• Sonuç bulunamadı

Nizamü’l-Mülk ve Machivelli; Siyasetname ve Hükümdar

BÖLÜM 3. SELÇUKLULAR, NİZAMÜ’L-MÜLK VE SİYASAL DİN

3.5. Siyasetname’ye Yakından Bakış

3.5.4. Nizamü’l-Mülk ve Machivelli; Siyasetname ve Hükümdar

Yazılış tarihleri arasında yaklaşık 420 yıl bulunan Siyasetname (1092) ile Hükümdar’ın (1513) görünen veya biçimsel bakımdan yazılış gerekçeleri aşağı yukarı aynıdır. Farklı tarihsel ve kültürel iklimlerin ürünü olan Nizamü’l-Mülk ve Machiavelli, dönemlerinin hükümdarlarına devleti yönetmenin incelikleri hakkında öneriler sunmuş, siyasi taktikler ve tarihsel bağlamı olan öğütler vermiştir. Devlet tecrübesine sahip her iki yazar da hükümdarlara doğru olduğuna inandıkları yönetim şeklini anlatmıştır. Ancak, görünüşteki bu benzerliğe karşın her iki eser arasında niteliksel bir farklılık vardır. Siyasetneme’nin yazarı Nizamü’l-Mülk, İslam dünyasında hâlâ devam eden Ortaçağ’ın kapılarını açarken, Machiavelli ise Batı-Hristiyan dünyasında o kapının (Ortaçağ’ın) kapanmasına ve yeni bir çağın, Aydınlanma ve modernitenin yolunun açılmasına büyük katkı sunan ilk ya da erken dönem isimler arasındadır. Şimdi, iki eseri bu bağlamda ele alarak farklılıklar ve benzerliklere biraz daha yakından bakacağız.

Hem “Hükümdar” hem de “Siyasetname” kitabı, yazıldığı dönemin siyasi atmosferini yansıtan bir içeriğe sahiptir. Her iki devlet adamı ve yazar, içinde doğdukları

124

ve etkin birer aktörü oldukları siyasal, toplumsal ve kültürel iklimi, bu ortamın yol açtığı sorunları, sunduğu olanakları, bu atmosferin devleti yönetmek için nasıl değerlendirilmesi gerektiğini eserlerinde ayrıntılarıyla anlatıyor.

Başta Anadolu, Suriye, Irak, İran, Horasan/Azerbaycan Selçuklular’ı olmak üzere birçok görece küçük devletin tek merkezden yönetilmesine dayanan, bu anlamda federatif bir devletler topluluğu durumundaki Selçuklular, çok halklı veya çok kavimli bir imparatorluktu. Devlet, “kozmopolit” bir karaktere sahipti. İşte, Selçuklu İmparatorluğu’nun ikinci adamı olan Nizamü’l-Mülk, Siyasetname adlı eserini bu toplumsal ve siyasal ortam içinde kaleme aldı. Söz konusu atmosferin, Siyasetname’ye bire bir yansıdığını söylemek mümkün. Bir din tarım toplumu olan Selçuklular, Asyatik özellikler taşıyan merkezi feodal bir imparatorluktu. Dolayısıyla, yukarıda da incelediğimiz gibi, Siyasetname’de farklı kültürlerden, inançlardan ve etnik köklerden gelen halkların bir arada tutulması ve uyum içinde yönetilmesi temel sorunu oluşturuyordu. Durum böyle olunca, bu amacı gerçekleştirmek için nasıl bir siyasal düzenin kurulması gerektiği de Nizamü’l-Mülk’ün eserinin temel sorunsalı haline gelmişti. Bu nedenle Nizamü’l-Mülk, farklı kültürlerden gelen toplumu bir arada tutacak temel etkeni din olarak saptamış ve dini, “devletin ikiz kardeşi” olarak tanımlamıştı. Dolayısıyla bu alandaki (inanç dünyasındaki/ortamındaki) fikri kargaşayı, mezhep kavgalarını ve felsefi çatışmaları gidermek ya da bastırmak için, deyim uygunsa, resmi bir din ve hukuk (fıkıh) anlayışı oluşturmaya yönelmişti. Yukarıda da incelediğimiz gibi, bu amaçla Sünni İslam’ın Eş’ari geleneğini derinleştirerek, Şâfiî fıkıhını resmi ideoloji olarak kurumsallaştırmaya çalışmış, bu amaçla Nizamiye Medreseleri’ni kurmuş, başına da İmam Gazali’yi getirmişti.

