• Sonuç bulunamadı

Gelişme ve sosyal değişme

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 191-195)

12. TOPLUMSAL DEĞİŞME VE EĞİTİM

12.1. Gelişme ve sosyal değişme

12 . TOPLUMSAL DEĞİŞME VE EĞİTİM

12.1. Gelişme ve sosyal değişme

İnsan toplumları tarih öncesi devirlerden bugüne, sosyal hayatın her alanında sürekli bir gelişme ve değişme halindedir. İnsanlığın milyonlarca yıllık bir geçmişi vardır; bu geçmiş içinde insanlığı bugüne ulaştıran birçok maddî ve manevî buluşlar, sistemler ve düzenler ortaya çıkartılmıştır. İnsanlık, çevresini anlama, egemen olma ve değiştirme hususunda sürekli hızlanan bir gelişim içindedir. Gelişim ve değişim hızı giderek artmaktadır. Bu değişim toplumsal hayatın her alanında, aile düzeninde, devlet sistemlerinde, ekonomik hayatta, iletişim hususunda, dinde, dilde, sanatta vs. her an için olmaktadır. İlkel ve çevre ile iletişimi olmayan toplumlarda bu değişim oldukça yavaş olmakta; ama modern sanayi toplumlarında bu değişim insanın değerlendirip karar verme yetisini zorlamakta, âdeta herkes bir değişim seline kapılmış, kontrnlsüz olarak akıp gitmektedir.

Bu toplumsal değişme nasıl olmakta, hangi faktörlerce yönlendirilmekte ve nereye gitmektedir? Bu hususta fikir adamları ve araştırıcılar yüzyıllardan beri farklı görüşler ve teoriler ileri sürmektedirler.

Toplumsal değişme içinde neler değişmektedir, değişme hızı yavaş olan veya değişmeden kalan unsurlar var mıdır?

Toplumsal hayatın çeşitli sahalarındaki değişen belli başlı unsurları şöyle sıralayabiliriz: değerler, tutumlar, inançlar, toplumsal rol ve statüler, ekonomik yapı ve varlıklar, nüfus artış hızı, üretim ilişkileri, aile ve akrabalık düzenleri, dinî kurumlar, gelenek ve görenekler, teknolojik araç ve gereçler, şahsiyet yapıları, eğitim kurumları, san'at anlayışları, yetiştirme ve eğitme teknikleri, cinsel tutum ve davranışlar, dil, kitle iletişim araçları ve sistemleri...

Toplumsal değişmede yaratıcı ve başarılı şahsiyetlerin kitleleri yönlendirmesi çok önemlidir; ancak milyonlarca kişinin toplumsal değişmenin temel kurallarına uymaktan başka bir şey yapmadıkları da açıktır. Lider kişilerin küçük bir kadro ile yaptıkları devrimler,

zamanla o toplum içinde köklü değişikliklere neden olur (Fransız İhtilâli, Rusya'daki Ekim Devrimi gibi..)

Toplumsal değişme her zaman köklü devrimler şeklinde olmaz; ani bir değişiklik olmadan da toplumsal hayatın çeşitli alanlarında, insanların değer ve inanç sistemlerinde, yaşam biçimlerinde evrim nitelijinde bir değişme olur. Zamanımızda kitle iletişim araçlarının gelişmesi sonucu kültürel yayılma hızı her türlü doğal ve sosyal engelleri aşmakta, toplumlar kendi içlerinde evrimsel bir değişime uğramaktan ziyade dışarıdan gelen propaganda, zorlama ve özentilerle değişmektedir. Hele hele az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler sanayileşmiş toplumlara ulaşmak için gönüllü bir değişim sağlamaya çalışmakta; böyle bir durumda geleneksel toplum yapısının ve kültürün geri kalmaya neden olup olmadığı, gelişmeyi engelleyip engellemediği soruları ortaya çıkmakta; toplum değişmesinde bir bocalama devri geçirilmektedir. Böyle durumlarda ekonomik ve askeri zorlamalar toplumsal değişmeyi teşvik ederken, devletlerin bağımsızlıklarını koruyabilmeleri; dil, din, san'at gibi millî unsurların bozulmaması için gösterilen çabalar da sosyal ve kültürel değişmeye karşı çıkmaktadır.

İnsanların toplumsal hayatındaki değişmelerin ana çizgisinin bir "gelişme" olduğu muhakkaktır. Hiyeroglif yazıdan bugünkü sembolik iletişim sistemine, Taş Devri silâhlarından lazerlere, padişah fermanlarından yasa ve yönetmeliklere, ata binme ve kağnıdan uçaklara, çapa ve sabandan modern tarım araçlarına, el işinden otomasyona doğru gidiş, bir gelişimdir. Bu nedenle modernleşme çabasında bulunan devletler ve toplumlar gelişme için pek çok şeylerini feda etmekte; bu tür değişme çabasında bulunan ülkelere de bilim literatüründe gelişmekte olan ülkeler denmektedir. Ancak toplumsal değişmeler her zaman gelişme olmayabilir; aile sisteminde ilk insanlardan bugüne kadar olan değişmelere, özellikle aile kurumunun bugün içine düştüğü fonksiyonsuz duruma bir "gelişme" demek de güçtür.

