• Sonuç bulunamadı

Okul ve demokratik toplum düzeni

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 103-109)

7. OKULUN TOPLUMU BÜTÜNLEŞTİRME VE MEŞRULAŞTIRMA

7.4. Okul ve demokratik toplum düzeni

Bir toplumdaki demokratik yaşayış ekonomik gelişmeye, şehirleşmeye, sanayileşmeye, refaha, eğitim düzeyinin yükselmesine bağlıdır ve aynı zamanda bunları da etkiler. Ekonomik krize düşme demokrasileri tehdit ettiği gibi, eğitim düzeyi yüksek olmayan toplumlarda da demokratik sistemin kurallarını ortaya koymak çok zordur. Yakın demokrasi tarihi, sağlam bir demokrasinin temelinin yüksek bir ekonomik seviyeye dayandığını göstermiştir.

Bir politik sistemi topluma kabul ettirmenin en iyi yolu, o düzeni halkın gözünde toplum için en iyi düzen şekline getirmektir. Demokratik düzende bunu sağlamanın en kolay ve doğru şekli de "bütün vatandaşların sistemin işleyişine katılmalarını sağlamak"tır. Zaten tarihteki pek çok karışıklıklar ve isyanlar -meselâ, Anadolu'daki Celâlî isyanları da- büyük oranda Anadolu halkının Osmanlı devlet sistemine katılmamalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Demokratik sistem, sadece demokratik kurumların kurulması, Anayasanın ve yasaların bu zihniyete göre hazırlanması, parlamenter sistemin kurulması, seçim kampanyalarının düzenlenmesi ve demokratik bir oylama yapılması demek değildir. Demokrasi, uygun bir toplum düzeninde, herkesi bu sistem içinde bilfül çalışmaya alıştırmakla olur. Formal şartları yerine getirmek, demokrasinin işlemesi için zorunlu şartlardır ama yeterli değildir; bütün vatandaşlar sisteme güvenmeli, ona aktif olarak katılmalı, sorumluluklarını yerine getirmeli ve haklarını kullanmalıdır.

Bir ülkede veya toplumda demokrasinin gelişim düzeyi, gerek kurulması açısından gerek sistem içindeki vatandaşlar açısından politik kültürün gelişmesi ile bağlantılıdır. Bu da hükümet şekli, partiler sistemi, dernek ve sendikalarla değil, halkın bu sistem hakkındaki temel fikir ve inançlarıyla ölçülür. Türk milleti aşiretten ümmete, ümmetlikten tebalığa, tebalıktan vatandaşlığa geçmiştir; tarih içindeki bu sosyal değişimler oldukça zor olmuştur. Kaldı ki, 600 yıllık bir padişahlık yönetiminden sonra insanları demokratik bir

devletin vatandaşları haline getirmek de zordur; ama bu zor görevi devlet ve onun sosyal kurumları -ve bilhassa okullar-yapmak zorundadırlar. Eğer bu yapılmazsa halk, sisteme yetkili ve sorumlu olarak katılamaz; bu katılma olmayınca da çeşitli siyasal görüşler ve menfaat grupları arasındaki kısır çekişmeler sürer gider.

Bir rejimin demokratiklik ölçüsü iktidarın hüşgörüsüne, başka gruplarla koalisyon yapabilmesine ve muhalefetin gücüne bağlıdır. Hükümetler sadece kendi partilerinin, fikir gruplarının veya kişilerin değil, bütün milletin ve ülkenin hükümeti olmalıdır; halkın devlete ve rejime karşı güvenini sarsmamalıdır. Halk her zaman kendini devlete ve rejime bağlı, hükümetleri etkileyebilir bir düzeyde hissetmesidir. Halkın ekonomik refah ve güvenliğinin yanı sıra konuşma, toplanma, basın ve inanç hürriyeti de sağlanmalıdır. Demokratik bir yönetimin meşruluğu için ekonomik ve askerî güvenliğin sağlanması yetmez; politik davranışların ve kurumların güvenliği de sağlanmalıdır. Bu güvenliğin fiatı da çok yüksektir. Vatandaşların hepsine yönetim tarzını benimsetmek, bu yönetime aktif olarak katılmalarını ve gerektiğinde savunmalarını sağlamak gerekir. Demokrasi eğitimi bunun için zorunludur.

