• Sonuç bulunamadı

Hayvan Masalları

Belgede Mardin folkloru (sayfa 94-98)

F. Mardin’in Tarihî Mimari Yapısı ve Doğal Güzellikleri

I. BÖLÜM

2. Hayvan Masalları

a. Pir Abok (Xul-Xule)

Pir Abok saçı bellerine kadar uzamış; dişleri uzun ve eğri; yüzü benekli; gözbebekleri korkunç, çirkin ve vahşi bir yaratıkmış. Pir Abok ısız yerlerde dolaşır, çevredeki mağaralarda gezinirmiş. Kimseye görünmemeye çalışır, rastladığı kişileri taş atarak, kendine özgü türküsünü söyleyerek onları korkutmaya çalışırmış. İğneden başka hiçbir şeyden korkmazmış.

Adamın biri Pir Abok’un bulunabileceği yerlerde günlerce beklemiş, Pir Abok’u gördüğü an çaktırmadan elindeki iğneyi ona saplamış. Çirkin yaratık hemen oracıkta on beş yaşında bir kız oluvermiş. Adam da onunla evlenmiş. Bir süre sonra Pir Abok bir kız çocuğu doğurmuş. Derken, çocuk annesine yardım edecek yaşa gelmiş.

Bir gün annesinin yıkanmasına yardım ederken vücudundaki iğneye gözü takılmış ve annesine:

“Karnında bir iğne görüyorum, bundan rahatsız olmuyor musun, bu zamana kadar aldırmayı düşünmedin mi?” diye sormuş.

Annesi iğneden korktuğunu belli etmemek için, sözü başka konulara çevirmiş.

Bir gün Pir Abok yıkanmak için kadınlar hamamına gitmiş. Bir kadın Pir Abok’un karnındaki iğneyi görmüş:

Pir Abok, iğneyi kendisinin çıkaramayacağını söyleyince, kadın iğneyi almaya çalışmış. İğne çıkınca, Pir Abok hemen kaybolmuş. Bu duruma şaşan kadın, hamamdakilere durumu anlatmış. Kadınlar buna bir anlam verememişler. Bu arada olay dilden dile yayılmış. Sonunda Pir Abok’un kocası da olayı duymuş. Adam olup bitenleri meraklılara anlatmış. Pir Abok’un kızı, annesiz kalmanın üzüntüsü içinde günlerini geçirmekteymiş. Pir Abok ise kızı da dâhil kimseye görünmeden kızını görmeye geliyor, yemeklerine gıdalı şeyler katıp gidiyormuş. Bu durum kızın ölümüne kadar devam etmiş. Pir yıllarca kendi kızını kollamış ve gözetmiş (Tarihin Tanığı Nusaybin, 2001: 170).

b. Hut

Hut, ayı ile insan arası bir görünümü olan tüylü, çok yiyen dev bir yaratıkmış. İnsan gibi duygulara sahip olduğu söylenen bu devin en önemli özelliği, dişilerinin erkekleri; erkeklerinin de kadınları kaçırıp onlarla evlendirmekmiş.

Eski zamanlarda, köyün birinde güzelliği ve billur gibi sesiyle tanınan genç bir kız yaşarmış. Köyün ileri gelen ailelerinden birine de mensup olduğu için birçok delikanlının gözü hep onun üzerindeymiş.

Bir gün nasıl olmuşsa kırlara yalnız başına gezmeye çıkmış. Derken, aniden Hut’u karşısında bulmuş. Hut güzel kızı omzuna alıp mağarasının yolunu tutmuş. Bu arada, kızın dönmesi üzerine telaşlanan aile aramaya koyulmuş fakat izine bile rastlayamamışlar. Sonunda kızdan ümitlerini keserek aramaktan vazgeçmişler.

Aradan tam yedi yıl geçmiş. Aynı köyden bir çoban, kızın kaybolduğu bölgede koyunlarını otlatıyormuş. Bir yandan da, yalnızlığını gidermek ve koyunlarının toplanmasını sağlamak için, kavalını yanık yanık çalıyormuş.

Yakınlardaki bir mağarada bulunan kız, kaval sesini duyunca dillere destan sesiyle karşılık vermiş. Çoban, kızın sesini duyar duymaz sesin geldiği yöne doğru yürümüş ve mağara ağzının büyük bir taşla kapatılmış olduğunu görünce, boşluklardan mağaranın derinliğine doğru seslenmiş:

“Hey! Mağaradaki in misin, cin misin, söyle! Kız da:

“Dillere destan sesimle ve güzelliğimle tanınan falanca kızım. Yedi yıldır Hut’un elindeyim, ondan yedi çocuğum var. Şu anda Hut burada yok, avlanmaya çıktı. Çabuk buralardan uzaklaş ve köye, anneme, babama haber ver, gelip beni buradan kurtarsınlar” diye seslenmiş.

