• Sonuç bulunamadı

Ormancılık Politikalarının Sosyal Etkileri

2. Türkiye Cumhuriyeti’nde 1923–1937 Arası Ormancılık Politikası

2.7. Ormancılık Politikalarının Sosyal Etkileri

Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte Ormancılık alanında kurumsal ve yasal anlamda herhangi bir değişim olmamıştır. Ancak cumhuriyet hükümetlerinin ormancılık politikalarında büyük farklar vardır. Baltalıklar Kanunu ile köylülere verilen geniş haklar 1924 yılında geri alınmış, yeni dönemde bu haklar orman şirketlerine tanınmıştır. Bu dönem, orman müteahhitleri ve şirketlerinin ekonomik ayrıcalıklarla güçlendikleri dönemdir.

1923–1937 yılları arasında köylülere yeni yükümlülükler ve vergiler getirilmiş olsa da bu dönem hakkında ormanlara dayalı adli alandaki sorunların çok olmadığı bir zaman dilimi değerlendirmesinde bulunabiliriz. Köylülerin ormandan zati zorunlu ihtiyaçlarını teminine müsaade edilmiştir. Ancak bu yararlanma karşılığında çok sayıda ve yüksek oranda çeşitli vergi ve ekonomik yükümlülükler getirilmiştir. Bu durum 1937 yılına kadar sürmüştür. Ormancılık davaları açısından büyük sosyal sorunların yaşanmadığı bu dönemde, orman içi ve çevresi köylerin rahat bir hayat yaşadığı anlamına gelmez. Bu devrin genel politikası olarak belirlenen halkı medenileştirmek(!)gerekçesiyle her türlü harcamayı halktan vergilerle almak üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla ‘tahsildar’ dönemin en temel figürüdür.

128 Orman köylüleri açısından dönemin en temel sorunu şiddetli geçim sıkıntısıdır. Orman köylüsü, ailesinin geçimini sağlamak ve hükümete olan vergi borcunu ödeyebilmek için orman ürünlerini paraya dönüştürme gayreti içine girmiştir. Köylüye yüklenen sorumluluklar, hükümetin orman köylülerini ekonomik bir varidat olarak görmesinin sonucudur. Köylüye getirilen ekonomik sorumluluklar: salma, imece, resim harç ve hasılat, muhtaç asker ailelerine yapılacak yardım ve bakaya başlıkları altında toplanmıştır.434

Bu dönemde orman-insan ilişkilerinde para ve yükümlülük temel iki enstrümandır. Bu politikanın sonuçları zamanla cumhuriyet elitlerinde orman düşmanı köylü imajına sebep olmuştur. Bu gerçekleri görmezden gelen cumhuriyet seçkinlerinin, 3116 sayılı yasanın meclisteki görüşmelerinde sarf ettikleri sözleri halktan ne kadar kopuk olduklarının da kanıtıdır.

Cumhuriyet politikalarının belirlenmesinde şüphesiz en büyük aktör Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal değişik dönemlerde yaptığı konuşmalarla ormancılık politikasının temel belirleyicisi olma vasfını hep üzerinde taşımıştır. 1 Mart 1922’de meclisteki konuşmasında “Gerek ziraat gerek memleketin servet ve sıhhati

umumiyesi nazarından ehemmiyeti muhakkak olan ormanlarımızı da asri tedabirle hüsnü halde bulundurmak, tevsi etmek ve azami fayda temin eylemek esas düsturlarımızdan biridir.” şeklindeki değerlendirmesi ve 1922–1937 yılları arsındaki

uygulamaları ile kendisini ormanlarda hissettirmiştir. Dönemin tüm kararlarında imzası olan Mustafa Kemal, 1 Kasım 1937 tarihinde yeni ormancılık politikasını da, “Orman servetimizin korunması lüzumuna ayrıca işaret etmek isterim. Ancak

bundan mühim olan, koruma esaslarını, memleketin türlü ağaç ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılanması icap eden ormanlarımızı muvazeneli ve teknik bir suretle işleterek istifade etmek esası ile makul bir surette telif etmek mecburiyeti vardır.”435

şeklinde belirtmiştir. Her ne kadar kendisi 1938 yılında ölmüşse de, bu konuşmasındaki temel ilkeler 1950 yılına kadar Türkiye ormancılığında hayat bulmuştur.