Bütün demokratik ülkeler basın hürriyetini mümkün olduğu kadar geniş tutarak halkı aydınlatmaya, çeşitli geribildirim yöntemleriyle halkın da kendilerini aydınlatmasına imkân tanırlar ve hatta bunu teşvik ederler. Son zamanlarda çeşitli silâhlı politik gruplara karşı Türkiye'nin yaptığı mücadelede halkını ve aydınlarını bilinçlendirerek devlete ve rejime katılmalarının, tam destek olmalarının sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerde demokratik yaşayış bütün halk tabakalarına yerleşmiştir; ancak bizim gibi demokrasinin henüz tam olarak yerleşmediği ülkelerde demokratik politik kültürün güçlendirilmesi, halk ve aydınlar arasında yerleştirilmesi için en büyük şans eğitimdedir. Bunun da ön-şartı, en başta okul sisteminin meşru olması, eğitim şansının bütün toplum üyelerine aynı oranda eşit dağılmasıdır. İkinci olarak, okulda verilen vatandaşlık eğitiminin muhtevası, burada vatandaşlara verilmek istenen roller önemlidir. Üçüncü olarak da okuldaki, sınıftaki sosyal yaşayış, öğretmenlerin ve yönetimin tutumu; problemleri çözmede tutulan genel yollar önemlidir.

Bir ülkenin ve toplumun demokratlaşmasının en iyi ölçütlerinden birisi, okul sisteminde eğitim eşitliğinin sağlanmasıdır. Sosyal yapıdaki farklılıkların mevcut okul sistemine mümkün olduğu kadar az yansıtılması gerekir. Öte yandan elitler ve zenginler için aynı öğretim düzeylerinde farklı okulların bulunması da eğitim sisteminin demokratikliğini bozar; hele seçilen elitler aynı zamanda ekonomik ve politik elit ailelerden geliyorsa!..

Bir toplumda yatay ve dikey hareketlilik ile sosyal bütünleşmeyi sağlamak, toplumun bütün kesimlerinde başarı ve eşitlik prensiplerini uygulamak, ideal bir durumdur. Realitede ise başarı -büyük orandasosyal menşelere bağlı bulunmaktadır. Okul, bir toplumdaki şans eşitliğini sağlamada en büyük imkândır, çünkü aile bağlarını koparmadan çocukları ailelerinden alır ve çok çeşitli sosyal tabakaların çocuklarıyla birlikte ortak bir eğitime tâbi tutar. Adeta çocukları sosyal sistemin şekillendirmesinden kurtarır; kendi yetenek, motivasyon ve başarılarına göre onlara yeni roller öğreterek sosyal hayata katılmalarını sağlar. Eğitim eşitliğine ve başarıya dayanan, bütün bireylerin sisteme katılmalarını öngören sanayileşmiş toplumların demokrasi düzenine modern kitle demokrasisi denir. Halk demokrasisi de eğitim eşitliğine ve başarı prensibine dayanır. ?oğulcu demokraside bu prensiplerin yanı sıra toplumdaki bütün çıkar ve fikir gruplarının örgütlenmesi ve sistem içinde yer alma hakları vardır. Bu "modern" demokrasi tiplerinin hepsinde okul, sosyal düzendeki değişimleri ayarlayan ana regülatör görevini yapmaktadır.

Demokrasi ile ekonomik kalkınma arasında sıkı bir bağlantı vardır. Batılı ülkelerin kalkınmasında ve bugünkü yüksek hayat düzeyine ulaşmalarında demokratik yönetimin önemli bir payı vardır. Çünkü demokrasi, bu toplumları açık toplum haline getirmiştir. Açık toplum, bir sorunla karşılaşıldığında çeşitli önerilerin ortaya atılmasına, en beğenilenini uygulamaya konulmasına; uygulama sonuçlarının da açıkça değerlendirilmesine ve tartışılmasına dayanmaktadır. K.Popper'in açık toplumu, aklın, mantığın ve bilimin emrettiği bir toplum; birbirleriyle bağdaşmayan görüşlerin ve çözümlerin eleştirildiği, herkesin görüşünün alınarak değerlendirildiği bir toplumdur.

