• Sonuç bulunamadı

I. ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE SAMSUNLU ÂŞIKLAR

I.III. Samsun’da Yetişen Âşıklar

3.4. Şiirlerinde İşlediği Konular

3.4.9. Mizahî Konulu Şiirleri

“Toplumsal ya da bireysel kusurları, yetersizlikleri, adaletsizlikleri vb. doğrudan ve dolaylı yoldan eleştiren sanat biçimlerine mizah adı verilir. Mizahta ironi alaya almaktır. Küçümseme vardır. Zarafetten uzaklaşılabilir. Gülünçleştirme ve ironi bireye ve topluma yöneltilen dolaylı eleştiri biçimidir.” (Artun, 2009: 161)

“Hicivde hicvedilen kişinin suçunun tespiti özneldir. Teşhir ve sövgüye varan aşağılama vardır. Mizahta kusurların düzeltilmesi çabası vardır. Mizahta konu toplumsaldır. Mizah toplumsal eleştirinin yansıma alanıdır.” (Apaydın, 1993: 1)

“Söylenenin veya yapılanın tam tersini kasteden, alay ağırlıklı bir anlatımın sezildiği ironi, eleştirel yaklaşımlarla, söylenilenin altını çizerek vurgular.” (Şenocak, 2007: 23) “İroninin amacı; küçük düşürmek ve utandırmak ama bunu, iyi niyetler uyandırıcı ve bize böyle davranan bir hekime duyduğumuz gibi saygı ve şükran borcu duymamızı buyuracak, iyileştirici bir tarzda yapmaktır.” (Nietzche, 2003: 262) Âşıklar toplumun önünden giden onlara yol gösteren kişiler olduğu için toplumun eksikliklerini ve aksayan yönlerini gördüklerinde halkı bilinçlendirmek ve bu eksiklikleri gidermek için şiirlerinde bu durumlara değinirler.

Âşık Yavuz da şiirlerinde mizahı başarılı bir şekilde işlemiş. Toplumda meydana gelen düzensizlikleri, adaletsizlikleri, aksaklıkları, yozlaşmaları vd. kimseyi kırmadan, argo sözcükler kullanmadan, edebi esere yakışır bir şekilde eleştirmiş ve bu eleştirdiği sorunlara çözüm yöntemlerini de sunmuştur.

Bir şiirinde Avrupalılara “sözde medeniler” diye seslenerek aslında onların medeni olmadığını, ahlakî olarak ortaçağdan bile geride olduklarını, medeniyet sanarak bizim kutsal değerlerimize taş atmalarının, onların ne kadar medeniyetsiz olduğunu gösterdiğini şöyle anlatır;

Duyun ey Avrupa’nın sözde medenileri Yaz dediğiniz mevsim bizde güze düşüyor Sizdeki sosyal ahlak, ortaçağdan da geri

Attığınız her bir taş, kutsal ize düşüyor. (157/ 1 )

Şiirin devamındaki dörtlükte, Avrupalıya seslenmeye devam eder. Eğer geçmişe dönüp Avrupa’nın medeniyeti kimden öğrendiğine bir bakarsak bizim dedelerimizden öğrendiğinizi görürüz. Onların bozuk, yozlaşmış ahlakının bizim medeni kültürümüzle baş edemeyeceğini, bugün huyları paylaşınca saygısızlığın, kendini medeni sanan Avrupalıya bize de sabrın düştüğünü, kimin saygısız kimin medeni olduğunu şöyle anlatır;

Âşık Yavuz der ki sizinle, bir dalarsak engine Yozlaşmış ahlakınız yetmez kültür cengine Huyları paylaşırsak, bu gün dengi dengine

Sizlere saygısızlık, sabır bize düşüyor. (157/ 5 )

Türkiye’yi soykırım yaptı diye suçlayan Batı’ya Âşık Yavuz, asıl soykırım yapanların kendilerinin olduğunu, Karabağ’da yapılanları hatırlatarak şöyle söyler;

Soykırım ehli kim miş anla artık batılı Dünya Dünya olalı sizde gördük batılı Kimden olursa olsun affedemem katili

Âşık Yavuz'luğum incinir namertlerle yarışmam

Karabağ meselesi çözülmeden barışmam (118/ 6 )

