B. Aile Hukuku
2. Nikâhın Taraflara Getirdiği Hak ve Yükümlülükler
Nikâh akdinin taraflara yüklediği bir takım vazife ve haklar vardır. Bunların bir kısmı ahlâki bir kısmı da hukukidir. Burada daha çok mâlî hukuki yönü ağır ba- san mehir ve nafaka üzerinde durulacaktır.
a) Mehir
Mehir, evlenecek olan erkeğin eşine verdiği veya taahhüt ettiği par yahut maldır. Mehir nikâh akdi esnasında konuşulmasa, hatta verilemeyeceği şart koşulsa bile kadın evlilikle mehire hak kazanır. Mehir kadının malıdır ve eşi razı olmadıkça
106
53
kocasının onda bir tasarrufu söz konusu olamaz.107
Mehrin üst sınırı için bir sınırla- ma getirilmemiştir. Bu konuda Allah Teâla “Onlardan birisine yüklerle mehir vermiş olsanız bile, içinden bir şey almayınız.”108
buyurmaktadır.
İslam hukukunda nikâh kıyılması esnasında genelde taraflar kadına ödenecek mehrin miktarı ve ödeme şekli hususunda anlaşırlar. Bu anlaşma nikâh akdinin yazı ile tesbit edildiği durumlarda nikâh belgesinde de yer alır. Defterimizdeki 126 numa- ralı kayıt buna örnektir.
Mehir; taraflar arasında karşılıklı belirlenip belirlenmemesine mehr-i mü- semmâ ve mehr-i misl olarak ikiye ayrılır. Mehr-i müsemmâ da mehrin ödeme za- manına göre mehr-i mu‘accel ve mehr-i müeccel olarak ikiye ayrılır.
(1) Mehr-i Müsemmâ
Bu, nikâh akdi sırasında veya daha sonra eşlerin karşılıklı rıza ile belirledikle- ri mehirdir. Mehr-i müsemmâ da ödeme zamanına göre ikiye ayrılır.
(a) Mehr-i Muʻaccel
Eşlerin karşılıklı rıza ile belirledikleri mehir, nikâh akdi sırasında ödenebile- ceği gibi, sonraki bir tarihte de ödenebilir. Nikâh akdi sırasında peşin ödenen mehre, mehr-i mu‘accel denir.
(b) Mehr-i Mü’eccel
Evlendikten belli bir süre sonra ödenecek olan mehirdir. Bu süre 5 yıl 10 yıl veya kocanın ölümü halinde şeklinde olabilir. Onun için buna ertelenmiş, te’cîl edil- miş anlamında mehr-i müeccel denir. Bu mehir boşama ve eşlerden birisinin ölümü halinde peşine dönüşür.
(2) Mehr-i Misl
Nikâh akdi esnasında mehrin belirlenmemesi halinde kadın, emsallerine tak- dir edilen mehri alır. Ayrıca mehrin ne olduğu hususunda karı koca ihtilaf eder ve her iki taraf da iddiasını isbat edemezse mehr-i misl gerekir. Mehir zikredilmediği halde
107
Saffet Köse, a.g.e., s. 317.
108
54
koca vefat ederse, karısı mehr-i mislini terikeden alır. Kadın vefat ederse vârisleri kocadan mehri misli talep edebilirler.109
Defterimizin 1 numaralı belgesine göre; Kamil Efendi ibn Şemsettin şahitler huzurunda Hatice Hatunu boşar. Hatice Hatun ise Kamil Efendi’den mehr-i mu‘accel olarak; bin beş yüz kuruş kıymetinde üç beş birlik Osmanlı altını ve yine beher arşûn otuzdan cem’an altıyüz kuruşun kıymetinde yirmi arşın stalyon ve yine beher arşuni on dokuz kuruş kıymetinde cem‘an iki yüz altmış altı kuruş kıymetinde on dört arşın Avrupa karı ipekli çarşaflık kumaş ve yine altıyüz kuruşun kıymetinde pembe renkli ipekli dikilmiş kutn elbisesi ve yine yüz yirmi kuruş kıymetinde üç parçadan ibaret bir kat hamam takımı Bursa havlusu ve üçbin yüz otuz kuruşluk eşya belirlendiğini ve ayrıca mehr-i müeccel olarak 1051 kuruş talep eder. Kamil Efendi ise mehr-i mu‘accel olarak herhangi bir şeyin belirlenmediğini, mehr-i müeccel olarak ise 151 kuruş belirlendiğini ifade eder. Hatice Hatun mehr-i müeccelini şahitleri vasıtasıyla isbat eder. Fakat mehr-i mu‘accel tesmiyesine şahit bulamaz. Kamil Efendi de mehr-i mu‘accel tesmiye edilmediğine dair teklif edilen yemini yerine getirince, Kadı sadece mehr-i müeccelin (1051 Kuruş) Hatice Hatun’a verilmesine karar verir.