Ancak bu açık toplum içinde bazı paradoksal durumlar vardır ki, bunlara düşülmekten dikkatlice kaçınmalıdır. Bunlar, kısaca şöyle özetlenebilir:

1) Demokrasi paradoksu: Demokratik bir ortamda çoğunluk

eğer komünist veya faşist bir partiye oy verirse, bunlar demokratik düıeni ortadan kaldıracak; demokrasi kendi oyunu ile yenilmiş olacaktır. Bunun en canlı örneklerini 1930'lu yıllarda Avrupa yaşamıştır. Toplumun demokratik kurumlarını hem azınlığın hem de çoğunluğun baskılarından korumak gerekir. Demokratik rejimleri yıkmak için şiddete başvuranlara karşı kuvvet kullanmak, ahlâkça haklıdır. Demokrasiye inananlar da en az antidemokratikler kadar güçlü ve iradeli olmalıdı rlar.

2) Hoşgörü paradoksu: Bir toplum, sınırsız ve bilinçsiz bir

şekilde hoşgörülü olursa yıkılmaya, ortada kalmaya mahkûmdur. Hoşgörülü toplum, eğer karşı taraftakiler akli kanıtlarla ikna olmuyor

ve zora başvuruyorlarsa, bunları zorla durdurmaktan ve engellemekten de çekinmemelidir.

3) Özgürlük paradoksu: Özgürlük de demokrasi ve hoşgörü

gibi, kendisini yıkacak, yok edecek karşı unsunları koruma eğilimindedir. "Tam özgürlük, özgürlüğün sonunu getirir; bunun içindir ki, tam özgürlükten yana olanlar, niyetleri ne olursa olsun, gerçekte özgürlüğün düşmanıdırlar." Meselâ, tam ekonomik özgürlük, gerçekte yoksulları bu özğürlükten yoksun kılmak demektir. Devlet, ekonomik açıdan zayıf olanları desteklemek, güçlü olanları dizginlemek durumundadır. Devlet gerektiğinde özgürlüklerin kullanılmasına müdahale etmelidir; yoksa tekeller, tröstler, sendikalar bir anarşi ortamı yaratabilirler.

Demokrasinin, özgürlüğün ve hoşgörünün var olması isteniyorsa, sınırlandırılması gerekir. Ancak hük-metlerin bu husustaki tutumu tam dengeli olmalıdır. Eğer gerektiğinden çok müdahele edilirse özgürlük ölür, hiç karışılmazsa gene ölür.

Özgürlüğün bedeli, her zaman uyanık olmaktır. Demokratik kurumlar, iyi tahkim edilmiş kalelere benzerler; ancak içlerinde inanmış ve savunmaya hazır adamlar olmazsa düşmana hemen teslim edilebilirler.

4) Egemenlik paradoksu: Yönetim bir kişide mi olmalıdır.

Yoksa çoğunlukta mı? Çoğunluk bir kişiyi seçer ama o da sık sık, önemli konularda kendisini seçen çoğunluğun görüşlerini almalıdır. Aslında modern toplumsal hayatta gücün bir elde toplanması da çeşitli kişi ve gruplar arasında tamamen dağılıp gitmesi de iyi değildir. Orta bir güç dağılım dengesi bulunmalıdır.

Modern insanın hem kendi kendine karşı hem de topluma karşı sorumluluğu, seçme ve bunun sonuçlarına katlanma zorunluluğu giderek artmaktadır. İnsanlık, geleceğine sahip çıkmalıdır. Onu, bir takım kişi ve grupların eline bırakmamalıdır. Özgürlük güvenlik pahasına, eşitlik öz-saygı pahasına, eleştiricilik de zihin huzuru pahasına satın alınmıştır; bunlar çok yüksek fiatlardır.