Toplumsal kurumların ve ana toplum yapısının değişmesine neden olan birçok faktör sayılabilir. Meselâ, herhangi bir neden olan birçok faktör sayılabilir. Mesela herhangi bir nedenle yeryüzünde coğrafî bir hareket yapan, kendi yurdundan başka yerlere göç eden toplumlar, gittikleri yerin çevre şartlarına göre önemli bir değişime uğrar. Ama bu arada kendi ekonomik ve sosyal yapısına uygun olarak da, bulunduğu çevrede pek çok şeyi değiştirmeye başlar. Belli bir fizikî ortamda yaşayan insanların sayısı göç ve normal nüfus artışı yolu ile artarsa, toplum yapısında ve kültürlerde bazı önemli değişikliklere, yani düzenlemelere yol açar. Tarihte, özellikle türk milletindeki en büyük yapısal değişikliklere din değiştirmeler neden olmuş; bu durum bugün çok geniş bir coğrafi alana yayılmış olan türklerin toplumsal yapı, kültür, dil, yazı, yönetim anlayışları vs.

yönünden birbirlerinden farklılaşmalarına neden olmuştur. Dinin, insan toplumlarını şekillendiren ana etmenlerden biri olduğunu, Hindistan'daki dine dayalı "kast sistemi" de göstermiştir. Max Weber de -K. Marx'ın aksine- ekonomik sistemin dini değil, dinin ekonomik yapıyı belirlediğini; Avrupa'daki protestan hareketin kapitalizmi doğurduğunu göstermeye çalışmıştır.

Tarihte toplumsal değişmelere önemli ölçüde kaynaklık etmiş olan fikirlerin, günümüzde ideoloji adı altında gene toplumsal yapıyı belirleyen ana faktörlerden biri durumunda olduğunu görüyoruz.

Toplumsal değişmenin hızlandığı veya toplum yapısının karmaşıklaşıp yeni bir düzen verilmesi gerektiği dönemlerde, toplumların önünde karizmatik liderler ve kurumlar olduğunu, bunların yeni bir toplumsal yapı kurup yürüttüklerini biliyoruz. Atatürk, Gandi,

Lenin veya dini temele dayanan çeşitli kişiler gibi...

Günümüzde toplumsal değişmeyi zorlayan esas güç, teknolojik değişmelerdir. Nüfus artışı, yönetim biçimlerindeki değişmeler ve teknolojik buluşlar değişmeyi zorunlu hale getirmiştir. Son yıllarda bilginin pratiğe aktarılması, her gün yeni yeni buluşlarla insan hayatını yeniden düzenlemekte, âdeta her sabah yeni bir toplumsal düzen kurulmaktadır. Bu değişime bilinçli olarak katılmak gerekir; yoksa o bizi bu kez zorla ve bilinçsizce değiştirecektir.

Toplumsal değişmeye yol açan önemli olaylardan biri, çatışma ve savaşlardır. Aile ve küçük gruplardan milletlerarası platforma kadar insanlar arası çatışma ve kavgalar binyıllardan beri devam etmektedir. Çatışma ve savaşlar, farklı düşünce, çıkar ve kültürler yüzünden olmaktadır. B a r ı ş, tarih içinde nasıl insanların özlemi olmuşsa, s a v a ş da öylesine insanların kaçınamadığı bir durum olmuştur. Çekişmelerde, çatışmalarda ve savaşlarda yenen taraf da yenilen taraf da sosyo-kültürel açıdan birçok değişmelere uğramışlardır. Romalılar Yunanlıları yenmiş olmasına rağmen onların pek çok özelliklerini almışlardır. Büyük İskender, Yunanistan, Anadolu, Suriye, Mısır, İran gibi pek çok topraklar üzerinde devlet ve yönetim biçimlerini yıkmış olmasına rağmen, kurduğu helenistik kültür ortamında, o yörelerden pek çok sosyo-kültürel unsura yer vermiştir. Aynı şekilde Ortadoğu ve Anadolu'ya muzaffer olarak gelen Türkler, kendi Ortaasya yönetim biçimleriyle Ortadoğu yönetim biçimlerini kaynaştıran bir toplumsal yapı ve yönetim sistemi kurmuşlardır.

Cengiz Han'ın oğullarının devletleri de, kuruldukları bölgelere has

yönetim şekilleri geliştirmişlerdir.

