hem de eğitim konusunda yetkin, halkın kültür değerleriyle beslenmiş ve köy hayatını her yönüyle bilen etkileyici güçte öğretmenler yetiştirmişlerdir.

Köy enstitülerinden çıkan gençlerin kendilerinden beklenen hizmeti başaracak nitelikte yetişmelerine dikkat edilmiştir. Öğretimin her derecesi için ihtiyacı karşılayacak sayıda ve kapsamda öğretmen yetiştirme işi dikkatle göz önünde bulundurulmuştur (Önsal, Ekinci, 2010:201)

Bu anlamda 1936‟da Eğitmen Kursları ile birlikte temelleri atılan ve 1940-1954 yılları arasında faaliyet gösteren Köy Enstitüleri, 8.675 eğitmen ve 17.341 öğretmen yetiştirmiştir. 1941-1942 öğretim yılında ülkemizdeki toplam ilkokul öğretmeni sayısının vekil öğretmenler ile birlikte 14.789 olduğu göz önüne alınırsa, Köy Enstitülerinin eğitimimize olan katkıları daha iyi anlaşılacaktır (Binbaşıoğlu, 1999:110). Bu kapsamda Köy Enstitüleri uzun bir süre ilkokul öğretmenliğine kaynaklık etmişlerdir.

Bunların yanı sıra bazı araştırmacılar (Binbaşıoğlu, 1999:119 ve Çakmak, 2007:224) Köy Enstitülerinin, Türk toplumunun alışık olmadığı, çok farklı bir eğitim anlayışı getirmesi nedeniyle, kuruluşundan yıkılışına kadar ki süreçte, gerek toplum içinde ve gerekse Büyük Millet Meclisi‟nde, çeşitli eleştirilerin hedefi durumuna geldiğini öne sürmektedirler.

İlk zamanlar hızlı bir şekilde ilerleyen Köy Enstitüleri sistemi, özellikle 1945 yılı sonrasında ortaya çıkan çok partili hayata geçiş dönemiyle birlikte, muhalefetin hedefi haline gelerek gerilemeye başlamıştır. Özellikle „enstitü‟ isminin uygun görülmemesi ve yerine başka bir ismin bulunması isteği, enstitülerin kurulacağı yerler ve enstitülere alınacak öğrencilerin niteliği bu sistemin getirdiği uygulamalar arasında yer alan okul yapımı ve köy okulu toprağının sağlanması gibi güçlüklerin yarattığı sorunlar yapılan eleştiriler arasında yer almaktadır.

Yine iyi düzenlenmiş bir öğretim programının olmaması, ne tam bir öğretmen ne de tam bir çiftçi yetiştirilmediğinin düşünülmesi, bu durumun öğretmenler arasında ikilik yarattığı gibi gerekçeler, Köy Enstitülerinin öğretmen okullarıyla birleştirilmesinin önünü açmıştır. 1947 yılında başlayan bu değişikliklerle birlikte, 1952 yılında „köy‟ ve „enstitü‟ kavramları kaldırılmıştır. 1954 yılına gelindiğinde

artık normal öğretmen okullarından her hangi bir farkı kalmayan Köy Enstitüleri, öğretmen okullarıyla birleştirilmiştir.

Çakmak‟ın (2007:249) ifade ettiğine göre, Talim ve Terbiye Dairesi, Köy Enstitüleri ile öğretmen okullarının birleştirilme gerekçesini “Uygulama hem öğretmen, hem de

ziraatçi veya sanatkâr yetiştirmenin mümkün olamayacağını ve öğretmenin çalışmasını bu şekilde bölmenin okulun zararına olduğunu gösterdi. Böylece, üretici ve sanatkâr yani devlete fazla mali yük getirmeyecek öğretmen yetiştirme isteğinin gerçekleşmediği görüldü ve vazgeçildi.” şeklinde açıklamıştır.

Toplam 21 tane açılan Köy Enstitüleri 1954 yılında tamamen kapatılmıştır. 24 Ocak 1954 tarihinde kabul edilen 6234 sayılı „Köy Enstitüleriyle Öğretmen Okullarının Birleştirilmesi Hakkındaki Kanun‟ ile Köy Enstitüleri uygulamasından vazgeçilmiştir. Köy Enstitüleri, ilk öğretmen okulları ile „ilk öğretmen okulu‟ adı altında birleştirilmiştir (Balcı, 2007:121; Binbaşıoğlu, 1999:107; Kartal, 2008:23 ve Öztürk, 2002:39-40).

Köy Enstitüleri, Cumhuriyet döneminin eğitim alanında yapmış olduğu en özgün ve en çok ses getiren uygulamalardan birisi olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda yaklaşık sekiz yıl aktif olarak çalışmalarını sürdüren Köy Enstitüleri, eğitimin geliştirilmesi ve ülkenin hemen her köşesine ulaştırılabilmesi konusunda çok büyük katkıları olmuştur. Yetiştirmiş olduğu öğretmenler ile köyün ekonomik ve toplumsal açıdan kalkınmasını ve köy okullarında okuyan öğrenci sayısının üç kat artmasını sağlamıştır.

Bununla birlikte Köy Enstitülerinde yetiştirilen öğrencilerin çağdaş bilgi ve becerilerle donatılmaları, üretken, fırsat eşitliği içerisinde yetenek ve eğilimlerine göre mesleklerini seçebilmiş, kapalı köy ekonomisini dışa açabilmiş, haklarını bilen insanlar olmalarına özellikle dikkat edilmiştir.