• Sonuç bulunamadı

1.2. Çatışmanın Örgüt Kuramlarındaki Yeri

1.2.3. Modern örgüt kuramı

Yönetim biliminde neo-klasik örgüt kuramı, II. Dünya Savaşı yıllarından itibaren, yerini modern örgüt kuramına bırakmıştır. 1950’li yıllardan itibaren yönetim ve organizasyon konusunda modernizasyon yaklaşımları hakim olmaya başlamıştır. Bu yaklaşımın temelini oluşturan iki akım vardır. Bu akımlardan biri sistem yaklaşımı diğeri ise durumsallık yaklaşımıdır. 54

Sistem yaklaşımı klasik yönetim teorisinin katılığı ve kapalılığından kurtulmak için gerekli olmuştur. Bu yaklaşım organizasyonlara esneklik sağlamış ve organizasyonların daha kapsamlı bir şekilde incelenmesini mümkün kılmıştır. Ayrıca, yönetimde sistem yaklaşımı neo-klasik yönetim teorisinin bulgularını daha etkin bir şekilde uygulamaya olanak sağlamıştır.55

Sistem yaklaşımı biyolog Von Bertalanffy’nin 1920’lerde başlattığı Genel Sistem

Teorisinden kaynaklanmaktadır. Bu teorinin görüşü şu şekildedir: Olaylar ve sistemler tek bir açıdan başka olay ve çevre şartlarından bağımsız olarak incelenmemeli, her olay belli bir çevre içinde başka olaylarla ilişkili olarak incelenmelidir. Böylece olayları anlama, tahmin etme ve kontrol etme açılarından etkinlik sağlanmış olmaktadır. Bu tarz bütüncü ve genelci görüşün yönetim konularına uygulanması ile yönetimde sistem yaklaşımı adı verilen yeni bir yönetim tarzı ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Sistem yaklaşımı tek başına yeni bir bilimsel disiplin olmaktan çok, bir takım olayların, durumların ve gelişmelerin incelenmesinde kullanılan bir metot veya düşünce tarzıdır. Sistem yaklaşımı yönetim olayının ve parçalarının birbirleri ile olan ilişkilerini incelemeyi amaçlar, belli bir birimdeki gelişmenin diğer birimlerdeki etkisini inceler. Sistem yaklaşımında yönetim olayları ve süreçleri tek başına incelenmez, yönetim süreçleri başka olaylar ve süreçlerle, dış çevre şartları ile ilişkili olarak incelenmektedir. Bu tarz bir yaklaşım, yönetim faaliyetlerinin koordinasyonunu sağlamak için dışsal bir çerceve sağlar.56

Sistem yaklaşımını anlayabilmek için ilk olarak sistemin tanımını yapmak gerekir. Sistem denildiği zaman bir veya birden çok amaca ulaşmak için aralarında bir takım ilişkiler bulunan parçalardan oluşan bir bütün akla gelmektedir. Sistemi

54Özgür Akın, Yönetim Sistemlerinin Gelişi, www.ozyazilim.com/ozgur/marmara/orgut/sistem.htm

(12.10.2004)

55 Koçel, a.g.e., ss. 177 56 Koçel, a.g.e., ss. 175

23

parçalardan oluşan bir yığın olarak görmemek gerekir. Her sistemin bir takım parçaları ve bileşenleri vardır. Bu parçalardan her birinin kendine has işleyişi olmasına rağmen her birinin etkinliği de birbirine bağlıdır, ve herbiri birbiri ile sürekli ilişki halindedir.57

Sistem kavramı fiziksel, mekanik, biyolojik sosyal ve beşeri bir çok alan açısından düşünülebilir. Bu kavram ilk olarak fiziksel bilimlerde gelişen bir kavramdır. Sosyal bilimciler bu kavramı fiziksel bilimlerden almış ve sosyal bilimlere uygulamışlardır.58

Bir sistem çeşitli alt parçalardan oluşmaktadır. Sistemi oluşturan bu parçalar alt sistem olarak tanımlanabilir. Alt sistemler bir sistemin incelenmesinde ele alınacak temel birimlerdir. Bir sistemin faaliyeti, alt sistemleri arasındaki fonksiyonel etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Alt sistemlerden birindeki herhangi bir aksaklık bütüne de yansıyacaktır.

