• Sonuç bulunamadı

1.1.1. Toplumsallaşma Nedir?

1.1.1.2. Nesnel Toplumsallaşma ve Öznel Toplumsallaşma

Toplumsallaşma sürecine ilişkin yapılan çalışmalarda, süreci açıklamak için nesnel ve öznel yaklaşımların temel alındığı göze çarpmaktadır. “Toplumu temel alan nesnel yaklaşımı savunanlara göre toplumsallaşma, sadece çocukları ya da topluma yeni dâhil olan göçmenleri v.b. etkilemekle kalmaz; toplumdaki herkesi etkileyerek bireyler üzerinde etkide bulunur ve bireylere toplumun ve kültürün sürekliliği için gerekli olan davranış örüntülerini temin eder. Buna göre toplumsallaşma, toplum açısından bir sosyal kontrol süreci ve grup yaşamında düzenlilik sağlama yoludur. Bireyi önceleyen öznel yaklaşıma göre toplumsallaşma, bireyin çevresindekilere uyarlanması sırasında bireyde cereyan eden bir öğrenme sürecidir” (Fichter, 2002: 26). Bireysel ve sosyal yönleri olan insanın toplumsallaşması, her iki yaklaşımdan sadece birisi temel alınarak açıklanamaz. Bununla birlikte sadece bireyi ve bireysel

5 Doğum ve ölüm arasında toplumsallaşmanın imkânı ve sürekliliği için insanın sağlıklı olması ve diğer insanlarla iletişim kurabilecek durumda olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, insanın kendi benliğinin ve kişiliğinin bilincinde olması çok önemlidir. Bilincini kaybetmiş bir insanın –her ne kadar söz konusu insan biyolojik ve fizyolojik yapısı itibariyle insan olsa da- toplumsallaşmasından ve toplumsallığından söz etmenin imkânı yoktur.

tecrübeler dolayısıyla süreçte etkili olan psikolojik etkenleri ya da bireyin dışındaki toplumsal aktörler/ötekileri ve süreçleri temel almak, sürecin çok yönlülüğünü gözden kaçırmak olacaktır. Bu yüzden toplumsallaşma, bütün yönleriyle ele alınmalıdır: Toplumsallaşma sürecini daha iyi anlayabilmek için “ya-ya da” mantığı yerine “hem-hem de” mantığını temel almak daha doğru olacaktır.6 Çünkü insan gelişiminde hem bireysel hem de toplumsal süreçler ve etkenler diyalektik bir ilişki dâhilinde sürekli karşılıklı inşa sürecindedir. İnsanın sosyal çevresi psikolojik durumunu da etkilemektedir. Benzer şekilde, insanın psikolojik durumu da sosyal çevreye yansımaktadır.

“Toplumlar dünyayı benimsedikleri hayat ve düşünme biçimine (kültüre) bağlı olarak algılar, yorumlar; kavram ve inançlarını ona göre belirler” (Batmaz, İsen, 2002: 21). Toplumların birbirlerinden farklılıkları dolayısıyla her toplumda bireylerin tecrübe ettikleri toplumsallaşma da farklılaşmaktadır. Ailenin çok önemsendiği ve aile içi rollerin kesin bir şekilde belirlendiği bir toplumda doğan bir insan ile daha bireyselleşmiş ve ailenin çözüldüğü bir toplumda doğan bir insanın toplumsallaşma tecrübeleri elbette farklılaşacaktır. Örneğin bir toplumsal değişme süreci olarak modernleşme ile birlikte yaşanan dönüşümler, toplumsallaşma sürecinde ailenin pek çok rolünü diğer kurumlarla paylaşmasına sebep olmuştur. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve insanlar üzerindeki etkisi konusunda yapılan çalışmaların bir sonucu olarak bu araçların toplumsallaşma sürecinde etkin bir konuma geldikleri söylenebilir. Dolayısıyla toplumsallaşma üzerinde etkili olan araçlar ya da kurumlar, toplumun yapısına göre değişme gösterebilir. Toplumsallaşma, toplumun kendisini sürekli olarak ürettiği ve bu sürekli üretim sürecinin bir sonucu olarak diğer toplumlardan faklılaştığı bir süreç olduğundan, toplumsal farklılıklardan kaynağını alan bireysel farklılaşmalar da toplum dâhilinde gerçekleşmektedir. Kresch ve

