• Sonuç bulunamadı

Allahʹa  düşman,  güzele  ve  gerçeğe  hasım  olan  nefsdir.  Emmâre  bölgesinde  daima,  levvâme  bölgesinde arasıra dolaşan nefs negatifdir. 

Âfaktaki varlığını, ilâhi gücü, kendi sanan nefs, şuur altında bu evhamını bozup, onu rahatsız eden  tüm gerçekleri yok etmek için çırpınır. Nemrudʹda olduğu gibi semaya ok atıp Allahʹa harp açacak  kadar hastadır. 

Bu nefsle mücadele farzdır. Savaşların en zoru ve en kutsalıdır. 

Menfî  nefs,  nefse  ait  saydığımız  tüm  nitelikleri  ikliminde  menfî  bir  merkez  halinde  toplar. 

Laboratuvarı sahte raporlar üretir, bujileri hep ters ateşler. 

1. MENFİ HEYECAN 

Nefs kendi hayalî ikliminde kapıldığı heyecandan öyle hızlı bir oynaklık kazanır ki, kararsızlıktan  vefasızlığa, ihanetten maymun iştahlılığa her türlü dönekliğin temsilcisi olur. Tatminsizdir, evrenin  üstüne  çıkmak  ister.  Bazan  mutsuz  ve  yorgun  meskenete  düşer.  Sonra  yeniden  bir  heyecan  fırtınasına  yakalanır  ve  çevresindekileri  de  çılgın  isyanlara  sürükler.  Menfî  heyecanda  kendinden  başkasına hizmet yoktur. 

Menfî  heyecan  insanın  Kapısında  nöbetçi  gibi  bekler.  Ruh  ve  gönülden  gelen  iyilikleri,  laboratuvarında ters bujilerinde yakarak yok eder; vicdana fırsat vermez, 

Menfî  heyecanın  değişkenliği  ve  sürati  altında  tüm  korkular  ve  onların  en  büyüğü  yok  olma  korkusu vardır. Bu korku, çevredeki canlıların ölümlerini laboratuvarlarında abartarak materyalist  bir kanaldan beslenir. Yok olmamak için zamanla savaş içindedir. Bitkisel sinir sistemini de etkiler  ve sonunda bedeni de hırçınlaştırır. 

Nefs  menfî  heyecanda  iken  imanı  yoktur.  Var  gibi  görülüyorsa;  bir  oyalama  ve  taktiktir,  kendi  yaptığı  bir  puttur.  Aslında  iman  diye  görünen  tuzaktır.  Eğer  bu  tuzağı  kurmazsa  levm  doğar  ve  gerçeğe yol açılır. Bu zâviyeden bakınca, Allahʹı inkâr eden kişi münâfıktan daha ümit vericidir. 

Menfî heyecandaki nefs, maymun kemiğinden kendine inkâr meşgalesi bulur. Diğer nefslerin inkâr  formüllerine meftundur. Bu nedenle, inkârdakiler kendi dostluklarını zahirde kuvvetlendirirler. 

Menfi  heyecanın  en  önemli  yanı  kararsızlığıdır.  Onu  doyumsuz  yapan  ihtiraslar  arasında  akıl  almaz zulüm ve zorbalığa götüren de budur. Nefsler birliğinin en çürük yanı da bir yerde bu menfî  heyecanın kararsızlığıdır. Usta bir kimse onu bu noktadan yakalayabilir. Ona baskı kuracağı yerde,  çok açıldığı bir noktada karşısına kendi korkusunu dikiverir. 

Buna rağmen menfî heyecanın bir yanında kaypaklık olduğunu unutmamalıdır. Levm sırrında bile  hangi noktalardan, hangi uzaklara sıçrayacağını hatırdan çıkarmamalıdır. 

2. İHTİRAS ‐ ŞEYTAN 

Menfi  heyecanın  verdiği  yorgunluk  ve  yılgınlık  bazan,  gerçeklere  bir  kapı  açar.  Bu  nefsin  sonu  demektir  (Kesrette  sonu).  Nefsler  birliği  çoğu  kez  onu  bu  bitik  halinde  yalnız  bırakmaz.  Yeni  arzular takarak harekete geçirir. 

Nefs  menfî  heyecanla  yeniden  evrenin  sonsuz  yüzeyine  intikal  edince,  orada  kendi  gibi  bir  isyancının Allah tarafından verilen özel gücünden destek alır. Bu şeytandır. 