Defterimizin 16 numaralı belgesine göre; önceki evliliğinden iki kızı olan Sündüs Hatun, Dursun Efendi ile evlenir. Bir süre sonra Sündüs Hatun vefat eder ve mirası paylaştırılır. Fakat iki kızı Müşfika ve Fatıma mahkemeye başvurarak annesi- nin hayatta iken Dursun Efendi’den mehr-i müeccelini almadığını ve bu mehr-i mü- eccelden hisselerini talep etmişlerdir. Kadı da vefat eden Sündüs Hatun’un mehrini mirasa dâhil edip, kızlarının hisselerinin verilmesi yönünde karar vermiştir.
Defterimizin 65 numaralı belgesine göre; Ahmet bin İsmail vefat etmiştir. Mi- rasa konu olacak eşi Behice Hatun’dan başka yakını yoktur. Eşi Behice Hatun mira- sın 1/4’ünü alacağı, mirasın diğer 3/4 ‘ünün ise Beytü’l-Mâl’a kalacağı belli olunca, Behice Hatun eşinin terikesinden hayatta iken eşinden alamadığı mehri müeccelini talep eder. Kadı da şahitlerle durumun tesbitinden sonra Behice Hatun’un mehr-i müecceli olan iki bin yedi yüz elli bir kuruşun kendisine verilmesi yönünde karar ve- rir.
109
55
b) Nafaka
Sözlükte nafaka kelimesi “harcamak, tüketmek” anlamındaki infâk masdarın- dan türetilmiş olup “azık, ihtiyaçların karşılanması maksadıyla harcanan para vb. maddî değerler” mânasına gelir. Nafakanın terim anlamı, “hayatiyetin ve yararlan- manın devamlılığını sağlamak için yapılması zorunlu olan harcamalar” şeklinde ifade edilebilir.
(1) Evlilik (Zevciyyet) Nafakası
Nafaka yükümlülüğü evlilik akdinin hukukî sonuçlarından biridir. Evlilik sü- resince bu yükümlülük devam eder; Nafaka borçlusu olan koca, karısının normal şe- kilde hayatını devam ettirebilmesi için gerekli olan yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaç maddelerini temin etmek, yazlık kışlık ayırımına dikkat ederek giyim ihtiyacını kar- şılamak, sosyal durumuyla mütenasip dayalı döşeli bir mesken temin etmek zorunda- dır. Bu hususlarda eşlerin malî durumu ve çevrenin örf ve âdeti dikkate alınır.
Kur’an-ı Kerimde; “Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuk- larını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir.”110
buyurulmaktadır.
Koca, karısının nafakasını ödemez veya eksik öderse kadın yargı yoluna baş- vurabilir; bu durumda hâkim tarafların malî ve sosyal durumlarını dikkate alarak na- fakanın miktarını tayin eder. Kocanın mahkemeye celbi mümkün değilse eşinin na- faka talebi kocanın gıyabında dinlenir ve dava neticeye bağlanır.111
(2) İddet Nafakası
Sözlükte "saymak, sayılan şeyin miktarı, adet" anlamına gelen iddet kelimesi İslam hukukunda, evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda kadının yeni bir evlilik yapabilmek için beklemek zorunda olduğu süreyi ifade eder.112
İddet nafakası ise; boşanan kadının nafaka hakkının iddeti boyunca devam etmesi demektir. Yani kadının geçimi, bir başkasıyla evlenemediği bu süre içerisin- deki kocasına ait oluyordu.
110
Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 233.
111
Celal Erbay, “Nafaka”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 2006, XXXII, s. 282.
112
56
İddetin süresi kadının hamile olup olmamasına göre değişir. Hamile olama- yan kadın için iddet süresi olan dört ay on gündür. “İçinizden ölenlerin geride bırak- tıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler.”113
Hamile kadının iddet süresi ise doğumla sona erer. Allah Teâla; “Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.”114
ve “Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uy- gun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.”115
buyurmaktadır.
