• Sonuç bulunamadı

NİNNİLER

Belgede Mardin folkloru (sayfa 132-140)

Ninniler Anonim halk şiiri örneklerinden biri olup, çocuğu kucağa alıp, ayağa yatırıp ya da beşiğe koyup sallayarak dinlendirmek, çocuğun ağlamasını durdurmak veya çocuğu daha çabuk uyutabilmek için annelerin özel bir ezgi ile söyledikleri sözlerdir.

Ninniler; uyutulmaya çalışan çocuğa veya çocuğu hoplatıp severken söylenen ve birtakım duygu, düşünce, inanç, umut ve hayalleri, sevinç ve acıları ihtiva eden; çoğunlukla dört mısra ile söylenen ve mısra sonlarına bir takım klişe sözler ilave edilerek ezgi ile terennüm edilen manzum sözlerdir (Kaya, 1999: 341).

Ninni kelimesinin Türkçe’de ne zamandan beri kullanıldığı bilinmemekle birlikte XI. yüzyıldan itibaren oluştuğu veya dilimize girdiği düşünülmektedir. Divan-üLügat- it Türk’te bir ninni metni geçmemekle birlikte, ninni kelimesinin karşılığı olarak “balu balu” ifadesi kullanılmaktadır.

Ninni kavramına, Türk dünyasında başka adlar da verilmektedir. Bunlar; alday alday (Kırgızistan), allay allay (Uygurlar/Doğu Türkistan), allo (Özbekistan), ayya ayya (Kırım Tatarı), beşik jırı, elde eldi (Kazakistan), bişik cırı, bölü cırı (Tataristan), elle elle (Çağatay Türkçesi), laylay (Türkiye, Azerbaycan), leyle (Türkiye, Kerkük), ninni (Türkiye) (Sakaoğlu-Alptekin, 2005: 8)

Ninniler sade bir dille ve hece vezni ile söylenir. Çoğunlukla dört mısradan oluşur. Ninnilerin bazıları koşma tarzında, bazısı ise mani tarzındadır. Ninnilerin sonu genellikle “Uyusunda büyüsün ninni”, “E, e, e, e, ey”, “Ninni yavrum ninni” gibi sözlerle bitmektedir.

Aşağıda Mardin ve çevresine ait olan ninnilerden örnekler verilmiştir. Konu olarak çoğunluğu; uyumayan çocukları uyutmak için veya çocukların çabucak büyümesi veya yürümesi için söylenen ninnilerdir. Kafiye şeması veya ölçü olarak dizeler biri birinden farklıdır. Aşağıda kaynak şahıslardan derlemiş olan 10 tane ninni örneği alfabetik sıra ile verilmiştir. Ayrıca bir ninninin de Arapça karşılığı verilmiştir.

1.

Ala beşiğim dalda kaldı. Gözümüz yollarda kaldı. Uyusun da büyüsün ninni. Tıpış tıpış yürüsün ninni. Ninni ninni nesi var? Ala beşikte nesi var? Ninni deyem uyusun. Allah derim büyüsün.

(Sühem ÇAVUŞOĞLU). 2.

Allah diyelim büyüsün, Şeker verelim yürüsün, Tıpış tıpış yürüsün, Nenni yavrum nenni! Akraba diye gördüğüm, Allahtan dilek dilediğim, Poşularıma doladığım, Nenni yavrum nenni!

(Hülya DEMİR). 3.

Ay doğdu kırlarda, her şey uykuya daldı. Hep kuşlar yuvada büzülüp kaldı.

Gözlerinde neden uyku azaldı?

Bebeğim, bebeğim meleğim ninni, ninni! Ninni bebeğim, canım bebeğim!

Bebek bebek, ninni bebeğim, Bebeğim bebeğim, benim bebeğim.

Canım bebeğim, benim bebeğim ninni, ninni! Deydi deydi bebeğim deydi.

Lori lori bebeğim lori,

Uyutacağım seni de uyuyacağım. Ninni benim güzel yavrum. Uyusun da büyüsün ninni! Uyumadan büyümeden yapamaz. Eee!... eee! ……eee!

Dandini dandini dastana, Analar gelir bostana. Uyuşunda büyüsün. Eee!...eee!...eee! (M. Fatih ACU)

4.

Dandili, dandili destana Danalar girmiş bostana Kov bostancı danayı Eeeeee…

Bahçede kurdum salıncak Eline verdim oyuncak Benim yavrum uyuyacak Uyuyacakta büyüyecek Eeeeee…

Ağlama bebeğim ağlama, Üç gün kaldı bayrama. Eeeeee…

Yavru kuş ninni, Yuvada sindi, Bu gece ninni, Gülsün yüzün şimdi. Eeeeee…

Ay parlar gökte nenni, Nasıl da soldu nenni. Eeeeee…

Uyusun da büyüsün de nenni, Sağlıklı da büyüsün nenni, Eeeeee…

(Sonay BUCUT). 5.

