• Sonuç bulunamadı

Operasyonun Meşru Müdafaa Hakkının Öngördüğü Silahlı Saldırı

A. Afganistan’a Kalıcı Özgürlük Harekâtı’nın Uluslararası Hukuk Açısından

1. Operasyonun Meşru Müdafaa Hakkının Öngördüğü Silahlı Saldırı

Öncelikle devletlerin silahlı saldırılar karşısında bireysel ya da kolektif meşru müdafaa haklarının bulunduğunu ifade eden BM Antlaşması’nın 51. maddesini hatırlamakta yarar vardır. Söz konusu madde şöyledir:

“Bu Sözleşme’nin hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru müdafaa hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru müdafaa hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Sözleşme gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.”76

Madde bu hükmüyle zaten doğal olarak var olan meşru müdafaa hakkını tanıdığını ifade etmekte; diğer yandan bu hakkın doğması için söz konusu saldırının mutlaka “silahlı” bir saldırı (armed attack) olması gerektiğini öngörmektedir. Maddenin meşru müdafaa hakkına ilişkin son hükmü ise, hakkın yasal kullanımı için zaman sınırına ilişkindir. Buna göre, meşru müdafaa hakkı kapsamında aldığı önlemleri BM Güvenlik Konseyi’ne bildirme yükümlülüğü olan üye devlet, bu hakkını Konsey’in uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanması ve korunması için gerekli önlemleri almasına kadar kullanabilecektir.

Saldırı ile silahlı saldırı kavramları da tıpkı terör ve terörizm kavramları gibi hem üzerinde uzlaşma sağlanması zor hem de zaman zaman birbirleri yerine kullanılan kavramlardır. Oysa saldırıdan daha dar kapsamlı olan silahlı saldırı, mağdur devletlere meşru müdafaa hakkına dayalı münferiden kuvvet kullanma yetkisi verirken; saldırı kavramının böyle bir niteliği yoktur.77 Ancak doktrinde saldırı ve silahlı saldırı kavramlarının birbirleri yerine kullanılmasına yönelik anlam karmaşası

76 BYERS, Michael: Soykırımdan …, s. 220.

sürmektedir. BM Antlaşması’nda tanımlanmamış olan saldırı kavramı, uzun çalışmalar sonucu 1974 yılında 3314 Sayılı Saldırı Tanımı Kararı’nın 1. maddesinde genel şekliyle şu şeklide tanımlanmıştır:

“Saldırı, bu Karar’da belirtildiği şekilde, bir devlet tarafından bir başka devletin egemenliğine, ülkesel bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına karşı ya da Birleşmiş Milletler Antlaşması’na aykırı herhangi bir şekilde kuvvet kullanılmasını ifade eder.”78

1974 Saldırı Tanımı Kararı’nın 2. maddesinde ise, silahlı kuvvete ilk başvurmanın eylemin bir saldırı eylemi olduğunun ilk kanıtı olabileceği kabul edilmiştir. Ancak bu durumda da şartlar gereği Güvenlik Konseyi’nin herhangi bir eylemin saldırı olmadığına karar verme yetkisine sahip olacağı belirtilmiş; madde 3’te ise saldırı olarak kabul edilen filler sıralanmıştır.79 Ancak BM Antlaşması’na uyumlu şekilde yapılmış olan bu tanımın bağlayıcılığı olmamakla birlikte söz konusu 1. maddenin silahlı saldırı kavramını değil; saldırı kavramını açıkladığına dikkat çekmek gerekmektedir.