434 Fehmi Yavuz, Köy İdaremizin Maliyesi, Ankara, Siyasal Bilgiler Okulu, 1946, s,31. 435Cumhuriyetimizin 50. Yılında Ormancılığımız, s.90.

129 1923–1925 yılları arası ormancılık politikasını Fethi Okyar’ın şu sözleri özetler: “ Ormanlarımızda ciddi muhafaza teşkilatı vücuda getirmek için, köylere ve

şahıslara ait kısımların tefrikiyle devlet ormanlarında muhafaza ve katiyat sahalarının tesisi ve orman teşkilatının dahi bu esasa göre tertibi ve fenni vesaiti ile orman işletecek olan müteşebbislere teshilat iradesi iltizam olacaktır.” 436

1929 yılından sonra kurulan cumhuriyet hükümetleri, ormanların mevcut durumunun ormanların aleyhine daha da kötüye gittiği gerçeği çokça tartışılır olmasından etkilenerek yeni bir orman kanunu yapmaya mecbur kalmıştır. Yeni kanunu yapma süreci 8 yıl sürmüştür. Muhalefetsiz tek parti iktidarında kanunların oy birliği ile alındığı bu devirde, planlanan orman kanununun çıkmasını bu kadar uzun sürmesi de ilgi çekici bir olaydır. Bu durumunun en iyi açıklayıcısı devletin ormanlardan her yıl aldığı büyük miktarda vergilerdir. Önemli bir mali sıkıntının yaşandığı 1930’lu yıllarında hükümet bu gelirden mahrum olmak istememiştir. Orman hasılatının devlet bütçesine yaptığı katkı, 1932’de 1 milyon 189 bin lira iken; 1933 yılında 1 milyon 464 bin liraya yükselmiştir.437

Bu kazanç ormanlardan ihaleler ile sağlanırken ormanların büyük oranda yok olma sürecine de ilgisiz kalınmıştır.

Yeni orman kanunu tartışmaları (1929–1937 yılları arasında) aralıklarla da olsa gündemdeki yerini korumuştur. Bu kanun kapsamında Ziraat Vekâleti’nin parti kurultayında verdiği beyanatta şu ana temalar üzerinde durulmuştur: Ülkemizde ormanlarla ilgili üç temel düşünce vardır: Birincisi, orman kanununun bir an evvel çıkartılması ve ormanların korunması meselesinin halledilmesi. İkinci temenni, intifa kanunu hükümlerine uyarak geçici katiyatlara izin vermek ve ormanı satmak. Üçüncüsü arzu ise, ruhsatname ve bazı hususlarda şirketlere kolaylık sağlamak şeklindedir. Ben bunlardan birincisini savunmaktayım. Orman kanununun bir an önce çıkartılmalıdır. Kanun, Avrupa’nın tanınmış uzmanlarınca hazırlanmıştır. Şu anda mali, ekonomik ve adli konularındaki tetkikleri bitirilmek üzeredir. İstatistiklerimizde ormanlarımız 8,5 milyon hektar olarak gösteriliyor. Bunun 2–2,5 milyonu fundalık ve sazlık alanlardır. Bu alanları da orman servetimiz içinde sayarsak toplam %11 orman servetimiz vardır diyebiliriz. Hâlbuki bir memleketin

436Prof. Dr. Turhan İstanbullu, Siyasi Partilerimizin Ormancılığımıza ve Orman Yasasındaki Değişikliğe

İlişkin Yaklaşımları, 3116 Sayılı Orman Yasası ve Sonrası, Ankara, Türkiye Ormancılar Derneği, 1987, s,142.

