• Sonuç bulunamadı

2.3. Oryantalizmin Tarihsel Serüven

2.3.4. Modern Batı’nın Kuruluşu

Şark araştırmalarında yirminci yüzyılın başlarına kadar etkin olan iki ülke İngiltere ile Fransa’dır ve bu ülkelerin Şark’ta etkin olmasında geniş sömürge ağlarının varlığı da belirleyici bir rol oynamıştır. Sonraki süreçte Almanya ve İkinci Dünya Savaşının ardından da Amerika şark araştırmalarında etkin hale gelir. Alman şarkiyatçılığı daha çok Fransız ve İngiliz imparatorlukları zamanında toplanan bilgilerin incelenmesinde kullanılan yöntemlerin geliştirilmesini temel alırken genel olarak tüm bu şarkiyatçılık çalışmalarında ki belirgin eğilimi, şark üzerinde düşünsel bir iktidarın kuruluşu oluşturur. Klasik şarkiyatçılık ile modern şarkiyatçılık arasındaki ayrım Said tarafından Doğu’nun temsil ediliş biçimlerindeki yaygınlık tarafından belirlenir; on sekizinci yüzyılın ortalarına kadar süren klasik şarkiyatçılığa oranla modern şarkiyatçılıkta temsiliyet biçimleri daha yaygınlaşmış ve yetkinleşmiştir (Said,2004:167).

On dokuzuncu yüzyıl genel olarak 1789 ile başlatılır bunun nedeni Doğu-Batı ilişkilerinde bir dönüm noktası olan Bonapart’ın Mısır seferidir. Batı’nın artan üstünlüğü karşısında dünya sistemini oluşturan diğer unsurlar (Osmanlı İmparatorluğu, Çin imparatorluğu , Hint Babür Sultanlığı gibi) bu yükselişe karşı bir cevap üretememiş ve diğer toplumların Avrupa merkezci bir bakış açısıyla incelenmesi bu egemenlikle eş zamanlı olarak daha da belirgin hale gelmiştir (Sunar,2006:41). Batı’nın emperyal projesi onun diğer kültürlere karşı asimile edici bir politika takınmasını beraberinde getirmiştir ve dünya egemenliğini ele geçiren Batı kendi doğal tarihi gelişimini, bir nihai son ve tarihsel amaç olarak resmetmiştir.

Özellikle Napolyon’un mısır seferinin ardından Batı daha bilimsel bir şark bilgisine sahip olmuş ve Doğu üzerindeki yetkesini güçlendirmiştir. Modern şarkiyatçılık döneminde Doğu Batı ilişkisini belirleyen temel ilkelerden ilki Doğu

hakkında giderek genişleyen düzenli bilgi alanlarının varlığı ikincisi ise Avrupa’nın her zaman güçlü konumda olmasıdır (Said,2004:52). Şark Batı’nın oluşturduğu imgesel alanda daima Batı’nın vesayetine ihtiyaç duyan irrasyonel bir öz olarak temsil edile geldiği için on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllar boyunca şark hep Batı tarafından medenileştirilme müdahalelerine maruz kalmıştır. Burada bilgi, Doğu gerçekliğinin, Batı’nın düşünsel iktidarında kurgulanıp temsil edilmesine aracılık etmiştir. Bu süreçte Batı bir yandan şarkiyatçılıkla kendisinin hegemonik güç olduğu bilgisini ve bu bilgiye paralel olarak gücünü pekiştirmiştir. Şarkiyatçılık daha başlangıcında temel veri aldığı Doğu ve Batı’nın özsel ayrılığı algısını tarihsel gelişimi içinde derinleştirip özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından da bu algıyı bir medeniyetler çatışması veçhesine büründürmüştür. Kömeçoğlu’nun ifade ettiği gibi 11 eylül ile Batının kolektif bilinç altındaki bazı arketipler kolektif bir travma yoluyla Batı’nın bilincine çıkmıştır ki Batı’nın İslam korkusu daima arketipsel niteliktedir( Kömeçoğlu,2007:140)

