• Sonuç bulunamadı

NEO- KLASİK İKTİSADIN GELİR DAĞILIMINA BAKIŞI

2. GELİR DAĞILIMINA İLİŞKİN İKTİSADİ YAKLAŞIMLAR

2.3. NEO- KLASİK İKTİSADIN GELİR DAĞILIMINA BAKIŞI

teorisine götürmekte ve malların içerdiği işgücü zaman ile işgücü değeri arasındaki fark aynı zamanda karı belirlemektedir98.

Marks’a göre makineleşme ve emekten tasarruf eden yeni icatların yol açtığı verimlilik artışı nedeniyle kar oranı uzun dönemde düşme eğilimine girecektir. Kar oranı artık değer artıkça artar, sermayenin organik bileşimi (sabit sermayenin toplam sermayeye oranı) arttıkça azalır. Kapitalistler makine ve ham maddeye daha fazla emeğe ise daha az yatırım yaptığı sürece kar oranı düşer. Bu sonuç Marks için çok önemlidir. Çünkü, kapitalizmi yıkacak olan iç çelişki burada gizlidir. Üretimde makineleşme sınai işsizler ordusunun sayısını arttıracak ve sermayenin belirli kesimde toplanmasına neden olacaktır99.

Marks’a göre açlık sınırında çalışmayı kabul eden işçilerde zamanla bir sınıf bilinci oluşacaktır. Sınıf bilinci oluşan işçiler hak arama mücadelesine girecekler ve eşitsizliği yaratan kapitalist sistemi yıkıp yeni bir üretim ilişkisini kapsayan sosyalist sistemi kuracaklardır. Sosyalist sistemde eşitsizliğin temeli olarak görülen özel mülkiyet kalkacak ve toplumsal adalet sağlanacaktır. Devlet, sağlık, eğitim vb. hizmetleri ücretsiz olarak sunacak ve geniş halk kitleleri temel sosyal imkanlardan faydalanacaktır100.

Marks’ın kapitalizmin çöküşüne yönelik öngörüleri gerçekleşmemiştir. Komünist devrim Avrupa’nın en geri kalmış ülkesinde Rusya’da gerçekleşmiş ve yirminci yüzyılın sonunda tamamen yok olmuştur. Birkaç kriz dönemi dışında kapitalist ekonomilerde işsizler ordusu doğacak düzeyde işsizlik ortaya çıkmamıştır. Ancak Marks, kapitalist sistemde büyük ölçekli işletmelerin ve tekel gücünün ortaya çıkacağını net bir şekilde görebilmiştir. Sermayenin az sayıda kişide yoğunlaşacağını ve bu durumun toplumsal dengeleri bozma ihtimalini günümüze uygun bir şekilde tespit edebilmiştir.

düşünürlerden oluşurken Neo Klasik’ler bütün Batı Avrupa ve ABD’li iktisatçılardan oluşmaktadır. Klasik iktisatçılar daha önceki bölümde de bahsedildiği üzere öncelikli olarak iktisadi gelişmeye odaklanırken, neo klasikler değişen iktisadi yapılar ve toplumsal özellikler nedeniyle marjinalist değer ve bölüşüm teorisine dikkat çekmişlerdir.

Klasik Okulun birçok ilkesine bağlılıklarını sürdüren Neo Klasikler, bazı konularda onlardan ayrılmaktadırlar. Bu farklar şöyle özetlenebilir101:

- Emek- değer teorisinden ayrılarak malların insanlara faydalılık derecelerine önem vermişlerdir,

- Toplumsal fikirlerden, sınıf anlayışından uzaklaşarak tamamen ferdiyetçiliğe odaklanmışlardır,

- Ekonomik olayları analiz ederken matematiksel yöntemlere daha fazla önem vermişlerdir,

- Klasik iktisadın dikkati makro ekonomi üzerine yoğunlaşırken, Neo klasikler mikro ekonomiyi daha çok incelemişlerdir.

Neo Klasik teorinin odak noktası etkinlik’tir. Toplam girdi arzı ve üretim tekniği veri iken, üretim kaynaklarının etkin dağılımı önemlidir. Tüketici için fayda maksimizasyonu, üretici için kar maksimizasyonu varsayımı altında üretim kaynaklarının dağılımını inceleyen fiyat ve bölüşüm teorisi niteliğindedir102. Neo klasikler toplumsal sınıflaşma üzerinde durmamışlar, toplumu çok sayıda firma ve bireyden oluşan bir topluluk olarak tanımlamışlardır.

Neo klasikler, gelir dağılımı sorununu bireyler arasındaki ve faktörler arasındaki dağılım olarak iki ayrı düzeyde ele almışlardır. Gelirin bireyler arasındaki bölüşümü üretim faktörlerinin bireyler arasındaki dağılımına ve faktör fiyatlarına bağlıdır. Sınıfsal bölüşüm dikkate alınmaz. Bölüşüm sorunu faktör fiyatlarının belirlenmesi şeklinde yorumlanmakta ve fiyatlandırma toplumsal ve kurumsal etkenlerden bağımsız olarak ele alınmaktadır. Üretim nesnel koşullara bağlı olarak çözülmüş ve marjinal verimlilik teorisi bölüşümü belirleyen temel unsur olarak kabul edilmiştir 103.

1895 yılında John Bates Clark tarafından öne sürülen Knut Wicksell ve Philip H.

