• Sonuç bulunamadı

1.3. Eserleri

2.1.1.3. Olay Örgüsü

Hasan Ali Toptaş’ın roman estetiği konusundaki yenilikçi tavrının ilk nüvelerini taşıyan Sonsuzluğa Nokta romanı, farklı kurgu yapısıyla dikkat çeker. Romanın özgün kurgusu, yazarının yapıtın biçimsel yapısına gösterdiği özeni ortaya koyduğu gibi bundan sonraki eserlerinde izleyeceği doğrultu konusunda da ipuçları verir. Başlangıçların sona, sonların başlangıca eklenerek döngüsel bir biçim oluşturduğu romanda kurgu, işlenen temaları destekleyerek bütünler. Kurgu ve içeriğin “organik” (Gümüş, 2011: 195) bir bütünlük oluşturduğu anlatıda yapı, temaların biçimsel ifadesi olacak şekilde tasarlanmıştır.

Eserde olay örgüsü, iki ana eksende akan olayların anlatının sonunda birbirine eklenmesiyle oluşturulmuştur. Olay örgüsünün üzerinde bina edildiği bu eksenler, romanın bitiminde bir bütün oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Yazar; anlatı boyunca,

“metin halkası” (Aktaş, 2005: 51) olarak değerlendireceğimiz her iki kol arasında iç

dikişlerle bağlantılar kurduğu gibi yazınsal araçları başarılı biçimde kullanarak “gizem

ya da şaşırtma ögesi”ni (Forster, 1985:130) romanın sonuna kadar saklamayı bilmiştir.

Olay örgüsünü oluşturan iki metin halkasının birincisinde; romanın başkahramanı Bedran’ın kasabadan ayrılışından başlanarak kentte yaşadıkları ve kamyonla kaza yapışına kadar geçen olaylar anlatılır. Merkezinde Bedran’ın karısıyla olan ilişkisinin yer aldığı ikinci metin halkası ise geçirdiği kazadan sonra yatağa mahkûm olan kahramanın eline aldığı silahla beklemesine kadar geçen psikolojik süreci konu alır. Simetrik bir yapı oluşturacak şekilde tasarlanmış olan bu iki anlam ünitesi, eş zamanlı olarak anlatılır. On dört bölümden oluşan romanda olaylar, her bir bölümde sırasıyla iki koldan bir diğerine geçilerek aktarılır. Olay örgüsünün bu şekilde, her bölümde ayak değiştirerek ilerlemesi romanın ritmik bir akış düzenine sahip olmasını sağlamıştır.

Belirttiğimiz iki ana kol ile birlikte, metin halkaları içerisinde parçalı olarak anlatılan kahramanın geçmişi ise romanın alt bir düzleminde akan diğer bir kolu oluşturur. Geriye dönüşler, metin halkalarının akış yönünü kırmakla birlikte kronolojik bir düzen dâhilinde gerçekleştirilmiştir. Dikkatli bir şekilde bakıldığında bu geriye dönüşlerin, iki ana anlam ünitesini bozmayacak şekilde yapıldığı görülür. Her bir halkada, onun oluşturduğu anlam birliğiyle ilgili geçmiş yaşantılar anlatılır ve bu yaşantılar sonrakilerle birleştirilerek döngüsel bir yapının oluşması sağlanır.

Başkahraman Bedran’ın kasabada geçen yılları ve geldiği kentte yaşadıklarının bulunduğu metin halkasının ilk “mana birliği”ni (Aktaş, 2005: 51) kahramanın kasabadan kente yaptığı yolculuğu oluşturur. Bedran, çocukluk ve ilk gençlik yıllarına dair hatırladığı mutsuz anılar ile belirsizliklerle dolu bir geleceğin yarattığı korkular arasında kasabadan kente doğru yol almaktadır. Babasının gölgesinde yaşamaktan bıkan kahraman; onun sevgiden yoksun, katı davranışlarıyla örselenen çocukluk ve gençlik yıllarını geride bırakıp yeni bir hayata başlamak ister. Bedran’ın geçmişini unutma,

ondan kurtulma isteği olay örgüsünü oluşturan en önemli “entrika gücü unsuru”dur (Bourneur-Quellet, 1989: 38). Çatışma yaratarak aksiyonun oluşmasını ve ilerlemesini sağlayan bu gücü yazar, oluşturduğu imge ağıyla güçlendirmiştir.