130 orman oranı %33 nispetinde olması gerekir. Dolaysıyla bizim ülkemiz orman bakımından zengin değil, fakir bir ülkedir. Bununla beraber ülkemizde ormanlar sürekli azalmaktadır. Bir mütehassıs bundan 15–20 sene evvel (1935) gelip gezdiği ormanları şimdi aramış ama bulamamıştır. Benim bugün güzel orman dediğim buradaki, şuradaki ormanlar, sonraki senelerde gezenlerce bulunamayacaktır. Demeçte, ülkenin değişik yerlerindeki orman tahribatlarını anlatarak konuyu somutlaştırmaya çalışmıştır. Ardından dünyadan bazı örnekler vererek konuşmasına devam etmiştir. Amerika kuraklıktan kurtulmak için binlerce kilometrekareyi ormanlaştırma yaptığını söyleyip, ormanları yok eden milletlerin tarihte

karşılaştıkları olumsuzluklar, bir vakadır, değerlendirmesinde bulunmuştur.

Ormanlarımız üzerinde araştırma yapan bir mütehassıs şunları demektedir: Ormanlarınızı planlamadan katiyatına kesinlikle izin vermemeliyiz. Sizin ne kadar ormanınız var, ne kadar odun ihyacınız, kereste ihtiyacınız var, hangi ormanlar işletebilir durumda bunları bilmek gerekir. Amenajman çalışmalarının yapılmadığını bu alanda hemen çalışmalara başlanması gerekmektedir. Muhafaza teşkilatının zayıflığı giderilmelidir. Hatta rasyonel bir planlama yapana kadar gerekirse kereste ihtiyacını bile dışarıdan temin ediniz. Yoksa mevcut durumda fensiz katiyata devam ederseniz çok büyük problemlere katlanmak durumunda olacaksınız, şeklindedir. Bu alıntıdan sonra sözlerine devam eden Vekil, ormanların inkişafı ve mevcut durumun ne kadar vahim olduğunu farklı örneklerle açıklayarak konuşmasını bitirmiştir.438

1934 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası kurultayı Cemil Uybad’ın başkanlığında toplanmıştır. Toplantıda orman varlığındaki azalma gündeme gelmiştir. Ziraat Vekâleti, orman varlığındaki bu azalmaya istinaden 1934 yılında orman katiyatında yapılan bazı uygulamalar gündeme gelmiştir. Bu konudaki soruya Ziraat Vekili’nin verdiği cevapta özetle şunları söylemiştir. Ormanların miktarının memleket genelinde azaldığını, günden güne harap olmakta olduğunu, mütehassıs rapor ve tecrübeler dayalı uzun uzadıya açıklamıştır. Ziraat Vekâleti’nin aldığı bu kısmi kesim durdurma tedbirinin kanunla çelişmediğini söylemiştir. Konu ile ilgili konuşan Başvekil İsmet İnönü de, konunun köklerine (cezri) inip sorunu çözmenin zamanı

gelmiştir, demiştir. Ormanların tahribinin su ve toprak üzerinde de olumsuz etki

438 Cumhuriyet gazetesi, 26 Mayıs 1935.

131 yaptığını söylemiştir. Bunun bir orman kanunu ile çözülmesi gerektiğini açıklayıp konu üzerinde çalışılmasını istemiştir.439

1934 yılından sonra hükümet, devlet dairelerinde de odun yerine maden kömürü kullanmasını emretmiştir. Bu durum uygulama da birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Konya’da devlet kurumları maden kömürü alabilmek için yapmaları gereken prosedürü bitiremedikleri için kömür alamamış, bu yüzden memurlar soğukta çalışmak zorunda kalmıştır.

1934 yılından itibaren katiyatın kısmi durdurulması uygulanmaya başlanmıştır. Bu durum, pazarda da odun-kömür fiyatlarını önceki senelere göre en az iki kat artırmıştır. Buna rağmen odun ve kömür bulmak neredeyse imkânsız hale getirmiştir.440 Benzer bir durum Adana’da yaşanmıştır. Şehirde kışın gelmesi ile başlayan odun ve kömür sıkıntısı fiyatların hızla artmasına neden olmuştur. Odunun kilosu 2 kuruşa, kömürün kilosu 7,5 kuruşa satılmış, fiyatların önceki senelere göre hayli yüksekliği tespit edilmişidir. Buna rağmen pazarda odun ve kömür bulunamamıştır. Şehirdekiler kışı çok zor şartlarda geçirmek zorunda kalmışlardır. Bu durumun sebebi ise orman idaresinin baltalıklardan köylülerin odun kesimine ve kömür yapımına müsaade etmemesi olarak gösterilmiştir.441

