• Sonuç bulunamadı

1.3. Eserleri

2.1.1.2. Bakış Açısı ve Anlatım Teknikleri

Olayların okuyucuya kimin gözünden, kimin ağzından aktarıldığıyla ilgili bir unsur olan bakış açısı, anlatma esasına bağlı bir edebi tür olan romanın vazgeçilmez ögelerinden biridir. Romanın tüm yapısını ve anlamını etkileyecek bir öneme sahip olan bu öge, “metin halkalarının teşekkülü ve tanziminde, onların bir sistem halinde eser

denilen bütünü meydana getirmesinde” (Aktaş, 2005: 75) büyük rol oynar.

Sonsuzluğa Nokta romanında, olayların anlatımında “kahraman anlatıcının bakış açısı” (Aktaş, 2005: 93) kullanılmıştır. Vakalar, birinci tekil kişi anlatımıyla

konuşan başkişi Bedran’ın bakış açısıyla aktarılır. Kahraman anlatıcı konumundaki Bedran, iki ana eksen üzerine inşa edilmiş olan olay örgüsünün birinci “metin

çocukluk ve gençlik yılları ile birlikte anlatır. Bu halkayla eş zamanlı olarak ilerleyen diğer metin halkasında ise yatağa mahkûm haliyle karşımıza çıkan bu kahraman, geçirdiği kazadan sonraki süreci aktarır. Karısıyla olan ilişkisinin olay örgüsünde gerginlik yaratarak aksiyonu hareketlendirdiği bu anlam ünitesinde; yalnız, devinimden yoksun ve karısına bağımlı yaşamak zorunda olan Bedran’ın yaşadığı psikolojik süreç hikâye edilir.

Belirtilen iki metin halkasında olayları aktaran anlatıcı aynı olsa da romancı halkalardaki anlatıcıların bakış açısını sınırlandırarak onların ses tonlarını farklılaştırmıştır. Birinci çizgide zincirlenen olayları takip eden anlatıcı, Bedran’ın kamyonla kaza yapışına kadar gelen vakaları bilir ve aktarır. O, daha sonra gerçekleşecek olayların anlatıldığı ikinci çizgideki vakalardan haberdar değildir. Söz konusu sınırlama diğer çizgideki anlatıcı için de geçerlidir. Đkinci çizgideki bu anlatıcı, olaylara hâkim olma açısından daha geniş bir perspektiften bakabilme olanağına sahip olsa da birinci halkadaki vakaların düzenini bozacak yorumlamalarda bulunmaz. Romancı, anlatıcıların bakış açılarını daraltarak iki metin halkasını “gizem ya da

şaşırtma ögesi”ni (Forster, 1985:130) ele vermeden yürütmüştür.

Anlatımdaki sınırlılığı ve darlığı kıran diğer bir husus vaka ve “anlatma

zamanı” (Aktaş 2005: 107) arasındaki mesafenin daraltılıp genişletilmesidir.

Belirttiğimiz birinci metin halkasındaki vaka zamanı daha eskidir. Diğeri ise anlatma zamanına daha yakındır. Yazar; her bir bölümde, olay örgüsünü oluşturan iki koldan bir diğerine geçerek sürekli bir daraltma ve genişletme gerçekleştirmiş olup anlatımın hareketli bir görünüme sahip olmasını sağlamıştır. Bu anlatım biçiminin yarattığı ritmik düzeni, geriye dönüşlerle birlikte kullanılan farklı anlatım teknikleri de desteklemiştir. Yazarın yapı ve içeriksel bağlamda gerçekleştirmek istediği amaçlara göre farklı anlatım teknikleri arasında geçişler yaptığı romanda, anlatının hızı yavaşlatılıp hızlandırılarak anlatıma müzikal bir estetik kazandırılmıştır.

