• Sonuç bulunamadı

II. 8 “Şerhu Hadîsi’n-Nüzûl” Adlı Eserin Tanıtımı

2.2. İbn Teymiyye’nin Hadis Yorum Teknikleri

2.2.3. Hadisin Hadislerle ve Çeşitli Görüşlerle İzahı

2.2.3.2. Nüzûl Hadisi ve Benzer Hadisler

İnsanlar, Allah’ın kendisini vasfettiği istivâ, nüzûl vb. fiillerin kendi cisimleri türünden olduğunu zannetmişler, kendi cisimlerini kıyas ederek Allah’ın Arş üzerinde olması ile nüzûlünun mümkün olmadığını iddia etmişlerdir. Ancak kendi ruhlarını, ruhlarının sıfatlarını ve fiillerini düşündüklerinde, bunu anlamanın kolay olduğunu göreceklerdir. Şöyle ki uyuyan kimsenin ruhu, bedenden ayrılmadığı halde göğe yükselmektedir. “ اَه يَلَعى َضَقيِتَلا ُكِس مُيَف اَهِماَنَميِف تُمَت مَليِتَلا َو اَهِت وَم َني ِح َسُِ نَ لْاىَف َوَتَي َُللّا َت وَم لا ُلِس رُي َو ى َر خُ لْا ىَلِإ لَجَأ

ىًّمَسُم ” “Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de

uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır.”401

Secde eden kimse de böyledir, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kulun

Rabbine en yakın olduğu an, secdede olduğu andır.”402 Aynı şekilde ruh, secde

halinin dışında da Allah’a yaklaşmaktadır. Bu nedenle seleften bazısı; “kalbler, gezgindir dolaşırlar. Kimi kalb Arş’ın etrafında dolaşırken, kimisi de bağ bahçe etrafında dolaşır.” demişlerdir.403

Ruh kabzeldildiği zaman da, en kısa sürede Allah’a yükselir. Sonra bedene döner ve o bedendeyken ona soru sorulur. Eğer yükselen ve inen cisim olsaydı, elbette bu daha fazla zaman alırdı. Yine Peygamber’in (s.a.v.), ölünün kabirdeki hali, münker ve nekirin ona olan sualleri meselesinde yaptığı tavsifler de bu türdendir. Bu konuda pek çok hadis bulunmaktadır.404

401 Zümer, 40/42.

402 Müslim, Salât, 215; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XL, 362 403 İbn Teymiyye, Şerhu Hadîsi’n-Nüzûl, 396.

Berâ b. Âzib (r.a.) Peygamber’den (s.a.v.) şöyle rivâyet etmiştir: “Kul

kabirde oturtulup Allah’tan başka ilah olmadığına (Muhammed’in O’nun Peygamber’i (s.a.v.) olduğuna” şehadet eder. İşte bu şehadete işaret eden Allah’ın;

“ ِة َر ِخ لْايِف َو اَي نُّدلا ِةاَيَح لايِف ِتِباَثلا ِل وَق لاِب اوُنَمآ َنيِذَلا َُللّا ُتِ بَثُي ” “Allah Teâlâ sağlam sözle iman

edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar.”405 bu âyetidir.”406

Enes b. Mâlik (r.a.) Peygamber’den (s.a.v.) şöyle rivâyet etmiştir: “Kul

kabrine konulduğu ve ashabı geri dönüp gittikleri zaman ölü bunların ayakkabılarının sesini muhakkak işitir. Ona iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar ve ona: Şu Muhammed denilen kimse hakkında ne dersin? diye sorarlar. O mümin kul: O’nun Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim, der. Bunun üzerine melekler tarafından: Ey mümin, cehennemdeki yerine bak. Allah bu azab yerini senin

için cennetten bir makama tebdil eyledi, denilir.”

Peygamber: “O mümin, cehennem ve cennetteki iki makamını birden görür.”

buyurdu.”

“Fakat kâfir veya münafık olan ölü (meleklerin sualine): Muhammed

hakkında bir şey bilmiyorum. İnsanların O’na diyegeldikleri bir sözü (işitir), ben de onlara uyup söylerdim, diye cevab verir. Bu iki melek tarafından o kâfir veya munafıka: Hay sen anlamaz ve uymaz olaydın! denilir. Sonra bu kâfir veya munafıkın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. O topuz darbesiyle kâfir veya münafık şiddetli bir feryad ile bağırır ki, bu feryadı insanlar ve cinlerden başka, bu ölüye yakın olan her şey işitir.”407

Peygamber’in (s.a.v.) mi’râc gecesi göklerde gördüğü Peygamberleri haber vermesi de yine bu türden hadislerdendir. Peygamber (s.a.v.) Âdem, Îsâ, Yahyâ, Yûsuf, İdrîs, Hârûn, Mûsâ ve İbrâhîm’i (a.s.) görmüştür.408

Peygamber (s.a.v.), Mûsâ’yı kabrinde ayakta namaz kılarken görmüştür. Yine onu göklerde görmüştür. Bilinmektedir ki Îsâ ve İdrîs (a.s.) dışındaki Peygamberlerin bedenleri kabirlerdedir. Peygamber (s.a.v.), yakın bir zamanda Mûsâ’yı kabrinde

405 İbrâhîm, 14/27.