Adana’dan kerestecilik yapan H. Ökem, durumunu anlatmak için gazeteye bir mektup göndermiştir. Mektupta, orman kanununun görüşülmeye başlaması ile piyasada büyük bir tedirginliğin oluştuğunu, zaten bir süredir ormanlardan kereste imal edilmesine dahi izin verilemediğini, bu durumun ciddi bir krize dönüştüğünü açıklamıştır. Kereste ticareti yapanların ise içler acısı bir durumda olduğu gerçeğinin altını çizip bu durumun kaçakçılığı da kamçıladığını haber vermiştir. Aynı mektupta kereste fiyatının 20 liradan 45 liraya fırlamasının halkta, “baltayı eline alan herkesin

ormana fırlamasına” neden olduğu değerlendirmesinde bulunmasına neden

olmuştur.442

Ormanlardan odun ve kömür teminin ciddi oranda kısıtlanması ormanlarla ilgili yolsuzlukların da artmasına neden olmuştur. İstanbul Belgrat ormanlarında büyük bir rüşvet iddiasıyla ve vergi kaçakçılığı ile açılan dava İstanbul’da

439 Cumhuriyet gazetesi, 19 Birinci kanun1934. 440

Cumhuriyet gazetesi, 30 İkinci teşrin 1935.

441Cumhuriyet gazetesi, 18 İkinci teşrin 1935. 442Cumhuriyet gazetesi, 25 Temmuz 1936.

132 görüşülmeye başlanmıştır. Mahkeme, 3 milletvekili bir eski bakanın da bulunduğu toplam 107 sanıklı bir davadır. Davaya konu olan büyük bir şirkettir.443

Bununla ilgili haberler daha sonra basında yer verilmemiştir. Davanın sonuçlarıyla ilgili bir bilgimiz yoktur.

Hazırlanan orman kanunu hakkında dönem içerisinde birçok tartışma ve değerlendirmeler yapılmıştır. Bu başlıkta dergi ve gazetelerinde de çok miktarda haber ve yorum vardır. M. Ali Salih’in makalesi, orman kanununun içeriğinden ziyade hazırlanma şekli üzerinedir. Yapılan yorumda, Orman kanunu Millet Meclisi’nde son düzeltmeler yapıldıktan sonra çıkacaktır ancak Avrupa memleketlerinde herhangi bir konu hakkında kanun yapılırken alakadarların fikri sorulur. “Bizde henüz o seviyeye eremediğimiz için böyle şamil ve umumi bir rey

talebine hakkımız olamaz”.444

Şeklindeki değerlendirmesi dönemin siyaset üretmekteki ketum yapısını eleştirmesi bakımından önemlidir.

3116 sayılı Orman Kanunu’nun meclise sunulmadan önce hükümetin konu hakkındaki görüşlerini açıklayan Başvekil İsmet İnönü’nün verdiği bilgi ormancılık sanayisini rahatlatmaya dönüktür. Söylevinde özetle şu başlıkları değerlendirmiştir. Hiç şüphesiz ormanların korunması çok önemlidir. Bu koruma teşebbüsü orman sanayi ile at başı gitmelidir. Ülkemizdeki orman sanayi devlet kontrolünde sayılır. Çünkü ormandan kesilen her ağacı orman fen memurunun onayı ile olmaktadır. Bu usulün daha sıkı takibi çok büyük orman sahalarımızın korunması orman sanayisinin inkişafı ile yakından ilgilidir. Orman sanayimiz daha yenidir ve himayeye muhtaçtır. Devletçe bu sanayi korunmalıdır. Ormanların muhafazası ve korunması fikri hükümetçe yapılacak planlı tatbikatla birlikte orman sanayisi güçlenecek ve kendisine düşen vazifeyi ifa edecektir.445

Hükümetin ormanlar üzerinde 8 yıldır sürekli gündeme getirdiği yeni orman kanunu toplumun tüm kesimlerinin orman tahribatını da beraberinde getirmiştir. Özellikle dar gelirli köylülerin birkaç yıllık odun ihtiyaçlarını ormandan gidermek için harekete geçmiştir. Durum üzerine Ziraat Vekâleti bir genelge yayımlamıştır.