Âşıklar, toplumun sorunlarına ve toplumda oluşan aksaklıklara karşı duyarsız kalamazlar. Çevresindeki insanlar sus söyleme dese de onlar buna razı olmaz ve şiirlerinde bu durumları dillendirmekten geri duramazlar. Âşık Yavuz da yabancılara boyun eğmemizi içine sindiremiyor ve bunu şöyle dile getiriyor;

İşine gelmeyen sus! Diyor bana Canım sıkılıyor, nasıl susayım. Neden boyun eğdik yâda yabana

Aklım takılıyor nasıl susayım. ( 50/ 1 )

Şiirin devamında, dinimizde haram sayılan şeyleri yapmayanın, yobaz olarak görüldüğünü, toplumumuzu birbirine bağlayan değerlerin yok olmaya başladığını ve buna sessiz kalamayacağını şöyle anlatır;

Yobazmış, haramı bezle bağlayan Özünden aldığı feyzle bağlayan Toplumu sımsıkı özle bağlayan

Bağlar sökülüyor nasıl susayım. (50/ 8 )

Toplumumuzu birbirine bağlayan manevi değerlerin yok olmaya bozulmaya başladığını, çirkefliğin, soysuzluğun medeniyet olarak kabul edilmeye başlandığını, maddeye değer verilmeye başlandıkça, insan hakkının yenildiğini ve bu yozlaşmış davranışların medeniyet kabul edildiğini, böyle medeniyetin yerin dibine batmasını istediğini şöyle dile getirir;

Çirkefe soysuzluğa medeniyet diyorlar Medeniyet bu ise yerin dibine batsın Sermayeye taptıkça insan hakkı yiyorlar

Medeniyet bu ise yerin dibine batsın ( 141/ 1 )

Şiirin devamında da insanların güzel dediği şeylerin rezillikten ibaret olduğunu, insani özelliklerin yozlaştığını, dinimizde haram olan evlenmeden yaşanan cinselliğin günümüzde meslek haline geldiğini görmesi Âşık Yavuz’u derinden etkiliyor ve böyle medeniyet olmaz olsun diyor.

Çoğunun hoş dediği bana göre rezillik Git gide yozlaşıyor insandaki özellik Meslek haline döndü bu devirde cinsellik

Medeniyet bu ise yerin dibine batsın. ( 141/ 2 )

Kutsal değerlerimizden biri olan aile kurmanın da günümüzde kutsallığının önemsenmeyip özentiyle yapıldığını söyleyen Âşık Yavuz, insanların nikâh kıymadan birlikte yaşayarak evlilik denemesine medeniyet deniyorsa böyle medeniyet yerin dibine batsın diyerek tepkisini şöyle dile getiriyor;

Kutsallık anlıyorum aile denilince Özentiye dönüştü bizlerde o düşünce Evlilik deniyorlar nikâh kıymadan önce

Medeniyet bu ise yerin dibine batsın. (141/ 5 )

Günümüz insanlarının, moda diye yaptığı şeylerde günahı-sevabı önemsememesi Âşık Yavuz’u, derinden etkiler ve bu düşüncelerini şöyle dile getirir;

İster oldu deyin, ister olmadı Gaflet eli bizi tuttu, salmadı Günah ne, sevap ne farkı kalmadı

Kul aklı modaya uydu uyalı (21/ 2 )

Geçmişte, değerli görülen bütün davranışların değişmeye başladığını hatta sıfat ve ünlemlerin bile değiştiğini, dekolte olsun diye insanların bir yerlerini açmasının namusun ve hayanın anlamını değiştirdiğini Âşık Yavuz anlatmaya ve yermeye devam eder.