Bedran, kendisiyle aynı kasabadan olan arkadaşı Turan’ın evine gitmek üzere terminalde iner. Yanında getirdiğini hatırlamadığı bavulunu, muavinin kendisine vermesiyle kurtulmak istediği geçmişinden kaçamayacağını ve onu gittikçe ağırlaşan bavulu gibi hep yanında taşıyacağını düşünür. Terminaldeki kalabalık, egzoz kokusu ve taksisine bindiği şoför, babasını ve geçmişini hatırlatır. Önceleri kamyon şoförlüğü yapmış olan Bedran’ın babası, eve çok seyrek gelir. Bedran, kardeşi ve annesi sürekli babanın eve gelmesini bekler. Baba sevgisinden yoksun geçen bu yıllardan sonra

“kamyonetten bozma, portakal renkli, yaşlı bir minibüs” (SN, 63) alınır. Ailenin bir

ferdiymiş gibi davranılan bu minibüs sürekli arızalanır. Aile, geceler boyu soğuk ve karanlıkta minibüsü tamir etmeye çalışır. Minibüse gösterilen bu özen ve sevgi Bedran’ın ona karşı bir nefret geliştirmesine neden olur. Yaz aylarında sabah erkenden kalkıp babasına muavinlik yapmak ona işkence gibi gelir.

Kahraman; babasının davranışlarını sürekli izlediğini ve bir not verdiğini düşündüğü için özgürce hareket edemez. Muavinlik yaparken minibüsteki yolculardan, paralarını bir türlü tam olarak toplayamaz. Tam yolculardan ücretlerini toplayacağı sırada yolcular uyuyormuş gibi yapar ve Bedran onları uyandıramaz. Babası ise bu konuda Bedran’ı gözünü dört açmamakla, beceriksizlikle suçlar. Babasının bu engelleyici ve suçlayıcı davranışları karşısında başarısızlık ve yetersizlik duygularına kapılan kahraman, kendisini evdeki silahla öldürmek ister.

Geriye kırılmaların daha fazla olduğu bu ilk mana birliğinde, Bedran’ın kasabadan ayrılma sebepleri ortaya konulduğu gibi okuyucunun kahraman hakkında bilgilenmesine de olanak sağlanır. Bu birlikteki olaylar şu şekilde devam eder: Terminaldeki kalabalıktan korkan Bedran, ezilme korkusuyla geçirdiği öğrencilik yıllarındaki milli bayramları hatırlar. Kalabalığın arasından kaçmak istediği bu bayramlarda babası, törene katılan diğer kişiler gibi çocuğuyla gurur duyduğunu ona hissettirmez. Oğluna karşı ilgisizdir. Bu “reddedici” (Geçtan, 2009: 51) davranışı, Bedran’ın kalabalık içerisinde kendisini güvende değil “yapayalnız ve korunmasız”

(SN, 54) hissetmesine neden olur. Bedran, milli bayramlarda kasabadaki nahiye müdürünün hiç kimseyi umursamayıp yaptığı gibi dağlara kaçmak ister. Hiç kimseyle konuşmayan, herkesin şüpheyle baktığı gizemli bir kişi olan nahiye müdürü gibi o da kuralları ve alışkanlıkları çiğneyip dilediklerini özgürce yerine getirerek kendi olmak ister.