443Cumhuriyet gazetesi, 11 Mayıs 1935. 444

M. Ali Salih, “İktisadi program Karşısında Orman Kanunu ve Orman Siyaseti”, Orman ve Av, Sayı:34, 1931, s.9,10.

133 Genelgede: Cumhuriyet hükümetleri köylünün tüm ihtiyaçlarını karşıladığı gibi yasalara karşı gelenleri de cezalandıracaktır. Konu ile ilgili tüm müdürlüklere gereken önlemin alınması, varsa zararın belirlenmesi ve suçlulara kayıtsız kalanlarında cezalandırılmasını istemektedir Bu şeklide verilen emirlerin zamanla orman üzerinden şekillenecek olan sosyal huzursuzların da habercisi olmuştur.

Bu dönem mecliste yapılan bazı soru önergeleri halkın içinde bulunduğu ekonomik durumunu göstermesi bakımından önemli bilgiler içermektedir. Hükümet nezdinde ormanların korunması ve işletilmesi tartışılırken ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik gerçeklerden de bahsetmek gerekir. Sivas Mebusu Şemseddin Bey’in İktisat Vekâletine yaptığı soru önergesinde Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirinin ne kadar olduğunu öğrenmek istemiştir. Ziraat Vekili Celal Bayar’ın bu soruya verdiği cevapta, Mili Geliri ile ilgili kayıtların 1935 senesinden itibaren tutulduğunu daha önceki devrilere ait kayıtların olmadığını sadece tahinlerin olduğunu söylemiştir. Vekilin verdiği bilgiye göre:

Yıllar Toplam Yurtiçi Hasılası (Lira) Ziraat, Orman ve Av gelirleri toplamı (Lira) Kişi başına düşen milli gelir (Lira) 1927-28 1.605.000.000 (tahmini) --- 117 (tahmini) 1933-34 1.150.000.000 360.000.000 73 1934-35 1.250.000.000 399.000.000 78 1935-36 1.350.000.000 395.000.000 82

Kaynak: Cumhuriyet gazetesi, 29 Mayıs 1937.

Aynı yıllarında dünyanın diğer bazı ülkelerinde kişi başına düşen milli gelirler ise şöyledir: Romanya 177 lira, Yugoslavya’da 172 lira, Bulgaristan 101 lira, şimal (Kuzey) Amerika 1384 lira, İngiltere 784 lira, Almanya 574 lira, Fransa 480 ve İtalya’da 229 lira olduğunu belirtmiştir.446

1933 yılında İzmir Ticaret odasının yaptığı bir araştırmada, 5 kişilik bir ailenin aylık asgari geçim için 94–95 lira arasında bir paraya ihtiyaç duyduğu hesap edilmiştir(karşılaştırma yapmak için

134 ekmek 6 kuruş, tuz 10 kuruş, şeker ise 55 kuruş).447

Bu rakamlar toplumun nasıl bir ekonomik sıkıntı içinde olduğunu da göstermektedir. Orman köylülerinin özellikle toplumun en dar gelire sahip bir kesimi olduğu da hesap edilirse durumun vahameti anlaşılır.

2.7.1.Orman Davaları

1923–1937 yıllarına ait orman davalarının istatistiğini tutmadığı için bununla ilgi kesin rakamları bilinmemektedir.448 Ancak diğer kaynaklardan döneme ait birçok bilgiye ulaşmaktayız.

