• Sonuç bulunamadı

II. 2.18 2000’li Yıllar Siyaseti ve Mizaha Yansımaları

II.3. Mizahın Siyasete ĠliĢkin Toplum Algısı Üzerine Etkisi

II.3.2. Mizahın Muhalif Tavrı ve Topluma Yansıması

Genel anlamda muhalefet, düĢünsel veya eylemsel açıdan olumsuz bir eleĢtiriyi ve karsı olmayı ifade eder. Siyasi ve toplumsal anlamda ise, yerleĢik otoriteye-iktidara karsı gelme, onu eleĢtirme veya yıkma amaçlı bir konumu ve bu türdeki faaliyetleri tanımlamak için kullanılır. Aslında, siyaset literatüründe muhalefet için, “grup olarak

193

Metin Ġnceoğlu, a.g.e., s.94.

194

muhalefet” ve “davranıĢ olarak muhalefet” olarak ikili bir ayrım yapılmaktadır. Bunlardan ilki, iktidarın politikalarını benimsemeyen, daha doğrusu onaylamayan partilerin yaptığı muhalefeti, diğeri ise, hükümetin yaptığı islere bireysel olarak çeĢitli yollarla karsı olma ve genelinde muhalefeti anlatmaktadır195.

Bir toplumsal yapıda yasal bir dayanağa sahip partilerce yürütülen muhalefet parlamenter, bunlar dıĢındaki güçler tarafından yürütülen muhalefet parlamento dıĢı ya da toplumsal muhalefet sayılır. Aslında bu tanımlama , her ne kadar, 1960‟larda ortaya çıkan öğrenci ve isçi hareketlerinden yola çıkılarak ortaya atılmıĢsa da toplumsal muhalefetin her yönünü ve türünü içermesi açısından daha kullanıĢlıdır. Yeni muhalefet, parlamento dıĢı muhalefet gibi kavramların siyasal bilim alanında telaffuz edilmeleri 1968 öğrenci olaylarından sonrasına rastlasa da sisteme ve rejime karsı bu tür tepkilerle tarihin hemen her döneminde karĢılaĢılmıĢtır. Hatta denilebilir ki, modern demokrasi anlayıĢı varlığını bu tür tepkilere borçludur196

.

1968 öğrenci hareketleriyle kendini gösteren toplumsal muhalefet, iktidarı belli konularda etkilemeyi ve iktidarın belli yönde hareket etmesini sağlamayı amaçlayan bir muhalefettir. Parlamento dıĢı muhalefette amaç, hiçbir zaman iktidarı elde etmek ya da ona ortak olmak değildir197.

Parlamento dıĢı muhalefet, belli toplumsal geliĢmelerin spontane bir ürünü olarak, kendisine izin verilmese de gerekli koĢullar oluĢtuğunda ortaya çıkar. Parlamento dıĢı muhalefetin baslıca aktörleri ise gençlik, öğrenciler, azınlıklar, kadınlar, isçiler, köylüler, meslek kuruluĢları, aydınlar ve basın olmak üzere sekiz ayrı gruptan oluĢur198

: a)Gençlik ve Öğrenciler: Gençliğin ve özellikle öğrencilerin daha önceleri de çoğunlukla boykot yapmak, forum düzenlemek üzerine yoğunlaĢan eylemleri, kapsamlı Ģekilde ilk olarak 1960‟lı yıllarda baĢlamıĢtır. 60‟lı yılların sonunda gençlik ve öğrenci

195

Nükhet Turgut, Siyasal Muhalefet, Birey ve Toplum Yayıncılık, 1984, s.4.

196

Özgür Umut HoĢafçı, Toplumsal Muhalefet ve Mizah Dergileri: Leman Dergisi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2006, Ankara, s.19.

197

Nükhet Turgut, a.g.e., s.135.