Sonsuzluğa Nokta romanına, “özyaşam türü anlatım” (Aytür, 2009: 31)

hâkimdir. Bu tür anlatıma özgü olarak anlatıda birinci tekil kişi bakış açısının kullanılmış olması, samimi bir atmosfer yaratarak okuyucunun kahramanla özdeşleşmesini sağladığı gibi yazar ve kahramanı arasındaki yakınlığı gündeme getirir.

Hasan Ali Toptaş’ın hayatına bakıldığında, romanın başkişisi ve anlatıcısı olan Bedran’ın yaşadıklarıyla birçok benzerlik taşıdığı görülür. Yazar, kahramanı Bedran gibi çocukluk ve ilk gençlik yıllarını kasabada geçirmiştir. Romanda olduğu gibi önceleri uzun yol şoförlüğü yapan babası, daha sonra bir minibüs satın alır. Yazar burada muavinlik yapar. Romancı, hayatının bu döneminden Sonsuzluğa Nokta romanıyla bağlantılar kurarak şu şekilde bahseder:

“Ben de ilkokul ve ortaokul dönemimde, hafta sonları ve yaz tatillerinde bu minibüste muavinlik yaptım mecburen. Babamla pek geçinemezdik bu muavinlik sırasında, çünkü ben yolculardan para toplayamazdım. Sonsuzluğa Nokta’daki muavin gibiydim tıpkı; uyuyan yolcuları uyandırmaktan korkar, para toplarken de utanırdım…”

(Varlık, 2010: 57)

Çocukluğunu geçirdiği Baklan kasabasında lise olmadığı için Çal ilçesinde liseye devam eden Hasan Ali Toptaş, lise öğreniminden sonra Uşak Meslek Yüksek Okulu’na gider. Yazar, romandaki kentte olduğu gibi siyasi gerginliğin yoğun olduğu bu dönemde, okulu bırakıp eve dönmek zorunda kalır. Ailesinden ayrı kaldığı lise ve yüksekokul yıllarında, romanda Bedran’ın yaptığı gibi öğrenci evlerinde kalır. Anlatıda kasabadan kente gelen Bedran’ın yaşadığı iş bulma sıkıntısını yazar da yaşamıştır. Bedran’ın istemediği halde kamyon şoförlüğü yapması gibi o da bir süre taksicilik yapmıştır. Bunların yanında anlatı kahramanı Bedran’ın, romancının gençlik dönemlerinde olduğu gibi şiir yazdığını görürüz. Yazar ve kahraman anlatıcı arasında daha birçok benzerlik kurabileceğimiz eserde, anlatan ve anlatıcı arasındaki ortak noktaların çokluğu, her ikisi arasındaki “kinaye mesafesi”ni (Stevick, 2004: 94) daraltarak romanın otobiyografik niteliğini ön plana çıkartır. Roman türünün gereği olarak yazar ve anlatıcı arasında tam bir örtüşmenin söz konusu olamayacağını belirtmekle birlikte değindiğimiz mesafenin darlığının, romanın edebi değerini düşürdüğü kanaatinde değiliz. Đlk romanı olmasına rağmen yazar kurgu ve teknik ögeleri kullanmakta başarılıdır.

Sonsuzluğa Nokta romanında, olaylar daha çok “anlatma” (Aytür, 2009: 27)

yöntemi ile hikâye edilmiştir. Birinci teklik kişi anlatımının kullanılmış olması ve anlatılanların daha çok geçmişe dönük olması bu anlatım yönteminin hâkimiyetini

zorunlu kılmıştır. Yazar, bu yöntemin neden olacağı çizgiselliği ve anlatının aynı hızda akmasıyla oluşacak monotonluğu, geliştirdiği farklı yöntemlerle kırmıştır. Romanda aksiyonun yüksek olduğu bölümlerde anlatma yönteminin, yerini “gösterme” (Aytür,

2009: 27) yöntemine bıraktığı görülür. Bu bölümlerde yazar, duygu yoğunluğunu

arttırarak okuyucunun kendisini vakaya daha yakın hissetmesini sağlamıştır.