Wicksted tarafından geliştirilen marjinal verimlilik teorisinde bütün üretim araçlarının

101 Burhan Ulutan, İktisadi Doktrinler Tarihi, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1978, s. 435

102 Kazgan, a.g.e, s. 119

103 Akyüz, a.g.e, s.95

aynı özelliğe sahip olduğu ve bölüşüm sorunu her aracın marjinal verimliliği esasına dayanmaktadır104. Clark ‘ın marjinal verimliliğe bağlı bölüşüm teorisinde ekonomide tam rekabet şartları geçerli iken toprak ve sermaye birleştirilmekte ve sermaye başlığı altında tek üretim faktörü sayılmaktadır. Bu durumda rant ve faiz gelirleri faiz başlığı altında birleştirilmektedir. Tam rekabet piyasasında normal üstü kar ortadan kalkacağı için Clark’ın bölüşüm teorisinde kar yoktur. Üretim faktörü olarak sermaye ve emek bulunmaktadır. Sermaye faktörü sabitken emek faktörü üretim sürecine katılan son birim işçinin üretim değerine yaptığı katkıya eşit değerde bir ücret alacaktır. Bu durumda önce toplam ürün değerinin ne kadarının işçiye gideceği hesaplanacak ve artanı sermayeye kalacaktır. Clark’ın bölüşüm teorisinin işleyebilmesi için ölçeğe göre sabit getiri durumunun bulunması gerekir. Ölçeğe göre artan getiri durumunda geçerli değildir105.

Stanley Jevons, klasiklerin en az geçim anlayışına dayanan ücret teorilerini ret etmiş ve ücreti elde edilen ürünün değerine bağlayan yeni bir ücret teorisi geliştirmiştir.

Ücret elde edilen ürünlerin değerini etkilemez. Aksine ürünlerin sonuncu faydalılık derecelerine göre emeğin ücretini belirler. Ücreti ürünlerin satışından elde edilen bedelden rant, sermaye faizi, vergiler düşüldükten sonra geri kalan bakiye olarak tanımlamıştır. Jevons’a göre sermaye, emeği azaltan aletler ve makineler kullanılmasını sağladığı için faydalıdır106.

Neo klasiklerin en ünlülerinden olan Alfred Marshall, gelir dağılımının üretim faktörlerinin fiyatlanması yoluyla sağlanacağını iddia etmiştir. İşverenler, her üretim faktörünün göreceli etkinliğini düzenli olarak karşılaştırmak zorundadır. Üretim faktörlerine ödenen fiyatlar faktörlerin üretime yaptıkları katkının parasal değeri ile orantılı olmalıdır. İşçiye ödenen ücretin işçinin toplam üretime yaptığı katkının parasal değerine eşit olduğu noktada işçi alımı durdurulmalıdır. Marshall herhangi bir üretim faktörünün orantısız kullanımından kaynaklanan azalan getiriye dikkat çekmiştir107. Marshall, gelir bölüşümünün uygun olduğu durumda tam rekabet şartlarının maksimum tatmin yaratacağını kabul etmiştir. Çünkü zenginden fakire gelir aktarıldığında, fakirin gelirindeki artışın marjinal faydası zenginin fayda kaybından büyük olur ve toplumsal

104 Özgüler, a.g.e, s. 243

105 Bocutoğlu, a.g.e, s. 179

106 Ulutan, a.g.e, s.441

107 Bocutoğlu, a.g.e, s.191

tatmin artar. Friedrich Wieser, Marshall, Wicksell ve A. Lerner göre, tam rekabet şartlarının gelir bölüşümü eşitsizlikleri altında maksimum refah sağlaması mümkün değildir108.

I. Fisher, “Sermayenin Doğası ve Gelir” isimli eserinde sermaye kavramının içeriğini şöyle dile getirmiştir. Hanehalkı ve devletin sahip olduğu toprak ve diğer doğal kaynaklar, toplumu oluşturan bireyler, onların bilinçleri ve hatta insan dışı nesnelerdir.

Fisher ekonomik gelişmenin ana faktörlerinden birinin insan sağlığı olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Subjektif gelirin büyük bir kısmını sağlık veya hastalık durumunun belirlediğini iddia eder. Sağlıklı bir bedene sahip kişilerin sağlıklı olmayanlara göre dışsal refahtan pay alması veya gelir elde etmesi daha muhtemeldir109. Fisher’in insan sağlığı ile refah ve gelir gibi ekonomik terimler arasında ilişki kurması sonraki dönemlerde öne çıkan beşeri sermaye kavramı için öncü düşünceler olduğu söylenebilir.

Refah iktisadı alanındaki çalışmaları ile tanınan Arthur Cecil Pigou ise, para ile ölçülebilen refah üzerinde durmuş ve refah ölçütlerini şöyle açıklamıştır110:

-Üretim araçları arasında bir değişiklik olmaksızın ulusal gelirin artışı, -Servetin zenginden fakire aktarılması.

Pigou, sosyal refahın kişisel refahların toplamı olduğu, ekonomik faaliyetlerde devlet müdahalesinin asgari düzeyde olması gerektiği ancak toplam gelirin vatandaşlar arasında adaletli bir şekilde dağıtılması gerektiğini savunmuş ve devletin mümkün olan düzeyde adaleti sağlamakla görevli olduğunu belirtmiştir111.