Sistemler açık ve kapalı olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutulabilirler. Her sistem belirli bir çevrede faaliyet göstermektedir. Açık sistemler faaliyette bulunduğu çevre ile arasında enerji, bilgi ve materyal alışverişi bulunan sistemlerdir. Kapalı sistemler ise faaliyette bulunduğu çevre veya başka sistemler ile arasında herhangi bir etkileşim bulunmayan sistemlerdir. Tüm canlı sistemler açık sistemlerdir, mekanik sistemler ise açık veya kapalı olabilirler.59

Kapalı sistemler dış çevreden enerji ve kaynak almazlar. Çevreleri ile etkileşime ihtiyaç duymazlar. Dışardan enerji kullanımı olmadığından entropi adında bir çökme durumu yaşarlar. 60 Entropi bir sistemde faaliyetlerin bozulması, dengenin kaybolması, karışıklık ve aksamaların sonucunda sistemin faaliyetlerinin durması yönünde bir eğilimdir. Entropi niteliği ve büyüklüğü ne olursa olsun bütün sistemlerde var olan bir eğilimdir. Kapalı sistemlerde entropi kuvvetlidir. Oysa, açık sistemlerde, entropi enerji girişi sağlayarak durdurulabilir. Açık sistem çevresinden veya başka sistemlerden enerji, bilgi ve materyal alır ve bunları işleyerek çevreye çıktı sunar61

Örgütler düzenli işleyişi olan, belirli bir takım parçalardan oluşan sistemlerdir. Modern örgüt kuramında yer alan sistem yaklaşımında açık ve kapalı sistem ayrımı 57 Akın, a.g.e. www.ozyazilim.com/ozgur/marmara/orgut/sistem.htm

58 Koçel, a.g.e., ss. 176 59 Koçel, a.g.e., ss. 178-180

60 Akın, a.g.e. www.ozyazilim.com/ozgur/marmara/orgut/sistem.htm. 61 Koçel, a.g.e., ss. 183-184

24

önemli bir yer teşkil eder. Geleneksel organizasyon teorilerinde örgütler kendi kendini sınırlayan ve belirleyici yapıları ile kapalı sistemler olarak ele alınmıştır. Geleneksel teoriler çevre etkileşimlerini göz ardı edip, sadece organizasyonların iç ilişkileri üzerinde durmuşlardır. Oysa, kapalı sistemlerde, enerji dönüşümü ve dinamizim olmadığından zamanla aşınmaya, yıpranmaya düzensiz olmaya (entropiye) mahkumdur.

Sistem yaklaşımı ise organizasyonları açık sistemler olarak değerlendirmek gerekliliğini savunur. Örgütlerdeki fonksiyonel birimler sistemin alt sistemleri olarak değerlendirilmiş ve aynı zamanda örgüt genelci bir bakış açısı ile ele alınmıştır. Sistem yaklaşımına göre örgütler sürekli çevreleri ile ilişki halindedir. Dış çevreden aldıkları girdileri kendi süreçlerinde işleyip yine dış çevreye çıktı olarak sunarlar. Ayrıca açık sistem olarak yönetilen orgütler, çevrelerinde meydana gelen değişmelere göre kendi iç unsurlarında değişiklik yaparak dinamik dengelerini sürdürürler. Böylece daha sağlıklı ve uzun ömürlü olarak, entropiye karşı kendilerini korumuş olurlar.62

Açık sistemler çevrelerinde bulunan bir çok birimle iletişim halinde olduklarından, açık sistemlerde çatışma alanları fazladır. Ayrıca, sistem yaklaşımında sistemi oluşturan parçaların birbirleri ile olan ilişkileri de önemli bir yer tutar. Parçayı oluşturan birimler birbirleri ile sürekli iletişim halindedir. Böylece, sistemi yani örgütü oluşturan birimler arasında da çeşitli çatışma alanları da vardır. Bu nedenle sistem yaklaşımı çatışmayı reddetmemiş, onu ortadan kaldırılması gereken olumsuz bir durum olarak görmemiştir.

Durumsallık yaklaşımı modern yönetim teorisinde ikinci önemli yaklaşımdır. Diğer yaklaşımların sentezi niteliğinde bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre her örgütün durumu faaliyet konusu ve faaliyette bulunduğu çevre diğerlerinden farklıdır. Örgütlerin yönetim biçimini, yapısını etkileyen faktörler sayı, nitelik ve etkileri bakımından farklılık arz eder. Bu nedenle her örgütün yapısı, yönetim biçimi ve sistemi farklı ve kendine özgü olacaktır. Durumsallık yaklaşımına göre genelleme yapmak doğru değildir, her zaman ve her yerde geçerli ve doğru denebilecek yönetim ilkeleri yoktur.63

Durumsallıkla ilgili ilk çalışmalar Woodward tarafından İngiltere’de 100 firmanın incelenmesiyle gerçekleştirilmiştir. Woodward bu firmalardaki ekonomik başarıyı 62 Eren, a.g.e., s.50-51