Machiavelli’nin Hükümdar’ı yazdığı dönemde İtalya ise, ulusal birliğini kuramamış kent-devletlerine ve feodal prensliklere bölünmüş bir ülkeydi. Rönesansın anavatanı olan İtalya bu anlamda Almanya ve Fransa’ya göre geriden geliyordu. İtalyan kent-devletlerinin birbirleriyle olan mücadelesi, İtalyanlar’ın siyasi bir birlik kurmasının iktisadi anlamda ulusal pazar bütünlüğünü sağlamalarının önünde engel oluşturuyordu. Bu engel, kapitalizmin gelişmesini de geciktirecekti. Çünkü ulusal/siyasal birlik ve iktisadi pazar bütünlüğü kapitalizmin gelişmesi için olmazsa olmaz bir şarttı. Bu durum, Fransızlar’ın, hatta İspanyollar’ın bile bu ülke üzerinde sömürgeci hesap yapmalarına yol açıyordu.

125

İşte Machiavelli, İtalya’nın bu parçalanmış siyasal ortamında Hükümdar’ı yazıyor. Bu anlamda Machiavelli, Rönesansın ve dolayısıyla İtalya’nın bir ulus olarak birleşmesinin, tek devlet olarak kendisini yeniden örgütlemesenin fikri temellerini atan siyasetçi ve fikir adamı oluyor.

“Machiavelli eserlerinde dile getirdiği fikirleri ile İtalya’da Rönesans döneminin en önemli isimlerinden biri olmuştur. Machiavelli’nin dönemin koşullarını göz önünde bulundurarak ortaya koyduğu fikirler, Avrupa’da Ortaçağ karanlığının ve dogmalarının yerini yeni bir siyaset bilimi anlayışının almasına katkı sunmuştur. Bu anlamda Machiavelli’nin dönemin siyasal atmosferini iyi analiz ederek ortaya koyduğu fikirler ile İtalya’da başlayıp Avrupa’ya yayılacak yeni bir siyaset bilimi anlayışının mimarlarından olduğunu söylemek mümkündür” (Gökçen, 2018: s.35).

Diğer taraftan, Hükümdar (Prens) ve Siyasetname tarihsel bağlamı olan kitaplardır. Nizamü’l-Mülk ve Machiavelli, görüşlerinin doğruluğunu tarihte yaşanmış gerçek olaylar ve hikâyelerle desteklemiştir. Özellikle Nizamü’l-Mülk öne sürdüğü görüşlerini eski hükümdarların yaşamlarından, siyasal deneyimlerinden, İran-Pers devlet geleneğinden, Türk ve Çin tarihinden verdiği örneklerle yapmıştır. Ayrıca Hz. Muhammed’in hadislerine ve Kur’an ayetlerine de sıklıkla başvurmuştur. Machiavelli ise Avrupa tarihinden verdiği örneklerle görüşlerini desteklemiştir. Özellikle Roma İmparatorluğu, Eski Yunan, yer yer Osmanlı İmparatorluğu ve özellikle İtalyan kent- devletleri Machiavelli’nin inceleme ve örnek alanlarını oluşturmuştur.