Toplumsal değişme hiç durmadan ve hatta daha da hızlanarak devam etmektedir. Bu nedenle toplumu durgun hale getirmek tehlikelidir. Tarihi yapan büyük ölçüde insandır; toplumları değiştirenler de! Ancak toplumsal değişme bir yıkım halini almamalıdır. Toplumsal düzenin hepsi birden ve bir anda değiştirilemez. K.Popper, toplumsal değişmeyi açık denizdeki bir geminin yenileştirilmesine benzetmektedir; bunun tümden değiştirilmeye kalkışılması geminin batması ve herkesin ölmesi sonucunu doğurur; o halde değişme ustalıkla ve kesim kesim yapılmalıdır.

Bu bölümün kaynakları

AKDAĞ, M. Celâli İsyanları. Ankara: D.T.C. Fakültesi yay. 1963. AKYÜZ, Y. Türkiye'de Öğretmenlerin Toplumsal Değişmedeki Etkileri

1848-1940. Ankara: Doğan Bas. 1978.

AYTAÇ, K. Avrupa Eğitim Tarihi. Antik çağdan 19. Yüzyılın Sonlarına

Kadar. Ankara: D.T.C. Fakültesi yay.1972.

AYTAÇ, K. İngiltere, İsveç, Fransa ve Federal Almanya'da Okul

Reformları ve Okul Kuruluş Sistemlerinde Demokratlaşma Temayülleri. İstanbul: Millî Eğitim Bas. 1970.

AYTAÇ, K. Politeknik Eğitim Reformları. Ankara: D.T.C. Fakültesi yay. 1971.

BOTTOMORE, T.B. Toplum Bilim. Sorunlarına ve Yazınına İlişkin Bir

Kılavuz. İstanbul: Beta yay. 1984. 2.baskı.

BOULDING, K. Yirminci Asrın Mânâsı. İstanbul: Kalem yay. 1980. BREZINKA, W. Erziehung und Kulturrevolution. Die Padagogik der

Neuen Linken. München: E. Reinhardt Verlag 1974.

BURSALIOĞLU, Z. Okul yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış. Ankara: Eğitim Fakültesi yay. 1972

COSIN, B.R./DELA, I.R./v.b. School and Society. London: Routledge & Kegan Kegan Paul 1971.

ERGİN, O. İstanbul Mektepleri ve İlim, Terbiye ve San'at

Müesseseleri -dolayısıyla- Türkiye Maarif Tarihi. 5.cilt.

İstanbul: Eser Mat. 1977. 2.baskı.

ERGÜN, M. Atatürk Devri Türk Eğitimi. Ankara: D.T.C. Fakültesi yay. 1982.

ERTÜRK, S. Diktacı Tutum ve Demokrasi. Ankara: Yelkentepe yay. 1969.

FEND, H. Gesellschaftliche Bedingungen schulicher Sozialisation. Weinheim/Basel: Beltz Verlag 1979. 5.baskı.

FREYER, H. İndustri Çağı. İstanbul: Edebiyat Fakültesi yay. 1954 FREYER, H. Sosyolojiye Giriş. Ankara: Siyasal Bilgiler Fakültesi yay.

1963

GÖZE, A. Siyasal Düşünce Tarihi. İstanbul: Hukuk Fakültesi yay. 1982

KAYA, Y.K. İnsan Yetiştirme Düzenimiz. Politika/Eğitim/ Kalkınma. Ankara: Nüve Mat. 1974

KEILHACKER, M. Erziehung und Bildung in der

Industriegesellschaft. Stuttgart: V. Kohlhammer Ver. 1967

KOÇER, H. A. Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

1773-1923. İstanbul: Milli Eğitim Bas. 1970

KURTKAN, A. Sosyolojik Açıdan Eğitim Yolu İle Kalkınmanın

Esasları. İstanbul: İktisat Fakültesi yay. 1972

MAGEE, B. Karl Popper'in Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı İstanbul: Remzi Kit. 1982

MACIVER, R.M./ PACE, C.H. Cemiyet I. İstanbul: Devlet Kitapları 1000 Temel Eser 1969

MUSGROVE, F. The Family, Education and Society. London: Routledge & Kegan Paul 1966

O'HEAR, A. Education, Society and Human Natura. London: Routledge & Kegan Paul 1981

ONAY, P. Türkiye'nin Sosyal Kalkınmasında Kadının Yeri. İstanbul: Türkiye İş Bankası yay. t.y.

