• Sonuç bulunamadı

1.1.2. Realizm

1.1.2.2. Neorealizm

Neorealizm realist görüşün modern hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan bu görüş kendi içerisinde bir takım farklı öğelere sahiptir. Bu sebeple bu bölümde ilk başta dış politikaya ilişkin neorealist algı üzerinde durulacak ve ardından bu algının realist algıdan farklılıkları açıklanacaktır.

1.1.2.2.1. Dış Politikaya İlişkin Neorealist Algı

Neorealizm yapısal olarak uluslararası sistemi devletlerin dış politika yöntemlerinin tamamı şeklinde değerlendirmemektedir.41Bu açıdan devletlerin temel

hedefi güç sağlamak değildir. Fakat güç araç olarak değerlendirilmektedir. Devletlerin temel hedefleri güvenliği temin edebilmektir. Bu durum devletin güvenliğini temin ederken yalnızca devletleri değil aynı zamanda uluslararası ilişkiler üzerinde etkili olan tüm etmenlerin göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.42

41 Şeref Çetinkaya, “Güvenlik Algılaması ve Uluslararası İlişkiler Teorilerinin Güvenliğe Bakış

Açıları”, 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler, S:2, Aralık-Ocak-Şubat 12-13, 2013, s. 250.

42 Sezgin Kaya, “Uluslararası Alanda Polisiye İşbirliğinin Gelişimi: Avrupa Örneği”, Uludağ

Dünyada 1960’lı ve 1970’li yıllarda siyasal açıdan bloklaşma giderek yerini iktisadi bloklaşmaya bırakmıştır. Bu durum dünyanın SSCB ile ABD odaklı hareket etmekten çok birçok faktörü ve gücü göz önünde bulundurarak hareket etmesine neden olmuştur. Bu sebeple dünyada farklı uluslararası akımlar görülmeye başlanmıştır. Neorealizm de bu değişimle ortaya çıkan akımlardan biri olmuştur.43

Uluslararası politikada gücün ABD lehine olduğu süreç giderek çok kutuplu bir yapıya erişerek dengeye ulaşmıştır. Ayrıca realizmin uluslararası ilişkileri güce dayandırdığı bir yapı içerisinde nükleer silahlara sahip olunması oldukça büyük bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. Realizmin devletler ve uluslararası ilişkiler açısından büyük tehlikelere neden olabileceği düşüncesi, farklı bir yapının varlığını gerektirmiştir.44 Bu sebeple neorealizm realizmin eksik yönlerinin ortadan

kaldırılması düşüncesiyle oluşturulmuş bir akım olarak karşımıza çıkmaktadır.45

Neorealist teori uluslararası sistem modeli Şekil 2’de gösterilmektedir.

Şekil 2: Neorealist Teori Uluslararası Sistem Modeli

Kaynak: Micheal Nicholson, International Realions a Conscise

Introduction: Theoris of International Relations, New York, 1998, s. 106.

43 Tayyar Arı, a.g.e., s. 201.

44 Şeref Çetinkaya, a.g.e., s. 250.

45 Micheal Nicholson, International Realions a Conscise Introduction: Theoris of International

Neorealist teorinin uluslararası sistem modelinde kareler uluslararası kurumları ve çok uluslu firmaları ifade ederken daireler ise devletleri simgelemektedir. Neorealizm yapısal açıdan daha kapsamlı iktisadi bir görüşe sahiptir. Bu açıdan neorealizmde ekonomik sistemin devlet sistemlerinden etkilendiği ifade edilmektedir. Şekil 2’deki sarmal oklar bu etkiyi göstermektedir. Dikkat edilirse sarmal oklar tek yönlü olarak devletlerden firmalara doğru yönelmektedir. Bu açıdan devlet güçlü aktör konumundadır. Bu bakımdan devletler firmaların davranışlarına etki edebilmektedir. Ancak firmalar devletlerin tutumlarını etkileyememektedir. Uluslararası sistemde devleti meydana getiren kurumların uygulamalarının uluslararası iktisat üzerinde etkili olduğu ifade edilmektedir.46