Siyasetname’nin inceleme alanını, göçebe geleneğinin hâlâ güçlü olduğu Türk toplulukları (kavimleri) ile çeşitli mezheplerden yerleşik Müslüman halkların (Farsi, Deylemli, Arap, Kürt) ve yer yer de Hristiyan (Rumi) toplumların yaşadığı coğrafya oluşturuyordu. Bu topraklarda, siyasi otoritenin tek bir kişinin elinde toplandığı Asyatik devletler hüküm sürüyordu. Bu devlet ya da imparatorluklarda sultan/hükümdar devlet sisteminin merkezinde bulunuyordu. Tüm güç, siyasal iktidar ve iktisadi yaşam sultanın/sarayın elinde ve emrindeydi. Asyatik din-tarım toplumlarındaki merkezi, despotik ve feodal siyasal yapılanma, Nizamü’l-Mülk’ün temel inceleme alanıdır. Siyasetname, bu özelliklere sahip tarihsel bir coğrafyada devletin nasıl örgütleneceğini, çeşitli kavimlerden oluşan toplumun nasıl yönetileceğini, ekonominin hangi yöntemlerle düzenlenip yürütüleceğini, devletin bekası (varlığı ve sürekliliğinin sağlanması) için iç barış ve istikrarın nasıl sağlanacağını tartışır.

126

dünyaya gelmiştir. Hukukçu bir babanın oğlu olan Machiavelli’nin klasik Yunan ve Latin edebiyatı öğrenmiş, babasından hukuk bilgisi edinmiş ve Floransa Üniversitesi’nde eğitim görmüştür. Siyasal yaşama 1498 yılında Floransa Cumhuriyeti’nin ikinci yazmanı olarak sarayda görev alarak başlayan Machiavelli, kısa sürede kentin yönetimini elinde tutan Soderini ailesinin dikkatini çekmiş, Floransa yöneticileri, kendisine 1506 yılından itibaren dış ilişkilerde elçilik dahil önemli görevler vermiştir.

Özellikle 1506-1512 yılları arasında Floransa Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği birçok diplomatik girişimde başrolü oynayan Machiavelli, İtalyan prenslikleri ile dönemin büyük Avrupa devletlerine Floransa Cumhuriyeti adına ziyaretler gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler sırasında, siyasal yönetim uygulamalarını yakından gözlemleme fırsatı bulan Machiavelli’nin başta Hükümdar olmak üzere, bütün eserlerindeki görüşlerinin de bu dönemde şekillendiği kabul edilmektedir. (Adabağ, 2019: s.VII-XXIV, Önsöz).

Hem Floransa hem de Machiavelli için 1512 yılı bir dönüm noktası olmuştur. İspanyol ordularının Floransa’ya saldırıp Cumhuriyet ordularını bozguna uğratmasının ardından, Medici Ailesi Floransa’ya dönüp kente yeniden egemen olmuştur. Machiavelli aynı yıl Medicilere karşı gerçekleştirilen bir darbe girişiminde adı geçtiği için tutuklanmış, ardından da sürgüne gönderilmiştir. İtibarını ve siyasal kariyerini yitiren Machiavelli, sekiz yıl sürecek sürgün hayatı boyunca kendisini yazmaya vermiş ve en önemli eseri sayılan Hükümdar (Prens) ile “Titus Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Söylevler” adlı eserini de bu dönemde yazmıştır. Machiavelli’nin söz konusu iki eseri siyaset biliminin bir disiplin olarak gelişmesini sağlayan temel metinler arasında sayılmaktadır (Ağaoğulları, 2012: s.320).

Mediciler tarafından 1520 yılında bağışlanarak yeniden çeşitli diplomatik görevlere getirilen Machiavelli, bu dönemde Floransa tarihini yazdı. Machiavelli kendisine görev verilmesi üzerine bir anayasa taslağı diye de nitelendirilebilecek, “Floransa Devletinin Yeniden Düzenlenmesi Üzerine Söylevler” adıyla bilinen metni de yine bu dönemde kaleme aldı. Ancak, 1527 yılında Medicilerin devrilip Floransa yönetiminin tekrar cumhuriyetçilerin eline geçmesi ile Machiavelli yine tüm görevlerinden alındı ve tekrar sürgüne gönderildi. Bu gelişme Machiavelli için bir yıkıma yol açtı. Yazar, 22 Haziran 1527’de sürgündeyken yoksulluk içinde öldü.