Romanda kullanılan diğer bir anlatım yöntemi “iç monolog”tur (Tekin, 2006: 264). Yazar, seçtiği bu yöntemle yatağa mahkûm bir hayat sürdüren kahramanın içerisinde bulunduğu psikolojik durumu etkili bir biçimde ortaya koyma olanağı bulmuştur. Đç monolog tekniği; kahramanın korkularını, endişelerini ve yaşadığı çaresizlik durumunu aydınlatmakla birlikte anlatının ana dokusunu oluşturan yalnızlık ve iletişimsizlik temalarını da belirginleştirir. Đletişimsizliğin, yalnızlığın, gerçek sevgiden yoksun bir ilişki düzeninin hâkim olduğu romanda, hiçbir ses karşılığını bulamaz. Tüketim sarhoşluğu ile birlikte nesneler her yanı kaplamış, kişiler birbirlerini işitmedikleri ve görmedikleri bir evrende yalnızlıklarına hapsolmuştur.

Kahramanın yaşadığı tüm olayları ve diğer insanlarla kurduğu ilişkileri kendi bakış açısına göre değerlendirdiği eserde, iç konuşmalar kimi zaman “bilinç akımı”na (Tekin, 2006: 269) yaklaşır. Aşağıdaki şu bölüm, belirttiğimiz anlatımı örneklendirmesi açısından dikkate değerdir:

“(Yuva ve mutluluk ne kadar birbirine yakışıyorsa, o kadar mutlu bir yuva! Mutluluklarının sınırsızlığı yuvalarının sınırlarında yani; yani hoşgeldin canım’lar, güle güle’ler, sarılmalar halat gibi, bakmadan görmeler, işitmeden duymalar, kaşık sesleri yani, çatal sesleri, yemek saatlerinin kesinliği ve eşyaların, pazarların sonra, pazartesilerin ve sabahların kesinliği ve uykuların; ardından kestane patlatım törenleri, sünnetler, düğünler, koro halinde üzülmeler, çoğalma törenleri, koro halinde sevinmeler, tören kurallarını ayakta tutmalar sonra, ikide bir ikide bir kural koyma törenleri ve şefkatin köşe bucak arandığı saatler ve şefkatin sebil gibi ortaya döküldüğü ve bir damla gözyaşının boğduğu ve bir sözcüğün bulandırdığı ve bir hıçkırığın kocaman bir soru işaretine dönüştürdüğü ve minicik bir kuşku kurdunun kemirdiği günler, sonra gelecek hesapları (…)” (SN, 119-120)

Romanın yapısı ve tematik kurgusunun oluşturulmasında önemli rol üstlenen diğer bir anlatım yöntemi geriye dönüş tekniğidir. Gerçekleştirilen “yapıcı geriye

dönüş”lerle (Tekin, 2006: 236) başkişi Bedran’ın, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında

yaşadıkları anlatılarak okuyucunun kahraman hakkında bilgi edinmesi sağlanır. Bedran, çoğu zaman ona yaşadıklarını anımsatacak aracı bir nesne ya da durumla karşılaşarak geçmişini hatırlar. Parçalı olmasına rağmen bu geriye dönüşlerin kronolojik olması dikkat çekicidir. Michel Butor, geriye dönüş tekniği ile anlatılan bölümlerin kendi aralarında kronolojik olarak düzenlendiklerinde iki zaman diliminin üst üste getirilmiş olunduğunu ve bunun okuyucu üzerinde “müzikte iki sesin üst üste gelişi gibi” (Butor, 1991: 134) bir etki yarattığını belirtir. Sonsuzluğa Nokta romanında yazar, kahramanın çocukluk ve ilk gençlik yıllarını kapsayan zaman dilimi; kente gelişi ve burada yaşadıklarını içine alan zaman dilimi ile kamyonla kaza yaptıktan sonraki süreci eş zamanlı anlatarak polifonik bir anlatım elde etmiştir. Farklı zaman dilimlerinin birbiriyle kurduğu diyalog, anlatımın çok sesli bir yapı içerisinde ilerlemesini sağlamıştır.

