• Sonuç bulunamadı

1. REKABET KAVRAMININ TEORİK KÖKENLERİ VE TEMEL TARTIŞMALAR

1.1. Neoklasik İktisatta Rekabet ve Oligopol

1.1.1. Neoklasik İktisatta Rekabet Yaklaşımı

Neoklasik iktisat yazınında rekabet piyasalarda temelde denge ve uyumu sağlayıcı etkisi ön kabulünden hareketle tanımlanır. Buna göre bir sektöre giren yeni firmalar söz konusu ürünün piyasasında karlar eşitlenene kadar fiyatları düşürür. Burada temel argüman uzun vadede rekabet sürecinin piyasalarda dengeyi yaratacağı yönündedir. Bu sadece iktisadi açıdan değil, toplumsal olarak da getireceği faydalar dolayısıyla istenilen bir durumdur. Bir sektöre yeni firmaların girebilmesi tekeli önleyici bir faktör olarak ele alınır.

Dolayısıyla neoklasik iktisat yazınında rekabet ve tekel olguları bir ekonomide birbirinden ayrı/farklı atomistik olgular olarak ele alınır.

Neoklasik iktisadın önemli temsilcilerinden biri olan Leon Walras’ın geliştirdiği genel denge teorisi, idealize edilen piyasa ve rekabetin olumlu etkisine önemli bir zemin hazırlamıştır. Genel denge teorisinin en temel ön kabulü bir piyasada istikrarsız/dengesiz fiyatlar seti olsa dahi piyasa güçlerinin (arz ve talep) bir aşamadan sonra denge kurulana kadar fiyatları değiştireceğidir. Yani piyasada bir mala olan talep fazlası söz konusu malın fiyatını arttırıcı etki yaparken, arz fazlası ise talebin değişmediği durumda malın fiyatını düşürücü etki yapar. Piyasalarda denge de kendiliğinden bu şekilde sağlanır. Walras bunu şu şekilde ifade etmiştir:

“Belli firmalar ve kar sonuçları açısından bir malın satış fiyatı üretici hizmet maliyetlerini aşarsa, girişimciler bu üretim dalına doğru akacaktır ya da çıktı artacaktır, böylece malın miktarı artacak, fiyatı düşecek ve fiyat ile maliyet arasındaki fark azalacaktır…”26.

26 Walras, Leon. 1977. Elements of Pure Economics or the Theory of Social Wealth, translated by William, Jaffe. Fairfield: Ausgustus M. Kelley Publishers, p. 225’den Aktaran: Ikeda, Yukihiro. 2006. “Leon

24 Bu ifade tam rekabet şartlarından piyasaya giriş ve çıkış serbestîsi ilkesini de bir anlamda ifade etmektedir. Yani bir girişimci karlılığın düşük olduğu alanlardan yüksek olan alanlara kayabilmektedir. Albert Jolink, bunun Walras’ın tam rekabet idealinin üç köşe taşından biri olduğunu belirtmektedir27. Bir diğer önemli köşe taşı bireysel tüketicinin kişisel ihtiyaç ve bu ihtiyacın tatmini konusunda yani mal veya hizmetin olası faydasına fiyat biçebilme/satın alabilme kapasitesidir. Dolayısıyla burada kamusal fayda analiz dışındadır.

Sonuncusu ise devletin sürece sadece tam rekabetten bir sapma olduğu durumda müdahale etmesidir28. Walras’ın genel denge teorisi iktisat yazınına katkısının yanı sıra kaynaklık ettiği tartışmalar açısından da oldukça önemli bir yere sahiptir. Fakat Walras’ın piyasanın kendiliğinden dengeye geleceği tezi, rekabet mekanizmasının etkin bir biçimde işlediği mükemmel bir piyasa idealine dayanmasıdır. Bunun yanı sıra yine Walras’ın teorisinde piyasa güçlerinin var olan bir fiyat dengesizliğini, o mala olan arz ve talep miktarlarıyla bir aşamadan sonra ortadan kaldıracağı ve dengeye getireceği tezi, dengenin kurulmasının ne kadar zaman alacağı ve ne çeşit insan maliyeti gerektireceği konusunda boşluklar içermektedir29.

