• Sonuç bulunamadı

Geleneksel dikey okul kuruluş sistemi

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 184-188)

11. TOPLUMLAR VE OKUL KURULUŞ SİSTEMLERİ

11.3. Geleneksel dikey okul kuruluş sistemi

Avrupa okulları 19. ve daha eski yüzyılların sosyal düzeni içinde zümresel toplum yapısının eseri olarak dikey karekterde

kurulmuşlardır. Genellikle köylülerin ve işçilerin teşkil ettiği alt tabaka çocukları sadece ilkokulu okuyabiliyordu. Çünkü sanayileşme hareketi ve aydınlanma düşüncesi herkese okuma-yazma, hesap gibi temel bilgilerin kazandırılmasını öngörüyordu. Eğitim biliminde üst okullar denen ve yükseköğretime götüren ortaöğretim okulları ise yalnızca burjuva tabakası çocuklarına açıktı. Alt tabakaların okulları kısa süreli idi ve pratik mesleklere hazırlayıcı bir ön-formasyon veriyordu. Yüksek tabaka çocukları ise hiç bir eleme sınavından geçmeden yükseköğretime götüren ortaokullara girebiliyorlardı.

Ancak 19. yüzyılın ortalarından itibaren hademelerin, orta seviyedeki idarecilerin yetiştirilmesi amcıyla, yüksek-öğretime götürmeyen kısa süreli ortaokullar açıldı. Bu okullar küçük burjuvalarla kalifiye işçi ve çiftçilerin yetiştirilmesini maçlıyordu.

Daha önce ana karakteristikleri anlatılan bu dikey sistem

("paralel hatlar sistemi"), Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilkokulların

ortak olduğu "çatal sistem"e dönüşmüş, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilkokul düzeyindeki demokratlaşma ortaöğretim düzeyine de yaygınlaştırılmaya, mecburî öğretim süresi uzatılmaya çalışılmıştır.

Bugün, geleneğe bağlı okul kuruluş sistemini gerekli kılan sosyal şartlar ortadan kalkmıştır. Bugünkü sanayileşmiş toplum yapıları, okulların dikey değil yatay esasta kurulmalarını gerektirmektedir. Yatay kuruluşu zorlayan esas faktör, toplumsal işbölümü ve kalifiye işgücü yetiştirme gayretleridir.

Zaten ortaöğretimin dikey esasta kurulmasının hiç bir bilimsel temeli yoktur. Eskiden insanların ya teorik ya da pratik yeteneğe sahip olduklarına inanılıyordu. Öğretim de teorik veya pratik dallar şeklinde çatallaşıyordu. Bu tür yetenek ayrımının bilimsel bir esası olmadığı ortaya çıktıktan sonra, okul kuruluş sistemlerinin de değişmesi gerekiyordu.

Öte yandan, yükseköğretime götüren ortaöğretim kurumlarının ders programları da çağın gerçeklerine uygun değildi. Program soyut bir filolojik formasyona dayanıyordu ve iş hayatının, gençlerin ilgilerinin tamamen dışında idi. Tecrübî bilimler alanında olduğu gibi meselâ, güzel sanatlarda bile eski ders programları çağın ve gençlerin isteklerini karşılayamıyordu. Liselerde iki, hatta üç yabancı ve soyut dil öğretimine girişmek, özellikle alt tabaka çocuklarının aleyhine oluyordu. Bu okullar, tamamen üst tabaka çocuklarının lehine idi.

11.3.2. Dikey okul kuruluş sisteminin seçicilik özelliği

20. yüzyılda eğitim, artık prensip olarak öğrencilerin mensup olduğu ailelerin sosyal ve ekonomik durumlarına değil yalnızca

öğrencilerin istek ve yeteneklerine bağlı kılınmaya çalışılmaktadır. Onun için temel eğitimden hemen sonra çocukların yeteneklerinin tespit edilmesi ve buna göre çeşitli ortaöğretim kurumlarına sevkedilmesi çalışmaları başlamıştır. Bugün hemen her ülkede okul sistemlerinin içinde veya üstünde, öğrencileri bilgi, beceri ve yeteneklerine göre gruplara ayıran ve çeşitli okullara sevkeden bölüm ve birimler oluşmuştur. Okulların bu seçme ("seleksiyon") fonksiyonu, bilhassa giriş ve geçiş sınavlarında kendini göstermektedir.

İlköğretimin (temeleğitim) dünyanın her yanında mecbur tutulması, okulların seçiciliğinin ve eleyiciliğinin bilhassâ ortaöğretim kademesine kaymasına neden olmuştur. Okullar bugün, teknik ve ekonomik gelişmenin ihtiyaç duyduğu yetenekleri keşfedip onları eğitmeli ve geliştirmelidir. Geleneksel okullar alt ve önemli ölçüde orta tabaka çocuklarını da otomatik olarak elediği için, son ıamanlarda toplumun artan ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamaz duruma düşmüşlerdir.

Ortaöğretimde, çeşitli tekniklerle öğrencileri gruplara ayırarak bir kısmını eleyip bir kısmına yükseköğrenim şansı verilmesini, bazı eğitim politikacıları eleştirmekte; bılnun gerçek bir seçim değil aslında sosyal bir eleme olduğunu, yüksekokullara genellikle üst, bazen da orta tabaka çocuklarının geçebildiğine işaret etmektedirler. Kemal

Aytaç, geleneksel okul sistemlerinin "seçme" işine yapılan eleştirileri

başlıca şu noktalarda toplamaktadır: .