198

eylemleri uluslararası boyuta taĢınarak kitlesel bir nitelik kazanmıĢtır. Nitekim bu olaylar tarihe 1968 olayları olarak geçmiĢtir. 1968 gençlik ve örgenci hareketi ulusal kalkınmanın bir aldatmaca olduğu ve bunun halklara dayatıldığı algısından doğmuĢtur. Ancak, bu hareketler yalnızca ekonomik içerikli olmamıĢ, okullarda boykotları da içerisine almıĢ ve kültürel nitelikler de taĢımıĢtır. Bu bağlamda bireyin maddi ve manevi tabulardan kurtarılması, herkese gerçek kiĢiliğini kazandırma, sevgi tohumları ekmek, hareketlerin en sık islenen temaları olmuĢtur. Hareket gençler ve öğrenciler tarafından yapılsa da etkisi tüm toplum katmanlarına yayılmıĢtır199

.

b) Azınlıklar: Her ülkede kültürel ya da ekonomik yönden ana toplum kitlesiyle bütünleĢmiĢ azınlıklar bulunabilir. Azınlıklar toplumlar içerisinde genellikle marjinal kesimler olarak dururlar. Onlara daha az saygı gösterilir. Sürekli küçümsenerek, çoğunlukla hoĢ görülmezler. Bu nedenle azınlıklar farklı amaçlarla kimi zaman örgütlü kimi zaman örgütsüz olarak muhalefet hareketlerinde bulunurlar.

c)Kadınlar: Antik Yunan‟dan bu yana hemen her toplumda çeĢitli zamanlarda kadınlar ikinci plana itilmiĢlerdir. ModernleĢme süreciyle birlikte, kadınların bilinç düzeyinin yükselmesiyle bu yapıya baĢkaldırılar baĢlamıĢ, kadınlar da bir muhalefet aktörleri haline gelmiĢtir. Kadınların muhalefet odağı olarak ortaya çıkmaları genel toplumsal ve siyasal sorunları dolayısıyla olabildiği gibi, sadece kendilerine özgü sorunlarla ilgili de olabilmektedir200.

ç) ĠĢçiler: Parlamento dıĢı muhalefetin bir diğer odağı, aynı zamanda toplumsal bir sınıf oluĢturan isçilerdir. Dolayısıyla isçiler muhalefet hareketlerinde diğer odaklara göre daha güçlüdür. Bu güç yalnızca, isçilerin bir toplumsal sınıf olmasından kaynaklanmaz. Aynı zamanda lokavt, grev gibi yasal haklarının bulunması ve ekonomik anlamda vazgeçilmez olmaları isçileri muhalefet eylemlerinde güçlü kılmaktadır.

d)Köylüler: Bir diğer parlamento dıĢı muhalefet odağı köylülerdir. Köylüler

199

Maurice Duverger, Batının Ġki Yüzü, Doğan Yayınları, 1977, s.196.

200

zaman zaman, Ģehirlere tarımsal ürün göndermeme, ürünleri denize dökme, tarım araçlarıyla yolları kapama gibi eylemlerde bulunabilirler. Ancak, köylüler gevsek yapılı bir kitle olup, daha az örgütlü olduklarından eylem güçleri de fazla değildir201

.

e) Meslek KuruluĢları: Odalar, barolar, memur dernekleri ve düĢünce kulüpleri bir diğer muhalefet odağını oluĢtururlar. Bu kuruluĢlar çoğu zaman hükümet politikalarına etki ederek bu politikalar üzerinde belirleyici olabilirler. Çoğu demokratik ülkelerde anayasal bir yapıya kavuĢturulmuĢ olan bu kuruluĢlar kendi üyeleri tarafından yönetilen, kendi gelir kaynakları olan özerk nitelikli kuruluĢlardır.

f)Aydınlar: Aydınlar öncü bir muhalefet odağıdır. Bunun nedeni, aydınların hükümet tarafından alınan siyasal, sosyal ve ekonomik kararların ne gibi sonuçlar doğuracağını diğer toplumsal kesimlere göre daha önce görebilmeleridir. Aydınlar muhalefet hareketleri bağlamında bir taraftan siyasal iktidarın eleĢtiricisi diğer taraftan kitlelerin yönlendiricisi durumundadır. Aydınlar bu ikili iĢlevlerini kimi zaman bireysel kimi zaman da görev yapmakta oldukları basın kuruluĢları, üniversiteler veya dini kuruluĢlar gibi kurumlar aracılığıyla yapar202.