6 Sosyal bilimlerde yakın dönemde tek bir doğrunun olabilirliğini kabul eden, Aristoteles mantığındaki “aklın ilkeleri”ne dayanan “ya-ya da” mantığı yerine, birden çok doğrunun var olabileceğini kabul eden ve toplumsal gerçekliği daha doğru bir şekilde karşıladığına inanılan “hem- hem de” mantığı temel alınmaya başlanmıştır. (Bkz. Fay, 2001: 306-7). Dolayısıyla toplumsallaşma konusunda öne sürülen tezler ister bireyi, isterse toplumsal çevreyi öncelesin; elbette doğruluk payına sahiptir. Ancak yeni sosyal bilim mantığı temel alınarak sürecin daha geniş bir şekilde açıklanabilmesi için çok yönlülüğünün göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Crutchfield’in toplum-birey ilişkisini sürekli yeniden üretim süreci olarak gören bir bakış açısını temel alarak söyledikleri gibi, “toplumlar arasındaki kültür farklılıklarının toplumlardaki bireyler arasındaki var olan inanç ve tutum farkları halinde yaşanması beklenmektedir” (Kresch, Crutchfield, 1980: 207). Bu yüzden de toplumsallaşma, toplumlar ile birlikte bireyler için de belirleyici öneme sahiptir. Çünkü bireylerin de kendi hayatlarında yaşayarak ürettikleri, kültür kaynaklı inanç ve tutum farklılıkları, bütünüyle toplumu var eden toplumsal ilişkilerin belirleyicisidir. Toplumsal değişme, toplumsallaşmayı da değiştirmektedir.

Toplumsallaşma, aynı zamanda bir kültürlenme; insanın kültür sahibi bir birey haline gelmesidir. Kültür ise “bir toplumdaki kabul edilmiş davranış biçimlerini belirler" (Haralambos, Heald, 1985: 3). Bununla birlikte kültür, toplumsal ilişkiler dâhilinde insanların maddi-manevi bütün ürettiklerine işaret eden bir kavramdır ve bir toplumda yaşayan insanların içselleştirerek birlikte paylaştıkları ve nesillerden nesillere aktardıkları adetlerin, alışkanlıkların, fikirlerin genel yaşanma biçimidir. İnsan, toplumsallığı dolayısıyla zorunlu olarak kültür sahibi bir varlıktır. Toplumsallaşma ile içselleştirilen norm, değer, inanç, adet v.b unsurların hepsi kültürel kaynaklıdır. Kültür, insanın dünyayı algılamasının temelini oluşturan bir yapıdır. Bu yüzden de toplumsal olan kültürel olandır ve toplumsallaşan birey içine doğduğu kültürün bakış açısını kazanır. Kültür, insanı yetiştirir ve ona en temelde bir dünya algısı kazandırır. İnsan da kazandığı bu algıyla doğal ve sosyal çevresini görür ve değerlendirir. Farklı kültürler ile karşılaştığında kendi kültürünün daha çok farkına varır. Kültürden kaynaklanan bu algılama ve yorumlama, toplumsallaşma ile kazanılmaktadır.

İnsanlar bazı aracıların sürece değişik şekillerde etki etmesi yoluyla toplumsallaşmaktadır. “Toplumsallaşma aracıları” (Agencies of Socialization) şeklinde kavramlaştırılan bu aracı kurum ve organizasyonların en önemlileri, aile, arkadaş grupları, okul ve kitle iletişim araçları olarak sınıflandırılmıştır. Giddens’a göre (2006: 166), “toplumsallaşma aracıları, toplumsallaşmanın sürecinin önemli grupları ya da toplumsal bağlamlarıdır ve aile, en önemli toplumsallaşma

aracısıdır”.7 Toplumsallaşma aracıları bireyin toplumsallaşma sürecine olumlu yönde katkıda bulunabileceği gibi olumsuz yönde de katkıda bulunabilir. Örneğin Manstead ve Hewstone (1995: 112), kitle iletişim araçlarının hem olumlu hem de olumsuz yönde bireyin toplumsallaşma sürecini etkileyebilecek bir toplumsallaşma aracısı olarak kabul edildiğini savunmuştur. Benzer bir yaklaşımı okul, arkadaş grupları, hatta aile için bile savunmak mümkündür. Toplumsallaşma aracıları, farklı toplumlarda farklı işlevlere ve etkinliğe sahiptir.