Realist düşünürlerin çoğuna göre aktörler ile uluslararası sistem, çıkarların örtüşmemesinden dolayı anarşiktir.47 Devletler yapıları gereği herkese hitap eden

güvenlik yapısı kurma isteği içerisinde olmamaktadırlar. Bu açıdan devletler yalnızca kendi güvenlikleriyle ilgilenirler. Ayrıca devletler güvenlik sistemi kurmayı hedefleseler bile yapının anarşik olması bunu mümkün kılmamaktadır. Uluslararası sistemde neorealizmin ön plana çıkmasıyla birlikte ise uluslararası güvenlik anlayışı benimsenmeye başlamıştır. Bu durum NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Organizasyonu), BM (Birleşmiş Milletler), AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) benzeri kurumların etkinliğinin artmasını sağlamıştır. Neorealizm açısından söz konusu uluslararası örgütler, anarşik yapının belli kurallara tabi olmasının sağlanması açısından önem arz etmektedir.

Yapıların ve sistemlerin belirli kurallara tabi olmasının sağlanması ancak kuralları temin edebilecek büyüklüğe sahip aktörler tarafından sağlanabilecektir. Söz konusu bu aktörün tavırlarının diğer aktörler ile uyuşmuş olması barışı, çatışmacı olması ise kaosu tetikleyecektir. Belli bir güç tarafından koyulan kurallar, kendisine engel olacak bir diğer gücün ortaya çıkmasına kadar kendini sürdürebilecektir. Neorealizmin gelişimine katkı sağlayan iki tane düşünür bulunmaktadır. Bunlardan

46 Micheal Nicholson, a.g.m., s. 106.

47 Robert O. Keoahane, Neoralism, and Its Critics, Columbia University Press, New York, 1986, s.27-

biri Kenneth Waltz iken diğeri ise Robert Gilpin’dir. Ancak neorealizmin gelişiminde en büyük katkıyı Kenneth Waltz sağlamıştır.

Waltz, 1979 yılında yayınlamış olduğu “Uluslararası Politika Teorisi” isimli eseriyle neorealizmin temellerini ortaya koymuştur.48 Bu eserde Waltz, uluslararası

sistemde devletlerin anarşik yapıda olduklarını, farklı fonksiyona sahip öğeler arasındaki etkileşimlerin neorealizmi ortaya çıkardığını ifade etmektedir. Uluslararası sistemin anarşik bir yapıya sahip olmasının uluslararası politika açısından en önemli sonucu, devletlerarasındaki işbirliği olasılığını azaltmasıdır. Böyle bir sistemde devletler sadece kendilerine ve kendi yarattıkları kaynaklara güvenmek zorundadır.49

Waltz, güç kavramını amaç olmaktan çok bir araç olarak değerlendirmektedir. Ona göre güç, devletin sahip olduğu tüm yetenekleri ifade etmektedir. Bu bakımdan gücün devletlere dağılış biçiminde ortaya çıkan farklılıklar sistemi ve sistem üzerindeki değişiklikleri açıklamak için kullanılmaktadır.50

Waltz, neorealizmde barış ve savaş kavramları üzerinde durmaktadır. Bu kavramların realizmden farklı olarak ele alınıp değerlendirilmesini sağlamıştır. Waltz’a göre uluslararası sistem, bir devlet içerisindeki iç pazara benzemektedir.51

Ayrıca sistemde çok kutupluluğun olması, devletlerin belirsizlik şartları içerisinde olmalarına neden olmaktadır. Bu açıdan çok kutupluluğun düşürülmesi belirsizliğin azaltılması açısından önemlidir.52

Waltz, realizmin öne sürdüğü yapının dışında iki kutuplu güç dengesinin olması gerektiğini; çok kutuplu bir yapıdan iki kutuplu bir yapıya geçildiği takdirde, uluslararası sistemin daha güvenilir hale geleceğini ifade etmektedir.53 Buna göre iki

kutuplu uluslararası sistem içerisinde yer alan güçler ortaya çıkan olaylar karşısında birbirlerine yakın tutumlar sergileyecek ve ilerleyen süreçte bu hal belirsizliğin

48 Bilal Karabulut, a.g.e., s. 60.

49 Bilal Karabulut, a.g.e., s. 62.

50 Emin Gürses, “Uluslararası İlişkilerde Paradigmalar”,İktisat Dergisi, Şubat 1997, s. 53-54. 51 Şeref Çetinkaya, a.g.e., s. 252.