g)Basın: Basın ve daha genel tanımıyla medya, demokratik sistemler açısından önemli bir muhalefet aracıdır. Günümüzde medya yasama, yürütme ve yargının yanında dördüncü bir kuvvet durumunu almıĢtır. Parlamento dıĢı muhalefet aracı olarak basının siyasal süreçte oynadığı rol açısından ABD‟deki uygulamalar oldukça ilginçtir. ABD‟de basın toplantısı bir hesap sorma aracı olup, yarı anayasal bir süreç gibi değerlendirilir203

. AraĢtırmamızın ana öğesi olan mizah da daha çok basın grubunun içerisinde kendisini göstermektedir.

Mizahın gündelik hayattaki en önemli iĢlevlerinden biri ve bu çalıĢmanın da

201

Nükhet Turgut, a.g.e., s.183.

202

Nükhet Turgut, a.g.e., s.181.

203

dayanak noktası, iktidara gülme yoluyla muhalefet edilebilmesi ve otoritenin tahakkümüne karsı kahkahadan ve tebessümden oluĢan direniĢ noktaları oluĢturmasıdır204.

Tarih boyunca, Osmanlı devletinden beri, Türkiye‟de merkezi otoritenin çok büyük bir ağırlığı olduğu bilinen bir olgudur. Bu gelenek, iktidarı mutlaklaĢtırır. Ġktidarı mutlaklaĢtırdığı oranda da, muhalefeti güçsüzleĢtirir. Osmanlı sisteminde, batıdaki gibi bir özgürlük ve özerlik küresinin olmadığını savunan Mehmet Ali Kılıçbay, bunun nedenini, gücünü ve hakkını devlet dıĢındaki bir tabana dayayabilen herhangi bir tabakanın var olmamasına bağlar: Bundan ötürü de bireysellik ve birey hakları hiçbir zaman gündeme gelmemiĢtir. Batı‟da hak olarak ortaya çıkan kavramın Osmanlı‟da karĢılığı yoktur. Osmanlı sisteminde yalnızca imtiyaz ve lütuf vardır. Yani her Ģeyin sahibi ve belirleyicisi olan dar siyasal grubun, padiĢah ve sarayın topluma, onu oluĢturan sınıf ve tabakaların güçleri veya hak ettikleri doğrultusunda değil de, sistemi ayakta tutan donuk nizam-ı alem kavrayıĢı içinde dağıttıkları sadakalar vardır. Bireyselliğin ve bunun kolektif hali olan Özerk kurumların bu toplumsal formasyonda yeĢerememiĢ olması, herkesi devleti Ģurasından veya burasından tutmaya yöneltmiĢ, bu da demokrasinin temel koĢulu olan respublica‟yı (artık cumhuriyet diyebiliriz) güdük bırakmıĢtır205.

Aslında popülist görünmelerine rağmen, Osmanlı ve Türk devlet adamları bireysel inisiyatifle, yurttaĢlık haklarıyla ve kiĢi özgürlükleriyle ilintili olgulara her zaman derin bir kuĢkuyla bakmıĢlardır. Bu nedenle, reform hareketinin ilk evrelerinde geniĢ biçimde temsil edilen, hatta örgütlenen tüm liberal düĢünceler zamanla marjinal bir konuma itilmiĢ ve sürekli muhalefette bırakılmıĢtır. Ġktidardaki elitin ve onun düzenlemelerinin dıĢında kalan bütün düĢünce ve kurumlar kuĢkuyla karĢılanmıĢ, ancak eldeki siyasal programın gereklerine göre biçimlendirilip güdülebilecekleri oranda ilgi

204

Özgür Umut HoĢafçı, a.g.t., s.12.

