• Sonuç bulunamadı

Demokratik okul

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 99-103)

7. OKULUN TOPLUMU BÜTÜNLEŞTİRME VE MEŞRULAŞTIRMA

7.3. Demokratik okul

Okul sisteminin içinde olup bitenler ile okulun, okul dışı alandaki görevleri incelenmeden okul anlaşılamaz. Okulda yapılan seçme-eleme ve yetiştirme işleri, büyük oranda, okulun toplumsal bazı yönlerini değiştirerek, bazı yönlerini değiştirmeden aktararak toplumu sürdürmesine; toplumsal yapıdaki iktidar ilişkilerini meşrulaştırmasına yöneliktir. Öte taraftan toplum ve devlet güçleri de okulun yaptığı seçme-eleme ve yetiştirmeyi aynen kabul ederler; devlet ve toplum düzeni, okulun verilerine dayanılarak kurulur; devletin ve toplumun geleceği okulun yetiştirdiklerine emanet edilir. Devlet, toplum ve okul sistemi arasında âdeta gizli bir üçlü antlaşma vardır.

Modern toplumlarda soyluluğun ve maddî kalıtımın gücü giderek azalmaktadır. Modern toplumlar giderek başarı toplumu haline geliyorlar; işte bu başarıyı değerlendiren en büyük merkez de okul sistemi oluyor. Ancak burada okula çok büyük bir sorumluluk düşmektedir; başarı değerlendirmelerini yaparken herkese şans eşitliği vermek!.. Eskiden günümüze, bu yönde de başarı sayılabilecek oldukça mesafeler alınmıştır, ancak gene de okul içi ve daha ziyade okul dışı pek çok faktörler şans eşitliğini bozmaktadır. Bu nedenle okul da ister istemez toplumdaki sosyal eşitsizlikler yaratmakta ve bunu meşrulaştırmaktadır. Öğrenci başarılarında ve başarısızlıklarında, temelde pek çok okul dışı sosyal faktörler yatmaktadır. Bu nedenle, özellikle başarısızlık durumlarında öğrenciler nasıl tek başlarına sorumlu tutufabilir? Ancak her şeye rağmen, okullar şartları eşitlemeye, değerlendirmeyi tarafsız yapmaya çalışarak herkesi ilgi, yetenek ve çalışma gayretlerine göre,

birbirlerinden farklı sosyal statülere ve mesleklere yerleştirmeye çalışıyorlar. Toplum düzeninin fazla para kazandıran işleri en yüksekte tutması, başarıyı para ve saygınlık kazanma ile eşdeğer sayması gerek okulda gerek toplumsal hayatta bireysel rekabeti alabildiğine arttırmakta; okul sistemi de pek çok yönlerden bunun etkisine girmektedir. Modern başarı toplumlarının itici gücü ve vazgeçilmez esaslarından biri olan bu rekabet, aynı zamanda toplumsal bütünleşmeyi de önemli ölçüde sarsmaktadır.

Okulun, okul dışı toplumsal alanda çok önemli görevleri olduğu gibi, bireylerin şahsiyetlerinin oluşmasında, onun hayatta başarılı çalışmalar yapabilmesinde, kendi başına karar verebilmesinde de önemli görevleri vardır. Birey açısından ele alındığında da okul sosyalleşmesinin, hem bireyi yetkin kılma hem de sosyal ilişkilerini düzenleme görevi vardır. Okulda yetenekleri geliştirilmeyen, belli alanlarda yönlendirilmeyen öğrenciler ne sosyal hayata katılabilirler ne de bireysel özerkliklerini kazanabilirler.

Öğretmenlerirı okuldaki faaliyetleri, disiplin anlayışları, ders anlatmaları, başarı ölçümleri dışardaki sosyal hayattan alabildiğine etkilenir. Sınıfta sessizlik isteyen, öğrencilere önem veren veya vermeyen, kısa zamanda belli müfredat programını yetiştirmek isteyen öğretmen; içinde yaşadığı toplumsal hayatın özelliklerini okula yansıtıyor demektir. Dışardaki sosyal hayat okul içi eğitim-öğretimi, en azından iki hâkim noktadan kontrol etmektedir:

* Okulları yaptıran, öğretmenleri yetiştiren, maaşlarını veren başta devlet olmak üzere-dışardaki üst sosyal organizasyonlardır.

* Öte yandan okulun yaptığı eğitim-öğretimi tanıyan, onun yetiştirme ve değerlendirmelerini kabul edip verdiği diplomalara göre bürokratik ve ekonomik düzeni kuran kontrol ve meşrulaştırma merkezleri vardır.