Çoban sürüsünü alıp köyün yolunu tutmuş. Köylü kazmasıyla, küreğiyle, urganıyla olay yerine gelmiş. Beraberlerinde getirdikleri ipler yetmemiş; yedi köyün ipini birbirine ekleyip mağaradan aşağı sarkıtıp kızı çıkartmışlar. Köyde yedi gün yedi gece düğün yapmışlar, sonunda da herkesin gözünün üzerinde olduğu kızı çobanla evlendirmişler, çoban ve kız yıllarca mutlu yaşamışlar (Tarihin Tanığı Nusaybin, 2001: 171).

c. Kaplumbağa ve Bilge Adam

Mevsim kış, aylardan şubat olmasına rağmen soğuktan eser yok. Doğa, uzun ve soğuk geçen kışın yorgunluğuyla bahara merhaba demenin heyecanı ve coşkusu içinde halk, doğada bu coşkulu ve şiirsel özlem yaşanırken, katılır güzel havayla doğanın şenliğine.

Ilık havayla eriyen karlarla birlikte tatlı bir sis sarmış dört yanı.

Bu güzel sıcak havayla birlikte köylüler, hayvanlarıyla güneşin doğuşuyla birlikte daha önce kırlarda buluşup sözleşmişçesine yayılır, dağılırlar kırlara, dağlara doğru.

Köyün yaşlı bilge adamı, her gün olduğu gibi bugün de erken kalkmış, çoktandır bütün vücudunu sarmış baharın heyecanı ile işe koyulmuş.

Emrinde çalışan sığırtmaçlara, çobanlara, çift sürenlere bir komutan edasıyla seslenir: “Kalkın! Keçileriniz koyunlarınız, davarlarınız gitmek ister dağlara, kırlara deyip çalışanları kaldırır.

Yaşlı bilge adam, tam köyden çıkıp, dağlara doğru giderken, alışık olmadığı bir olaya tanık olur. Bir kaplumbağanın hızlı, telaşlı bir halle sanki birileri arkasında koşturuyormuşçasına köye doğru yol aldığını görüyor.

Bilge adam, kaplumbağanın bu olağan dışı hareketinden bir şey anlamaz önce kaplumbağayı izler büyük bir heyecanla. Kaplumbağa sokaktan avluya, avludan ahıra, ahırdan samanlığa girer peşinden yaşlı bilge adamla.

Samanlığın en sıcak köşesine çekilir ve samanı üzerine örter. Sanki çok büyük felaketin ve fırtınanın geleceğini haber verircesine samanların altına saklanır.

Yaşlı bilge adam, kaplumbağanın bu olağan üstü davranışıyla adeta sarsılır. Büyük bir heyecan ve korkuyla kırlara doğru çıkmakta olan köylüleri, insanları kıra dağlara bahçelere çıkmamaları gerektiğini söyler. Yalvarır dinleyenler dinler dinlemeyenler yaşlı adamın delirdiğini düşünüp pek inanmazlar onun söylediklerine.

Günlük güneşlik olan baharı andıran hava öğleye doğru yerini telaşlı, fırtınalı, kara bulutlarıyla birlikte rüzgâra bırakmış. Aydınlık gün yerini mahşeri, zifiri bir karanlığa bırakmış. Fırtına, tipi ve göz gözü görmeyen bir sis kaplamış her yanı.

Yağmurlar boşanır gökten, yerden de sanki sular fışkırır. Her tarafı seller kaplar tam bir felaket yaşanır. Yaşlı adamı dinlemeyenler, bağa bahçeye gidenler hayvanlarıyla birlikte sele kapılır ve yok olur giderler.

Yaşlı adamı dinleyenler ise canlarını kurtarmış ve hayvanlarıyla birlikte başka diyarlara göç edip yeni yerleşim yerleri kurmuşlar ve hepsi bilge adama teşekkür etmişler. İnsanlar mutlu ve bilge adama minnettar bir şekilde yaşamışlar (Yaşayan Tarih Mardin, 2000: 147- 149).

Belgede Mardin folkloru (sayfa 94-98)