127

Üzerine Söylevler” adlı eserinde ise cumhuriyet düşüncesini ele alıyor. Kısaca “Söylevler” adıyla da bilinen kitabı, Machiavelli’nin Hükümdar’da ortaya attığı görüşlerini daha kapsamlı şekilde ele alıp temellendirdiği bir eser olarak değerlendirmek mümkün. Bu nedenle Machiavelli’nin en önemli eseri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kimi siyaset bilimciler, Hükümdar’ın, Söylevler’in içinden çekilip alınan bölümlerden oluştuğunu bile ileri sürüyor. Machiavelli, Hükümdar’da ortaya attığı, İtalya’nın siyasi birliğini ve bağımsızlığını sağlamak için merkezi iktidarın güçlü bir hükümdarın elinde toplanması gerektiği görüşünü, Söylevler’de cumhuriyet yönetimi bağlamında ele alıyor. Machiavelli, cumhuriyetin kurulmasının zor olduğu görüşünden hareketle, bir ön ulus devlet diye de nitelendirebileceğimiz güçlü bir meşruti monarşiyi hem yabancı egemenliğinden kurtulmanın yolu hem de İtalyan birliğini sağlamanın yöntemi olarak gösteriyor (Machiavelli, 2017: s. 13-16).

Bu alt bölümün başında da belirttiğimiz gibi, Machiavelli ve Nizamü’l-Mülk’ün siyasal iktidarın kaynağına ve meşruiyetine yönelik düşünceleri birbirinden farklılık göstermektedir. Her ikisi de siyasal iktidarın tek elde toplandığı devletleri incelemiş olsa da, siyasal iktidarın kaynağı ve meşruiyeti konusunda çok farklı yaklaşımlara sahiptir. Nizamü’l-Mülk, siyasal iktidarın kaynağını ilahi bir güce, Allah’a ve dine (İslam’a) dayandırdığı halde, Machiavelli dünyevi ve seküler gerekçelere işaret etmektedir. Bu durum, hem Nizamü’l-Mülk ve Machiavelli arasındaki yaklaşım ayrılığını hem de Hükümdar ve Siyasetname’nin oynadıkları siyasal ve entelektüel roller arasındaki büyük nitelik farkını ortaya koymaktadır. Öyle ki, bu fark, Ortaçağı’na giren Doğu-İslam toplumları ile Aydınlanma Çağı’na adım atan Batı arasındaki yol ayrımını simgeleyen temel bir farklılık olarak değerlendirilebilir.

Allah’ın yönetme yetkisini her çağda halk arasından seçtiği belli kişilere verdiğini ifade eden Nizamü’l-Mülk, dolayısıyla sultana itaat etmenin de bir anlamda Allah’a boyun eğmek anlamına geldiğini ifade ederek, siyasal iktidara güçlü bir teolojik temel sunar. Nizamü’l-Mülk, asil bir soydan gelmeyi de siyasal iktidarın iki kaynağından biri olarak saymakla birlikte, bu özellik dine, ilahi kaynağa göre ikincildir. Saltanatın babadan oğula geçmesi ya da aynı hanedan içinde devredilmesi çok önemli olmakla birlikte, söz konusu soy bağı da ilahi bir gerekçeye sahiptir. Dolayısıyla Nizamü’l-Mülk, halkın sultana itaat etmesinin, sultanın da halka karşı adil davranmasının Allah’ın emirlerini yerine getirmekle aynı anlama geldiğini belirtmektedir. Öyle ki, Nizamü’l-Mülk’e göre

128

her iki taraf da (sultan ve halk) dinin emirlerini yerine getirmez ya da onun buyruklarına uymakta tereddüde düşerse, Allah onları cezalandıracaktır (Nizamü’l-Mülk, 2014: s.11- 12).

Machiavelli ise Hükümdar’da, Nizamü’l-Mülk’ün aksine siyasal iktidarın kaynağı ve meşruiyetinde ilahi bir temel aramaz, ona kutsallık atfetmez. Machiavelli Hükümdar’da devletin ve siyasal iktidarın kendi varlığını, ilahi bir dayanağa gereksinim duymadan sürdürebileceği görüşünü kararlı bir şekilde savunur. Bu yanıyla dogmalara, skolastik metinlere dayalı Ortaçağ Batı düşüncesinden köklü bir kopuşu ifade eder. Bu anlamda modern siyaset biliminin kurucu sayılan Machiavelli, iktidarın kaynağını da toplumsal dinamiklerde arar. Ona göre, siyasal iktidar ve devletler, halkın güvenini sağlayıp ve desteğini almadıkları taktirde varlıklarını südüremezler.