Öğretmenleri yetiştiren, maaşlarını veren devletten başka bir kurum olsa idi veya okulların verdiği diplomalar ekonomik sistem ve devlet bürokrasisi tarafından kabul edilmese idi, bugünkünden tamamen farklı bir durum ortaya çıkardı. Okul sistemi, dışardaki sosyal sistemin, ekonomi ve devlet sisteminin meşruluğunu öğretme, kabul ettirme ve benimsetme yönünden çalışmalar yaparken; kendi yaptığı iş, çıkardığı elemanlar da dışardaki sistemler tarafından kabul edilmektedir; bu, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir işleyişi gösterir.

Okul üzerinde etkili olan dış sosyal güçlerin etkilerini kaldırmaları; okulun, dış sosyal hayatın baskısından bağımsız olarak çalışması istekleri öteden beri ileri sürülmektedir. Geçen yüzyıllarda okulu, dinî kurum ve görüşlerin baskısından kurtarmak için büyük bir

uğraş verilmiş; ancak millî devletlerin sayesinde okulların iç düzeni ve öğretimi üzerinden din kurumlarının ve dini zihniyetin baskısı kaldırılabilmiştir. Ama okullar daha dinî baskıdan kurtulmadan, bu uğraşta kendilerine yardımcı olan millî devletlerin baskısı altına girmişler, okul programlarını ona göre hazırlamışlar, bu devletlerin yasa ve felsefelerinin (ideolojilerinin) savunucunluğunu yapmışlardır. 19. yüzyılda artan bu devlet gücüne karşı sadece üniversiteler özerkliklerini koruyabilmişler; hükümetlerin politikalarına, ekonomik hayatın gidişine fazla bağlanmadan-kendi düşünce ve amaçları doğrultusunda-araştırmalar yapmışlar; öğretim ve yönetimde serbest çalışabilmişlerdir.

Okulların devlet felsefelerine ve hük-met politikalarına karşı bağımsız çalışabilmesi gerektiği fikirleri bir kısım filozof ve sosyologca ileri sürülmekte; insan zihninin bağımsız olarak yetiştirilmesi teklif edilmektedir. Ancak bunu hiç bir (millî) devlet kabul etmeye yanaşmadığı gibi, okul ile sosyal hayat arasındaki ilişkiler giderek daha organik bir hale gelmeye başlamıştır. Okul, bir sosyal kurumdur; çevresinde olup bitenlere karşı, toplumun ve insanların kendisinden çok önemli ve değerli bir görevi yerine getirmektedirler; değil bu görevin yapılmaması, aksatılması ve kötü yapılması dahi affedilemez. Okul, toplum makinesinin çok önemli olan çarklarından birisidir; diğer çarklardan etkilenmeden kendi başına dönmeye başladığı an, boşa döner ve fonksiyonunu yapamaz.

Son zamanlarda bütün dünya üniversitelerinde özerkliğin kısılması, üniversitelerin birbirleriyle koordine bir şekilde çalışmaları, araştırmaların toplumsal ve ekonomik problemlere yöneltilmesi doğrultusunda -Yükseköğretim Kurulu (YÖK) vasıtasıyla ülkemize de yansıyan- yeni bir akım vardır. Eski özerklik anlayışı, çağdaş gelişmelerce değişmeye zorlanmaktadır. Üniversiteler, artık Ortaçağ şatoları gibi, toplumdan soyutlanamaz; bilim adamları "sırça saraylar"ında istedikleri araştırmayı yapıp istedikleri dersi anlatamazlar. İçinde yaşadığımız tıızlı toplumsal değişme, ekonomik gelişme, nüfus artışı herkesin sistem içine girmesini, ülke problenıleriyle uğraşmasını zorunlu kılıyor. Devlet kontrolünden, toplum kontrolünden, toplumun sınıfsal karakterinden, yerleşmiş iktidar ilişkilerinden, kemikleşmiş kültür ve gelenek baskılarından; özerk ve bağımsız okul ile kurtulunamaz. Devlet yönetiminde, toplum sisteminde, kültür yapısında problemler varsa bunlarla yüzyüze yaşayarak, bunları bilimsel yoldan inceleyerek, gerekli ve doğru çözüm yollarını göstererek, "meşru yollar içinde" çözmeye çalışmalıdır. Okul, hiç bir zaman devlet sisteminden, ekonomik düzenden ve toplum yapısından soyutlanamaz. Okul, toplum, devlet, kültür vs. kendilerini karşılıklı olarak kontrol ederler, birbirlerinin ihtiyaçlarını yerine getirirler.