Silahlı saldırı kavramının tanımlaması sorunu bir yana; meşru müdafaa hakkına dayanarak kuvvet kullanma konusunda önemli olan söz konusu eylemin boyut ve etkileri açısından silahlı saldırı ölçüsüne ulaşmış olmasıdır. Zira silahlı saldırılar, yöneltilen hedeflerde büyük yıkım ve kayıplara yol açmaktadır. Ayrıca BM Antlaşması’nın İkinci Dünya Savaşı döneminin uluslararası güvenlik şartları gereği, sadece devletlerin silahlı saldırı gerçekleştirebileceği düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır. Bu nedenle meşru müdafaa hakkının sadece devletten devlete olan silahlı saldırıları kapsadığı görüşü oluşmuştur.80

Ancak bu görüşler, 11 Eylül sonrası dönemde büyük ölçüde değişmiş ve terör örgütlerinin gerçekleştirdikleri eylemler de boyutu ve etkisi itibariyle silahlı saldırı

78 ACER, Yücel: Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, Roma Yayınları, Ankara-2004, s. 98-99. 79 ACER, Yücel: Uluslararası Hukukta Saldırı …, s. 99.

haline gelmişse, mağdur devlete meşru müdafaa hakkı kapsamında kuvvet kullanma yetkisinin doğduğu genel kabul görmeye başlamıştır.81

Bu bağlamda, 11 Eylül Saldırıları’nın bir silahlı saldırı olarak kabul edilmesi ise, gerek yöneltildiği hedefler, gerekse gerçekleştirilme tarzı ve neden olduğu can ve mal kayıpları açısından değerlendirildiğinde mümkün görünmektedir. ABD’de iç sefer yapan yolcu uçaklarının, içindeki yolcularla kaçırılmasının ardından bir bomba gibi kullanılarak, Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Savunma Bakanlığı Pentagon gibi ABD’nin en önemli ekonomik ve askeri merkezlerinin binalarına çarptırılması, 11 Eylül Saldırıları’nın boyutları itibariyle diğer terör saldırılarından farkını ortaya koymaktadır.

Özellikle Pentagon başta olmak üzere kamu binalarına yönelik saldırlar doğrudan devletlerin egemenliğinin ihlali olarak nitelendirilmektedir.82 Ayrıca saldırı için hedef seçilen Dünya Ticaret Merkezi’nin tamamen çökmesi ve Pentagon binasının hasar görmesi sonucunda, yaklaşık 3000 kişinin hayatını kaybettiği ve milyonlarca dolar zararın meydana geldiği dikkate alındığında, 11 Eylül Saldırıları’nın, bir devletin silahlı kuvvetlerinin gerçekleştirebileceği büyüklükte olduğu görülmektedir. Öyle ki; 11 Eylül Saldırıları’nda ölenlerin sayısının benzer şekilde Japon intihar uçaklarıyla ABD’ye yönelik gerçekleştirilen Pearl Harbor saldırısında ölen kişi sayısından fazla olduğu bilinmektedir.

11 Eylül Saldırıları’nın silahlı saldırı olarak nitelendirilmesi konusunda meşru müdafaa hakkına ilişkin şartlardan en önemlisini sağlamış olduğunu kabul eden ABD, aynı zamanda operasyonun başladığı gün, 7 Ekim’de BM Güvenlik Konseyi Temsilcisi Negroponte aracılığıyla sunduğu mektupla Konseyi bilgilendirme sorumluluğunu da yerine getirmiştir. Bu da ABD’nin Afganistan Operasyonu’nun hukuki meşruluğunu şekil yönünden güçlendirme çabası olarak değerlendirilmektedir.

81 KAYA, İbrahim: Terörle Mücadele …, s. 174. 82 TOPAL, A. Hamdi: “Uluslararası Hukukta …”, s. 263.

Sonuç itibariyle, 11 Eylül Saldırıları’nın boyutu ve etkisi itibariyle ABD’ye yönelik gerçekleşmiş bir silahlı saldırı olduğu, bazı görüş farklılıklarına rağmen genel kabul görmüştür. Ayrıca bir eylemin saldırı olarak nitelendirilemeyeceğine karar verme yetkisine sahip olan BM Güvenlik Konseyi de 11 Eylül Saldırıları’nın hemen sonrasında aldığı 1368 ve 1373 sayılı kararlarla, söz konusu saldırıları uluslararası güvenlik ve barışa karşı bir tehdit olarak nitelendirmiş ve meşru müdafaa hakkına atıfta bulunmuştur. NATO da benzer şekilde bu saldırıları silahlı saldırı olarak kabul ederek 5. madde çerçevesinde harekete geçme kararı almıştır.