İngiliz ve Fransız şarkiyatçılığın özellikle ilişkilendiği alan İslami kültürel yapılanmanın belirleyici olduğu Yakındoğu olmuştur. Modern Şarkiyatçılığın başlangıç dönemi olarak kabul edilen on sekizinci yüzyıl boyunca Batı, Doğu hakkında muazzam bir bilgi birikimi ve Şark diye tariflenen coğrafya üzerinde sosyolojik, arkeolojik, filolojik, kültürel vb araştırmalarla geniş bir yazılı literatür oluşturmuştur. Said’in deyimiyle Napolyon’un mısır işgaliyle birlikte bir şark Rönesans’ı yaşanarak Doğu uygarlığının daha somut bir düzlemde Avrupa’lıya gösterilmesinin olanakları oluşur. Napolyon’un Mısır’a beraberinde geniş bir akademik kadro götürmesi şarkın metinselliğinin en açık örneklerinden biridir. Bu işgalle birlikte, Batı’nın gözünde daha somut bir veçhe kazanan Doğu artık kaşif ve seyyahların dilinden aktarılan gizemli Doğu olmaktan çıkıp Batı’nın somut araştırma alanı haline gelir (Said,2004:42).

Said’e göre bu süreçle birlikte şarkiyatçılığın dili de kökten biçimde değişip sadece bir temsil biçemi olmaktan çıkıp bir dil ve yaratma aracı haline gelir (Said,2004:97). Böylece şarkiyatçılık alanında kültürel ve siyasal etkileri bugün bile belirleyici olan yeni bir sayfa açılır. Bu başkalaşım Batı’nın ürettiği bir bilgi bütünü olarak Şark’ın daha modern temsillerinin oluşturulması ve Şark’a ilişkin fikirlerin modern gerçeklerle iliştirilmesini içerir. Şarkiyatçılık bir yandan saygınlığını

artırırken bir yandan da kurumlaşmasını pekiştirir ve modernizmin düşünce akımlarının etkisine girerek kendi iç yapısını ve kurusallaşmasını da sağlamlaştırır (Said,2004:220). Doğu’dan Batı’ya hem bilgi hem de diğer maddi alanlardaki kaynak aktarımı, Batı’nın zenginliğini ve hegemonyasını pekiştirip yeniden üreten bir yapıya olanak sağlar. Bu yapı Doğu’nun kaynaklarıyla güçlenen Batı’yı şark karşısında bir güçlülük duygusuyla donatırken şarkı ise zayıflığın yegane timsali haline dönüştürür.

On dokuzuncu yüzyılın sonuna gelindiğinde tüm yakın şark Batı tarafından işgal edilirken siyasal fetihlere, modern şarkın metinlerde kurulan şarka benzememesinden ötürü oluşan bir hayal kırıklığı eşlik eder. Muhayyel olan Doğu gerçek olan Doğu’nun önüne geçmiş ve Doğu’ya giden Batılılar muhayyel olan Doğuyu aramaya yada gerçeği bu muhayyele uydurmaya çalışmışlardır. Çünkü modern şark Batılı imgelemde oluşturulan şarka benzemez ve bu büyü bozumu genel şark kavrayışının özel şark deneyimlerinden ayrılması gerekliliğini doğurur.

Şarkiyatçılık metinsel bir bilinçten idari, iktisadi hatta askeri bir bilince dönüşürken, Batı’nın hakimiyetinde şark artık uzak bir yabancı mekanlıktan sıyrılıp hükmedilen bir sömürge coğrafyaya dönüşür. Kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda gerekli olan dönüşümler gerçekleştirilip, geleneksel toplumlar ‘modernleştirilerek’ bağımlı kapitalist yapılanmalar oluşturulur (Said,2004:223). Doğu coğrafyası Batı tarafından sömürgeleştirilirken Batı kendi dili, kültürü ve değerleriyle Doğu’yu kendine tabi kılar ve bu dönemde şarkiyatçılık adeta sömürgeciliğin keşif kolu olarak ilerler. Dönemin bir diğer önemli özelliği ise modern Batılı kimliğin tasarımı için gelişen, ilerleyen hakim bir Batı’nın karşısına özgün olmayan ve gerileyen bir Doğu’nun yerleştirilmesi olur.