Kahramanın geçmişinin parçalı bir şekilde aydınlatıldığı bu bölümde, Bedran ve babası arasındaki ilişki anlatılır. Babanın gerçek sevginin sıcaklığını taşımayan, engelleyici, reddedici ve baskıcı tutumu Bedran’ın ona karşı düşmanlık beslemesine ve ondan nefret etmesine neden olur. Çocukluk yaşantılarının yaşamında derin izler bıraktığı kahraman, kendini değerli ve yeterli hissetmenin yarattığı güven duygusunu yaşayamaz.

Kente gelen kahramanın iş bulma süreci belirlediğimiz birinci metin halkasının diğer bir mana birliğini oluşturur. Kentte, Đsvan ve Kıvırcık Saçlı dediği iki öğrenci arkadaşıyla kalan Turan’ın evine gelir. Babasından ve kasaba hayatının dar ve boğucu havasından kaçıp benliğini özgürce ortaya koyabileceği bir yerde yaşamak için kente gelmiş olan Bedran, burada da aradığı huzurlu ortamı bulamaz. Kent, siyasi hesaplaşmaların kanlı kavgalara dönüştüğü, herkesin birbirine şüpheyle baktığı, karmaşa ve gerginliğin hâkim olduğu karanlık ve kaotik atmosferiyle bir arı kovanı gibi kaynamaktadır.

Bedran, üniversite öğrencilerinin kaldığı bodrum katındaki evde, kendisini daha çok Đsvan adlı kişiye yakın hisseder. Đsvan sessizliği, içe dönüklüğü ve dalgın tavırlarıyla Bedran’ın kendisini yanında huzurlu hissettiği tek kişidir. Bu kahraman; hafta sonlarında, kentte yaşadığı halde hala köy özlemi çeken teyzesinin yanına gider. Teyzesinin Asuman ve Gülderim adlı iki kızı vardır. Bedran, Đsvan’ın üniversite öğrencisi olan Gülderim’e âşık olduğunu düşünüp her ikisinin beraber geçirdiği zamanlarla ilgili hayaller kurar.

Kahraman, kente uzun süre iş arar. Đnsanların iş bulabilmek için siyasi partileri kullandıkları, siyasi kimliklerini değiştirdikleri ve rüşvet verdikleri bu dönemde o, işe alınmak için sergilediği göze girme ve yeteneklerini ortaya koymaya çabalarını ikiyüzlü

ve tiksindirici bulur. Đş başvurularında geçmişiyle ilgili bilgiler veren Bedran, kendisini takip eden geçmişinden kaçamadığını görür. Öz geçmişiyle ilgili bilgiler verirken babasına ve dayısına dönüştüğünü hisseder. Bir ara, çaresizlik duygusu içerisinde kasabaya döner. “Herkes gibi olamadın gitti!” (SN, 110) diyen babasının tüm davranışları, Bedran’a kendisine yapılan bir eleştiri olarak görünür. Kasabalıların kendisine “yelken kulaklı bir uyumsuz” (SN, 117) gözüyle baktıklarını düşünür. Burada kısa bir süreliğine kaldıktan sonra tekrar kente geri döner.

Bedran, “dönüp duran paslı bir çember” (SN, 117) olarak nitelendirdiği hayatta, sürüp giden alışkanlıklar içerisinde kaybolup giden insanlar gibi yaşamak istemez. Büyük bir uyumsuzluğun hâkim olduğunu gördüğü toplumda “yelken kulaklı bir

uyumsuz” (SN, 117) olmaktan memnundur aslında. Uyumsuzluğunun kanıtı olarak da

toplumsal baskılardan uzak bir hayat sürdüren üniversite öğrencilerinin kaldığı bodrum katındaki eve uyum sağlamasını görür.

Bedran’ın iş bulması ile gelişen olaylar diğer bir mana birliğini oluşturur. Kıvırcık Saçlı dediği ev arkadaşı, ona hediyelik eşyaların yapıldığı bir dükkânda iş bulur. Bedran, “boşlukta savrulup duran uyumsuz bir görüntü olmak”tan (SN, 136) kurtulduğu için mutludur. Fakat bir taraftan da “çoğunluğun işlettiği kocaman bir

uyumun parçası” (SN, 137) olduğu için de herkes gibi olma korkusu içerisindedir.