Dandini dandini da ister, Al bezinden don ister, Keten bezini beğenmez. Şalvardan şalvar ister. Ninni, ninni!

(Çelebioğlu, 1982: 154). 6.

Nenni deyeyim uyudayım. Allah deyeyim büyüdeyim. Nenni bebeğim nenni. Bebeğimin beşiği çamdan, Yuvarlanı verdi damdan, Nenni yavrum nenni. Kuzumun kuzusu derim.

Ciğerimin sızısı derim.

Nenni bebeğim, yavrum nenni. (Sonay BUCUT).

7.

Nenni diye uyuttum. Allah diye büyüttüm. Nenni yavrum nenni. Deveyi deveye bağladım. İpini sırtıma attım.

Nenni bebeğim nenni. (Hülya DEMİR). 8.

Ni-ni-ni-ni-ni (Ni-ni-ni-ni-ni).

Fi dahru zenbil tini (Sırtında bir sepet incir.). Yit fe il bab fi icru (Ayağıyla kapıyı iter.). Yikul mama il hakini (Anacığın yetiş der.). Ni-ni-ni-ni-ni (Ni-ni-ni-ni-ni).

Kurban la Allah atana (Veren Allah’a kurban olayım.). Mahrumumin mekil hâllene (Bizi mahrum bırakmadı.). Kil atana hedel velet (Bize bu çocuğu verdi.).

İlel memet yikfene (Ölene kadar bize yeter.). Eeeeee… (Eeeeee…).

(Fikrîye GÜLER). 9.

Oğlum gelir Mardin’den, Dolanır damın ardından. Oğlancığım bir kız almış, Kaçmış yağmurun altından. Ninni, ninni!

(Nuray ÇAVUŞOĞLU). 10.

Yavru kuş ninni, Yuvada sindi. Bu gece ninni,

Gül yüzün şimdi ninni. Ay parlak gökte ninni, Nasıl da soldun ninni.

Ninni bebeğim, canım bebeğim. Uyusun da sabahtan kalksın.

Uyumazsan seni sevemem bebeğim. Ninni ninni bebeğim.

Ç. AĞITLAR

Ölen bir kişinin ardından, onun kahramanlıklarını, gençliğini, güzelliğini, meziyetlerini veya bir felaketin bıraktığı acı izleri dile getiren sözlere veya ezgiye ağıt denir. Anonim halk edebiyatının önemli şiir türlerinden olan ağıt, ayrıca çok zengin bir türdür. Ağıtlarda ana tema olarak ölüm konusu işlenir. Bununla birlikte yaşanan bir acı olayın veya felaketin ardından da ağıt söylenir.

Ağıtlar, sızlayan kalplerin, dayanılmaz acıların, akan gözyaşlarının, yanık yüreklerin çare arayan feryadıdır. Yavrusunu yitiren ana, sevgilisine kavuşamayan âşık, yatağında inleyen hasta, sıla hasretiyle yanıp tutuşan garip, duygularını, ıstıraplarını, ağıtlarla dile getirir (Şimşek, 1993: 1).

Çocuğu ölmüş veya oğlunu askere göndermiş bir anne, hasret çeken biri, savaş, sel, deprem vb. olayları yaşamış insanlar bu acılarını, duygularını, yaşadıklarını, kayıplarını ağıtlarla dile getirmişlerdir.

İslamiyet’ten önceki dönemlerde sagu kelimesiyle karşılanan ağıt, Orhun Abidelerinde sıgıt olarak geçmektedir. Ağıt söyleyene de sıgıtçı denilmektedir.

Ağıtlar genellikle dörtlüklerle yazılır ya da söylenir. Bazen de beş, altı dizeden oluşan ağıtlara rastlanır. Genellikle 7, 8 ve 11’li hece ölçüsüyle ağıtlar oluşturulur.

Divan-üLügat-it Türk’te iki ağıt parçası vardır. Bunlardan biri en çok bilineni Alp Er Tunga sagusu, diğeri ise bilinmeyen bir kahraman için söylenmiş bir ağıttır. Divân’da yer alan bu iki ağıt da 4+3 duraklı, 7’li hece vezniyle ve aaba kafiye örgüsü ile yazılmıştır.

Divan edebiyatında ağıtın karşılığı mersiye’dir.

Ağıt söylemeye genellikle ağıt yakma denmektedir ve ağıt yakma en çok kadınlar tarafından yapılmaktadır.

Ağıt kelimesi bölgelere göre değişik adlarla da anılmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: bayatı (Kars), deme (Sivas), deşet (adana), deyiş (Malatya), deyişet (Samsun), dil (Doğanşar-Sivas), las (Doğanşar-Sivas), lavik (Kırşehir), ölgülü (Burdur), sabu (Muş), sızılatna (Doğu Anadolu), şin (Elâzığ), şivan (Diyarbakır), yakım (Mersin- Isparta), yas (Antalya, Balıkesir, burdur, Karaman, Muğla) (Kaya, 1999: 245).

Mardin yöresinde ağıtlar genellikle Arapça ve Kürtçe olarak söylenir.