Modern Batılı kimliğin oluşturulmasında şarkiyat çalışmaları önemli rol oynamış, oryantalist mantık sadece şarkiyatçı metinlerle sınırlı kalmaktan çıkıp tüm Batılı muhayyileyi belirler hale gelmiştir. Batı’nın sahip olduğu iddia edilen değerlerle aslında Batı kendi içine, kültürünün ne kadar biricik olduğu mesajını vermeye çalışmıştır. Batı’nın bu üstün meziyetleri onu Doğu karşısında bir görev duygusuyla donatıp medenileştirme misyonunun gerekçesi kılınmıştır. Avrupa’nın seçilmişliği ve biricikliği hümanizm adı altında Doğu’yu yeniden yapılandırma sürecini başlatır ve başlangıcında anlama ve tanıma yönü ağır basan şarkiyatçılık bu

dönemle birlikte yargılama ve hükmetme seyrine girer. Diğer taraftan Doğulu aydınlarda bir süre bu iktidar ve güç ilişkilerinden etkilenip, kendi şarklılaştırılmalarına katkıda bulunmuştur. Clifford’un ifade ettiği gibi Said’in açık ve gizli olarak tariflediği oryantalizmin en işler olduğu alanlardan biri entelektüel üretim alanıdır (Clifford,2007:139).

On dokuzuncu yüzyıla kadar şark Batı’nın yetkesi altında yaşayan bir coğrafyayı imlerken sadece Arap dünyası ve İslam’ın egemen olduğu şark Batı’nın bu yetkesine karşı ciddi bir direniş göstermiştir. Sunar’a göre İslamiyet’in merkezinin Hıristiyan uygarlığının hemen yanı başındaki Yakındoğu denilen bölge olması ve Osmanlı’ya kadar ki dönemde elde ettiği başarılar Batı uygarlığını fiilen tehdit ve rahatsız etmiştir. Bu yüzden Batı hakim olduğu Hindistan, Çin, Uzakdoğu Asya gibi alanları tanımlarken İslam karşısında geliştirdiği ‘tehlikeli’ imgesini kullanmaya çoğunlukla ihtiyaç duyulmamıştır (Sunar,2006:48).

Birinci dünya savaşının sonuna gelindiğinde dünyadaki pek çok bölge Batı tarafından sömürgeleştirilirken modern şarkiyatçılık da emperyalizmin ve sömürgeciliğin genel bir görünümü haline gelmiştir. Fakat Batı Doğu’yu yeniden kurmakla ve bunu kurumlar, yönetimler, bürokrasiler aracılığıyla uygulamakla kalmadı aynı zamanda etkililiği ve kullanışlılığıyla da aklanılır kıldı. Modern şarkiyatçı kendini, Doğu’yu aslında kendisinin tanımladığı karanlıktan, gerilikten kurtaran bir kahraman olarak gördü. Said’in deyimiyle şark modern yaşama uyarlandı ve şarkı moderniteye taşımış olan şarkiyatçı dünyevi bir yaratıcı olarak yöntemini ve konumunu kutsayabildi ( Said,2004:143). Bu noktadan itibaren artık Batı Doğu’yu alt etmişti ve Şark bağımlı bir coğrafya, Şarklı da bağımlı ırkın bir üyesine dönüşmüştü. Artık Doğu, Batı için eskiden olduğu gibi uzak bir coğrafyayı, İslam da tehlikeli bir hasmı tariflemiyordu. Şarkın bu klasik dönem özellikleri onun modern zamanlarını yargılamakta ve yönetmekte kullanılırken Şark artık tehlikeli düşmandan bağımlı bir ortağa terfi etmişti.