Neoliberal iktisat yazınında rekabet olgusu tam ve mükemmel şekilde işleyen bir piyasa üzerinden idealize edilir. Bu ideal de tam rekabet şartları olarak nitelendirilmiştir.

Buna göre, bir piyasanın tam rekabet kurallarına göre işleyebilmesi için belli başlı unsurların gerçekleşmesi gerekliliği öngörüsünden hareket etmektedir. Bu unsurların varlığı da belli başlı şartlarının sağlanmasına bağlıdır. Buna göre tam rekabetin olduğu bir piyasada öncelikle çok sayıda alıcı ve satıcının olması gereklidir. Daha açık bir ifadeyle bu alıcı ve satıcıların fiyatların belirlenmesinde tasarruf sahibi olmamaları gerektiği anlamına gelir. Bu çokluk ilkesi ile nitelendirilir. İkincisi piyasada söz konusu olan mal veya hizmetin bölünebilmesi kuralıdır. Yani alıcı ve satıcılar istedikleri kadar mal veya hizmet alabilmekte ve satabilmektedirler. Üçüncü bir ilke ise homojenliktir. Bu satım-alım etkinliğine konu olan mal ve hizmetlerin arasında herhangi bir fark olmaması anlamına gelmektedir. Kısacası söz konusu mal ve hizmetler homojendir. Bir diğer unsur piyasadaki Walras and the English Classical School: Walras’s Production Theory Revisited” in From Walras to Pareto. Edited by Backhaus J. G. & Hans Maks, J. A. New York: Springer, p. 41.

27 Jolink, Albert. 1996. The Evolutionist Economics of Leon Walras. New York: Routledge, p. 101.

28 Jolink, age, p. 100-101.

29 Hunt, 2002, age, p. 274-275.

25 alıcı ve satıcıların tam bilgiye sahip olmaları gerekliliğidir. Daha açık bir ifadeyle alıcı ve satıcıların mal ve/veya hizmetlerin miktarı, kalitesi, fiyatı gibi konularda tam bir bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Tam rekabet şartlarından bir diğeri ise yine alıcı ve satıcılar açısından piyasaya giriş ve/veya çıkış konusunda herhangi bir engelin olmaması gerekliliğidir. Bu noktada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, bu piyasaların aynı zamanda marjinal maliyetle marjinal gelirin eşit olduğu30, olması gereken bir piyasa ideali olduğudur. Dolayısıyla bu noktada, günümüz kapitalizminin ulaştığı aşama göz önünde bulundurularak, algıladığımız anlamda gündelik yaşam pratiklerimizde tam rekabet şartlarının bütünüyle sağlandığı herhangi bir piyasanın varlığından söz edilemeyeceği gibi söz konusu tam rekabet piyasa idealinin de verili gerçeklik içinde ne ölçüde geçerli olabileceği de oldukça tartışmalıdır.

Neoklasik iktisatta tam rekabetin varlığı sadece piyasalarda dengenin oluşmasında değil, aynı zamanda piyasadaki tüketiciler açısından da sunulan bir ideali nitelemektedir.

Buna göre rekabetçi bit piyasa ekonomisinde çok sayıda satıcı be karşılığında satıcı vardır.

Böylesi bir piyasa tüketicileri de kendi gelirleri çerçevesinde en optimal mal seçimleri yapmalarında kendiliğinden yönlendirmektedir. Tam rekabet olarak nitelendirilen bir piyasa türünün günümüz kapitalizminde karşılık bulması oldukça ütopik ve gerçek dışı bir iddiadır. Bir sektörde ölçek ekonomilerinin varlığı zaten üretim maliyetlerinin aynı malın üreticileri arasında homojen olmayacağının bir göstergesidir. Dolayısıyla söz konusu malın aynı piyasada farklı fiyatlardan satılabilmesi söz konusu olabilmektedir. Bir mal niteliği gereği aynı fiyattan satılabilse bile veya büyükler arası fiyat anlaşmaları yapılmasa da ölçek ekonomileri, dağıtım tekelleri kurma veya reklam ve pazarlama gibi stratejilerle piyasaya giriş çıkışın serbest olduğu durumlarda da küçük ölçekli firmalar için engel yaratabilmektedirler. Hatta tek bir firmanın faaliyette olduğu tekel durumunda bile firmanın temel amacı var olan konumunu korumak olacaktır. Dolayısıyla bu noktada neoliberal iktisat kuramının savunduğunun aksine önemli olan firma sayısı değil, olası/potansiyel rakiplerin varlığıdır. Özetle söz konusu piyasaya girişler engellenmediği