205

görmüĢlerdir. Kısacası, reformcu elit Osmanlı/Türk toplumunu yeniden örgütlenme arayıĢı içinde toplumdan kopuk, dıĢa kapalı ve içe dönük bir yönetici sınıf haline gelmiĢtir206

. Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda, geleneksel yönetici elitin kontrolünde hayatın her alanına nüfuz etmiĢ, kutsal ve yüce bir Devlet Kurumu egemendir. Bu “Devlet”, her Ģeyin ondan doğduğu ve ona döndüğü, meĢruiyetin ve değiĢimin odak noktası ve kriteri olan, tebaasının zihninde, gündelik yaĢamında ve sosyal etkinliklerinde kendisini sürekli kılabilmiĢ, her siyasal etkinlik içerisinde yeniden üretilebilen metafizik bir varlıktır. Taner Akçam, bu devlet yaklaĢımını eleĢtirerek, Türk kültüründe muhalefetin varlığının bir rejimin sıhhat göstergesi olarak değil, sorun ve potansiyel tehlike olarak görüldüğüne iĢaret eder. Ġttihat ve Terakki dönemi örneğinden yola çıkan Akçam, o dönemde bazı muhalefet örgütlerinin zora baĢvurarak kapatılırken, komplo hazırlıkları içinde oldukları gerekçesiyle bazı milletvekillerinin tutuklandığını, özellikle muhalif gazetecilere yönelik siyasi cinayetler örgütlendiğini dile getirir. Akçam, Osmanlı toplum yapısında muhalefete sıcak bakılmamasının sebebini, Ġslam dininden kaynaklanan kendi içinde muhalefete izin vermeyen karakterinin önemli bir payı olduğunu anlatır: “Ġslamiyet‟in beraberinde getirdiği bir baĢka özellik, toplum içinde örgütlenme Ģekillerinden bazılarını kabul etmeyiĢidir.” Ġkincil yapılar olarak da adlandırılan bu örgütlenmeler fertle devlet arasında kalan kuruluĢlardır. Devletle fert arasında tampon vazifesi görerek, bireyi devlete karsı koruyacak bu tür kurumların yokluğu, Ġslam dininin Ümmet yapısı ile giderilmeye çalıĢılır. Cemaate dahil olanlar, ġeriatın kapsayıcı hükümleri ile korunma altına alınırlar. Ġdeolojik olarak son derece sıkı örgütlenmiĢ bu cemaat yapısının dıĢına düsenler ise, kolaylıkla, “toplum dıĢı,” “zındık” olarak suçlanabilir ve dıĢlanabilirler(…) iktisadi ve siyasi yapının tek egemeni olan devlet kendi dıĢında iktidar odakları oluĢmasına müsaade etmemektedir. Bu tablonun doğal sonucu, Osmanlılarda sürekli ve sistemli bir muhalefeti olanaklı kılacak, iktisadi, siyasi, ideolojik yapıların oluĢmamıĢ olmasıdır.207

206

ġerif Mardin, Türk ModernleĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 2002, s.179.

207

Ahmet Ġnsel, Cumhuriyet Dönemi‟nde de Osmanlı Ġmparatorluğu‟ndakine benzer bir zihniyetin izlerinin saptanabileceğini söyler. Her iki dönemde de BatılılaĢma anlayıĢını hayata geçirmeye çalıĢan kesimler devlet içinde yer almıĢlardır. Aradaki temel fark ise imparatorluk döneminde, BatılılaĢma devlete yönelmiĢken, cumhuriyet dönemi daha çok toplumsal alana Batılı bir kurumsal ve sosyolojik yapıyı dayatma seklinde gerçekleĢmiĢtir. Bir baĢka deyiĢle Osmanlı Ġmparatorluğu boyunca devlette yürütülen batılılaĢma sağlanmıĢ simdi sıra toplumsal alana gelmiĢ ve cumhuriyet kadroları bu iĢe soyunmuĢtur.

