• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

10. İşbirliği yapma, paylaşma, sorumluluk alma, kendine saygı duyduğu kadar başkalarına da saygı duyma bilinci ve duyarlılığı kazandırmak,

3.8. Okul Yaşamındaki İlgilerin Gözlenmes

Okullar öğrencilerin yatkın olduğu alanları öğrenmede, onların yeteneklerinin keşfedilmesinde büyük bir öneme sahiptir. Çocuğun kendisinin bile farkında olmadığı bir çok yönü çeşitli sosyal faaliyetlerle ortaya çıkabilir. Öğrencileri belli sınırlar çerçevesinde özgür bırakarak düşünmelerine, üretmelerine fırsatlar verilmelidir. Öğrencilerin ortaya çıkardıkları ürünlerin fark edilerek geliştirilmesi, en iyi sonuca varmada cesaret ve motivasyonları okul-aile işbirliğiyle sağlanmalıdır. Ruhen sağlıklı bireyler yetiştirmek için öğrencilerin okul içerisinde ilgili ve başarılı oldukları alanlar belirlenmeli, başarı ve özgüven duygusunu tatmalarına ortam hazırlanmalıdır.

Erden, (2011, s. 88)’e göre; Farklı düşünen başarılı çocuklar fen alanlarında başarılı olabilseler de, öğrenme güçlüğü yaşayanlar çoğunlukla duygusal ve yaratıcı oldukları için sanata ve sosyal bilimlere yatkındırlar. Hangi sanat ilgileri olduğunu anlamak için onlara fırsat tanınmalı, olanaklar çerçevesinde bir müzik aleti çalmaya, drama dersi, resim gibi konularda atölye çalışmalarına katılmaya teşvik edilmelidir. Spora ilgisi olan çocuklar is sevdiği bir spora yönlendirilebilir.

Artut, (2009, s. 267)’a göre; Okulda performans sorunu olan öğrenciler, özellikle sanatsal etkinliklerde akranlarına göre başarısız olduklarını düşünerek, kendilerini yetersiz, beceriksiz olarak algılayabilirler. Bu öğrenciler aynı zamanda arkadaşları ile iletişimde de zorluklar yaşayabilirler. Grup etkinliklerinde pasif, mutsuz görüntüler sergileyebilirler. Grup tarafından kabul görülmemenin ezikliğini yaşayabilirler. Ancak bu durum özür

25

gurubu içine girmez. Bu durumda öğretmenin çocuğu tanıması, sanatsal uygun koşulları hazırlaması, yakın ilgisi ve istendik özelliklerini ön plana çıkararak çocuğun sınıf içinde kabul görülmesine olanak sağlayabilir.

Çocuklar girişkenlik de dahil olmak üzere diğer insanlarla etkileşimde bulunmalarını sağlayan toplumsal beceriler, çevrelerindeki insanlardan öğrenirler. Bazen yaşıtlarıyla nasıl arkadaş olunacağını bilmedikleri için utangaç olurlar, bazen de bu becerilere sahip olduklarını bilirler; ama bunları kullanmaktan korkar ya da nasıl kullanacaklarını bilemezler (Greenwood, 2000, s. 82).

Uzman pedagogların ve sanat eğitimcilerinin, çocuğu elindeki malzemeyle yaşantılarını bütünleştirmesi yolunda özgür bırakmaları beklenir. Ana-baba ve öğretmenin işlevi ise sanat etkinliği konusunda sadece “cesaretlendirmek” değil, aynı zamanda “bilgilendirerek” çocuğun deneyim dağarcığını zenginleştirmek olmalıdır. Çünkü çocuk yaşadıkça ve tanıdıkça öğrenir, bilgilenir, öğrendiğini de ürünlerine yansıtır (Yavuzer, 2012, s. 181).

Görsel algı gelişimi çocuğun bilişsel gelişimiyle birlikte sosyal duygusal alanlarının gelişmesinde büyük öneme sahiptir. Görsel algılama problemi olan çocuklar görsel algıya dayalı alanların yanı sıra diğer alanlarda da problem yaşayacaklardır. Eğitimle, doğru algılayabilen çocuklar, diğer disiplinlerle ilişki kurup, aktarabilme becerisi kazanacaklardır. Bu dönemde çocukların görsel algı yetersizliklerine ilişkin tespitin yapılarak erken dönemde verilecek eğitimle bu yeteneğin geliştirilmesi söz konusudur (Tepecik, Demirci, 2011, s.16).

3.8.1. Sanata Teşvik ve Başarı

Sanata olan ilgi ve sanatsal beceri çocukluktan itibaren başlar. Çocuğun yeteneklerini keşfetmek ve onu yönlendirmek yeteneklerini sergileyebilecekleri ortamlar oluşturmak gerekir. Sanat çocuğun psikolojik gelişimi açısından çok önemlidir. Resim, müzik, el sanatları, tiyatro vb. sanat alanlarından biriyle uğraşan çocuklar daha özgür ve daha girişken olur. Duygularını, yeteneklerini sergileyebilen çocukların özgüvenleri yüksektir. Sorumluluk almaktan çekinmez ve girişkendir. Arkadaş çevresi geniş, sosyal ilişkileri kuvvetli ve zararlı alışkanlıklara kapalıdır (Durmuş, 2006, s. 155).

