• Sonuç bulunamadı

feminizmdir. Feminizm diğer tüm uluslararası ilişkiler teorileriyle bir mücadele içerisine girmiştir. Uluslararası ilişkilerde feminizmin 1960’lı yılların sonlarından itibaren gelişme kaydetmeye başladığı ifade edilse de, özellikle 1980’li yılların sonları 1990’lı yılların başlarında üzerinde durulan bir görüş olarak karşımıza çıkmaktadır. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında belirginleşen Birinci Dalga Feminizm, kadınların oy kullanması, kamu kurumlarında çalışma ve eğitim konularında fırsat eşitliği gibi hakları talep etmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.115

Doğal haklar düşüncesinden gelen feminist kuramcılar, kadınların birer yurttaş

113 Ahmet Yusuf Özdemir, a.g.e., s. 4. 114 Senem Aydın-Düzgit, a.g.e., s.162-163.

115 Mehmet Evren Eken, Feminizm, Maskülinite ve Uluslararası İlişkiler Teorisi: Uluslararası

Siyasetin Toplumsal Cinsiyeti”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, (der. Ramazan Gözen), İletişim Yayınları, 2014, s.450.

olarak erkekler ile aynı derecede temel haklara ve özgürlüklere sahip birer insan olduklarını ileri sürmekteydiler.116 Bu dönemde kadınlar hem sosyal ve siyasal haklar

için hem de ırkçılığa karşı mücadeleye girişmişlerdir.117 1960’lardan itibaren ABD

ve Avrupa ülkelerinde gelişen kadın hareketleri İkinci Dalga Feminizm ortaya çıkarmıştır. Bu dönemde feminizm sadece toplumsal ve siyasi hayat üzerinde değil, aynı zamanda bilimsel alanda da etkisini göstermektedir. Özellikle sosyal bilimlerin kurallarına, tanımlarına, araçlarına ve yöntemlerine yönelik eleştiriler yönelttiği görülmektedir.118 Son olarak Üçüncü Dalga Feminist akım ise, genellikle toplumsal

cinsiyet, sınıf, ırk, etnisite, cinsellik, milliyetçilik, siyaset, iktisat vb. konuları ele almış ve bu olguları feminist bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışmıştır. Kadın sorunlarıyla bireysel düzlemde ilgilenmektedir. Kadınları hem cinsiyet açısından ele almakta hem de bir kimlik olarak görmektedir. Bu dönemde feministler sadece kadınların erkeklere karşı mevcut durumunu eleştirmekle kalmamış, bununla birlikte savaş, güvenlik, ekonomik kalkınma, az gelişmişlik, çevre sorunları, sosyal eşitlik, sosyal gruplara saygı, adalette eşitlik gibi konularda da alternatif kadın bakış açıları geliştirmeye çalışmışlardır.119 Bu görüş uluslararası teorilerin feminizm tarafından

tekrar değerlendirilmesine fırsat tanımıştır. Sistem tarafından baskı altına alınan kadınların siyasi ve diğer konularla alakalı olarak kendilerini tekrar tanımlamaları söz konusu olmuştur.120 Uluslararası ilişkilerin uzun bir süre erkeklerin ön planda yer

aldığı bir alan olması “Prens-Prenses” tartışmalarının yükselmesine neden olmuştur. Eril üzerine kurulu bir uluslararası ilişkiler mantığını eleştiren Feministler, AIDS, iç savaş, savaş ve etnik çatışmalar gibi yıkıcı özellikleri olan olguları negatif unsurlar olarak değerlendirmektedir. Feministler açısından uluslararası sistem kontrol merkezlerinin kadınlar üzerinden yönetilmesi gerektiğini düşünmektedir. Feminist etki kendini yarım yüzyıl ortaya koymuş olsa da bu yapının kökleri çok geçmiş dönemlere dayanmaktadır. Feministler 19. Yüzyıldan sonra uluslararası bir

116 Gün Taş, “Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel Süreçleri ve

Dönüşümleri”, Akademik Hassasiyetler, 2016, s.167.

117 Gün Taş, a.g.m., s.169.

118 Özlem Tür, Çiğdem Aydın Koyuncu, “Feminist Uluslararası İlişkiler Yaklaşımı: Temelleri,

Gelişimi, Katkı ve Sorunları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 26 (Yaz 2010), s.6.

