• Sonuç bulunamadı

Modeller ve Edebi Kurgular

Belgede Bilimsel modellerin ontolojisi (sayfa 88-91)

BÖLÜM 2: KURGUSAL VARLIKLAR VE MODELLER

2.3. Modeller ve Edebi Kurgular

Bu noktada bir soru daha sormamız gerekiyor: Modellerin edebi eserlere benzer şekilde kavranabileceğine ilişkin bir güdünün gerekçeleri neler olabilir? Birinci olarak kurgusalcılara göre modellerin temsil aygıtları olduğu kabulü doğruysa, bu durumda diğer insani temsil etkinlikleriyle belli özellikleri paylaşması makul görünür. Kurgusalcılar model sistemler ve edebi eserlerde geçen kurgusal varlıkların aynı ontolojik türe ait olduklarını, her ikisinin de hayali nesneler olduklarını savunurlar. Ancak bu belirleme, ikisi arasında hiçbir fark olmadığını söylemeye eşdeğer değildir. “Bilim, kurgudur” ya da “Bilim, edebi bir etkinliktir” gibi iddiaların öne sürümü ise hiç değildir. Son derece gerçek dışı durumları tasvir ettiğimizde dahi fiili dünya durumları hakkında birtakım bilgiler edinebildiğimiz olgusu, ikinci gerekçeyi oluşturur. Örneğin bir fablda, dans eden bir karınca ve ondan yardım dileyen bir ateş böceğiyle karşılaşmamız mümkündür. Konuşan ve şarkı söyleyen hayvanlar bu açılardan fiili dünyadaki hayvanlara benzemezler. Ancak anlatı çocuklara günübirlik yaşamanın sakıncalarını anlatan bir ders niteliğindedir ve öykünün sonunda bu ders açıkça bildirilir. Bazı anlatılarda bu dersin açıkça bildirilmediği de olur. Hatta Cartwright modelleri fabllardan ziyade dersin açıkça bildirilmediği, çeşitli yorumlara imkân veren kıssalarla karşılaştırır. Ancak her durumda bir anlatı, ne kadar gerçek dışı olursa olsun, kendisinden belli sonuçlar elde etmemizi sağlar. Bu durum modellerin işleyişine benzer. Galileo’nun, hava direncinden ve diğer arızi koşullardan etkilenmeden düşen cisimlerine filli dünyada rastlamayız. Ancak bu temsilden örneğin yerçekimi ivmesinin 9,8 m/s2 olduğunu öğrenebiliriz (krş. Cartwright, 2010, 20; Frigg, 2010a, 258).

Üçüncü olarak hem kurgusal eserlerdeki hem de modellerdeki tasvirleri okuyanlar bu tasvirleri literal olarak ele almazlar. Ateş böceğiyle karınca anlatısını okuyan biri, bu anlatının dünyanın gerçek bir bölümünü temsil ettiğini, Galileo’nun tasvirini okuyan bir kimse bu tasvirin gerçek cisimleri temsil ettiğini düşünmez. Bu da kurgularla bilimsel modellerin paylaştıkları üçüncü özelliğe işaret eder (Frigg, 2010a, 257).

81

Dördüncü olarak hem modeller hem de kurgular açıkça ifade ettiklerinden başka örtük bir içeriğe de sahiptirler ve modeli ya da kurguyu incelerken bu içerik hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Holmes’ün 221B/Baker Caddesinde oturduğu bize romanda açıkça bildirilir. Buna karşın onun bir kalbi ve böbreği olduğu ise örtük içeriğin bir parçasıdır. Ancak onun bir UFO’yla gezdiği açık içerikten çıkmaz (krş. Frigg, 2010a, 257-258). Modeller söz konusu olduğunda da durum değişmez. Yerçekimi ivmesinin sabit bir sayı olduğu, serbest düşme yasasının örtük içeriğinin bir parçasıdır

Bununla birlikte kurgusalcıların ‘kurgu’ terimiyle ne kastettikleri belirsizdir. Bu terim öyküler kadar öykülerde yer alan karakterlere de işaret edebilir. Genel olarak modele bakıldığında kurgusal bir öyküye benzediği, modelin öğelerinin ise kurgusal karakterler açısından düşünüldüğü iddia edilebilir. Oysa birazdan da değineceğimiz gibi Frigg’in çeşitli ifadeleri gözlemlendiğinde onun, modelleri daha çok kurgusal karakterler açısından kavradığı fark edilebilir. Bununla birlikte modelleri kurgusal varlıklarla ilişkili olarak kavramak isteyen görüşler, 1. Bölümde tasvir ettiğimiz temsil hakkındaki sorularla yüz yüzedirler. Birincisi, ontolojik problemdir ve kurgusal varlıklarla ilgili daha genel bir soruşturmanın konusudur. Başka bir deyişle, kurgusal varlıklar ne türden varlıklardır? Bir diğer sorun, kurgusal karakterlerin yani fiili anlamda var olmayan şeylerin, soruşturmanın konusu olan dünya parçası hakkında nasıl bilgi verdikleridir. Sürtünmeden etkilenmeyen, noktasal bir kütle olan, tekbiçimli bir kütleçekim alanına tâbi olan basit sarkaç kurgusu fiili sarkaçlar hakkında bilgilendirici olabilir mi? Yani kurgusal varlıklar aracılığıyla hedef sistem hakkında nasıl bilgi sahibi oluruz? Üçüncü bir sorun, kurgusal varlıkların fiili dünyada karşılıklarının olmadığı kabul edildiğinde onların neyi temsil ettiği sorusunu ortaya koyan nesnesiz temsil problemidir.