30 Marjinal maliyet (maliyetteki 1 birimlik artışın toplam maliyetteki değişimi) ile marjinal gelirin (gelirdeki 1 birimlik artışın toplam gelirdeki değişimi) eşit (MC=MR) olması durumu karın maksimize olmasının gerekli koşulunu ifade eder.

26 sürece piyasada tek bir firma da bulunsa, bu firma potansiyel rekabetin baskısı ile rekabetçi bir firma gibi davranacaktır31. Benzer bir işleyiş uluslar arası piyasalar için de geçerlidir.

Tam rekabetçi olarak nitelenen ideal bir piyasanın olmaması ikinci kuşak ve sonrasında takip eden neoklasik iktisatçıları, olması gereken bir idealden çok, var olan gerçeklik üzerinden teoriyi revize etme, temelini sağlamlaştırma çabalarına yöneltmiştir.

Buna göre iktisadi sistem tam rekabet olarak nitelendirilemeyecek kusurlara sahipti. Bu kusurlar;

 Bazı alıcı ve satıcıların fiyatları etkileyebilecek güçte olması,

 Bazı metaların ise nitelikleri gereği toplumsal olarak tüketime uygun olmaları, yani özel olarak tüketime sunulduğunda karlı olmamaları (ör. yollar, okullar, ordu vs),

 Yine bazı metaların üretim maliyetlerinin üreticiler arasında aynı olmaması,

 Denetimsiz bir piyasa sisteminin varlığının istikrarsızlık, gelir uçurumları gibi olumsuzlukları yaratması, olarak gösterilmişti32.

Yeni dönem neoklasik iktisatçılar arasında bu kusurların olması, kapitalist sistemin genel anlamda işleyişini de bozduğundan belli başlı devlet müdahalelerinin varlığını da gerektirmesi genel kabul görmektedir. Yol, ulusal güvenlik gibi hizmetlerin devlet tarafından üretilmesi, devletin etkin bir rekabet hukuku düzenlemesi, yine devletin para politikaları aracılığıyla istikrarsızlıkları düzeltmesi gibi müdahalelerinin varlığına, sistemin kendini yeniden üretebilmesi ve sürekliliğin sağlanmasında ihtiyaç duyulmaktadır.

1920’li yıllardan itibaren neoklasik yaklaşımın kendi içindeki rekabet tartışmaları beraberinde tekel kavramını da içerecek biçimde devam etti. Fakat yine de yöntemsel açıdan bakıldığında neoklasik yaklaşımda tekel kavramı rekabet olgusunun algılanması ile benzerlik göstermektedir. Tekel kavramı yöntemsel anlamda tam rekabetten bir sapma/bozulma olarak algılanmış ve doğal olarak olması gereken ideal bir rekabet süreci üzerinden tanımlanmıştır. Bu anlamda neoklasik teorinin tüm varyasyonları, temelde,

31 Ölmezoğulları Nalân. 2008. Ekonomik Sistemler ve Küreselleşen Kapitalizm, 5. Baskı. Bursa: Ezgi Kitabevi, s. 31.

32 Hunt Emery K. & Sherman, Howard J. 1990. Economics: An Introduction to Traditional and Radical Views, Sixth Edition. New York: Harper & Row Publishers, p. 106.

27 bireysel hakların kolektif çabalara göre moral anlamda üstünlüğüne dayanan bir ortak zemini paylaşmaktadırlar33. Neoklasik iktisat yazının en temel argümanı rekabetin tüm dünya piyasalarında etkinleştirilmesi ve dolayısıyla serbest ticaretin öngörüldüğü gibi işleyişi tekelleşme gibi bozukluklara karşı idealleştirilen bir ön kabule dayanmaktadır.