52 Sezgin Kaya, a.g.e., s. 52. 53 Bilal Karabulut, a.g.e., s. 63.

azalmasını sağlayacaktır. Waltz, iki kutuplu güç dengesine hakim bir uluslararası sistemin; İtalya, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın savaşmanın gereksiz olduğunu anlamalarına neden olduğunu ifade etmektedir.54

Waltz, uluslararası sistemde büyük bir otorite olmadığı durumlarda sistemin çatışmacı olduğunu ifade etmektedir. Bu açıdan benzer nitelikleri olan devletler uluslararası ilişkilerde ana aktör görevi görmektedir. Ayrıca büyük ve küçük devletlerarasında imkan farklılıklarının olduğunu da söylemektedir.55

1.1.2.2.2. Dış Politikaya İlişkin Realist Algıdan Farklılıklar

Realizmi savunan Morgenthau açısından devlet adamları güç peşinden gidiyorlarsa akılcı davranmış olacaklardır. Ancak Waltz, devletlerin genel olarak bu görüşe göre faaliyetlerini yürütmediğini ifade etmektedir.56 Waltz için güç, bir amaç

değil; o sadece kullanılması gerektiğinde kullanılan bir araçtır. Devletin zayıf olması, güçlü devletlerin saldırısına zemin hazırlayabildiği gibi; aşırı güçlü olmak adına çabalaması ise, farklı devletlerin ittifak kurmalarına ve silahlanmalarına neden olabilmektedir. Bu nedenlere göre güç kavramı gerekli hallerde kullanılması gereken olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Gücün ne zaman kullanılması gerektiğine ise devlet adamı karar vermektedir. Normal halin dışında özel durumlarda amaç güç değil güvenlik olmaktadır.57

Realistler insanın doğası gereği güç peşinde koştuğunu ve bu yüzden güç mücadelesinin ön planda olduğunu ifade etmektedir.58Neorealizmi benimseyenler

54 Emin Gürses, a.g.e., s. 53-55.

55 Gös.yer.

56 Bilal Alper Torun, Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Gürcistan’da Amerika Birleşik Devletleri- Rusya

Federasyonu Rekabeti, Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Aydın, 2016, s. 2.

57 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler, s. 239.

58 Abdulgani Bozkurt, “Türkiye’nin Libya Olaylarında İzlediği Politikayı Realizmin İnsan Doğası,

Güç ve Ahlak Tanımları Üzerinden Açıklamak”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ise, sistemin anarşik olduğunu ifade etmektedir.59 Bu sebeple, uluslararası sistemde düzensizlik meydana gelmekte ve bu durum güvensizlik ve korkunun açığa çıkmasına neden olmaktadır.

Neorealistler “Güvenlik İkilemi” üzerinde durmaktadır. Bu kavram; bir devletin güvenliğini temin etmek adına yaptığı uygulamaların, düşman devletler tarafından bir tehdit olarak algılandığını ifade etmektedir.60 Buna göre bir devletin

tam manada güvende olması, diğer devlet açısından güvensizlik olmakta ve bu sebeple diğer devlet güç edinmeye çabalamaktadır.61

Realistlere göre güç peşinden koşmak demek, diğer devletlerden daha güçlü olmak adına çaba sarf etmek anlamına gelmektedir.62Bu sebeple realizmi savunanlar;

devletlerarasında işbirliği içerisinde olmayı, farklı devletlerle rekabet içerisinde olmadıkça bir yarar şeklinde değerlendirmezler.63 Karmaşanın hakim olduğu bir

uluslararası sistemde, devletlerarası işbirliği ile fayda temini çok daha kolay olacaktır. Neorealistlere göre ise, işbirliği kuran devletlerin hedeflerini gerçekleştirmesi daha kolay iken; uluslararası sistemin istikrarı yakalaması daha zor olacaktır.64