Kahramanın sürekli hatırlayarak huzursuz olduğu geçmişi, olay örgüsünde “iç

gerginliğe” (Bourneur-Quellet, 1989: 39) sebep olarak aksiyonu diri tutar. Şehirde

gezerken yolu sanayi çarşısına düşen kahraman; kamyon kasalarını, hızar seslerini ve kriko üstünde duran otomobilleri görünce babasını hatırlar. Bedran’ın ilkokulu bitirdikten sonraki yıllarda, aile yoksulluk yıllarını geride bırakmıştır. Baba, minibüslerinin yanına bir de kamyon alır. Bedran’a göre babası “kaza yapma yeteneği” (SN, 141) olduğu için bu kamyonu almıştır. Minibüsle yolculuk yaparlarken önlerinde deli gibi yol alan ve kaza yapıp şoförünün ölümüne sebep olan bu kamyona babası sevdalanmış gibidir.

Kamyonla sefere çıkıp yine uzun süre eve gelmeyen baba, minibüs ve kamyondan kazandığı parayla “kanarya sarısı, küçük bir otomobil” (SN, 142) alır. Bu

arabalardan birini kullanan baba, diğerlerini kasaba meydanına bırakır. Kasabalılar, babanın kontak anahtarını üzerinde bıraktığı arabaları diledikleri gibi kullanır. Bedran ve annesi bu duruma sinirlenip olup biteni babaya anlatsalar da baba onları umursamaz. Bedran, bir süre sonra babasının bu arabaları başkalarının kaza yapması için aldığını düşünür. Çünkü o, arabalarını izinsiz alıp işlerini yürüten kişilerin kaza yapmasından derin bir zevk alır gibidir. Bedran, başkalarının kaza yapması için arabaları kasaba meydanına bırakan ve yapılan kazarı dinlemekten zevk alan babasını Azrail’e benzetir. Azrailleşen babasına, ölümün şekline ve hızına yetişemeyeceğini göstermek için kardeşi ve arkadaşlarıyla birlikte otomobillerine binip kaza yapar.

Romanda dramatik aksiyonun yükselmesini sağlayan olay, Bedran’ın derin bir sevgi duyduğu Đsvan’ın siyasi bir cinayete kurban gitmesidir. Bedran ve Kıvırcık Saçlı, siyasi kargaşa içerisinde bir istismara uğramaması için teyzesinin kızlarıyla birlikte Đsvan’ın cesedini köyüne götürür. Gece yaptıkları bu yolculukta kahraman, minibüsün şoförlüğünü yapar. Đsvan’ın ölümünün ardından o da yaşamak istemez. Sürdüğü kamyonla kaza yapıp ölmek ister. Fakat Gülderim onu uyarır. Bu uyarı anlamlıdır. Çünkü Bedran’ın bundan sonraki hayatında etkili olacak kişi Gülderim’dir.

Bedran’ın yeni bir işte çalışmaya başlaması, burada geçirdiği yalnız günler boyunca kimi zaman Meftune adlı arkadaşı kimi zaman ise hayalinde tasarladığı sevgililerle kurduğu ilişki ve Gülderim’le olan yakınlaşması birinci metin halkasının diğer bir mana birliğini oluşturur. Bedran, Đsvan’ın ölümünden sonra iki gün işe gitmeyince kovulur. Fakat bu işte çalışırken tanıdığı ve yakınlık duyduğu arkadaşı Meftune, ona sanayi çarşısında bir kurtarıcı araçlar bürosunda iş bulur. Bedran, burada dilediği gibi yalnız olsa da sanayi çarşısı ona çocukluk yıllarını hatırlatır.