Nizamü’l-Mülk, 420 yıl önce dini, devletin ikiz kardeşi olarak nitelendirir, İslamı devletin ve toplumun yönetilmesinde en önemli araç olarak değerlendirirken, Machiavelli ise daha dünyevi, bu anlamda seküler bir yaklaşımı esas alıyor. Bu fark önemlidir. Machiavelli, Hükümdar kitabının bir siyaset sosyolojisi manifestosu olmasını sağlayan, “Dünya İşlerindeki Yazgının Gücü Nedir ve Nasıl Karşı Konulması Gerekir?” başlıklı 25. Bölümde -ki son bölümdür- şunları yazıyor:

“Çoğu kişinin, dünya işlerini yazgı ve Tanrı’nın yönettiğine ve insanların sağduyusuyla bu gidişi değiştiremeyeceğine, dahası, çaresiz kaldıklarına, bu nedenle çok ter dökmenin gereği olmadığına ve her şeyin yazgıya bırakmanın doğru olacağına inandıklarını, inanmayı da sürdürdüklerini bilmez değilim. Bu görüş, insan istenci (iradesi) dışında gelişen fırtınalı günlerin yaşandığı ve yaşanmakta olduğu zamanımızda daha çok ağırlık kazanmıştır. Olaylara baktığımda ben de zaman zaman onlar gibi düşünmüşümdür.

“Ne ki, dünya işlerinin yönetiminde yazgının işlevsel payının yarı yarıya olduğunu ve geri kalan yarısını ya da ona yakınını da özgür istencimiz yok olmasın diye (Tanrı’nın) insana bıraktığı olasılığını yok saymıyorum. Yazgı bana göre, taştığı zaman her şeyi alt üst eden (…) bir ırmağa benzer. Herkes önünden kaçar (…). Durum böyle olunca insanoğlunun, suyun durgun olduğu zamanlarda önlem alarak bent ve barajlarla suyun hızını kesmekten başka yapacağı bir şey yoktur. Irmak taştığı zaman suyunu kanallara akıtacağı için böyle şiddetli ve başıboş akamayacak ve zararlı olamayacaktır. Yazgı da böyledir” (Machiavelli, 2019: s.93-94).

Machiavelli, İtalya’yı da sel baskınlarına açık, kaderine (yazgısına) terk edilmiş, insan aklının ve iradesinin devrede olmadığı bir ülke olarak tanımlıyor. Bu durumun İtalya’yı Fransa, Almanya ve İspanya gibi ülkelerin gerisine ittiğini ve müdahalelere açık

129

hale getirdiğini belirtiyor. Machiavelli, devleti ve onu yönetecek hükümdarı, yazgısının belirleyeceği görüşüne açıkça karşı çıkmakla, Ortaçağ Batı düşüncesinden köklü bir şekilde kopuyor. Dahası siyaset bilimi ve sosyolojisi bağlamında Rönesansın ve Aydınlanma’nın, dolayısıyla modern çağın kapılarını açıyor. Bu durum, Nizamü’l- Mülk’ün Siyasetname’si ile Machiavelli’nin Hükümdar’ı arasındaki temel farkı oluşturuyor.

“Machiavelli bu noktada sadece Nizamü’l-Mülk’ten değil Ortaçağ Avrupası’nda dünyevi iktidarın kaynağını ve meşruiyetini Tanrı’ya dayandıran düşünürlerden ve anlayıştan da ayrılmaktadır. Machiavelli’nin iktidarın kaynağı ve meşruiyetine ilişkin Tanrı’yı değil insanı merkeze koyan fikirleri, Rönesans Hümanizmi’nin klasik bir yansıması olarak kabul edilmektedir” (Gökçen, 2018: s.38).