Az önce de değindiğimiz gibi bazı kurgusal eserler de bilimsel modeller gibi fiili dünya durumları hakkında bilgilendirici olabilirler. Soruşturmamız boyunca sanattaki kurgulara, özellikle de edebiyat eserlerine atıfta bulunacağımız için öncelikle ‘kurgu’ teriminin sanat felsefesi bağlamındaki yerine değineceğiz.

Çeşitli batı dillerinde “kurgu”nun karşılığı olarak kullanılan fiction, fiktion, ficcion, fictio gibi sözcükler Latince “oluşturmak”, “icat etmek”, “yaratmak” anlamlarına gelen fingere sözcüğünden türemiştir ve bugün kullandığımız anlamla özdeş görünür (Thomasson, 1999, 6). Çünkü kurgu dendiğinde zihnimizde, roman, tiyatro, film, masal gibi

82

gerçeklikte karşılığı olmayan nesne, kişi, mekân ve olaylara dayanan ve hayal gücünün yaratımı olan eserler canlanır. Sherlock Holmes, Yüzüklerin Efendisi, 1984 gibi romanlar;

Godot’yu Beklerken, Othello gibi oyunlar; Existenz, Geleceğe Dönüş gibi filmler

bunlardan bazılarıdır. Bu eserlerde zamanda yolculuk eden araçlar, zihinsel seyahat, ‘Sherlock Holmes’, ‘Orta Dünya’ gibi hayal gücünün icat ettiği birtakım kişi, mekân, nesne ya da olaylar yer alır. Bu varlıklar ‘kurgu’ teriminin etimolojik anlamıyla ele alındığında birer icattırlar. Eser sahiplerine bu nedenle kimi zaman ‘yaratıcı’ da denir. Kurgusal varlıklara ilişkin tanımların, terimin temelde kurgusal eserleri çağrıştırdığı düşünüldüğünde özellikle sanat felsefesi başlığı altında sanat eserleriyle ilişkili olarak verilmesi doğaldır. Sanat felsefesindeki tartışmaların bir yönü, kurgusal olanla kurgusal olmayan arasında bir sınır koyma ölçütü geliştirme çabası etrafında gelişir. Her ne kadar ikisi arasında açık bir ayrıma gitsek de, bu ayrımı temellendirmeye ilişkin argümanlar çeşitli problemlerle yüz yüzedir. Kurgusal olanın sınırlarını çizme iddiasında olan çeşitli kuramlar literatürde bulunabilir (ör: Currie, 1990; Walton, 1990; Sainsbury, 2010). Ancak biz kurgusal eserlerle kurgusal olmayan eserleri birbirinden ayırmaya yönelik bir kuram ortaya koymayacağız. Daha ziyade, kurgusalcıların temel savlarından bir tanesi olan, “kurgusal eserlerin yanlış ve gönderimsiz olmakla karakterize edilmelerinin onların belirleyici özellikleri olmadığı” iddiasını sunmaya çalışacağız. Bu savlar yapıntıcılığın kurgusalcılarla paylaştığı görüşlerdir.

Çeşitli yazarlar ‘kurgu’ terimine ilişkin şu belirlemeleri yaparlar: Peter Lamarque’a göre kurgusal varlıklar dendiğinde en başta mit, masal, efsane, roman ve benzeri kurmaca eserlerde geçen varlıklar anlaşılır. ‘Sherlock Holmes’ gibi kurmaca karakterler, ‘Orta Dünya’ gibi mekânlar ve ‘zaman makinesi’ gibi nesneler bu türden varlıklardır (Lamarque, 2005, 277). Nicholas Bunnin ve Jiyuan Yu dil felsefesi açısından soruna değinirek kurgusal adları, ‘Hamlet’, ‘Altın Dağ’ gibi, var olan şeylere gönderimi olmayan varlıklar olarak nitelendirirler (Bunnin – Yu, 2004, 255). B. Caplan, kurguları Frege’nin adlandırdığı biçimiyle gönderimi olmayan adlar (empty names) bağlamında ele alır (Caplan, 2010, 185). Robert Stecker “Doktora tezin kurgu!” ifadesinde kullanıldığı biçimiyle bir yanlışlık türüne ve “Yüzüklerin Efendisi bir kurgudur” cümlesindeki kullanımıyla bir yazın türüne işaret etmesi anlamında terimin en az iki gönderimi olduğunu belirtir (Stecker, 2006, 365). Arthur Prior (2006), Centaur, ejderhalar, Pegasus

83

gibi kurgusal varlıkların ontolojik konumuna ilişkin bir tartışma yürütür. Ledger Wood’a göre normalde bir ifadenin parçası olan bir sembol, o sembolün işaret ettiği bireyin varoluşunu teminat altına alır. Ancak böyle bir içerim olmadığında sembolün kurgusal olduğu söylenir. Sözgelimi “A, 1.70 cm’den kısadır” ifadesinde A, bir bireyi temsil ederken, “Ortalama insan 1.70 cm. uzunluğundadır” ifadesinde ‘ortalama insan’ın işaret ettiği bir birey olmadığından bu terim bir kurgu ya da kurgusal varlıktır (Wood, 1942, 109).

Belgede Bilimsel modellerin ontolojisi (sayfa 88-91)