ÖZGÜVEN, E. Üniversite Öğrencilerinin Akademik Başarılarını

Etkileyen Zihinsel Olmayan Faktörler. Ankara: Hacettepe

Üniversitesi yay. 1974

RÜLCKER, T. Bildung, Gesellschaft, Wissenschaft. Heidelberg: Quelle und Meyer 1976

SANDER, T./ ROLLF, H.G./ WINKLER, G. Die demokratische

Leistungsschule. Hannover: H. Schredel Verlag 1967

SIEGFRIED, A. Aspects du XXe Siecle. Paris: Hachette 1955

SCHARDT, A./ BRAUNEISER, E.(yay.) Kulturpolitik in Europa. München: Ehrenwirth 1966

SOROKIN, P.A. Bir Bunalım çağında Toplum Felsefeleri. Ankara: Bilgi yay. 1972

SZANIAVSKI, I. Okulun Toplumsal İşlevi. Ankara: Onur yay. 1980 TOLAN, B. Toplum Bilimlerine Giriş. Sosyoloji ve Sosyal Psi-

8. BİR SOSYAL KURUM OLARAK OKUL

8.1. Okul ve aile

Çocukların ve gençlerin sosyalleşmesinde en etkili iki kurum, okul ve ailedir. Ailede okul gibi kurumlaşmış sosyal bir sosyal sistemdir. Bu iki kurum, çocukların kognitif*, ve sınırsız olan kurumlardır. Eğitim-öğretimde önemli olan zekâ ve yeteneklerin geliştirilmesinde, ailedeki sosyalleşme şartları, anne-babanın çocuk yetiştirme stilleri; ailenin, içinde bulunduğu sosyal sınıfı veya tabakayı çocukların yetiştirilmesinde ve eğitiminde bazen hissettirip genellikle hiç hissettirmemesi ("yemeyip yediren, giymeyip giydiren anne-babalar örneği") önemlidir. Bu kurum neredeyse okuldan daha etkili bir eğitim-öğretim kurumu olmaktadır. Çocukların yetiştirilmesinde ve eğitim-öğretiminde okul-aile bağlantısı ve etkileşimi çok çok önce başlamaktadır.

Ailedeki sosyalleşme şartlarının, çocukların daha sonraki okul hayatlarını ve başarılarını nasıl etkilediğini gösteren yüzlerce Eğitim Sosyolojisi araştırması bulunmaktadır. Öte yandan okul hayatı içinde de çocukların sosyal hayatlarının yarı zamanlarını okulda, yarı zamanlarını aile içinde geçirmeleri, okul-aile arasındaki karşılıklı interaksiyonu zorunlu kılmış ve birçok araştırma, ailedeki sosyalleşme ile okuldaki sosyalleşme arasına sınırlar konulamayacağını, bunların bir arada ele alınıp değerlendirilmesinin daha doğru olacağı sonucuna varmıştır.

Ama buna rağmen Eğitim Sosyolojisindeki araştırmalarda ailedeki ve okuldaki sosyalleşme farkları ortaya konmuş, hatta bu sosyalleşme farklılıkları yüzünden, çocukların aileden okula geçerken, gençlerin de okuldan meslek hayatına geçerken okul şoku veya pratik şoku diye adlandırılan önemli davranış sarsıntıları geçirdikleri tespit edilerek çözüm yolları aranmaya başlanmıştır. Bu, farklı sosyalleştirme şartlarının egemen olduğu toplumlar arasındaki geçiş problemleri; kişilerin sosyalleşmesine, kognitif ve motivasyonel gelişimlerine, kendilerinden beklenen davranışları benimseyerek yapmalarına, sosyal rol ilişkilerine ve yorumlarına, toplumsal değerleri benimsemelerine ve politik vaziyetalışlarına önemli ölçüde etki etmektedir. Eğer çocukların birincil sosyalleşme yeri olan aile içindeki kognitif gelişmesi ve motivasyonu, ikincil sosyalleşme yeri

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 103-109)