Machiavelli, kitabının (Hükümdar) Dokuzuncu Bölümünde, seçkinlerin içinden çıkan hükümdar ile halk arasından çıkacak hükümdarlar arasındaki farklılıkları anlatır. Siyasal iktidarın varlığını sürdürebilmesi için halkın desteği ve güveninin kazanılmasını çeşitli örnekler vererek, bunu belirleyici bir şart olarak ortaya koyar. Yukarıdaki alıntıda da görüleceği gibi; hükümdarın yazgısının da siyasal iktidarın sürdürülmesinde belli bir payının olduğunu kabul eden Machiavelli, esasta nesnelci (materyalist) bir yaklaşımla, iktidarın sürdürülmesinin daha çok halkın desteği, ordu ve yasalarının (hukuk) gücüne bağlı olduğu görüşünü savunur. Bu anlamda, siyasal iktidarın meşruiyetini açıklamada dinsel gerekçelere veya Tanrı’ya başvurmaz. Machiavelli’ye göre hükümdar (prens) ve siyasal iktidar, meşruiyet kaynağını yine iktidarın kendisinden alacaktır. Meşruti monarşi, bunun gerçekleşmesinin en emin ve en kolay yoludur. Cumhuriyet belki daha sonraki aşamadır.

Nizamü’l-Mülk ve Machiavelli’nin ayrıldığı bir başka konu da hükümdarın niteliklerine ilişkindir. Nizamü’l-Mülk Siyasetname’nin neredeyse tamamında sultanın sahip olması gereken en temel özelliği, “adil olmak” diye ortaya koyar. Çünkü Sultan, Allah’ın emirlerini yeryüzünde uygulayan seçilmiş kişi olduğu için adil olmak zorundadır. Sözünde durmak, bilgili ve ahlaklı olmak, bilimle ilgilenmek, alimleri himaye etmek ve korumak, cesur ve cömert davranmak, iyi silah kullanmak (savaşçı olmak), merhametli olmak, dinin emirlerini yerine getirmek, sanattan anlamak, hayırsever olmak Nizamü’l-Mülk’e göre bir hükümdarın sahip olması gereken diğer özellikleridir.

130

niteliklere sahip olması gerektiğine inanmaktadır. Ancak, Machiavelli’nin bu konudaki görüşleri, “Makyavelizm/Makyavelist” diye -bağlamından kopuk ele alındığı için genellikle yanlış şekilde- ünlenen ve esas olarak oportinizm (ilkesizlik) anlamına gelen yaklaşımının da temelini oluşturur. Oysa Machiavelli’ye göre, hükümdarın sahip olması gereken nitelikleri, onun içinde bulunduğu şartlar belirlemektedir. Dolayısıyla değişen şartlar içinde hükümdarın sahip olması gereken niteliklerin de değişmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle hükümdarlar esnek ve pragmatist olmalıdır. Öyle ki, kimi hükümdarlar cesur, hayırsever, merhametli, cömert, sözüne sadık, dindar olabilecekleri gibi; başka bazı hükümdarlar da cimri, açgözlü, acımasız, sözünde durmaz, korkak ve imansız olabilir. Bazı hükümdarlar bir dönem olumlu özelliklerden bazılarına, bir başka dönemde ise olumsuz özelliklerden bir kısmına sahip olabilir. Bunu belirleyen hükümdarın içinde bulunduğu dönemin şartlarıdır. Burada esas/önemli olan şey, iktidarın sürekliliğini ve devletin birliğini sağlamaktır.

“Düş ürünü hükümdarlarla ilgili konuları biryana bırakıp gerçekler üstüne konuşacak olursak tüm insanlar, özellikle hükümdarlar yüksek makamlarda bulunmaları nedeniyle, (…) bir takım niteliklere dayalı olarak övgü ya da yergi alırlar. Buna göre kimileri cömert, kimileri cimri (…), kimileri hayırsever, kimileri açgözlü olarak bilinir. Kimileri acımasız, kimileri yufka yürekli; kimileri sözünde durmaz, kimileri sadıktır; kimisi kadınsı, kimisi ödlektir; kimisi yavuz ve cesur; kimisi alçakgönüllü, kimisi kibirlidir; biri zındıktır, diğeri dindar; biri cin fikirli, diğeri hödüğün teki; biri geçimsiz, diğeri geçimli; biri ağır başlı, diğeri hoppa; biri dini bütün, diğeri imansız vb.