* Seçim çok erken bir devrede yapılmaktadır. Avrupa okul sistemlerinde üst okullar için öğrenci seçimi, genellikle 10-11 yaşlarında yapılmaktadır. Bu seçimi kazananlara yükseköğrenim dalı açık tutulmakta, kazanamayanlar kısa yoldan mesleklere hazırlayıcı zorunlu bir öğretime sevkedilmektedir. Ancak bazı pedagoglar, bu yaşların insan zekâ ve yeteneklerinin tam olarak ortaya çıktığı çağlar olmadığını, çok erken bir farklılaşma yapıldığını iddia etmektedirler. İsveçli psikolog M.Neymark'a göre 11 yaşında teorik yetenekler teşhis edilebilir, ancak pratik yetenekler edilemez; bu nedenle ortaöğretime yöneltme kızlarda 14-15, erkeklerde 15-16 yaşlarında yapılmalıdır. Erken seçim, teorik yeteneklilerin işine yaramaktadır. Seçimi genel zekâ faktörüne göre yapma, özel yetenek ve ilgisi olanların elenmesine yol açmaktadır.

* Seçme sistemi objektif değildir. Gerçi ilköğretim zorunlu; ortaöğretim parasız olunca eğitimde demokratlaşma bir parça ileri gitmiş gibi gözükmektedir ama daha sonra ilköğretimden ortaöğretime geıçerken yapılan seçmenin, genellikle, çocukların mensup oldukları sosyal statülere göre bir eleme olduğu oıtaya çıkmıştır. Bu arada seçme

tekniklerinde yapılan birçok değişikler sorunu çözememiştir. Çünkiı testler, doğustan getirilen yatkınlık ve yeteneklerle sonradan kazanılmış bilgiler arasında güvenilir bir ayrım yapamamaktadır. Aydın ve zengin ailelerin çocukları yoksul ve cahil ailelerin çocuklarına karşı daha başlangıçta, aile atmosferi açısından önemli bir avantaj sağlıyordu. Seçim sisteminde dil ve özellikle soyut dil, karmaşık dil önemli rol oynuyordu. Seçme, bilgiye, bilgi de anlama ve ifade etme tarzında dile dayalı idi. Bu şekilde ortaöğretim öncesi yapılan seçme, birçok yeteneksiz orta ve üst tabaka çocuğunu kazandırırken; birçok yetenekli alt tabaka çocuğunu ise, sadece dil yönünden başarısız kılıyordu. Bunun sonucunda, yükseköğretim dalına ayrılan çocukların neredeyse yarıya yakını daha sonraki öğretim kademelerinde başarısız oluyorlardı.

Üst okullara öğrenci seçimi büyük oranda ezber, imlâ ve kompozisyona dayanıyordu. Bu da alt tabaka çocuklarının üst okullara geçişini engelliyordu; çünkü orta ve yüksek tabaka çocukları sembolik (formel) dile daha yatkın bulunmaktaydı (Bernstein).

Demokratlaşmaya ve eğitimde fırsat eşitliğine engel olan en önemli faktör, üst okullara öğrenci seçmede tahminlerin doğru olmaması ve alt tabaka çocuklarının aleyhinde işlemesidir. Birçok eğitim bilimci. (E.Hylla, K.V. Müller,

W.Arnold), yüksek yetenekli çocukların bu eleme

sınavlarında kaybettiklerini ortaya çıkarmıştır; bu aynı zamanda birçok yeteneksiz kişinin de yüksekokullara geçtiğini göstermektedir.

* Yüksekokullara öğrenci seçme, sosyal bir karakter taşımaktadır; çünkü anne-babalarından uygun çıkiş hattı şartları sağlamış, iyi yetiştirilmiş çocuklar okula daha iyi uyum sağlamakta, daha başarılı olmaktadırlar. Seçme sınavları ne kadar erken yaşta yapılırsa, yapılacak seçimin sosyal karakteri o kadar belirgin olarak ortaya çıkacaktır. Çeşitli eğitim bilimcilerin çalışmaları, üst okullara öğrenci

seçiminin eğitimde şans ve fırsat eşitliğini engelleyen en önemli faktörlerden biri olduğunu göstermiştir. İngiltere, İsveç, Fransa ve Federal Almanya'da öğrenci seçimi üzerine yapılan istatistikî araştırma sonuçlarına göre, üst okullara geçen öğrencilerin sosyal tabakalaşması, genel nüfus içindeki sosyal tabakalaşma ile zıt bir durum göstermektedir. Genel nüfus için idealize edilmiş sosyal tabakalaşma üçgeni, yüksekokullardaki öğrencilerin sosyal menşeleri ile mukayese edildiğinde tamamen tersine dönmektedir.

Yüksekokullarda ve liselerde alt tabaka çocuklarının çok az bulunmasına karşılık üst tabaka çocuklarının büyük bir kısmının bu şansıyetenekleri ve zekâları elvermese de bulabilmeleri, okul sisteminde demokratlaşmayı teşvik eden zorlayıcı etmenlerdendir.

11.4. Toplumsal yapının okul kuruluş sistemine

Belgede EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (sayfa 184-188)