406 el-Buhârî, Tefsîru’l-Kur’an, 173; Müslim, Cennet, 70; Ebû Dâvûd, Sünnet, 27.

407 el-Buhârî, Cenâiz, 67; Müslim, Cennet, 70; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 79; Ahmed b. Hanbel, Müsned,

XIX, 289.

ayakta namaz kılarken sonra da onu altıncı gökte görmüştür. Bu ise bedenlerde hasıl olmaz. Cebrâîl gibi meleklerin inmesi de yine bu türden hadislerdendir.409

Meleklerin ve insanların ruhlarının hareket, yükselme ve inme gibi vasıfları bilindiğinde, bunun, dünyada gözlerimizle gördüğümüz insan bedenlerinin hareketlerine benzemediği anlaşılacaktır. Onlarda mümkün olan şeyler insan bedenlerinde mümkün olmayınca, Allah hakkında da mümkün olmaması daha evlâdır, cisimlerin inmesi de Allah’ın nüzûlüne benzemesinden de en uzaktır. Bilâkis Allah’ın nüzûlü, meleklerin ve insanların ruhlarının (her ne kadar onların nüzûlü insan bedenlerinin inmesine benzemeye daha yakın olsa bile) nüzûlüne de benzemez.410

Ölünün kabirde oturması bedenin oturması gibi değilse; Cafer b. Ebî Tâlib, Ömer b. el-Hattâb ve diğerlerin Peygamber’den (s.a.v.) rivâyet ettikleri hadislerde, Allah hakkında geçen “kuûd ve culûs (oturma)” lafızların kulların cisimlerinin sıfatlarına benzememesi de daha evlâdır.411 Bu iki hadisin lafızları ise şu şekildedir:

Esmâ bintu Umeys, Cafer’in Habeşistanda bulunduğu sırada kendisine ağlayarak geldiğini görünce; seni ağlatan nedir? diye sordu. Cafer şöyle dedi: “Habeşli iri yapılı kibirli bir genç gördüm, bir kadının önünde durdu ve kadının yanındaki unu önüne attı da rüzgâr unu havaya uçurdu. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: “Seni, Melik’in Kürsü üzerine oturup zalimden mazlumun hakkını alacağı güne

havale ediyorum.”412

Ömer b. el-Hattâb’dan rivâyetle O, şöyle demiştir: “Yüce Allah Kürsü’ye

oturduğunda, O’ndanyeni semer gıcırtısı gibi ses işitilir.”413

Bahsi geçen iki rivâyette zayıftır. Bu rivâyetlerde Allah hakkında geçen “kuûd ve culûs (oturma)” lafızları, rivâyetin isnadındaki zayıflıktan ötürü delil olarak kullanılamaz. Selef’ten istivâ hakkında bu şekilde bir açıklama bulunmamaktadır. Aksine onlar, te’vil etmedikleri gibi kavramın anlamları hakkında da

409 İbn Teymiyye, age., 400.

410 İbn Teymiyye, Şerhu Hadîsi’n-Nüzûl, 400. 411 İbn Teymiyye, age., 400.

412 ed-Dârimî, Reddu’d-Dârimî ale’l-Merîsî, I, 417; İbn Huzeyme, et-Tevhîd, I, 246; ez-Zehebî, el-

Uluvv li’l-Aliyyi’l-Ğaffâr, 83. (Hadis bu isnadla zayıftır. Senedde Sa’d b. Ma’bed vardır. Bkz. İbn

Teymiyye, Şerhu Hadîsi’n-Nüzûl, 400.)

413 Abdullah b. Ahmed, es-Sünne, I, 301. (Hadis bu isnadla zayıftır. Senedde Abdullah b. Halîfe el-

konuşmamışlardır. Bu bakımdan Allah hakkında “kuûd ve culûs (oturma)” lafızlarının sabit olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir.

Görüldüğü gibi İbn Teymiyye, getirdiği hadisleri delil olarak kullanarak kıyaslama yoluyla Allah’ın nüzûlününün mümkün olduğunu açıklamaya çalışmaktadır. Cisim iddialarını reddederek; yaratılan melekler, ruhlar ve bedenler üzerinden yola çıkarak, bunların bile birbirine benzemediğini, aralarında çok büyük bir fark olduğunu ifade etmiştir. Bu bakımdan, Yüce Allah’ın yaratılmışlara benzemesinin mümkün olmamasının daha evlâ olduğunu belirtmiştir.

Nüzûl hadisinin haber verdiği Allah’ın nüzûl etmesini çeşitli gerekçelerle reddetmenin hiçbir gereği olmadığını ifade eden İbn Teymiyye, Allah’ın nüzûl etmesini, melekler ve ruhların durumları hakkında varid olan hadislerle açıklamaktadır. Bu hadislerle anlaşılmaktadır ki melekler ve ruhların halleri ve hareketleri cisimlerle hiçbir benzerlik taşımamaktadır. O halde cisimlerin, melekleri ve ruhları yaratan Allah’a benzemesi daha da imkansız olmaktadır. Böylece İbn Teymiyye bu durumu hadislerle açıklamış ve ispat etmiş olmaktadır.