Sıfatlar değişti ünlem değişti Kürre-i arz’daki enlem değişti Namusta hâyâda, anlam değişti

Dekolte bedeni sıktı sıkalı. (21/ 3 )

Toplum olarak neredeyse bütün manevi değerlerimizi kaybetmeye başladığımız söyleyen Âşık Yavuz, doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğunu, yanlışların doğruymuş kabul ettirildiğini bunun da batıl olanı beslediğini, insanların azgınlıkta şeytanı bile geçtiğini şöyle anlatır;

Âşık Yavuz’un aklına böyle yer etti Hakikat sustukça batıl kar etti Şeytan döndü, tövbe istiğfar etti

İnsanlardan şeytan çıktı çıkalı. (21/ 4 )

Âşık Yavuz, toplumda bozulan değerlerden birinin de aşk olduğunu söyler. Gerçek aşkların mazide kaldığını, dünyanın resmen bir şer dünyası olduğunu, iyiliğe güzelliğe dair tüm duyguların bitmek üzere olduğunu, bütün bu düzen içinde bir canlının derdine derman olamazsam bana yuh olsun diyerek öz eleştiri yapıyor ve düşüncelerini şöyle anlatıyor;

Gizli kalmış aşkın hası Dünya olmuş şer Dünya’sı Bir canda bir dert yarası

Saramazsam eyvah bana ( 2/ 2 )

Toplumun başında olan kişilerin halkın dertlerine çare olmadığını milletin yarasına tuz bastığını Âşık Yavuz şöyle anlatır;

Bana hesap verme Cavidan bacı Yetki kimlerdeyse git onlara sor Çoğunun merhemi acıdan acı

Yaramızı tuzla saranlara sor. ( 85/ 1 )

Şiirin devamında gençliği yok etmek için sağa- sola bölenlerin, şairleri, yazarları susturmak için öldürenlerin, asıl hesap sorulacak kişiler olduğunu toplumu bu hale getirenlerin hesap verecek kişiler olduğunu şöyle anlatır;

Gençliğin önüne tuzak kuranlara Halkı sağa sola bölüp durana Şairi susturup yazar vurana

Kalemi, gözlüğü kıranlara sor. ( 85/ 2 )

Âşık Yavuz, eski günlere özlem duyar. Günümüzde her şeyin bozulması ve manevi değerlerimizin yozlaşması onun geçmişe olan özlemini daha da artırır. Mevsimlerin bile değiştiğini, kimsenin kimseyle dert ortağı olmadığını, üzülmelerin bile değiştiğini şu mısralarla anlatır;

Gitti eski günler geriye gelmez Mevsim başka başka ay başka başka Hiç kimse kimsenin derdinden bilmez

Eyvah başka başka, vay başka başka. (11/ 1 )

Âşık Yavuz, bizi biz yapan değerlerimizi kaybettiğimizi tekrarlayarak boş yere yanıp dövünmeyelim kaybettiğimiz değerleri geri getirmeye yanıp dövünmek yetmez. Türklüğe dair değerlerden sadece adımız kaldı. Adımız Türk ama Türklük değerlerinden yoksun kaldık yobazlaştık. Bizi yönetsin diye yetki verdiğimiz kişiler bile değişti diyerek sitemlerini şöyle dile getirir;

Bitsin artık yanıp dövündüğümüz Bir Türk adı kaldı övündüğümüz Yetki verip mal, can güvendiğimiz

Bayan başka başka, bay başka başka. (11/ 2 )

Âşık Yavuz, bozulan değerlerimiz yanında en önemlisi olan insanlığımızı da kaybettiğimizi, artık bu bozukluklara ve yozlaşmışlıklara sabrının kalmadığını, bu durumu anlatacak küfür bile bulamadığını şöyle dile getirir;

İnsanlık denilen vasfı kaybettik Sabrımın senesi ayı kalmadı Şerefsiz çoğaldı şerefler yitik

Dilimde sinkafın payı kalmadı. (19/ 1 )

Âşık Yavuz, kurtla kuzuyu aynı yerde yayanları özlediğini, kadın- erkek herkesin bir çılgınlık sevdasına düştüğünü, nefsinin eline düşen insanlarda ar, hâyâ kalmadığını ve durumdan duyduğu üzüntüyü şöyle dile getirir;

Özler olduk kurtla kuzu yayanı Çılgınlık kuşattı bayı- bayanı Gözleri hor etti nefsin oyunu

Yüzde ar fikirde hâyâ kalmadı. ( 19/ 2 )

Âşık Yavuz, dünyadaki insanların soysuzlaştığını, yapılan sapıklıkların, insanın sabrını taşırdığını, yabani hayvanların bile insanların yanında mülayim kaldığını, eskiden dağda olan kurtların, inde olan ayıların şimdi şehirde olduğunu şöyle anlatır;