Bir  başka  evren  boyutunda  kendi  mantığının  varlık  ve  benlik  tuzağında  takılıp  kalan  şeytan!  0,  ruhun teklik yönünü sezmemiş, kesretteki yerini babasının mülkü sanmış ve Allahʹa karşı mantık  yürütmüştü. 

Şeytan,  nefsin  kesretteki  benlik  tutkusundaki  lezzeti  çok  iyi  tanıdığı  için,  böyle  yorgun  nefsleri  ihtiras kanadından yakalar ve ona kendi ceryanından güç verir. 

Şeytan  da,  nefs  de  birbirlerine  dayanarak  korkularını  azaltırlar.  Arada  bir  fark  vardır.  Şeytan  gerçeği bilmektedir, insandan intikam almak için nefsi tuzağına düşürür. 

Nefs,  ihtiras  kapılarında  ona  perde  açan  bu  yeni  iş  ortağından  pek  memnundur.  Bir  anlamda  onunla  imtizac  ve  zina  halindedir.  Nefs  maddî  imkânları  elde  etmede  şeytanın  gösterdiği  yolda  başarı kazandıkça ona hayranlığı artar. 

Şeytan ölüm anında maskesini çıkarıp nefse attığı kazığı açıklar. 

Nefs, maddesel bir varlık sanısı ile şeytana inanmaz görünür. İç dünyasında ise onu madde ötesi bir  iştiyakla arayıp kendi derinlerinde, evrenin esrarengiz yüzlerinde bulmaktadır. 

Nefsin,  şeytanın  dünyasındaki  buutlarda  ona  yakınlığı,  ihtirası  ile  orantılıdır.  Maddî  tutkulardaki  şiddet  bu  yakınlığı  çok  derinlere  kadar  indirir.  Öyle  bir  kimsede  âdeta  şeytan  erimiş,  o  nefsle  tek  vücut olmuştur. 

Bazan zayıf ihtiraslarda bu işbirliği zayıf olur. İyi dostlar, ruh ve gönül bu ilgiyi koparıverir. 

Nefsle şeytan bağlantısını teşhisde, en pratik yol, vicdan mîyarıdır. Bir olay vicdana ters düşmüşse,  o olayda mutlaka şeytanın parmağı vardır. 

Şeytan, Kurʹân ve İslâm bilimlerine göre, kesinlikle maddesel değildir. Âlem‐i melekûttan, evrende  bizim  sistemimize  ek  boyutlarda  verilmiş  madde  ötesi  bir  varlıktır.  Bize  nüfuz  ederken  özellikle  başlangıçta kullandığı metod, mâsum mantık oyunlarıdır. 

Bir müʹmin; içindeki nefsden mantık reçeteleri gelmeye başladı mı, laboratuvarda teʹvil ve mazeret  oyunları doğdu mu, bilmeli ki şeytan onun boyutlarında cirit atmaktadır. 

Mantık, aklın nefs tarafından yanıltılmış şeklidir ve gerçek akılla ilgisi yoktur. 

Şeytanın  insan  nefsine  yansıyan  hâline  hannâs  denir.  «Sûre‐i  Nâs»  yorumundan  hatırlayacağınız  şekilde, hannâsʹın varlığı, getirdiği vesveseden anlaşılır . 0 halde bir nefsin şeytanla birliği var mı,  yok mu? Diye tereddüt ettiğimizde çok kolay bir laboratuvar yolu var. Eğer bir kimsenin gönlünde  vesvese,  yani  kuruntu  varsa  arada  hannâs  vardır.  Yani  şeytanın  ışına  benzer  raksları  o  kimsenin  nefsine yansımıştır. 

Şeytanın  nefsden  kopup  ayrılması  da  aynı  yoldan  tesbit  ve  teşhis  edilir.  Gönüllerden  vesvese,  kuruntu çıkınca şeytan nefsinizden elini çekmiş demektir. 

Hannâs kavramını iyi tanımalıyız. Hannâs direkt olarak şeytan demek değildir. 

Şeytanın nefse yansımış hâli hannâsʹdır. 

Nefs  mülhime  bölgesine  gelmedikçe  şeytanla  daima  karşılaşacaktır.  Nefs  ‐  şeytan  işbirliği,  her  şahsı,  tabiatına  göre  özel  diyet  ve  reçetelerle  öyle  oyalar  ki;  ondaki  hileyi  «benim»  diyen  yetişkin  şahıs göremez. 

Ancak gönül gözü uzaktan farkeder, bu sahte şirketin sahiplerini. 