Toplumun büyük çoğunluğu, çağdaĢlaĢma sürecini bir tarih sentezi olarak değil de bir boĢluk yaratıp, onu yeterince doldurmakta yetersiz kalan devletin empoze ettiği bir tarihi kopuĢ olarak yaĢamak zorunda kaldığı için, kimlik bunalımının tezahürleri Batı toplumlarından daha değiĢik olur. Cumhuriyetçi devlet, geçmiĢi bir anda unutmasını istediği devlet dıĢının Batı türünde bir siyasal hareketlilik kazanmasına, siyasal iktidarın meĢruiyetini toplum içinde devinen güçlere dayandırmasına, devletle olan iliĢkilerini birebir kurmasına karĢıdır. Bu karsı çıkıĢta diğer baĢka etkenlerin yanında Türkiye Cumhuriyeti devletinin özgül kuruluĢ süreci içinde „devlet‟ olabilen kesimin toplum içindeki yerel dayanaklarının zayıf oluĢu, toplumsal varlık meĢruiyetini aslen „devlet‟ içinde kat sahibi olmaktan alıyor olması önemli bir rol oynar.208

Ġnsel, daha sonra ise batılılaĢma çabasının temel sorunlarından birine değinir. Cumhuriyet Türkiye‟sinde devlet eliyle yaratılmak istendiğinden, modernlik ve toplumsal alanın önemli geliĢmelerinde karar verme mekanizması sivillere bırakılmamıĢtır. ÇağdaĢlaĢma süreci yaptırımcı olduğu kadar, yasaklayıcıdır. Yasakların önemli bir bölümü her türlü özerk toplumsal hareketin engellenmesi yönündedir. Böylelikle Türk siyasi kültüründe, dıĢarıdan ithal edilen siyasi kategoriler gibi muhalefetin de devlet odaklı ve devlet merkezli olduğu ileri sürülebilir. Bu muhalefet türünün ise yeterince etkili olamadığı

208

söylenmelidir. Muhalefet kurumunun yeterince etkili olmadığı Türkiye gibi ülkelerde ise mizah sanatı bu yetersizliği örtmeye ve kapamaya soyunmuĢtur209

.

Bu görevini yerine getirmek için mizah her zamanki güldürme iĢlevinin yanı sıra gerçekte olan biteni komik yanlarıyla gözler önüne sererek eleĢtirebilen bir yapıya bürünmektedir.

Bielinski, komik ile mizah arasındaki ayırımı söyle yapıyor: “bos, gereksiz ve bayağı bir gülmece vardır, zarardan baĢka bir Ģey getirmez sanata. Ama bir baĢka anlayıĢ da vardır, gerçek sanatı belirginleĢtiren iĢte odur: olup biteni gerçek yanlarıyla görebilmek, bunların belirgin özelliklerini kavrayabilmek, komik yanlarını gösterebilmek yeteneğinden kaynaklanan anlayıĢtır bu da.”210

Mizah sululuk, hafiflik, boĢ vermiĢlik veya Ģaklabanlık değildir; oysa bazıları kendi konumları gereği mizahı böyle algılarlar, “bu tip bir mizah, sıradan insanın kurulu düzene karsı eleĢtirel bir tavır almasını değil; ona uyumlanmasını kurulu düzen içinde yaĢarken karĢılaĢtığı sorunları yükleyeceği „günah keçilerini etnik azınlıklarda, farklılık gösteren düĢünceleri savunan kümelerde, ya da toplumdaki kendisinden daha zayıf insanların arasında bulmasını; bu sorunların acısını hafifletmesi, yansıtması için kendisiyle aynı toplumsal ezilmiĢlik ve örselenmiĢlik içindeki benzerleriyle alay edip, hor görüp kendisini bu konumda değilmiĢ gibi görerek aldanıma sürüklenmesini amaçlar. EzilmiĢ, örselenmiĢ insanların bu aldanıma sürüklenmesi ise, onların, kendilerini baskı altında tutan toplumsal realite karĢısında yalnız kalmalarına neden olur. Bu yalnızlık içinde geleceğe umut beslemeyen kaba bir nihilizme, kendilerini hor görmeye, kendi geleceklerinin öznesi olmak yerine geleceklerini `führer –önderlere` teslim etmeye yöneltir. Mizah gerçekliğin

209

Özgür Umut HoĢafçı, Toplumsal Muhalefet Ve Mizah Dergileri: Leman Dergisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı, Ankara, 2006, s.55.