Bitmiyor Dünya’nın soysuzu puştu Sapıklar çoğaldı sabırlar taştı. İnsan azdı yaban mülayimleşti

Dağda kurt inlerde ayı kalmadı. (19/ 3 )

Uzun süre aradan sonra köyüne giden Âşık Yavuz, köyünün de eskisi gibi kalmadığını, karşısına ilk çıkan kişinin bile sahte olduğunu söyler. Bu duruma şaşkınlığını şöyle anlatır;

Bir gurbet dönüşü köyüme vardım Karşıma ilk çıkan bey sahte çıktı Dünya mı değişti ben mi şaşırdım

Âşık Yavuz’un, toplumda olan bozukları ve yozlaşmaları ironik bir dille anlattığı şiirlerinin yanında, bireysel olarak eleştirdiği ve sitem ettiği dostlarına, yazdığı şiirleri de vardır. Âşıklar diğer insanlara göre daha hassas oldukları için çabuk kırılır ve üzülürler. Bu duygularını da şiire dökmekten çekinmezler.

Âşık Yavuz da kendisini köyün şenliğine katılımcı olarak davet etmeyen ya da davet etmeyi unutan köylülerine olan sitemini, şöyle dile getirir;

Köylüm beni unutmuş, mahzun kaldı yüreğim Hatrın yedide kalır sekiz olmaz dediler

Şenliğinde toyunda yoktur artık gereğim

Sanatçı rıv rıv söyler kekez olmaz dediler. ( 151/ 1 )

Şenliğe davet edilmemesinin sebebini merak eden Âşık Yavuz, iki ihtimal üzerinde duruyor ve bunu şöyle dile getiriyor;

Dinleyenler biliyor bülbül müyüm karga mı? Anlayanlar anlıyor betimimi vurgumu

Unutulmam kasıt mı, senaryo mu, kurgu mu?

Davet edilen gelir ikaz olmaz dediler. ( 151/ 2 )

Âşık Yavuz, kalbini kıran dostlarına sitemini anlatır. Kolay küsen biri olmadığı halde arkadaşlarının onu, kendilerine küstürmesi Âşık Yavuz’u üzer. Bu duygularını şöyle dile getirir;

Dostları kaybetmenin matemine kapıldım. Kolay küsüp -darılmam biraz nazlı şairim. Binlerce kez yıktılar, bir kaç kere yapıldım.

Sinesi yanık-yırtık sırtı tozlu şairim. (128/ 1 ) Âşık Yavuz, dost olmak istediği kişilerde fazla bir özellik aramadığını, insan doğup insan kalmalarının yeterli olacağını şöyle anlatır;

Dostluk için kapımızı çalanların dostuyum. Muhabbetle yüzümüze gülenlerin dostuyum. İnsanların soyu dini fark etmiyor gözümde.

İnsan doğup insanlıkta kalanların dostuyum. (170)

Âşık Yavuz, hatasız kul olmayacağını ancak bir insanın da bu kadar hata yapmasının normal olmadığını hata yapmasının bir sebebinin olduğunu şöyle eleştirir;

İnsan kabul ettiğim kişilerin hatası

Otuz dokuz eder de kırk etmez biliyordum. Bir değilmiş herkesin taşıdığı us tası.

Dost dostunu sebepsiz terk etmez biliyordum. (173 )

Âşık Yavuz, âşık olduğuna inanmayan dostlarına sitem eder. Bu duruma kızdığını belli etmek için dostlarına, Âşık Değil Şairim isimli bir şiir yazar ve dostlarına sitemini şöyle dile getirir;

Âşıklığım tasdiksiz kaldı beyler gözünde. Âşık değilim lakin sazlı-sözlü şairim.

Âşık Yavuz kalbi hun etti sevdasının közünde.

