• Sonuç bulunamadı

Defterde Miras Hukuku İle İlgili Geçen Kavramlar

A. Miras Hukuku

2. Defterde Miras Hukuku İle İlgili Geçen Kavramlar

Ferâiz: Ferâiz farz kökünden türemiş farîza kelimesinin çoğuludur. Farz masdar ola-

rak "bir şeyi belirlemek, takdir etmek, kesinleştirmek, açıklamak" manasma gelir. İsim olarak farz ve farîza kelimeleri "takdir ve tayin edilmiş şey, belirlenmiş pay" an- lamındadır. Terim olarak ise; İslam miras hukukunu inceleyen ilim dalı anlamına ge- lir. Bu kelime birçok verâset davasının sonunda geçmektedir. Örnek verecek olursak;

79

Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi 11. Ayet.

80

Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi 12. Ayet.

81

40

“…bu sûretde mes’ele-i mirasları bi-hükmi’l-ferâiz yirmi dört sehimden olup üç sehmi zevce-i mezbûreye ve sekizer sehimden on altı sehmi bintân-ı mezbûretân Emi- ne ve Naime’ye ve bâki beş sehmi ehun lehe mezbûr Yunus Ağa’ya isâbeti iktizâ ey- lediği…”82

Ashâbı Ferâiz: Sâhib-i farz kelimesinin çoğulu olan ashâb-ı ferâiz, hisseleri nasla

belirlenmiş olan vârislerdir. Bunlar dördü erkek, sekizi kadın olmak üzere 12 kişiden oluşur. Bunlar; karı, ana, nine, kız kardeş (ana bir), kız kardeş (ana baba bir), kız kardeş (baba bir), kız ve oğlun kızı, koca, baba, dede ve (ana bir) erkek kardeş’tir.

Asabe: Tek başına bulunduğu zaman mirasın tamamını, belli hisseli mirasçılarla be-

raber bulunduğu zaman ise Ashâb-ı ferâiz hisselerini aldıktan sonra artan malı alanla- ra asabe denir. Asabeler kendi içinde üçe ayrılırlar.

a- Bi-Nefsihî Asabe: Araya hiç kadın girmeden murise erkekle bağlanan er- kek akrabalardır. Tamamen erkeklerden oluşan bu asabeler de kendi ara- larında dört sınıfa ayrılır. Bunlar sırasıyla; Mûrisin cüzü (murisin oğlu, oğlunun oğlu), murisin aslı/usulü (babası, babasının babası), babasının cüzü (öz veya baba bir kardeşleri ve bu kardeşlerin oğulları), dedesinin cüzü (amcaları, amca oğulları) dır.

b- Bi-Ğayrihi Asabe: Bunlar tümden kadınlardan oluşur. Asabe oluşlarının sebebi yanlarında bulunan bir kısım bi-nefsihi asabe erkeklerdir. (oğlun kızı gibi.)

c- Maa Ğayrihi Asabe: Bunlar tümden kadınlardan oluşur. Bunların asabe olmalarını temin eden yine kadınlardır. Bunlar; Kızlar veya oğul kızları ile beraber bulunan öz kız kardeşler ve kızlar veya oğul kızları ile beraber bulunan baba bir kız kardeşlerdir. Mesela miras bırakanın iki kızı, bir de öz kız kardeşi bulunduğunda, kızlar ashabü'l-feraizden olarak mirasın üçte ikisini eşit şekilde paylaşırlar; geriye kalan üçte bir hisse de maa'l-gayr asabe sıfatıyla öz kız kardeşin olur.

Asabeler beraberce bulunduklarında hepsi mal almaz. Biri diğerini belli esaslar üzere sâkıt eder. En sonda birden fazla erkek veya sadece kadınlardan

41

oluşuyorsa artan malı eşitçe bölüşürler. Erkek kadın karışık bulununursa; er- kek 2, kadın 1 hisse alacak şekilde paylaşır.83

Defterimizdeki davalarda mirasın asabeden birine düşmesi durumunda bu kelime kullanılmamış, daha çok asabeden kimsesi olmadığını belirtmede kul- lanılmıştır. “…mezbûre Behice medine-i mezkûre mahkeme-i şer‘iyesinde mün‘akid meclis-i şer‘-i şerîf-i enverde müteveffâ-yı mezbûrun zâhirde vere- se-i ma‘rûf ve ma‘rûfe ‘asabâtından kimesnesi olmayup usûl-u mer‘îye ve nizâmât-ı müstahsineye tevfîkan terike-i müteveffâ-yı merkûme bi-hakk vaz‘ı yed edüp kıbel-i şer‘den…”84