Orman davalarının temel dayanak tutanaklardır. İşte bu açıdan bu döneme ait, orman davalarında tutulan tutanakların içeriğine kısaca bir bakmakta fayda vardır. Ormancı Tahribat Zabıta Vakası Örneği adıyla tutulan resmi evrakın içeriğinde bulunan bilgiler şu şekildedir: Orman muhafaza memuru, hangi ay hangi gün, nerede, nasıl bir durumda olaya şahit olduğunu hakkında kısa bir açıklama yapılır. Suçlunun kimliğini tam olarak açıkladıktan sonra olaya şahit kişilerin bulunduğu karyelerdeki insanlardan olayla ilgili bilgi alır ve tutanağa kaydedilir. Daha sonra, olaya şahit olan diğer köylüler yazılır. Şahitler huzurunda bu zabıt vakasını olay yerinde hazırlanıp imzalanır. Tutanağın üst kısmında Tahribat Zabıta Varakası yazılır, altında ise cinsi, kantar, devre, irtifa, adet, m3

ve dm3 gibi tahribata konulan eşcara ait teknik bilgiler yazılır. Tutanağın en altına şahitlerin adları ve imzaları, suçlunun adı ve imzası, orman muhafaza memurunun ve bölge orman müfettişinin adları imzaları ile zabıta varakası tamamlanmış olur.449

Bu tutanak tek başına mahkemece geçerli değildir. Tutanakta suçlunun kimliğini tam tespit edecek tarzda olmalıdır. Aksi takdirde hâkim karşısına gelen dava başlamadan biter. Zabıt vakasında orman muhafaza memurunun şahsi görüşüne yer verilesi yasaktır. Zabıt vakası herkesin ikna olacağı kadar açık ve net olmalı aksi takdirde suçlu mahkemeye çıkacağını bilip her türlü tedbir ve suçunu örtme girişiminde bulunabilirdi. Bu tutanaktan da anlaşılacağı gibi dönem şartlarında bunun uygulanması pek mümkün görünmemektedir. Bu yüzden orman zabıtlarında en çok görülen olay zabıt

447

Cumhuriyet gazetesi, 18 Aralık1933.

448 M. Ali Salih, “Orman Davaları II”, Orman ve Av, Sayı:58, 1934, s.15.

135 vakasında suçlunun kimliğini gizlemesidir. Çoğu zaman tahribatı suçüstü yakalayan orman muhafaza memuru, suçlunun kim olduğunu tespit etmesi mümkün olmayabiliyordu.450

1937 yılı öncesi, orman davaları 1869 Orman Nizamnamesi’ne göre uygulanmıştır. Bu yasaya göre orman davaları 6 aylık acil kovuşturma ve soruşturma sürecinde çözülmesi gereken davalardandır. Davalar bu süre içerisinde karara bağlanmadıkça ya da suç duyurusunda bulunmadıkça zaman aşımı kapsamına girmektedir. Ayrıca orman davalarında tahkikat da yasal zorunluklardandır. İşte bu iki şart (zaman ve tahkikat) orman suçlularının kısa zamanda düşmesine ya da beratına neden olmuştur. Örneğin devlet ormanlarından izinsiz ağaç kesen Şerif Oğlu Sabri, Hasan, Hüseyin ve Şevki’ hakkında 332 lira 25 kuruş para ile cezalandırılması konusunda açılan dava Bursa Sulh Ceza Mahkemesinde görülerek karar bağlanılmıştır. Kararda sanık suçsuz bulunarak serbest bırakılmıştır. Orman Umum Müdürlüğü davayı temyiz mahkemesine havale etmiş, mahkeme de davanın mahiyeti itibarı ile af kanununa ve tahkikatın yapılmadığı gerekçesiyle beratına hükmetmiştir. Dönem itibariyle konuya müteallik gazetelerde az da olsa haberlere rastlanmaktadır. Örneğin: Nisan 1936 tarihi itibari ile devlet tarafından orman tahribatından dolayı 6 dava açılmıştır.451