Vuslatı gerçek olan yâre sözlü şairim. (128/ 4 ) Dostlarının sadakatsizliğinden şikâyet eden, yakınan Âşık Yavuz, insanlarının en ufak bir hatada birbirine tahammülünün kalmadığını, bu zamanda böyle insanlara katlanıp yaşamanın ölümden de beter olduğunu şöyle anlatır;

Sadık bir dost bulmak ne kadar zormuş En ufak hatamda attılar beni

Yaşamak ızdırap ölüm huzurmuş

Ölmeden yokluğa kattılar beni (31/ 1 ) Elazığ’da söylenen, “Dostu yabanda düşmanı akrabanda ara.” sözü çok manidardır. İnsana, en çok en sevdikleri ve en yakınları kötülük yapar. Âşık Yavuz’un, sitemlerinde de bunun örneklerini çok gördük. Yine bir şiirinde de Âşık Yavuz, dostlarının kendisine çok ihanet ettiğini ancak onları hayatından çıkarmadığını, “dost acı söyler.” sözüne riayetle ona da bütün acı sözleri dostlarının söylediğini şöyle anlatır;

Çok ihanet gördüm bir dost atmadım Dost sözünden gayri acı tatmadım Yar gönlünden güçlü hasma çatmadım

Güvensizlik denen zor yıktı beni (29/ 2 )

İnsanların bozulduğuna, milletin birbirini satmaya alıştığına, kendisinin de onlar gibi olmayı bir türlü başaramadığından duyduğu sitemini Âşık Yavuz şöyle anlatır;

Herkesçe malum ya kurnaz değildim El alay ettikçe yarenlik bildim Kim bilir kaç kere satışa geldim

Sofrasına oturup yemeğini yiyen insanların bile işine geldiği zaman kendini tanımazlıktan geldiğinden yakınan Âşık Yavuz, kendisine dostum diyenlerin ikiyüzlü oluşundan ve sözünün eri bir dostunun olmadığından şöyle sitem eder;

Âşık Yavuz da kim dedi hırkamı giyen Oturup soframda aş ekmek yiyen İkiyüzlü çıktı her dostum diyen

Bir sözünün eri çatmadı bana (13/ 2 ) Namert insanlardan çektiklerini Âşık Yavuz, şöyle anlatır;

Bir coşturdu on pusturdu Bir söyletti bin susturdu Açtım, yedim kan kusturdu

Namertlerin yemi beni (7/ 5 )

Zamanın kötülüğünü ve çok değiştiğini, doğrunun yanlış, yanlışın doğru; şerrin hayır, hayrın şer kabul edildiği zamanda olduğumuzu Âşık Yavuz şöyle dile getirir;

Aklım ermedi yar sizin köylerde Puşt ile namerde er mi diyorlar? Her doğruya doğru denecek yerde

Şerre hayır, hayra şer mi diyorlar? ( 76/ 1 )

Âşık Yavuz, belgeselini çekeceğiz diyen ama bir şey yapmayan arkadaşlarına sitemini şöyle dile getiriyor;

Söz verdi birkaç eş dost biz çekeceğiz diye Sevdamın belgeseli çekilecek duruyor Üç bahar evvelinden yönler döndü kıbleye

Niyet tamam besmele çekilmeyi bekliyor (155/ 1 )

Toplumdaki kötü insanların çokluğundan şikâyetçi olan Âşık Yavuz, bunu şöyle dile getirir,

Ne hikmetse toplumun bitmiyor kötüleri. Kötü her zaman kötü, ne günü var ne yeri. Çullanıyor üstüne bela gitmiyor geri.

Mazluma yaşamayı çok görenler çıkıyor. (154/ 3 )

Mizahî şiirlerinde Âşık Yavuz, toplumumuzun yozlaşmaya başladığını, milli değerlerimizi kaybetmek üzere olduğumuzu söyleyerek bunlara sahip çıkmamız gerektiğini ve bunu gerçekleştirmek için üzerimize düşen şeyleri yapmamız gerektiğini

söyler. Milli değerlerimize karşı duyarlı olan Âşık Yavuz, bozulan ve yozlaşan toplumumuzu eleştirir ve kendimize çeki düzen vermezsek, başımıza geleceklerin bizi çok üzeceğini ve iş işten geçtikten sonra elden bir şey gelmeyeceğini hatırlatır. Âşık Yavuz’un, bu konudaki şiirlerinde toplumsal ve bireysel eleştirilerini görüyoruz. Bunu yaparken de kimseyi kırmak niyetinde olmadığını sadece yol göstermek, çözüm sunmak olduğunu görüyoruz.