• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

10. İşbirliği yapma, paylaşma, sorumluluk alma, kendine saygı duyduğu kadar başkalarına da saygı duyma bilinci ve duyarlılığı kazandırmak,

3.5. Çocuğun Sanata Olan İlgis

Güzel sanatların; düşünsel, duygusal, ruhsal, sosyal, bedensel vb yönlerden insanın kendisini anlatmasına olanak sağlayan zengin dili çocuğun eğitiminde sanat eğitimine önemli görevler yüklemektedir. Sanat akıl ve duyguların eğitimi açısından önemli olan bu özellikleriyle, bilincin bütün mekanizmalarının açılıp çalışmasının en etkin bir aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece, sanatın sınırsız anlatım olanakları, yaratma ilkesi ile bütünleşerek insan bilincinin tüm yönlerini harekete geçirerek çalıştırmakta ve geliştirmektedir (Topçu, 2008, s. 14).

Yavuzer, (2012, s. 161)’de konuyla ilgili olarak, “Sanat, çocuklarımızın eğitiminde hayati bir rol oynayan önemli bir etkendir. Çizme, boyama, inşa etme gibi etkinlikler karmaşık bir süreç olup, çocuk bu çabaları sırasında çeşitli öğeleri birleştirerek anlamlı bir bütün oluşturur ve böylelikle deneyim kazanır. Seçme, yorumlama ve yenileme bu etkinlilerde dikkate değer bir başka işlem türüdür. Resim faaliyeti sırasında birey, konu seçimi ve yorumlamasıyla bize salt bir resim örneği vermemekte, resimden de öte bilgiler sunmaktadır. Çocuk, bize resmiyle adeta kendisinin bir parçasını yansıtmakta, olaylar hakkındaki duygu, düşünce ve görüş biçimlerini dile getirmektedir. Çocuk için sanat dinamik bir faaliyet örneğidir” diyerek belirtir.

Tüm çocukların bir takım ihtiyaçları vardır. Fiziksel ihtiyaçları ihtiyaçları belirlemek ve karşılamak daha kolaydır. Bununla birlikte, duygusal gereksinimlerini fark etmek ve karşılamak daha zordur. Tüm çocuklar, sevgiye, kabul görmeye, kendini ifade etmeye, başarıya tatmaya, aktif katılıma ve grup onayına ihtiyaç duyarlar.Engelli çocuklarınkinden çok daha fazladır. Bir sanat programı, kendini ifade etmek için aracı bir rol oynayabilir ve ihtiyaçların giderilmesi için bir çıkış yolu sağlayabilir. Küçük çocuklar kavram gelişimini, semboller oluşturmayı ve sembolleri bir araya getirmeyi sağlayan sanatı bir öğrenme deneyimi olarak kullanırlar (Çetin ve Yaban, 2011, s. 407).

Kırışoğlu, (2002, s. 65)’na göre; Alschuler ve Hattwich, çocukların büyürken kendilerini anlatan coşku dolu resimlerden bir fikri kendilerine göre en doğru biçimde anlatmaya yönelik çizimler yapmaya doğru geliştiklerini ileri sürerler. Bir başka deyişle, çocuklar küçükken boyayı, fırçayı, daha büyük yaşlarda ise çizgiyi yeğlerler. Yine çocukların aynı

19

yaş içinde bu iki anlatım biçiminden boyayı, boyanın akıcı ve canlı kalitesinden dolayı, daha çok duygu yüklü anlatımlarda, kalemi ise bir fikri anlatmada kullandıklarını belirtirler. Resimlerde değişik renklerin kullanımının ölçü, oran ve yerleştirmenin kişilik karakteristiklerini anlamada önemini vurgularlar.

İlk ve orta öğretimin sistemi genelde yazılı, sözlü ve ezber ağırlıktadır. Öğrenciyi yeteneklerini ve kapasitesini anlayıp geleceğe dönük mesleki eğilimlerini bulup çıkarmasına zaman bırakmadan, üniversite kapısına dek getirir. Aslında eğitimin amacı, genelde çeşitli konularda bilgilendirmek ve eğitmek kadar, algılama ve tasarlama sonucunda bir şeyler yaratmaya, keşfetmeye yönlendirmek olmalıdır. Kısacası, görsel eğitim de verilmelidir (Südor, 2000, s. 11).