Aşağıda Mardin ve çevresinde söylenen bazı ağıt örnekleri alfabetik sıra ile verilmiştir. Ağıtların 5 tanesi kaynak şahıslardan derlenmiş 1 tanesi de yazılı kaynaklardan alınmıştır. Aşağıda verdiğimiz ağıtların tamamı şahısların ölümü üzerine söylenmiş ağıtlardır. Ağıtlara, şekil olarak bakıldığında genellikle dörtlükler şeklinde ve hece ölçüsüyle söylendiği görülmektedir ama serbest söylenen ağıtlar da çoğunluktadır. Bunun sebebi ise ağıtların genellikle doğaçlama söylenmesinden kaynaklanmaktadır.

1.

Ak fistanlım benim, Meydan emeklim benim, Hem anam hem babam oldun, Nerelerde bıraktın beni? Kaynar kazan taşmaz mı? Benim yüreğim coşmaz mı?

Giden canlar ciğerleri yakmaz mı? A anam a cancağımız.

(Hülya DEMİR).

Yukarıda söylenen ağıt, bir evladın anasının ölümü üzerine duyduğu acıyı anlatmak için söylenmiştir.

2.

Al sevdiğimi eller aldı, Ben köşelerde kaldım. Bir yerden bir yere, Nice ellere kaldım. Emzirdim büyüttüm. Kızıl etten sarı saçtan, Hiçbiri bana bakmadı. Allah’tan dilerim. Varlıkta olsun, Sağlık olsun,

Vücuduna hastalık olmasın.

(Nuray ÇAVUŞOĞLU).

Yukarıdaki ağıt, bir annenin çocuğunu nasıl büyüttüğünü ve onun ölümü üzerine duyduğu acıyı anlatmaktadır.

3.

Atın çırasına ocağına, Işığı vursun bucağına.

Verin al gelinin kundağını kucağına. Mezarını kazın derin olsun,

Sular serpin serin olsun. Üstüne lale, sümbül boğulsun. Çalısı mahlep çalısı,

Üstüne yayılır keklik sürüsü, Yine mi öldü al gelinin birisi, Elbisesi asılı kaldı.

Kitabı duvarda asılı kaldı. Nişanlısı, sılada küstü kaldı. Yine mi gitti al gelinin birisi? Ağaçları budarlar,

Altında koyun, kuzu güderler Yavrusunu yitirene deli mi derler? Yine mi gitti al gelinin birisi? Koyun meler kuzusunun adı yok. Kuzusuz yayların hiç bir tadı yok. Uzun uzun ovalar,

Yayılıyor koyunla, kuzular.

Al geline doymadık, doysun kara topraklar. (Fikrîye SENÜK).

Yukarıdaki ağıt, bir gelinin ölümü üzerine yakınları tarafından söylenmiştir. Ağıtta gelinin ölümünün sadece yakınlarını değil, bütün toplumu derinden üzdüğü anlatılmaktadır.

4.

Beyim, beyim! Neden acele gittin?

Bizleri kime bıraktın, gittin? Hepimizi kimsesiz,

Çocukları öksüz bıraktın gittin. Bak, gözyaşlarımın rengi yok. Sana olan sevgimin dengi yok. Dul bıraktın beni,

Yetim bıraktın çocuklarını. Neden, erkenden bıraktın gittin?

Evimin direği, Gözümün nuru,

Neden, bizi koydun gittin?

(Taşın Belleği Mardin, 2005: 392).

Yukarıdaki ağıt, kocasını kaybeden bir kadının, feryadını anlatmak için söylenmiştir. Kadın çocuklarının ve kendisinin duyduğu acıyı dile getirmiştir.

5.

Kardeşimin kuzusu,

Ciğerimin sızısı

Göğsü sütlü gelini

Kime bıraktın gittin kardeşimin kuzusu. Yavrum derim sana,

Hurma dalım derim sana, Al gelini kime bıraktın gittin. Vay benim kör gözlerim

Damarlarımın kanı derim sana, Bizi kime emanet ettin gittin, Kırk yaşında kör oldu gözlerim.

(Nuray ÇAVUŞOĞLU).

Yukarıdaki ağıt, yeğenini kaybeden bir kadının, acısını anlatmak için söylenmiştir. Genç yaşta hayatını kaybeden bir yeğenin ardından duyulan acıyı dile getirmiştir.

6.

Vay benim emeklerim, Köşe başı beklerim, Canlı yüklü gelini,

Beş yavruyu emdirdim büyüttüm. Bana bir bakan olmadı.

Mardin dağında, kuzu beklettim. Eller yılan verdiyse yılan yedim. Akrep verdiyse akrep yedim. Al sevdiğim derim sana.

(Sonay BUCUT).

Yukarıdaki ağıt, sevdiğini kaybeden bir kadının, acısını anlatmak için söylenmiştir. Sevdiği öldükten sonra kimsenin ona bakmadığını anlatmaktadır.

Belgede Mardin folkloru (sayfa 132-140)