(3) Hıdâne Nafakası
Sözlükte "bir şeyi yanına almak, çocuğu kucağına almak ve beslemek" ma- nasma gelen hidane, İslam hukukunda küçüğün ve bu hükümde olan kimselerin ge- rektiği şekilde büyütülüp yetiştirilmesi, korunup gözetilmesi ve eğitilmesi amacıyla kanun koyucunun belli şahıslara tanıdığı hak, yetki ve sorumluluğu ifade eder. Bu hak ve sorumluluğu üstlenen kimseye hâdın (hâdıne) denir.
Küçüğün velayeti kural olarak babaya, hidânesi ise anneye aittir. Hidane ko- nusunda anneye öncelik tanınmasının temelinde, onun çocuğuna olan şefkatinin baş- kalarıyla kıyaslanamayacak bir nitelik taşıması ve fıtraten çocuğun bakım ve terbiye- sine ehliyetli olması yatar. Çocuğun mallarının idaresi, nafakasının temini, şahsına bağlı hakların kullanımı ve geleceğini ilgilendiren köklü kararların alınması şeklinde özetlenebilecek yetkiler (velâyet) babaya verilmiştir.
Hidâne; hidâne süresinin dolması ile sona erer. Doğumla başlayan hidâne sü- resi kural olarak çocuğun başkalarının hizmet ve himayesine ihtiyaç duymayacağı.
113
Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 234.
114
Kur’an-ı Kerim, Talak Suresi 4.
115
57
yeme içme ve giyinme gibi şahsi ihtiyaçlarını bizzat kendisinin görebileceği çağa ka- dar devam eder.116
Eşlerin ayrılması durumunda çocuğun bakımı, yetiştirilmesi görevi anneye verilmesi durumunda anne, bu süre içerisinde babadan hidâne ücreti talep edebilir. Bu emzirme ücretinden ayrıdır.117
Anne boşanmadan sonra çocuğu emziriyorsa ayrıca kendisine emzirme ücreti de verilir. Kur’an-ı Kerimde Allah Teâla bu konu ile ilgili; “Sizin için (çocuğu) emzi- rirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.”118
buyurmak- tadır.
Defterimizde bu durum nafaka talebiyle değil, günümüzdeki velâyet davası şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 46 numaralı davada, annesi vefat eden Celâlettin’in bakımında bulunması üzerine anneannesi Vesile Hatun’a verilir. Yedi yaşını doldur- duğunda babası Hürrem Ağa oğlunun hidâne hakkının düştüğünü belirterek kendisi- ne teslim edilmesini ister. Kadı da buna uygun karar verir.
(4) Eytâm Sandığından Alınan Nafaka (Kisve-beha)
Anne veya babasını kaybeden bir yetime mahkemece tayin edilen vasi, Eytam Sandığı'na başvurarak yetimin zorunlu giderleri için günün şartlarına göre "nafaka ve kisve beha" adı altında belirli bir para istemektedir. Bu para, mahkemece bilirkişi (ehl-ı vukuf) tayin ederek kişinin sosyal ve ekonomik durumuna ve günün şartlarına göre günlük veya aylık şeklinde takdir ediliyordu. Takdir edilen para, eytam müdü- rüne bildiriliyordu. Aynı zamanda yetimin sandıktaki özel defterine de kaydediliyor- du. Takdir edilen para her ayın sonunda yetimin vasisine makbuz karşılığında teslim ediliyordu.119
Defterimizde bu konuya örnek verecek olursak; 68. davada yetim kalan Hü- seyin ve Feride’ye vasî olarak İshak Efendi tayin olur. İshak Efendi ise bunların çe-
116
Ali Bardakoğlu, “Hidâne”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 1998, XVII, s. 467-471.
117
Abdurrahman Cezîri, Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, Çağrı Yayınları, 6. Cilt, 2. bs. ,İstanbul 1994. s. 2847-2848.
118
Kur’an-ı Kerim, Talak Suresi 6.
119
58
şitli ihtiyaçları için Eytam Sandığından bir ücret bağlanmasını talep eder. Netice iti- bariyle her birine günlük 25 kuruştan 50 kuruş bağlanmasına ve bu paraları harcama konusunda İshak Efendi’ye izin verilmesine karar verilir.