Düşünce ve hayallerdeki sınırsız özgürlüğün tadına varmanın yolu, sanat eğitiminden geçer. Sınırlamanın olmadığı bir dünya kurmaya ortam hazırlayan görsel sanatlar, çocuğa duyguları aracılığıyla kendini anlaması ve tanımasında, hayatı algılamasında, rahat ve demokratik bir atmosfer yaratır. Sanat ortamlarıyla ezber bilgilerden biraz olsun uzaklaşan öğrenciler, renklerle, biçimlerle deşarj olma fırsatı bulurlar. Hem öğrencilerin beklenti ve isteklerine cevap veren, hem de sanat eğitiminin kazanımlarını karşılayan bir ders, öğrencinin ilgi ve isteğini artırabilir.

3.5.1.

Sanat Eğitiminin Çocuğa Kazandırdığı Değerler

Striker, (2005, s. 26)’ da konuyla ilgili olarak, “Çocukları yaşama hazırlama telaşı içinde unutulan en önemli nokta, çocukların en büyük gelişmeyi ve öğrenmeyi oyun zamanlarında ve sanatsal çalışmalar sırasında gerçekleştirdiğidir. Okuma süreci öncesinde çocukların resimleri boyamak veya alıştırma kitaplarındaki çizgilerin üstünden geçmek yerine karalama çalışmaları yapması çok daha verimli olacaktır. Bizlerin yapması gereken yaratıcı çalışmalar yaparken, çocuklarımızın bir başkasının değil; kendi memnuniyetlerinin önemli olduğunu kavramalarına yardımcı olmaktır. Asıl önemli tamamlanan eserleri değil; çalışma sürecidir” şekline ifade eder.

20

 Sanat programları çocuklara bireyselliklerini ifade etme şansı verir. Kendini ifade etmek, çocuğun girişimciliğini ve güven kazanımı destekleyerek uyumunu kolaylaştırır.

 Çocuğun deneyimlerini açığa çıkarmasına olanak sağlar. Deneyimleri açığa çıkarmak duygusal gelişimi destekler ve dolayısıyla sosyal uyumunu etkiler.

 Çocukların el-göz koordinasyonu ve el becerisi kazanımı sağlayarak motor gelişime katkıda bulunur.

 Sanat çalışmaları çocuğa uygun rengi, uyumu ve deseni bulma fırsatı sunar. Bu çocuğu materyaller, şekil, renk ve doku yoluyla fikirlere ve duygulara duyarlılığına katkı sağlar. Sosyal, duygusal ve zihinsel gelişim içeren genel gelişim üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu için sanat çalışmaları özel gereksinimli çocuklar için oluşturulan programların bir parçası olmalıdır.

 Sanat eğitimi algıya dayalı bir öğrenme metodu üzerine kurulur. Öğrenmenin yararlı ve kalıcı olabilmesi için algı düzeyinin öğrenmeye yeterli olması gerekir. Sanat algılama, sorgulama, yargılama ve sentezleme gibi zihinsel süreçlerin oluşturduğu bir yaratma eylemi sonucu ortaya çıkar

 Sanat eğitimi, çocuğun kendine ve yaşadığı çevreye karşı farkındalığının artmasında oldukça önemli bir rol oynar (Artut, 2009, s. 132-133).

Çocuklarının başarılarının takdir etmek, onların zarar görmüş egolarını ve benliklerini geliştirmeye yarayacaktır. Yaratıcılık yüksek zekâyla bağlantılı değildir; tersine zihinsel gelişimin daha yavaş olduğu çocuklarda yaratıcılığın daha fazla olduğuna bile inanılmaktadır. Zihinsel yetenekleri sınırlı olan çocukların yaratıcılık potansiyelini görmezden gelmek kesinlikle çok büyük bir hatadır (Striker, 2005, s. 17).

Erbay, (2013,s.125)’ a göre; Her ülke sanat eğitimi programlarını, kendi ihtiyaçlarına göre oluşturmaktadır. Sanat eğitimi estetik anlayış kazandırmak, gelecekte yaratıcılığı ve ilerlemeyi cesaretlendirmek amacı yanında, herkes için ulaşılabilir olmasının sağlanması zorunludur. Böylece sanat ve sanat eğitimi toplum tarafından daha fazla desteklenecektir. Sanatta yaşanan değişim, (demokratik toplum, pedagojik rahatlama, kendini ifade etme,

21

toplum içinde işe yarama gibi) güvenli gelişim sürecinin bir parçası olarak planlanması zorunludur.