Zevi’l-Erhâm: Sözlükte “rahim veya neseb bağıyla birbirine bağlı akrabalar” anla-

mındaki zevi’l-erhâm (tekili zü’r-rahim / zî-rahim) terkibi, İslâm miras hukukunda ashâb-ı ferâizle asabe gruplarına dâhil olmayan kan hısımlarını ifade eder. Meselâ anne tarafından dedeler, kızın çocukları, yeğenler, dayı, teyze, hala, anne bir amca bu grupta yer alır. Bunların çoğu, kişinin annesi veya kızı yoluyla kan bağı bulunan ak- rabalarından oluşmakla birlikte hala gibi erkek tarafından bazı akrabaları da içerir. Fıkıhta yerleşik kurala göre ölenin önce ashâb-ı ferâiz grubundaki akrabaları payları- nı alır, geri kalan mirası asabeyi teşkil eden vârisler paylaşır. Eğer bu iki gruptan bir vâris bulunmaz ise miras zevi’l-erhâma kalır. Birinci sınıftan zevi’l-erhâm varken ikinci sınıftan olanlar mirasçı olamaz. Meselâ ölenin birinci sınıftan (murisin cüz’ü) zevi’l-erhâmı olan kızın kızı varsa ikinci sınıftan olan (mûrisin usûlü) annenin babası mirastan pay alamaz. 85 Defterimizde bununla ilgili birçok kayıt vardır. Örnek ola- rak;“…mütekâ‘idîn-i askeriyeden iken vefat eden zevcim mülâzım İsmail Ağa ibn Ha- lil bin Abdullah’ın verâseti zevce-i menkûhe-i metrûkesi benimle zevi’l-erhâm cihe- tinden kızının kızı Hatice’ye münhasıra olup başka vârisi ve terikesine müstehakk-ı âharı olmayup…”86

verilebilir.

Sulbiyye: Kişinin sulbünden hâsıl olan kız çocuk hakkında kullanılır. Çocuğun ana-

ya nisbeti için “sadriyye” tâbiri kullanılır. “…İsmail bin İbrahim’in sülbiyye sağîre

83

Orhan Çeker, a.g.e., s. 377-378.

84

65 numaralı belge.

85

Hamza Aktan, “Zevi’l-Erham”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 2013, XLIV, s. 307.

86

42

kızları Elif ve Fatıma’nın vakt-i rüşd ve sedâdlarına değin tesviye-i umûrlarına kıbel- i şer‘den vasî nasbı ehem ve elzem olup…”87”… Fatıma Hanım ibnetehu Hüseyin ile

sadriyye sağîre kızı Fahriye ve sadrı kebîr oğlu gâib ‘ani’l-beled…”88

Sulbî: Kişinin sulbünden gelen erkek çocuk hakkında kullanılır. Bir kimsenin kendi

evladı, oğlu anlamındadır. Çocuğun anaya nisbeti için “sadrî” tâbiri kullanılır.89

“…bundan akdem vefat eden Na‘lbant Ali Usta ibn Mustafa’nın sülbi sağîr oğlu Mehmet’in vakt-i rüşd ve sedâdına değin…”90 “…Zekiye Hatun’un sadri sağîr oğlu Nadir nâm-ı sağir nafakaya eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olduğundan…”91

Sulbî, sulbiyye, sadrî ve sadriyye terimleri defterimizde neredeyse davaların tamamında yer almıştır.

Terike: Ölünün bıraktığı mal yerinde kullanılan bir tabirdir. Bunun yerine “muhal-

lefât” terimi de kullanılır. Terike teriminin içerisine şunlar girer: Ölünün teçhiz ve tekfini, ölünün borçları, vasiyyeti ve veresenin hakkı.92

Sehm: Hisse, vârislerin her birinin terikeden müstehak olduğu yarım, üçte bir, dörtte

bir gibi belirli miktar mal yerine kullanılan bir tabirdir. Çoğulu “sihâm”dır. Nas ile miktarı belirlenmiş olan hisselere “sihâm-ı mefrûza” denir.93

Örnek: “…mesele-i mîrasları bi’l-karz ve’r-red kırk sekiz sehmden olup sihâmı mezbûrânın altı sehmi zevce-i mezbûre Kezban’a…”94

Tashîh-i Mesele: Vârislerin hisselerinde küsurat bırakmayacak şekilde taksim yap-

mak anlamına gelir. Vârislerin hisselerinin kendilerine kesirsiz olarak dağıtılması için yapılır. “…bunlardan başka varisi ve terikesine müstehakk-ı âharı olmadığı ‘in- de’ş-şer‘i’l-enver zâhir ve mütehakkık olduktan sonra tashîh-i mes’ele-i mirasları iki yüz on altı sehmden olup…”95

87 74 numaralı belge. 88 33 numaralı belge. 89

Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi, Ankara 2006, s. 962.

90

70 numaralı belge.