Kahraman, Đsvan’ın ölümünden sonra artık kalamayacağını düşündüğü bodrum katını bırakıp çalıştığı büroya yerleşir. Müşterilerin hiç gelmediği büroda yalnız kalan Bedran, buranın yanındaki boş evle ilgili hayaller kurar. Bu evde Bendegül adlı bir kızın ablasıyla birlikte yaşadığını düşler. Gülderim isminin aynadaki yansıması gibi duran bu hayali kişi, kahramanın kafasında yarattığı ideal sevgilidir. Bu arada Bedran’ın büroya sık sık gelen Meftune’yle ilişkisi gelişir. Toplumla uyumlu bir görüntü sergilese de

Meftune, aykırı bir kişiliğe sahiptir. Onun bu aykırılığı Bedran’ın ona yakınlık duymasına sebep olur.

Bedran, Đsvan’ı düşünerek yaptığı bir gezi sırasında Gülderim ve Asuman’ın evine gider. Kızların annesi ölmüştür ve Gülderim üniversiteyi bırakmıştır. Đçinde bulundukları zor durum Bedran’ı onlara yakınlaştırır. Bedran, Gülderim’le birlikte ev arar. Onunla birlikte olmak kahramanı mutlu eder. O, Đsvan’ı ve hayali sevgilisi Bendegül’ü hatırlatmaktadır. Aralarındaki ilişki bir süre sonra daha da gelişir.

Büroda geçirdiği yalnız günler Bedran’ın hayal ve gerçeği karıştırmasına neden olur. Briket odasının karşısındaki evde Ayla adlı bir kızın kendisini takip ettiğini görür. Bedran’ın daha sonra tanıştığı bu kız, tıpkı Gülderim gibi ablasıyla birlikte bir bodrum katında yaşamaktadır. Bedran’ın Ayla ile yaşadığı birliktelik muğlâktır. Belirsizlik ve kahramanların birbirine dönüşmesi, yazarın daha sonraki romanlarında hâkim unsur olacaktır.

Bu metin halkasındaki son mana birliği bağlayıcı niteliktedir. Buradaki vakalar olay örgüsünün diğer bir kolunu oluşturan metin halkasının başlangıcını oluşturur. Yazar, her iki halkayı birbirine bağlayan gizem unsurunu romanın sonuna kadar saklayarak başarılı bir eklemleme gerçekleştirir. Burada, ikinci metin halkasındaki “Bedran kiminle evlidir?” ve “Nasıl bir kaza sonucu yatağa bağlı kalmak zorunda kalmıştır?” soruları cevaplandırılmıştır. Bunların yanında anlatının başında kasabadan ayrılan kahramanın buradan ayrılmasına sebep olan süreç de netleşmiştir.

Zamanda bir atlatmanın gerçekleştiği mana birliğinde olaylar “Gülderim’le

evlenişimizin ikinci yılıydı.” (SN, 189) cümlesiyle başlar. Bedran’ın çalıştığı prefabrik

büro yıktırılınca Fahir Ağabey dediği patronu onu işsiz bırakmaz. Üstü sac levhalarla örtülü bir barakada çalışmaya başlar. Burada günlerce hiçbir şey yapmadan oturan Bedran’ın yaptığı belirli bir iş yoktur. Fakat bir gün patronu Fahir Ağabey, Bedran’ın gizlediği sürücü belgesini görür ve onu kurtarıcı araçlardan birinin şoförü yapar. Hiç istemediği halde babasının mesleğini yapmak zorunda kalan kahraman, onu sürekli takip eden geçmişinden kaçamamanın çaresizliğini yaşar. Hayat, onu babasına benzemeye mahkûm etmiştir.