“Biliyorum ki, herkes yukarıda saydığım niteliklerden iyi olanların bir hükümdarda bulunmasının çokça övgüye değer bir şey olduğunu söyleyecektir. Ne ki, tümüne birden sahip olunamayacağına göre, olunsa bile, insanın doğası gereği, gerektiği biçimde kullanamayacağı için, hükümdar kendisini yerinden edecek iğrenç alışkanlıkların utancından uzak durmalıdır. (…) Öte yandan, onlarsız devleti ayakta tutmanın zor olacağı kimi yergilerden kaçmamalı. İlginçtir, sana kusursuz gözüken bir yol felaketin olurken, tam tersine, kusurlu görünen bir yol sana güven ve esenlik sağlayabilir” (Machiavelli, 2019: s.59-60).

Dolayısıyla Machiavelli’ye göre bir hükümdar, devletin ve iktidarın geleceği için gerektiğinde acımasız ve ayrımcı, kimi zaman cömert ve adil, bazen sözünün eri, kimi kez de yalan söylemeyi bilmelidir. Hükümdarın dikkat etmesi gereken tek şey, aşağılanmasına ve itibarını yitirmesine yol açacak özelliklerini bastırması, bu tür davranışlardan kaçınmasıdır. Örneğin; halkın malına ve namusuna göz dikmek, açgözlü, kararsız ve korkak olmak bu türden özelliklerdir.

131

Nizamü’l-Mülk ise, “aşağılanma ve itibarını yitirme” konusunda Machiavelli ile aynı görüşte olmasına karşın, bir sultanda olumlu özelliklerin bulunması gerektiği görüşünü kitabının başından sonuna kadar kararlılıkla, örnekler verip hikâyeler anlatarak savunuyor. Bir sultanın, pragmatist olsa bile, ilkesiz ve fırsatçı davranmasının, onun halkının (reaiyetin) gözünden düşmesine neden olacağını belirtiyor. Görevini aksatan, yolsuzluk yapan, halka zulüm eden, haksız vergi toplayan kamu görevlileri, Nizamü’l- Mülk’e göre derhal sultan tarafından görevden alınmalı, gerektiğinde cezalandırılmalıdır.

Sonuç olarak Siyasetname, Hükümdar’dan 420 yıl önce yazılmasına ve amacının aynı olmasına karşın, Nizamü’l-Mülk hakkında Machiavelli kadar çalışma yapılmamasının, Siyasetname’nin Hükümdar (Prens) kadar ünlü bir kitap olmamasının ya da Selçuklu vezirinin çağımızda bu İtalyan siyasetçi ve yazar kadar tanınmamasının nedeni, sadece kültürel üretim ve etkinlik ortamının günümüz dünyasında Batı’ya kaymasıyla açıklanamaz. Bu durumun nedenlerinden biri, hatta belirleyici olanı; Nizamü’l-Mülk’ün, yukarıda da değindiğimiz gibi, din-devlet-toplum ilişkileri alanındaki görüşleriyle Doğu-İslam dünyasında Ortaçağ’ın kapılarını açarken, Machiavelli’nin Batı toplumları için bunun tam tersini yapmasıdır.

İtalyan Marksist kuramcı Antonio Gramsci, Machiavelli ve Hükümdar’ın önemi hakkında şunları yazıyor:

“Siyaset bilimi, Machiavelli’ye kadar ütopya ve skolastik risale gibi biçimlerde ortaya konurken, Machiavelli kendi kavrayışına, hayal gücüne yer veren sanatsal bir biçim sağlamıştır ki, bu yolla, teorik ve ussal öğe, ‘kollektif irade’nin simgesini plastik olarak ve ‘insan biçiminde’ betimleyen bir önderde kişileşmektedir. (…)