91

135 numaralı belge.

92

Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., III. Cilt, s. 460.

93

Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., III. Cilt, s. 145.

94

4 numaralı belge.

95

43

Münâseha: Terikenin taksiminden evvel vereseden birinin veya bir kaçının vefâtıy-

la bunlara isabet eden hisselerin kendi vârislerine mevrûs olması yerinde kullanılan bir tabirdir.96 Defterimizde; “…lede’ş-şer‘i’l-enver zâhir ve mütehakkık olduktan sonra mes’ele-i mirasları bi-hükmi’l-münâsehati’l-mezkûre on iki sehmden olup sehm-i mezbûreden üç sehmi zevce-i mezbûre…”97 geçmektedir.

Şer‘an Kur’an- Kerimꞌde belirtilen hisseler altıdır. Yarım, dörtte bir, sekizde bir, üçte iki, üçte bir ve altıda bir. Defterde bulunan çok sayıdaki verâset davâsında mirasın taksimindeki fiili uygulamaları görmekteyiz. Verâset iddiasında bulunan kişilerin “…Medine-i Erzincan’ın Odabaşı Mahallesinden iken bundan bir sene mukaddem vefat eden Nazır-oğlu Yusuf bin Abdulaziz’in oğlu ber vech-i âti varisi olduğunu id- dia eden mahalle-i mezkûre ahalisinden Nazır-oğlu Abdulaziz bin Yusuf bin Abdula- ziz Livâ-i mezkûr mahkemesinde meclis-i şer‘imizde Livâ Muhasebecisi ve Beytü’l- mal Me’mûru Mehmed Nabi Beyin mürsel vekili olup kıbel-i şer‘den husûmeti re’y olunan muhasebe kalemi ketebesinden Hafız Ömer Efendi ibn İbrahim müvâcehesin- de babam ve mûrisim olup bundan bir sene mukaddem vefat eden Nazır-oğlu Yusuf bin Abdulaziz’in verâseti sülbi kebir oğlu benimle kebire kızları mahalle-i mezkûrda sâkineler Vesile ve Zekiye’ye münhasıra olup bizden başka varisi ve terikesine müs- tehakk-ı âharı olmamağla pederim müteveffâ-yı mezbûrun hal-i hayatında tekâlif-i harbiyye olarak mübâye‘a edilen bir re’s kısrak bedelinden yedi yüz elli kuruş alacak hakkı olup kable’l-ahz ve’l-istîfâ ber vech-i muharrer vefat etmekle meblağ-ı mezkûre mûmâ ileyh Nabi Bey bi’l-me’mûriye vâzı‘u’l-yed olmağla meblağ-ı mezkûrun verâset muhâkememiz vechile hâlâ bize teslimini müvekkil mûmâ ileyhe izâfetle vekil mûmâ ileyh Hafız Ömer Efendi’ye tenbîh olunmak matlubumdur deyü bade’d-da‘va vekil mûmâ ileyh dahi cevabında…”98

Şeklinde dede, baba, anne adları ve doğum yerlerini bildirmek suretiyle kendilerini tanıttıktan sonra isteklerini kadıya bildirdiklerini görmekteyiz. Defterde bulunan verâset davalarının genelde ölen kim- selerin alacaklarının vârisler tarafından talebi veya “Tekâlif-i Harbiyye”99

den mûri-

96

Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., II. Cilt, s. 616.

97

13 numaralı belge.

98

88 numaralı belge.

99

Tekâlif-i Harbiyye: Harp vergisi, Tekalif-i Harbiye Kanunu ile savaş sebebiyle ortaya çıkan olağa- nüstü giderleri karşılamak amacıyla alınan, hem bazı vergi oranlarında artışları, hem savaş sırasında

44

sin alacağı ya da ölen kimsenin maaş vb. alacağının tahsili ve taksimi ile ilgili olduğu görülmektedir. Özellikle ölen askerî memurların müterâkim maaşları olup, bunların tahsil ve taksimini içeren verâset belgeleri bulunmakta. Bunlarda dikkat çeken bir husus ise mahiyeti anlaşılmamakla birlikte alınacak olan paradan “maʻa tevkîfât” ifa- desiyle bir takım kesintiler yapıldığı görülmektedir. “…Fahriye ve sadr-ı kebîr oğlu gâib ‘ani’l-beled Musa Kazım Efendi’ye münhasıra olup başka varisi ve terikesine müstehakk-ı âharı olmayup müteveffiye-i mezbûre hayatında müterâkim ma‘âşâtından Erzincan Mal Sandığında alacak hakkı olan ma‘a tevkîfât altı bin yedi yüz otuz beş kuruşu kable’l-ahz ve’l-istîfa ber vechi muharrer vefat etmekle meblağ-ı mezkûr…”100