Orman davalarında bazı ilginç bilgilere de şahit olunmaktadır. Çok az sayıdaki orman muhafaza memurlarının içine bulundukları durumu ve ormanların sahipsizliğini gözle önüne sermektedir. Görülen bir davada hakimin sorduğu soruya orman muhafaza memuru, korumakta olduğu alanın Karadağ Krallığı alanına eş

değer olduğunu, bunu tek başına nasıl koruyabileceğini hâkime sormuştur.452

Az sayıdaki orman muhafaza memurunun ormanları korumak için var gücüyle çalıştığına dair bazı haberler de bu dönemde basına yansımıştır. Bolu vilayeti Gerede kazasında orman tahribatı denetlenmediğine dair iddialar üzerine bir açıklama yapılmıştır. Açıklamada, haberde söylendiği gibi bölgede orman tahribatının çok olmadığını köy yakınlarındaki kavak ve meşe baltalıklarının yapraklarından köylülerin yararlandığını, ormanların başıboş bırakılmadığını belirtip, orman

450

A. Galip, “Orman Cürümlerini Takibi”, Orman ve Av, Sayı: 20, 1929, s.1,2.

451Cumhuriyet gazetesi, 15 Mayıs 1936. 452Cumhuriyet gazetesi, 18 Şubat 1936.

136 muhafaza memurlarının dikkatli çalışması sonucu 1935 yılı için yasak kesim ve diğer suçlardan ötürü toplam 12 bin liralık ceza kesildiği bilgisini vermiştir.453

Orman davalarının bir kısmı ise orman teşkilatında yaşanan sorunları içermektedir. Edremit orman mühendisi Ferit Bey işten el çektirdiği bir muhafaza memuru tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Bu haber üzerinde yorum yapan

Orman ve Av dergisi, “Bir orman muhafız bıçağı ile öldürülmesi ormancılık

tarihine kayıt edilecek ilk çirkin ve menfur bir hadisedir. Bu gibi adamlar devlet otoritesini nizamını bozan hüviyetsiz muhriplerdir. Tabi cumhuriyetin yüksek adalet mahkemesinde cezalarını bulacaklardır.”454

şeklindeki yorumları ile mesleki iç dayanışmayı teşvik etmeye çalışmıştır. Katledilen Orman Fen Memuru Ferit Bey’in katili, sabık orman memuru Muhittin Bey, öldürülmesine neden olarak söylediği sözler, sen beni rızkımdan ettin be de seni canından edeceğim şeklindedir.455

Bazı Orman Umum Müdürleri, makamlarının verdiği yetkilerde rüşvet suçlamasıyla davalık olmuşlardır. Bunlardan biri de Bursa Orman Umum Müdürü Suphi Bey’dir.456

Rüşvet almaktan mahkemeye çıkan Suphi Bey’in avukatı müvekkilinin devleti kâra geçirdiğini iddia etmiştir.457

Ancak mahkeme, Suphi Bey hakkında bir yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.458

Benzer bir olay da Çorum vilayeti Sungurlu kazasında meydana gelmiştir. Kereste ticareti yapanların kesecekleri ağaçların memurlarca damgalanması gerekmektedir. Bu işi orman memurları yapmaktadır. Yetkisini haksız kazanç elde etmek amacıyla kullanan bazı memurlar, rüşvet almışlardır. Sungurlu Orman muhafaza memuru Mehmet Bey de damgalama işinde yaptığı sahtecilik ve rüşvetten işten el çektirilen memurlardandır.459

Orman işlerinde çalışan işçiler de yaşamış oldukları sorunlar bu bağlamda değerlendirilebilir. Hak ettiği maaşını bir türlü alamayan Orman Muhafaza İşçisi Taşlıcalı Mehmet Nuri, gazeteye verdiği ilanda, Ziraat Vekâleti muhasebe

453

Cumhuriyet gazetesi, 22 Birinci teşrin 1935.

454

“Zavallı ve genç bir arkadaşımızı vurdular”, Orman ve Av, , Sayı:45–46, 1931, s.32.

455

Cumhuriyet gazetesi, 27 Şubat 1932.

456Cumhuriyet gazetesi, 6 Ağustos 1935. 457

Cumhuriyet gazetesi, 5 Birinci teşrin 1935.

458 Cumhuriyet gazetesi, 19 Birinci teşrin 1935. 459 Cumhuriyet gazetesi, 5 Kânunuevvel 1932.

137 müdürlüğünce ödenmesi gereken parasının unutulması üzerine zor duruma düştüğünü, parasının ödenmesi için vekâlete ricada bulunmuştur.460