Bedran, bir sonbahar günü kurtarıcı aracıyla bir kaza yerine giderken uğradığı benzin istasyonunda yanına aldığı yedi sekiz yaşlarındaki bir çocukla yol alır. Bu sırada kendisini babasına, çocuğu ise kendi çocukluğuna benzeten kahraman, ortaokulu bitirip liseye kaydolduğu yılları hatırlar. Bu yıllarda babası şoförlüğünü yaptığı minibüsü umursamaz bir biçimde kullanmaktadır. Kaza yapmamaları için Bedran, babasını uyanık tutmaya çalışır; kimi zaman direksiyonu kendisi tutar. Tıpkı o yıllardaki gibi kendisini direksiyon başında çaresiz hisseden kahraman, yanında oturan çocuğun babasına dönüştüğünü düşünür. Direksiyonu çocuğa verir ve kaza yaparlar. Kaza, geçmişinin sürekli kendisini takip etmesine ve hayatın onu babasına benzemeye zorlamasına koymak istediği bir noktadır. Bu sonlandırış, Bedran’ın yaşamını değiştirse de kahraman, farklı bir hayat içerisinde geçmişinde yaşadıklarını tekrar yaşar. Bir kısırdöngüye dönüşen hayat, Bedran’ı aynı senaryoda hep aynı rolü oynamaya zorlar.

Romanda olay örgüsünün diğer bir ayağını oluşturan metin halkası başkahramanın kaza geçirdikten sonra yaşadıklarını konu alır. Bu halkadaki “aksiyon

çizgisi”ne (Eronat, 2010: 39) ivme kazandıran ve yön veren çatışma unsuru, Bedran’ın

karısıyla olan ilişkisidir. Yatağa mahkûm yaşayan kahramanın devinimden yoksun, yalnız hayatı olay örgüsünün, onun hatırladığı geçmiş olaylar ve kendi içinde yaşadığı çatışmalar üzerine kurulmasına neden olmuştur.

Bedran, karısı ile olan ilişkisi üzerine düşünür. Eşiyle aralarında evliliklerinin ilk yıllarındaki manevi birliktelik yoktur artık. Karısının sahip olma hırsıyla eve sürekli eşya alması, Bedran ile arasında bir çatışmanın doğmasına neden olur. Gittikçe artan eşya alma isteği eşinin tatmin edemediği tutkularının bir yansıması olduğu gibi aralarındaki sevgi, güven bağının giderek tükendiğinin göstergesidir. Oysa birlikteliklerinin ilk yıllarında Bedran, karısının diğer insanlardan farklı bir kişiliğe sahip olduğunu düşünür. Ona göre eşi aykırı davranışları ve ince fikirleri olan, toplumun dayattığı anlayışlara, kurallara hapsolmayan bir birisidir. Edebiyata olan tutkularının paylaşımlarını çoğaltarak birbirlerine olan sevgilerini arttırdığı bu ilk dönemlerde karısının, iletişimsizliğin, sevgi ve güven eksikliğinin işareti olan ve eşya alma şeklinde beliren sahip olma hırsı yoktur.

Mekânın bir kişiliğe bürünerek psikolojik zeminli bir çatışma yaratıp olay örgüsündeki aksiyon dalgasını hareketlendirdiği bu metin halkasında, ayağa kalkamayan Bedran kendisini evdeki eşyalar arasında hapsolmuş hisseder. Eşyaların hepsinin bir hâkimiyet alanının olduğu evde, varoluş alanın gittikçe daraldığını düşünür. Simgesel bir hüviyet yüklenerek romanda varlık kazan mekân ve nesneler ile kahramanın çatışması, olay örgüsündeki “çekirdek” (Aktaş 2005: 64) vakalardan biridir.

Bedran’ın kişisel bakımını yapamaması ve ihtiyaçlarını giderememesi onu karısına bağımlı kılmıştır. Bu durumun, karısıyla ilişkisindeki kopukluğu belirginleştirdiği düşüncesinde olan Bedran’a göre o, karısı için artık gittikçe ağırlaşan bir yüktür. Karısının sözlerine ve davranışlarına yansıdığını hissettiği bıkkınlığı, dayanılmaz hale gelecek ve bir gün kendisini terk edecektir. Saplantıya dönüşen bu korku, kahramanın huzursuzluğunu arttırır.