210

bazı yönlerinin gülünç, tuhaf ya da saçma niteliğini güldürücü bir biçimde öne çıkarmaya çalıĢan bir düĢünce biçimidir.”211

Günümüz Türkiye‟sindeki tecimselleĢmiĢ medyadaki yaygın mizah türü üç aĢağı beĢ yukarı bu özellikleri taĢımaktadır. TV dizilerindeki, TV yarıĢma programlarındaki, sunumlarındaki ĢakalaĢmalar, komik öğeler de aĢağı yukarı bu özellikleri taĢımaktadır.

Ġyi mizah ise, bu türün dıĢında ve karĢısındadır. Ġnsan zihnini uyanık tutmak ister. Gerçekliğin aslını sıradan insana göstermeye çalıĢır.Sorunları iĢaret etmekle kalmaz; bu sorunların nedenlerini düĢünmeye yöneltir. Sorunların doğru nedenleri sıradan insanlarca anlaĢılmaya baĢlandığında kurulu düzen karsısında bu insanların kendilerini güçsüz hissetmelerinin de hafifleyeceğine inanır. Sıradan insanın kurtuluĢunun onu baskı altında tutan,fakat bu durumun anlaĢılması için çeĢitli aldanımlarla sıradan insana sahip çıkıyormuĢ gibi görünen verili sistemin oluĢturduğu mistifikasyonun ortadan kaldırılması için gerekenin insan aklının, insanın düĢünme yeteneğinin canlandırılmasına bağlı olduğuna inanır.

Sıradan insanın içinde yaĢadığı sorunların nedeni olarak yanlıĢ yerler göstermez. Sıradan insanın kendi sorunlarını kendisi açısından anlaması için gereken akıl yetisini canlı tutmaya çalıĢır. Sıradan insanın akıl yetisinin canlı kalmasını, en çok, sıradan insanın yalnızlığına neden olan sorunlarının hangi etmenlerden oluĢtuğunu anlamasına yardımcı olarak gerçekleĢtirir212

.

Burada irdelenmesi gereken bir diğer konu da “mizahın düĢündürmesi” dir. Mizah insanı nasıl düĢündürebilir? Bir fıkra, bir hikaye veya bir karikatür, okuru, iĢlediği konular hakkında ne kadar bilgi sahibi yapabilir? Burada “düĢündürmekten” çok “düĢünmeye yol açmak” deyimi daha doğrudur. Mizah düĢünmeyi engelleyen çeĢitli baskıları, inanıĢları ve önyargıları gülme yoluyla (okurda Ģok etkisi yaratarak)

211

Irene Fenoglio, Georgeon François, Doğuda Mizah, Çev.Ali Berkay, Yapı Kredi Yayınlar, Ġstanbul, 2000, s.8.

212

parçalamaktadır, okura “bir de Ģu açıdan bakarsan aslında…” demektedir. Bu, düĢünmek gibi uzun ve emek isteyen bir sürecin eĢdeğeri değildir, bu durum olsa olsa düĢünmeye Ģevk etmek olarak açıklanabilir. Parçanın diğer kısımlarını tamamlamak okuyucuya düĢmektedir, mizahçı çakmağını yakar ve söndürür, okuyucu o kısa sürede gördüklerinin ister peĢinden gider, isterse gitmez213.

“Totaliter rejimlerde bütünüyle, otoriter rejimlerde ise büyük ölçüde, insanlar, değil örgütlenebilme, grup bilinci taĢıma, diğer toplumsal kesim ve gruplarla güç iliĢkisine girme özelliklerine sahip olmak anlamında aktör hatta birey bile olamazlar. Orada insanlar ancak dev ve tek bir yapının parçasıdırlar. Farklılığa izin verilmez. Rejim yeniden üretimini, bu büyük makinenin diĢlilerini sürekli yağlayarak, yani kaçamakları engellemeye çalıĢarak sağlar. Ġnsanlar ise varlıklarını sürdürmek için kurnazlığa baĢvururlar, kenardan köĢeden „idare ederler‟. Sonuçta mizah zayıfın güçlü karĢısında bazen tek silahı, zayıflar arası dayanıĢma aracı olur. Kendisi gibi olanlarla dolaylı iletiĢim kurar. Bu araç bir ihtiyacı karĢılar,savunma duygusuna cevap verir. Bu haliyle o toplumun her Ģeye rağmen yaĢamasının koĢullarından birini sağlar.”214