119 Gün Taş, a.g.m., s. 172.

120 Muhittin Ataman, “Feminizm: Geleneksel Uluslararası İlişkiler Teorilerine Alternatif Yaklaşımlar

nitelik kazanmaya başlamışlardır. 20. Yüzyıl ile birlikte feministler uluslararası konferanslar gerçekleştirmeye başlamışlardır. Milletler Cemiyeti faaliyetlere başlamadan önce ilk feminist uluslararası kurum olan Lahey’de göreve getirilmiştir. Bu kurum Barış ve Özgürlük İçin Uluslararası Kadınlar Birliği (Women’sInternatıonalLeageforPeaceandFreedom) adı altında işlemeye başlamıştır. Özellikle süreç içerisinde emperyalizm karşıtı hareketler ile karşımıza çıkan bu grup Rosa Luxemburg’un yaptıklarıyla birlikte günümüz feminist uluslararası yapısına oldukça önemli katkılar sağlamıştır.121

Tarihsel açıdan feminizme 1800’lü yıllarda rastlanmaktadır. Ancak siyaset biliminde ise kendini 1960’lı yıllarla birlikte ortaya koymaya başlamıştır. Özellikle 1960 yılında Feminist hareket “Women Strike forPeace” isimli bir grup oluşturarak nükleer silahlanmaya karşı çıkmıştır. Giderek siyasi nitelik kazanmaya başlayan hareket 1960’lı yılların sonlarında değişik dallara ayrılmaya başlamıştır. Aynı dönemde ortaya çıkan dekolonizasyon (bir devletin, bir başka ülke halkı ve kurumları üzerindeki kontrolünü sona erdirmesi) süreci bu durumla yüzleşmiş olan ülkelerde bazı toplumsal problemlerin açığa çıkmasına sebep olmuştur. Söz konusu problemler etnik çatışmalar, diktatörlük ve benzeri uygulamalar, kolera ve AIDS benzeri hastalıklardır. Bu problemlerin ortaya çıkması uluslararası ilişkiler kapsamında çalışmaların hızlanmasına sebep olmuştur. Feministler söz konusu problemlerden en fazla etkilenen kesimler olarak kendilerini ifade etmişlerdir. Bunun nedeni ise söz konusu sorunlar kapsamında iç savaş ya da benzer durumların orta çıkması halinde kadınların babasını, erkek kardeşini ve çocuğunu kaybetmesi söz konusu olmakla birlikte kadınların bu öğelere ruhsal açıdan katlanmak durumunda olmalarıdır. Feministler uluslararası ilişkilerinin erkeksi nitelikler taşıdığını söylemektedir. Erkeksi bir uluslararası evreninin yaratılması kadınların ikinci planda kalmasına ve kadınların önemsenmemesine neden olmaktadır.122

Feminist görüşün 1990 yılı ve sonrasında uluslararası ilişkilere güvenlik açısından katkılarının olduğunu da ifade edebilmemiz mümkündür. Feministler güvenlik faktörünün toplumsal niteliğinin bulunduğunu ve söz konusu ilişkiler

121 Muhittin Ataman, a.g.e., s. 9.

kapsamına toplumsal cinsiyet rollerinin de eklenmesi gerektiğini ifade etmektedirler. Feminist görüşün yalnızca kadın haklarına odaklandığını ifade etmek yanlış bir değerlendirme olacaktır. Bu açıdan feminist görüş barış, güvenlik, savaş konuları ile birlikte gelişmişlik düzeyi, iktisadi kalkınma gibi unsurlara da odaklanmaya çalışmaktadır. Söz konusu bu süreç feministler arasında ayrı kolların oluşmasına neden olmaktadır.. Bunlar radikaller (Marksist), özcü (essentialist) ve liberallerdir.

Marksist görüş kapsamında birleşen feministler globalleşmeye karşı bir tavır sergilemektedirler. Liberal feministler ise globalleşmenin yalnızca liberal unsurlarla bir anlam kazanabileceğini ifade etmektedirler. Özcü feministler ise erkeksi dış politikanın savaşı, dişi bir dış politikanın ise barışı ifade ettiğini savunmaktadırlar. Bu açıdan özcü feministlere göre erkeksi politika kalıplarıyla siyaset dizayn edilmekte ve barışçıl olan dişi politikalar ise uluslararası ilişkilerden uzak tutulmaktadır.

Uluslararası ilişkilerde önemli aktörlerden biri olan devletin oluşumunda kadınların katkısının olmadığı görüşünün benimsenmesi, devletin erkek medeniyetinin eriştiği en yüksek nokta olarak algılanmasına neden olmuştur. Uluslararası ilişkilerde feminist görüş, erkek alanının büyümesinin savaşçı grupların oluşmasına neden olduğunu ileri sürmektedir.