Okul sisteminin, ders içeriklerinin, öğretmenlerin toplum tarafından kontrol edilmesi uzun süre ihmal edilmiş; öğretmenlerin ve okul idarelerinin özgür, bağımsız olması; toplumdan, hük-metten, politikadan uzak olması gerektiği savunulmuştur. Öğretmenlerin sadece müfredat programlarındaki konuları anlatması, gerek dar gerek geniş çevrede sosyal konulara ve yönetim işlerine karışmaması; buna karşılık hükümetlerin ve yerel idarecilerin de okul idaresine ve öğretmenlerin ders anlatmalarına karışmaması istenmiştir. Ancak özellikle 1970'li yıllardan sonra bütün dünyada ve bu arada -dünyanın en canlı örneklerinden biri olarak- Türkiye'de bu giıli antlaşmanın âdeta bozulduğu, öğretmenlerin günlük politika işlerine sık sık karıştığı, günlük politikayı sınıf içine soktuğu; bu arada devletlerin ve hükümetlerinde "Anayasa'da yazılı düzeni bozmaya çalışan" öğretmenleri meslekten attığı görülmüştür. Türkiye'de 1980 öncesi olayların ana merkezlerinden birinin okullar olması, öğretmenlerin pek çok cinayetlere karışması, pek çok cinayetlerin öğretmenleri hedef alması bu sorunun özellikle Türkiye'de nasıl çok boyutlu olarak ortaya çıktığını göstermektedir.

Devlet ve diğer toplumsal kurumlar öğretmenleri ve öğrencileri çok çeşitli yönlerden kontrol etmekte; devlet, kendi felsefesine ve yasalarına aykırı ders yapılmasına, öğrenci yetiştirilmesine izin vermemektedir. Hiç bir devlet, ilerde kendi sistemini tamamen değiştirecek bir gençlik yetiştirilmesine izin vermez. Bu diktatörlükle yönetilenler içinde, kapitalist ve sosyalist devletler için de aynen geçerlidir. Okulun devlet tarafından kontrol edilmesi genellikle resmî yönden, okul idarecileri ve müfettişler vasıtasıyla yapılmaktadır. Bu arada merkezden müfredat programları ve ders kitapları gönderilmesi de bir başka kontrol mekanizmasıdır.

Türkiye'de ve - bir kaç ülke hâriç - hemen hemen dünyanın her yerinde okullar devlet okuludur; devlet sisteminin, bürokratik sistemin bir parçasıdır. Okul müdürleri ve memurlarını devlet seçer ve tayin eder; öğretmenleri devlet seçer (Türkiye'de şimdi, yükseköğretim diploması olanların bir ana sınavdan geçirilerek kazananların tekrar öğretmen adayı olarak yetiştirilmeye başlanacağı ilân edildi) ve tayin eder; müfettişleri de devlet seçer ve gönderir. Devletin okul müdürü ve öğretmeni, gerektiğinde, devletin müfettişine hesap verir. Devlet burada, kendi sisteminin bir parçasının iyi işleyip işlemediğini kontrol etmektedir. Okullar devlet tarafından yönetilen okullardır; eğitimin amaçlarından, içeriğinden, ders planlarından sınav ve sınıf geçme düzenine kadar her şeyi, merkezdeki bakanlıklar belirlemektedir. Öğretmenlere ve öğrencilere sadece, bunun istenilen şekilde uygulanması düşmektedir.

Okulları bu denli devlet kontrolüne sokmanın sakıncaları tartışılabilir. Okul sadece bir devlet kurumu değil, aynı zamanda bir toplumsal kurumdur. Anne-babalar çocuklarını okula göndermeseler

okulun binaları, öğretmenleri, kitapları hiç bir işe yaramaz. Ama okuldaki toplumsal kontrolü sağlayacak -bugünkünden biraz daha esnek- bir düzen nasıl kurulabilir? Türkiye'nin, öğretmen ve öğrenci derneklerinden çok kötü bir tecrübesi vardır. Bunlar, siyasal gelişmenin şanssız bir devresinde iyice yozlaşmışlar ve sıcak bir süt olarak halkın ve devletin ağzını yakmışlardır. Ama gene de çok elemanlı bir okul kontrolü; annebaba temsilcilerinden, öğretmen, yönetici ve çeşitli meslek gruplarının temsilcilerinden oluşan danışma kurullarının çalıştırılmaya başlanması ve eski tecrübelerden yararlanarak öğrenci derneklerinin yeniden kurulması yararlı olacaktır kanatindeyiz.

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 99-103)