Yasam çatıĢmasında mizah, yenik düĢenlerin ve ezilenlerin sığınağıdır. Güçlülerin mizahı halk katmanlarında yankı bulmaz çünkü bu tip mizah ürünlerinin içeriği boĢaltılmıĢtır. YaĢamı daha yaĢanılabilir kılmak için, güçsüzler ve tabiler sık sık mizaha baĢvururlar. Ġnsanlar, toplumsal hayattaki tüm otoritelere mizah yoluyla karĢı koyarlar. Çünkü yapabilecekleri tek direniĢ budur. Mizah yoluyla en sert eleĢtiriler dile getirilebilmekte ve özellikle metaforlar aracılığıyla, gerçeklik eğretilerek karĢısındaki insana hakaret etmiyormuĢ gibi görünerek saldırılmaktadır. Dolayısıyla otorite iletinin alt amaçlarını çoğu kez sezememekte, bu da mizahı kullananın konumunu tehdit etmemektedir. Bu karĢı koyuĢ içinde hem rahatlama öğelerini taĢırken hem de mizaha sığınarak, Ģaka görünümündeki eleĢtirilerle iktidarın tepkisini çekme olasılığı düĢmektedir.

213

Bilal Arı, a.t.g., s.12.

214

Toplumsal gülme iktidarı hedef alır ve onun korkutmalarına , sindirmelerine karĢı kahkahayla karĢı koyar. Gülme, korkuyu ve sınırlamaları yenen toplumsal bir güçtür. Ezilen bir grubun karĢısında duran esas kültürel görev hakim tabakanın haklılık temelini yıkmak ve bu temelin çürüklüğünü göstermektedir. Bu tür eleĢtiriler, hakim tabakaların yerine getirdiğini iddia ettiği görevleri yerine getirmediğini ve böylelikle toplumsal sözleĢmeyi ihlal ettiğini gösterme yönündeki çabaların biçimini alabilir. Bu çabalar, kamusal senaryoya yansıyan kısmı ise, küfrün tam olarak ifade edilmeden ima edilmesidir; mizah diĢleri çekilmiĢ bir küfürdür215.

Mizahın muhalefet iĢlevinde mizahı yapmaya ihtiyacı olan toplum „kötü‟ olarak adlandırdığı iktidara gülme yolu ile direnmektedir. Otoriteyi gülme ve alay ile tehdit eder. Hegemonyanın varlığını sürdürmesinin tek yolu toplumda rızanın üretimidir. Oysa mizah, bu gizli senaryoyu geçersiz kılmakta ve egemenlerin ciddiyet halesini parçalamaktadır. Otoriteye verebilecekleri en usturuplu ve en haz verici cevap, onu ciddiye almamaktır. BaĢka bir deyiĢle, “kötülüğü önlemenin en kesin yolu, bunun baĢkaları tarafından fark edilme ve alay konusu haline gelme olasılığıdır”. Romanyalı çizer Albert Poch “mizah bizi rahatsız edenleri rahatsız eder” derken bu gerçeği ifade etmektedir216

.

Mizah özellikle muhalefet iĢlevi ile, toplumsal organizmanın daha sağlıklı iĢlemesine yol açar. Gülme, kendi çapında toplumsal yasamı düzenleyen önemli bir güçtür. Ayağına basılan kimsenin, haksızlığa uğrayan kiĢinin verdiği tepkidir; sebepsiz değildir. Toplumun, baskılara verdiği karĢılıktır. Özellikle günümüzde otoriter toplumlarda mizaha daha çok gereksinim duyulmasının ardında yatan gerçek budur.217

Bergson da gülmenin gündelik hayattaki ıslah ediciliğiyle ilgili olarak söyle yazmaktadır: “Gülme her Ģeyden önce, bir düzeltme, bir ıslahtır. Utandırmak için vücut