Kaza yaptığı ilk zamanlarda arkadaşı Turan ziyaretine gelir ve beraber edebiyat dergilerini karıştırırlar. Zamanla ziyaretlerini kesmesine rağmen Turan, Bedran ve karısının evlilik yıl dönümlerinde gelir. Bedran’a ayağa kalkmasının çok da imkânsız olmadığını söyleyen Turan, onu ayağa kaldırmaya çalışır. Kahraman oturmayı başarmış olsa da karısının ilgisizliği karşısında umutları kırılır. Kalkmaya çabalamaktan vazgeçer.

Bedran karısının tutkuları ve geleceğe dair umutları ile yatağa çivilenmiş, ayağa kalkma ihtimali olmayan kendisi arasında bir seçim yapma zorunluluğu içerisinde olduğunu düşünür. Ona göre eşi ne kadar dirense de bir gün zengin ve mutlu bir hayat vaat eden tutkularına yenilip kendisini terk edecektir. Sürekli endişe ve huzursuzluk içerisinde olmasına sebebiyet veren bu durum karşısında bir şeyler yapamıyor ve yapamayacak olması Bedran’ın kendisini çaresiz hissetmesine neden olur. Eşinin çocukluk arkadaşı Rasim’le bir ilişkisinin olduğunu düşünen kahraman, karısının kendisini nasıl terk edeceğini, terk ediş anında ne yapacağını, karısına dur demeye bir hakkı olmadığını ve çaresizliğini düşünür. “Psikolojik entrika”nın (Bourneur-Quellet, 1989: 37) çatışma yarattığı bu metin halkasında Bedran’ın korkuları, endişeleri ve içinde bulunduğu çaresizlik durumu aksiyonun oluşmasına kaynaklık eder.

Diğer metin halkasına simetrik bir biçimde konumlandırılmış olan bu metin halkasında Bedran, babasına karşı hissettiği duyguların aynısını karısına yönelik hisseder. Babasının kamyon şoförlüğü yapıp günlerce eve gelmeyişinin kahraman üzerinde yarattığı terk edilmişlik hissini; sabah erkenden evden ayrılıp eve geç gelen ve daha sonra hiç gelmeyen karısı yaratır. Çocukluk yıllarındaki çaresizliği yaşayan Bedran, tıpkı o yıllardaki gibi evdeki silahı bulup kendisini öldürmek ister. Kahramanın babası ve karısı arasındaki benzerliği ortaya koyan şu sözleri metin halkaları arasındaki simetrikliği göstermesi açısından önemlidir:

“Bir zamanlar baba diye binlerce, yüz binlerce kez seslendiğim halde bir türlü ısınamadığım o adamın gölgesinde nasıl küçülerek büyüdüysem, şimdi de karımın gölgesinde yaşayarak öldüğümü düşünüyordum. Đkisi arasında gözle görülür bir fark yoktu; ya da babam, kılık değiştirip karıma dönüşmüştü sanki, onun bedeninde yaşıyor, ellerime ellerini onun ellerinden uzatıyor, gözlerime onun gözlerinden bakıyor ve beni onun evden gidişiyle yalnız bırakıyordu.” (SN, 155)

Đki metin halkası arasındaki simetrik ilişkiyi aşağıdaki tablo üzerinde şu şekilde sunabiliriz:

Şekil 2.1.1.

1. METĐN HALKASI 2. METĐN HALKASI

Bedran’ın babası

Babanın araba alma tutkusu

Babasının; Bedran’ın kendisini mutsuz, değersiz ve çaresiz hissetmesine sebep olan olumsuz davranışları

Bedran’ın babasının hâkimiyet alanı olarak gördüğü ona çocukluk yıllarını hatırlatan kasaba

Bedran’ın karısı

Karısının eve sürekli eşya alma tutkusu

Bedran’ın yatağa bağımlı olması; karısının bıkkın, içtenlikten yoksun davranışları ve onu terk etmesi

Bedran ve karısı arasındaki sevgisizliği ve

Benzer Belgeler