26

Yaycıoğlu, (2007, s. 14)’na göre; İyi niyetle sunulan cesaretlendirici, teşvik edici örnekler ne denli çoğaltılırsa, çocukların model alma şansı da o denli yüksek olabilir. Var olan, oluşmuş sorunların bile olumlu çabalarla nasıl üstesinden gelineceğini canlı örneklerle görmek, insana güven ve cesaret veren öneriler gibi algılanabilir. Çocukluk yaşantılarının gençlik ve yetişkinlik dönemleri için ne kadar yapıcı veya yıkıcı özellikler getirdiğini biliyoruz. Dr. Freud, bu gerçeğin önemini vurgulayan açıklamasında; “Bulgularımız çocukluk yıllarındaki yaşantı ve çalışmaların, bireyin gelişimini umulmadık ölçüde etkilediğini ve ergenlik dönemi için birçok yatkınlıklar bıraktığını ortaya koymuştur” diye belirtmiştir

Başarı güdüsü yüksek olan öğrenciler, kendilerine orta güçlükte amaç seçerlerken, düşük olan öğrenciler ise çok kolay ya da çok zor amaç seçerler. Yine başarı güdüsü yüksek olan öğrenciler karşılaştıkları güçlükleri yenmeye çalışırlarken düşük olanlar ise çaresizlik ve yılgınlık hissederler. Zekâ düzeyi birbirine yakın olanlardan başarma isteği yüksek olanlar derslerde daha başarılı olmaktadırlar. Öğretmenlerin, öğrencilerdeki başarılı olma ihtiyacını dikkate alarak sınıftaki öğretimi düzenlemeleri etkili bir sınıf yönetimi için gereklidir (Öncü, 2005, s. 179).

1) Öğrencilerin ilgi görmediği bir alana girmesi ya da yanlış tercih sonucunda kaydını yaptırdığı bir programda olması.

2) Aile yapısındaki ekonomik ve sosyal sorunlar (Topses, 2005, s. 25).

Glasser, (1999, s. 8)’ de konuyla ilgili olarak, “Her çocuğun dünyada başarılı olması, etrafındaki engelleri aşmak için çalışması kendi sorumluluğudur; bundan yola çıkarak, başarının belirsiz değil kesinlikle bulunduğu okul sisteminin sunulması da toplumun sorumluluğudur diyebiliriz. Şu andaki eğitim sistemimizin çoğu başarısızlığın önemini vurgulamakta, okula giden çocukların çoğu da başarısız olmaktadır. Çocuklara yeteneklerinin büyük bir kısmını kullanabildikleri, başarılı olabildikleri okullar sunamadıkta sonra ülkemizin başlıca sorunlarını çözmek yolunda çok az şey yapmış oluruz hapse ve akıl hastanelerine gönderilmeye ya da daha fazla deneyim istekleri kalmadığından başaramayacaklarını hissettikleri için sosyal çalışanların, yaşamlarını düzeltmesine ihtiyaç

27

duyan kişilerin sayısı arttıkça toplumda daha birçok karışıklık yaşayacağız.Okullarda çalışanlardan başka hiç kimse, çocukların başarısızlık sorununu bu kadar farkında olamaz” şeklinde ifade etmiştir.

Darıca, (2004, s. 17)’ de konuyla ilgili olarak, “Yetersizlik çaresizlik duygusu ile ilişkilidir. Çocuklar, kendi kişisel çabalarının etkisinin çok az olduğunu ya da hiç olmadığını gördüklerinde daha çabuk çaresizlik duygusunu yaşayabilmektedir. Buna karşın yeterli olduğunu gözlemleyebilen, kendi yeteneklerinin ve yeteneksizliklerinin ne olduğunu bilen çocuklar kendilerini iyi hissederler. Kendini iyi hisseden çocuklar, her şartta gereksinmelerini karşılayabileceklerini bildiklerinden katılımcı olmaktan zevk duyarlar o halde öğretmenlerin, bu amaca ulaşabilmek için zevkli deneyimler aracılığı ile çocukların yeterlilik duygusunu kazanmalarına yardımcı olmaları gerekmektedir” ifadelerine yer vermiştir.

Çocukların davranışsal özgüvenine daha fazla zarar veren durum, yetişkinlerin çabanın değil performansın üzerinde durmasıdır. Anne babanın eleştirel veya yargılayıcı davranması ise ya çocuğun tüm çabalarını kurutur. Ya da övgü kazanıp çekebilmek için mükemmeliyetçiliğe yönelmesine neden olur. Anne babalar ve öğretmenler, her çabanın bir hüner olduğunu daima akıllarında tutmalıdır. Hüneri fark edip çocuğun çabasından etkilendiğinizi gösterince, çocuk ikinci bir hünerin gerektirdiği ikinci adımı hevesle atacaktır. Çabayı performansla karıştırırsanız., çocuk başarısızlık ve yanlış yapma korkusuyla kaçınma ve telafi gibi koruyucu stratejilere başvuracaktır (Humphreys, 1999, s. 152).

Benzer Belgeler