• Sonuç bulunamadı

B. Aile Hukuku

1. Nikâh

Sözlükte birleştirme, bir araya getirme; evlenme, evlilik; cinsel ilişki" gibi an- lamlara gelen nikâh kelimesi fıkıh terminolojisinde, şer'an aranan şartlar çerçevesin- de aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akdi ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisini ifade eder.102

Nikâhın iki rüknü vardır. Bunlar îcâb ve kabuldür. Îcâb, bir akdi kurmak için taraflardan birinin akit yapma teklifi; kabul ise diğer tarafın o teklife olumlu olarak verdiği cevaptır. 103

Nikâh akdinin kurulması ile ilgili birtakım şartlar vardır. Bunlar: in'ikad, sıh- hat (cevaz), nefaz ve lüzum şartları olmak üzere dört gruba ayırır. İn'ikad ve sıhhat şartları konusunda fıkıh eserlerinde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte genellikle ehliyet, meclis birliği, evliliğin kuruluşunun şarta bağlanmaması ve üzerinde ittifak edilen evlenme engelinin bulunmaması in'ikad, şahitler ve hakkında ihtilaf edilen ev- lenme engelinin bulunmaması sıhhat şartları arasında zikredilir. Tarafların veya veli- lerinin rızasının alınmasının gerekli olduğu hallerde bu rızanın alınması nefaz şartı, bazı durumlarda evliliğin bağlayıcı sayılması için aranan şartlar, lüzum şartıdır. Fa-

102

Fahrettin Atar, “Nikah”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 2007, XXXIII, s. 112.

103

Saffet Köse, Talip Türcan editörlüğündeki komisyon tarafından hazırlanan İslam Aile Hukuk El

51

kihlerin büyük çoğunluğuna göre mehir nikâh akdinin rüknü veya sıhhat şartı değil nafaka gibi evliliğin hükümlerindendir.104

Nikâhla ilgili günümüzde değinilmesi gereken en önemli konu “İmam

Nikâhı” konusudur. Aile hukuku işleri, aynı zamanda, genel ahlak ve kamu düzeni

ile ilgili olduğu için, hukuk düzeni, aile kurumunun oluşumunu mümkün mertebe kontrol altında tutmaya özen göstermiştir. Herkesin birbirini tanıdığı ve evlilik akdi- nin sonuçlarının meydana gelmesi, toplumun veya geleneğin garantisiyle sağlandığı toplumlarda, şahit ve ilan, ayrıca bir tescil şartına bağlı kalmaksızın yeterli görülmüş- tür. Ancak zamanla toplumsal değişmenin sonucu ve gereği olarak, evlilik akdinin yazılı olarak tesciline gerek duyulmaya başlanmış ve evlenme akdinin kamu otorite- sinin yetkili kıldığı bir memur önünde yapılması öngörülmüştür.

Her ne kadar aile hukuku, inanç ve geleneklerle sıkı sıkıya irtibatlı ise de; bu- rada nikâh akdinin tanım ve şartlarına ilişkin verdiğimiz kısa bilgiden de anlaşılacağı üzere İslam Hukukunda “imam nikâhı” veya “dini nikâh” diye bir kavram yoktur. Yine nikâh akdinin unsurları ve şartları arasında, nikâhın imam tarafından kıyılması diye de bir şey yoktur. Günümüzde dini bir zaruret olarak kabul edilen bu uygulama, Osmanlı Devletinde nikâhların tescil işinin kadı kontrolündeki imamlara bırakılma- sının bozularak günümüze taşınmasından ibarettir. O zaman devlet tarafından gerek vatandaşa kolaylık sağlama gerekse kadılara yardım ve iş yüklerini hafifletmek ama- cıyla kadıların bilgisi ve izni dâhilinde devreye sokulan imamlar, nikâh akdine nezâret ediyorlar, kendi huzurlarında akdedilen nikâhı bir tutanakla kadılara gönderi- yorlardı. Bu surette nikâh akitleri kayıt altına alınmış oluyordu. Bu işte imamların görev almış olmaları, onların imamlık niteliği ile ilgili olmaktan ziyade, her mahalle- de bir imamın bulunması ve bu işle onların görevlendirilmesi sayesinde halka kolay- lık sağlanmış olma düşüncesi ve amacıyla ilgilidir.105

Defterimizde kadının nikâh akdini tescîl ettiği sadece bir kayıt vardır. Bura- dan hareketle incelediğimiz dönemde bu işi daha çok imamların nikâhları kıyarak, tescîl ettiğini söyleyebiliriz. Defterimizde geçen kayıtta; Ermeni asıllı (mühtedi)

104

Fahrettin Atar, “Nikâh”, s. 114.

105

Yunus Apaydın, “Nikâh Akdinin Mahiyeti ve İmam Nikahı Uygulaması”, Erciyes Üniversitesi

52

Hâdiye Hatun asıl dini Hıristayanlığa geçmesi (irtidât etmesi) sebebiyle nikâhlarının fesh olduğunu söylemiş ve tekrar İslamı kabul ettiğini belirterek belli bir mehir belir- lenerek yeni bir nikâh akdi tescîl edilmiştir. “…bâliğa ve el-yevm yirmi yaşımı müte- câvize olarak rüşdümde bulûğuma munzame olup nasrâniye olduğum halde bin üç yüz otuz bir sene biz tarafından dîn-i nasrâniyeden teberri ve ihtidâ edüp dîn-i İslamı kabul ve ismimde Hâdiye tesmiye olunduktan sonra iki bin bir kuruş mehr-i müeccel tesmiyesiyle mahzar-ı şuhûdda nefsimi iş bu hâzır mûmâ ileyh Rüşdü Efendi’ye tezvîc ve tenkîh ve mûmâ ileyh Rüşdü Efendi dahi ber vech-i muharrer tezevvücü kabul ve dört sene kadar bir müddet dahi izdivâc mu‘amelesiyle zevce-i menkuhe-i medhûl bihâsı iken ben bu kere tekrar kendi arzumla dîn-i aslıma rucû‘ etmekliğim sebebiyle nesh-i ‘acil ile fi’l-hâl nikahımız mensûh olmağla ve bu kere yine dîn-i aslımla olarak hüsn-ü rızâ ve tayyib-i ihtiyârimle mahzar-ı şuhûdda bu defa elli adet Osmanlı Lirası mehr tesmiyesiyle zevc-i evvel mûmâ ileyh Rüşdü Efendi’ye nefsimi tezvîc ve tecdîd-i nikah etmiş olduğumdan deyü icâb ve zevc-i mûmâ ileyh Rüşdü Efendi dahi kezâlik meblağ-ı mezkûr elli adet lira-yı Osmani mihr-i müeccel-i müsemmâ ile meclis-i ni- kahda ‘inde’ş-şuhûd tekrar tezevvüc ve tenkîh ve kabul ettim dediğini katib mûmâ ileyh mahallinde ketb ve tahrîr ve maan meb‘ûs-ı ümenâ-i şer‘le meclis-i şer‘e gelüp ‘ala vukû‘a inhâ ve takrîr etmeğin gıbbe’t-tenfîz ma vaka‘a bi’t-taleb ketb olun- du…”106