63 Eren, a.g.e., s.67

25

etkileyen faktörleri araştırmıştır. Bu işletmeler, kütle, birim, süreç üretimi gibi farklı teknolojilerle üretim yapıyorlardı. Woodward etkili olan örgüt biçiminin örgütün kullandığı teknolojiye bağlı olduğunu ileri sürdü. Yapılan çalışmalar sonunda görüldü ki kütle üretimi yapan örgütlerde klasik örgüt biçimi etkili ve başarılı oluyordu. Birim üretim yapan işletmelerde ise beşeri ilişkilere dayanan neo-klasik yaklaşım başarılı ve etkili olmaktaydı. Durumsallık konusunda çalışmalar yapan diğer bir araştırmacı da Fiedler oldu. Fiedler liderlik üzerinde çalışmalarını sürdürdü ve bazı durumlarda klasik lider tipinin başarılı olduğunu ve bazı koşullarda da neo-klasik önder tipinin başarılı olduğunu öne sürdü. Lawrence ve Lorsch adlı iki düşünürde değişik çevresel durumlar altında hangi tip örgüt biçiminin uygun olduğunu araştırdı. Çevre koşullarının durgun ve belirli olduğu durumlarda klasik örgüt biçiminin etkili olduğunu değişken çevrelerde ise daha esnek, katılımcılığa ve yaratıcılığa önem veren yaklaşımların başarılı olduğu fikrine vardılar. Durumsallık yaklaşımına araştırmalarıyla katkıda bulunan, bu isimlerin dışında kalan pek çok yönetim düşünürü saymak mümkündür.64

Durumsallık yaklaşımından önce oluşturulan teoriler organizasyon yapısının belirlenmesinde belirli ilkelere ve genellemelere önem verirken, durumsallık yaklaşımı dışsal ve içsel faktörlere önem vermişlerdir. Bu yeni yaklaşımda etkin bir organizasyon yapısı ve yönetim süreci, teknoloji, dış çevre ve üyelerin ihtiyaçlarına bağlı olmalıdır. Her türlü koşulda geçerli olacak ideal bir yol aramak yerine üyelerin ihtiyaçlarını karşılayacak

ve karşılaştıkları dar çevre etkilerini göz önüne alarak organizasyon modeli aramalıdırlar. Şekilden de anlaşılabileceği gibi, organizasyon yapısı bağımlı değişkendir.

Bağımlı değişken olan organizasyon yapısının nasıl olması gerektiğini bağımsız değişken olan içsel ve dışsal koşullar belirler. Durumsallık yaklaşımına göre, her yerde geçerli tek bir organizasyon yapısı yoktur. İdeal organizasyon yapısı koşulların niteliğine göre durumdan duruma değişecektir.65

Yönetim biliminde modern görüş adı altında belirtilen sistem ve durumsallık yaklaşımının çatışmaya bakış açısı, klasik ve neo-klasik yaklaşımların çatışmaya bakış açısından faklılık arz eder. Kapalı sistem anlayışından yola çıkan klasik ve neo-klasik görüşe göre, çatışmalar organizasyonun ahenkli ve etkin işleyişini bozan durumlardır ve ortadan kaldırılmalıdır. Açık sistem görüşünü esas alan modern görüşe göre ise

64 Eren, a.g.e., s. 68-69

26

çatışmalar kaçınılmazdır. Sağlıklı insanların gerilim duyması normaldir, ve belirli bir miktar çatışma gereklidir.66

Modern görüş taraftarları önceki iki görüşün aksine, her türlü çatışmanın örgüte zararlı olmadığını, tersine, bir takım çatışmaların örgüte faydalı olabileceği gürüşünü savunur. Örgütlerde çatışmanın yokluğu veya yetersiz derecede olması durgunluğa, zayıf kararlara ve dolayısı ile verimsizliğe neden olur. Çatışmalar örgütte yeni fikirlerin oluşmasına yolaçarak, yaratıcılığı, yeniliği ve dinamizmi desteklerler. Ayrıca çatışmalar örgütte varolan çatışmaları işaret ettiğinden, bu rahatsızlıkların ortadan kaldırılmasına yönelik çabaları başlatırlar.67

Diğer yandan, modern görüş, bazı çatışmaların fonksiyonel olmayan yönde sonuçları olabileceğini, bireylere ve örgütlerin etkin bir şekilde işleyişine zarar verebileceğini kabul eder. Yönetimin görevi oluşması engellenemeyen çatışmaları belirli bir (optimal) düzeyde tutarak, örgütsel başarıya hizmet edecek bir biçimde yönetmektir. Modern görüş taraftarlarına göre çok fazla veya çok az çatışma örgütsel verimlilik açısından fonksiyonel değildir. Yapıcı bir şekilde ele alınan orta miktarda çatışma örgütsel verimliliğin optimuma çıkartılması ve sürdürülmesi için önemlidir.68