Menfi heyecan, nefsi ihtiras arabasına atıp, şeytan atını kamçıladı mı tutma gitsin. Ya mağdubîn, ya  dâllîn. 

3. DALLİN VE MAĞDUBÎN 

İki tip nefs âfakta ve çıkmazdadır : 

a)  Mağdubîn  :  Gerçeği  gördüğü  halde  kesretin  varlık  ve  benlik  çekiciliğinden  kurtulamayan  nasipsizler.  Gadaba  uğramış,  enfüs  yolları  tıkanmış;  özellikle  tüm  zevklerini  âfakta  topladıklarından, enfüse giden yolların ceryanı tükenmiş, kanalları kurumuştur. Bunlar zahirde de  gerçeği gördüğü halde, şeytan gibi, bile bile inkârı tercih eden belli kimselerdir. 

b)  Dâllîn  :  Bu  gurup  nefsler  yanılgı  içindedir.  Kendi  gölge  varlığı  dışında  kudret  yok  sanan  sapıklardandır. 

Nefsin kendi bünyesi ve laboratuvarından gelen varlık evhamı, benlik, kesret yanılgılarının tümü; 

dâllîn nefsi simgeler. 

Nefslerin  büyük  gurubunun  %  80ʹi  dâllîndir.  Nefsler  birliğinin  merkez  koordinatörleri  yönetici  grup  mağdubîndir.  Kurʹân,  Samiriʹyi  mağdubîn  örneği  olarak  vermiştir  (Musaʹnın  mûcizelerini  gördükleri halde altına tapanlar). 

Nefsin dâllîn ve mağdubîn gurupları içinde, menfîlikte sebat sebebini çözmek oldukça güçtür. Bu,  Allahʹın özel bir sanat sırrıdır. Menfî nefsler, yanılgı ve sapkın düşünceler içinde oldukça, şeytanın  peşinde zulüm, şer ve sömürünün içindedir. 

Mağdubîn  nefsler  her  türlü  iyiliğin,  doğruluğun  ve  vicdanın  amansız  düşmanıdır,  zâlim  ve  gaddardır. 

Nefsler  birliğinin  gizli  derinliklerindeki  bu  amansız  düşman  (adüv),  tasavvuf  sanatının  incelikleri  içinde  

eğitilip, insanlar tek tek kurtarılabilir. 

Menfîlik  fonksiyonel  bir  oiaydır.  Bu  iklimde  ısrar,  zamanla  yapısal  bir  menfilik  doğurur.  Yani  başlangıçta bir nokta halinde menfî koordinatlarda dolaşan nefs, bir süre sonra sâbit bir menfîliğin  temsilcisi olur. 

Tüm şerlere yataklık eden bu noktalar habis ve laîn diye isimlendirilir. 

4. HABİS VE LAÎN 

Nefsin, menfîliğinin devamlı etkisinde kalarak dönüşü olmayan yapısal hale dönüşmesine laîn ya  da habis denir. 

Bir insanın nefsi habis olmuşsa tüm iyilikler ona kapısını kapar. Bir tür hayrın lanetine uğrama hali  doğar ki, bu haline nefsin “laîn” hali denir. 

Habis  ve  laîn  nefse  sahip  kimse  hangi  görünümde  olursa  olsun  helâktadır.  Kibar  görünümde  olsalar, hatta inanır görünseler bile, içlerinde öyle aşağılık bir zulüm taşırlar ki, fırsatını buldu mu  zâlimin en aşağılığı olur. Ehl‐i tasavvuf onları kokusundan fark eder. 

İnsanlardan gelen beklenmeyen ihanetlerde hep bu habâsetin izleri vardır. 

Habis ve laînin bazı açık belirtileri şunlardır : Gurur, zulüm, iyiye düşmanlık ve hisset. Özellikle bu  davranışların devamlılığı. 

Nefsin  en  acımasız  bir  şekilde  eleştirisini  yaptık.  Onu  bütün  çıplaklığı  ile  ortaya  koyduk.  Ancak  unutmamak gerekir ki, nefs arınınca insan, yücelerin yücesi, evrenin göz bebeği olur. 

Nefsin yüceldiğinde hangi görünümde olduğunu şimdi bütün ayrıntıları ile göz önüne sereceğim. 

Gıpta  ile  seyredeceğimiz  o  nefsle  kendi  nefsimiz  arasında  bir  denge  kurmak,  en  azından  fazilet  borcu, haysiyet meselesidir.