Fikirlerin çatışmasından, daha yeni dengeli ve güzel fikirler çıktığı gibi, kültürlerin ve toplumların çatışmasından da daha güzel sentezler çıkabilir. Ama çatışmalar sentezden önce ve daima birçok problemler ve acı sonuçlar çıkarır. Bazen da yenen taraf hiç bir

uzlaşmaya gitmeden, kendi sosyal ve kültürel prensiplerini kabul ettirmek ister. Tarihte İngiliz sömürgecilerin Hindistan'da ve diğer yerlerde yaptıkları gibi; günümüzde kızılderilileri bazı kamplarda, zorunlu iskân bölgelerinde toplayarak orada değişmeye zorlamak gibi...

Tarihte göçebelerin yerleşik hayata geçirilerek devletin toplumsal ve kültürel sistemi içine alınması, her zaman bazı güçlükler yaratmıştır. Bizde Osmanlı Devleti'nin doğu politikası yüzünden dağlık kesimlere yerleşen bir kısım halkın ovalara yerleştirilerek ("indirilerek") sistem içine alınması hâlâ başarılamamış; Toroslardaki yörükler de yerleşik düzene geçmeye, ülkenin genel toplumsal yapısına katılmaya bir süre karşı koymuşlardır. Doğu Anadolu'da Urfa-Erzurum arasındaki topraklarda hâlâ göçer toplulukların bulunması, dağlık kesimde seyrek yerleşim, ülkemizin tümden toplumsal değişimini zorlamaktadır.

Tarihte ve günümüzde toplumsal değişmeler, genellikle zorla olmuştur. Burada değişme, belli bir hâkim yönetici grup tarafından zorla benimsetilmektedir. Bu değişimi kabul etmeyenler hapis, sürgün, idam, zorunlu vergi, ceza gibi yöntemlerle cezalandırılmakta veya cezalandırılmasa bile toplumun üst kademelerine hareket imkânı değişmeyi kabul edenlere tanınmakta; kabul etmeyenler sistem dışında tutulmaktadır. Fransız, Rus ve çin devrimlerinden sonra yeni toplumsal düzeni kabul etmeyen yüzbinlerce insanın çeşitli şekillerde cezalandırılması; İtalya'da faşist, Almanya'da nasyonal sosyalist (Nazi) yönetimlerin rejim aleyhtarlarına karşı takip ettikleri cezalandırma politikası bunun örneklerindendir. Vietnam ve Kamboçya'daki olayların görüntüleri daha uzun yıllar unutulmayacaktır. Bu vahşet örneklerinin yanı sarı, Atatürk devrimleri de -fazla cezalandırma unsuru olmamasına rağmen- gene de zorlayıcılık vasfı bulunan devrim hareketleridir; medenî hukukta, yazıda, şapka devriminde bu, açıkça görünür.

Günümüzde sınaî gelişmenin, toplumsal değişmenin belli bir plan dahilinde yürütülmesi çalışmaları biraz daha yıllık ve on yıllık planlar toplumsal hayatın hangi alanında ne gibi değişiklikler yapılacağını göstermektedir.

Günümüzün demokratik ortamında, sosyal hayatın her alanındaki değişmeleri bir takım devrimler ve zorlamalarla yapma imkânı kalmamıştır. Hele demokrasinin iyice yerleştiği açık, sanayileşmiş toplumlar da kültürel ve sosyal değişmeleri zorla yapmanın imkânı kalmamıştır. Hatta devlet yönetimleri sosyal değişmeleri geriden takip eder, onlara uyar bir hale gelmişlerdir. Kitle iletişim araçlarının çeşitlenmesi ve güçlenmesi de -gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde bile- serbest toplumsal değişmeler sağlamaktadır. Yabancı eserler, radyo ve TV yayınları, yerli yayın

organlarındaki yabancı programlar ve iktibaslar; insanlara, hazır çözümler vermektedir.

Toplumsal yapı, toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenir. Mevcut yapı ve kültür, o toplumun yaşadığı eski ortamın, olayların ve ihtiyaçların ortaya çıkardığı bir kalıptır. Yeni durumlar ve ihtiyaçlar ise yeni yapılar, yeni davranış kalıpları gerektirir; bu durumları daha önce geçirmiş Batı toplumlarının bulduğu çözüm örnekleri geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere sunulmakta ve çoğunlukla da aynen benimsenmektedir. İnsanlar, yeni şeyler yaratmadan çok, kendilerine sunulan örnekleri benimsemektedir. Şu anda sosyal değişme genellikle serbest olarak cereyan etmekte; hatta başta devletler olmak üzere çeşitli sosyal kurumlar bu değişmeyi kontrol altına almaya, millî ve orjinal niteliğini korumaya, hatta bu arada sık sık gelişme ve değişmelere karşı çıkmaya çalışmaktadırlar. Buna rağmen toplumsal gelişme vedeğişme zamana ve toplumlara göre bazı değişiklikler göstermekle beraber devam edip gitmektedir.

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 191-195)