3.6. Özgüven

Humphreys, (1999, s. 7)’ göre; Çocukların eğitimindeki en önemli etken özgüvendir. Öğretmenlerin, terapistlerin, klinik psikologların, danışmanların ve eğitim psikologlarının deneyimleri kadar araştırma sonuçları da, derslerini öğrenmekte zorluk çeken çocukların sorunlu ailelerden geldiğini ve özgüven problemleri yaşadığını göstermektedir. Evdeki çatışmaları çözmek ve çocuklarının özgüven düzeyini geliştirmek anne babanın bir numaralı sorumluluğudur. Çünkü özgüven, çocukların yalnız eğitiminde değil duygusal, sosyal ve cinsel gelişiminde de belirleyici rol oynar.

Özgüven psikolojik yaşamın temel öğelerinden biri, duygusal bir gerekliliktir. Kendini belli bir ölçüde değerli bulmayan insanın temel gereksinimlerinin çoğu karşılanmadığında sıkıntı içinde yaşar. İnsanın diğer canlılardan ayırt eden temel özelliklerinden biri, kendinin farkında olmasıdır: Bir kimlik oluşturur ve sonra bu kimliğe bir değer kazandırır. Başka bir deyişle, kim olduğunuzu tanımlamak ve daha sonra bu kimliği sevip sevmediğinize karar verme gücüne sahipsiniz. İşte özgüven sorunu, insanın bu yargı gücü ile ilgilidir. Kimi renk, ses, şekil ya da duyumları sevmeyebilirsiniz, ama kendinize ait kimi parçaları reddediyorsanız, sizi ayakta tutan ruhsal yapılarınız bundan zarar görecektir (Mckay ve Fanning, 2011, s. 348).

Göknar, (2007, s. 178)’de bir ifadesinde, “Özgüvenin temelinde, kendini bulma, tanıma, sevme, gücünün ve sınırlarının ne olduğunun bilincinde olma vardır. İnsan neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğini bilmelidir. Hayatta kendisiyle ilgili bazı şeyleri değiştirebilir ama bazı şeyleri değiştirebilmesi mümkün değildir” der.

Eğitim öğrencilere entelektüel özgüven sağlayacak ve onları bağımsız düşünen bireyler haline getirecek nitelikte olmalıdır. Eğer bu öğrenme ediniminin asıl amacı haline gelirse, tüm öğrenme süreci dönüşüme uğrayacaktır. Okullarda görülen mevcut müfredat pek çok dili ve konuyu bir arada barındırıyor, bu tüm öğrencilerde konuların her biri için yıllar boyu öğrenmelerinin yardımına muhtaç oldukları hissi yaratıyor. Oysaki öğrencilere bilgiyi

22

kendi kendilerine edinebilecekleri ve kendilerine rehber edinebilecekleri öğretilmelidir (Bhave, 2008, s. 35).

Amerikan Sanat Terapisi Birliği’nin tanımlaması ise şöyledir: “ Sanat terapisi sözel olmayan bir anlatım ve iletişim için olanak sağlayan bir terapi biçimidir”. Bu tür psikoterapide sanat bir araç olarak kullanılır. Ortaya çıkan ürün, estetik olsun veya olmasın, o kişinin iç ve dış dünyaları arasında daha uyumlu bir ilişki kurulmasına olanak ve çatışmalarını anlamasına ve gelişmesine olanak sağlar (Güney, 2011, s. 126).

Herkesin özgüvene, bir öz değere ve başkaları tarafından takdir edilmeye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar birbirine bağlı iki alt gruba ayrılabilir. Birincisi güç, başarı, beceri sahibi olarak insanların güven duyduğu bir kişi olmak, ikincisi ise, önemli olma, takdir edilme, saygı görme ihtiyaçlarıdır. Kendini değerlendirme ihtiyaçlarının tatmini, bireyin kendine güvenmesini, kendini değerli, yararlı bir kişi olarak görmesini sağlayacaktır. Psikolojik sorunları olan bireyler üzerinde yapılan araştırmalar, özgüven eksikliğinin, insanları yetersizlik duyguları ve köklü bir cesaretsizliğe ittiğini göstermektedir (Kasatura, 1998, s. 102).

Benzer Belgeler