Geriye dönüşler, romanın yapısının oluşumunda büyük rol oynamakla birlikte kahramanın geçmişiyle olan çatışması, dramatik aksiyonu oluşumunda etkilidir. Bedran ona değersizlik, yetersizlik ve mutsuzluk duygularını yaşatan geçmişinden sürekli kaçmaya çalışır. Fakat kahraman, geçmişini suyun dibine itilen plastik bir topun üste çıkması gibi sürekli karşısında bulur. Bu durum, romanda “anlatan” ve “anlatılan” ben arasındaki gerilimin kaynağını oluşturur. Franz K. Stanzel, “otobiyografik ben

romanları”nda (1997: 34) bu gerilimin anlatının ana dokusunu oluşturduğunu belirtir.

Bu doğrultuda düşünüldüğünde; toplumun dayattığı kurallara hapsolmak istemeyen, kendisini özgürce ortaya koyma çabası içerisinde olan Bedran ile önceleri babasının daha sonra ise karısının yıkıcı davranışlarıyla varoluş alanı daralan Bedran arasındaki diyalektik ilişkinin aksiyonu motive eden güç olduğu görülür.

Sonsuzluğa Nokta romanı, Hasan Ali Toptaş’ın ilk romanı olmasına rağmen

oldukça farklı ve çözülmesi güç bir yapıya sahiptir. Böyle bir yapının kurulmasının kaynağında, yazarın bakış açısı ve anlatım yöntemlerini iyi kullanması yatar. Yazarın,

Sonsuzluğa Nokta romanıyla ilgili söylediği şu sözler, geleneksel roman yapısını kırma

‘Sonsuzluğa Nokta’ benim ilk romanım. Yerleşik roman anlayışının dışına çıkma çabam onunla başlıyor. Çünkü, baştan beri, bir bakıma ‘Sonsuzluğa Nokta’yı yazmaya başladığımdan beri, Türk edebiyatındaki yerleşik roman anlayışı beni rahatsız ediyor. Oldukça farklı romanlar da var ama, genelde bir örnek romanlar yazıldığını düşünüyorum. “Ortalamayı tuttur, yeter” gibi bir anlayış var. Hani, “romanını dili birazcık iyi olsun, kurgu açısından eli yüzü düzgün olsun, olur ise biraz da insanın içini cızlatan duyarlılıklar olsun, yeter.” anlayışı… Bu anlayış edebiyatımızın bir hastalığı. Ben bu tür romanlar yazmak istemiyorum. Roman sanatından anladığım şey de bu değil zaten.” (Çağlar, 2000: 30)

Netice itibariyle Sonsuzluğa Nokta romanı otobiyografik karakterli bir eserdir. Yazar, bu anlatım yönteminin okuyucu üzerinde yarattığı gerçeklik ve samimiyet boyutundan faydalandığı gibi kullandığı farklı tekniklerle anlatımın sınırlılıklarını aşmayı da bilmiştir. Bakış açısı unsurunu kullanmadaki başarısı, iki ana çizgide ilerleyen romanın kurgusunun oluşturulmasında oldukça etkili olmuştur. Geriye dönüş tekniği ile romanın yapısı oluşturulduğu gibi geçmişin simgesel bir nitelik taşıması bu tekniğin önemini arttırmıştır. Anlatının tümüne hâkim olan iç monolog tekniği ile kahramanın iç dünyasına inilmesi sağlanmış ve eserde ortaya konulmak istenen yalnızlık, iletişimsizlik ve kaçış temaları belirginleştirilmiştir.

Benzer Belgeler