• Sonuç bulunamadı

I. ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE SAMSUNLU ÂŞIKLAR

I.III. Samsun’da Yetişen Âşıklar

3.4. Şiirlerinde İşlediği Konular

3.4.2. Doğa Konulu Şiirleri

Âşıkların şiirlerinde en çok işlediği konulardan birisi de doğadır. “Doğa âşık edebiyatında Divan edebiyatının soyut doğası değil, doğrudan doğruya göl, deniz, akarsu, dağ vd. çevrede görülen gerçekçi tasvirlerdir. Arı, turna, ceylan, şahin, baykuş, deve, kuzu, bülbül vd. hayvanlar; gül, sümbül, çayır, çimen, bağ, murt, söğüt vd. çiçek ve ağaçlar bazen benzetme motifi olarak kullanılırlar. Doğa ayrıntılı olarak tasvir edilir, âdeta resmedilir “(Artun, 2009: 160). Doğa diyince de toprağın önemi yadsınamaz. Çünkü tabiata can verip yaşatan şey topraktır. Doğa toprakla can bulur ve varlığını devam ettirir. Tıpkı bir ana rahmi gibi. Nasıl insanlar ana rahminde oluşup dünyaya geliyorsa, bitkiler de toprakta oluşup dünyaya geliyor. Bu nedenle toprağa, toprak ana deriz. "Toprak dinî bir mana da taşır. Toprağı Tanrı yaratmıştır. Toprağın insanoğluna verdiği nimetlerin asıl kaynağı odur." (Bakiler, 2004: 117). Âşıklar da şiirlerinde kutsal olan toprağın evladı olan bitkilerin oluşturduğu doğayı cennetvari tasvir ederler. Doğada yaşayan insanların bütün kirliliğine rağmen doğayı, bütün saflığı ve temizliğiyle anlatırlar. Âşık Yavuz da doğaya olan sevgisini köyüne yazdığı şiirleriyle dile getirir. Emekli öğretmen olan Âşık Yavuz, köyünü ve doğayı o kadar çok sever ki yaz mevsimlerini köyünde doğa ile iç içe geçirir. Tarlasında domates, biber, fasulye ve çeşitli sebzeler ve meyve ağaçları yetiştirir. Tarlasında geçirdiği zamanlar ona kışın bütün yorgunluğunu unutturur. Bu duygularını bir şiirinde şöyle dile getirir;

Siz bahara hasretken ben de size hasretim Merhaba koca meşe, ala gürgen merhaba Yaz elini uzattı ben de köyüme yettim

Merhaba kırık kazmam, tırmık, dirgen merhaba (110/ 1 ) Bahçesindeki bitkileri kişileştirerek onlara merhaba diyen Âşık Yavuz, doğayı ve doğadaki canlıları ne kadar önemsediğini ve değer verdiğini göstermektedir. Yaz yüzünü gösterir göstermez köyüne koştuğunu, kış boyunca köyündeki bitkilere ne kadar hasret kaldığını mısralarında dile getirir.

Ne kadar özlemişim köyümdeki havayı Kayalar kekik kokar, nedim şehri- ovayı Kaldır ayak, baldıran süsler tası- tavayı

Taze karalahana, körpe ısırgan merhaba (110/ 2 )

Köyüne olan özlemini anlatmaya devam eden Âşık Yavuz, kekik kokan dağları, şehre tercih ettiğini söyler. Kaldır ayak, baldıran, karalahana ve ısırgana da merhaba diyerek köyündeki gezintisine devam eder

Bahar mevsimi tabiatın uykudan uyandığı, âdeta yeniden doğduğu, kuruyan dalların yeşille buluştuğu andır. Doğup, büyüyen, yaşayıp ölen bütün canlıların mekânı yeryüzü ana olup, dört mevsimi barındırır (Şenocak, 2017: 511). Âşık Yavuz, köyüne baharın gelmesiyle nelerin değiştiğini şiirinde anlatır. Onun doğayla iç içe olabileceği mekânlardan biri olan köyü Erikli, birçok şiirine konu olmuştur. Erikli’yi çok seven Âşık Yavuz, şehir hayatından sıkıldığı zamanlar eğlenceyi, sefayı, mutluluğu köyünde bulur. Bu duygularını şöyle dile getirir;

Şehirdeki sefadan hoş buldum Erikli’mi Kış tükendi köyümün başına bahar geldi Yapraklar açar açmaz başlar sevda iklimi

İçimdeki hasretin alevine har geldi. (110/ 1)

Bir başka şiirinde de bahar yeline derdini söyler. Efkârını dağıtması için istekte bulunur. Âşık Yavuz sıkıntısının doğayla iç içe olduğu zaman geçeceğini bildiği için bahar yelinden yardım ister.

Haydi, bahar yeli es deli deli Dağıt efkârımı savur dağlara Yâr dediğim güzel yâr seçti eli

Boz âh-ü zarımı savur dağlara (16/ 1 )

Bir yanı Alaçam bir yanı Muşta Uzar uzar gider Bafra ovası. Toprağı cömerttir alış verişte

Bire yetmiş öder Bafra ovası. (24/ 1 )

Âşık Yavuz, dizelerinde Şamanist inanca ait olan, "Tabiata ne kadar verirsen sana fazlasıyla bahşeder." şeklindeki şamanist inanışın İslâmiyet ile birleşen kutsallığını göstermektedir (Şenocak, 2017: 512). Dörtlükte, Bafra Ovası da insanın bir vermesine karşılık yetmiş vererek üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmektedir. Âşık Yavuz, toprağın cömertliğine değinirken aslında, Hakk’ın cömertliğini vurgulamak ister. Çünkü Hak tarafından toprağa verilen cömertlik, toprağa kavuşan insanın gerçek bir dost/sâdık bir yâr olan Hakk’a kavuşmasıdır (Şenocak, 2017: 512).

Mısraların devamında Âşık Yavuz, toprağın cömertliğinin nedeni üzerinde durmuştur. "Toprak dinî bir mana da taşır. Toprağı Tanrı yaratmıştır. Toprağın insanoğluna verdiği nimetlerin asıl kaynağı odur." (Bakiler, 2004: 117) Bafra ovasının cömertliğinin sebebide budur. Toprak, "bütün kötülükleri yutacak kadar geniş, bütün varlığını ona verecek kadar da cömerttir." (Çeribaş, 2011: 71) Tıpkı Bafra Ovası gibi…

Dağlar, ana kucağı gibidir. Bütün kâinattaki canlılara kucak açıp, onları besleyen, koruyan, yüce gönüllü bir ana/baba… “Bazı Türk halkları dağı ata-ana, ulu ata, ulu ana kahraman saymışlardır.” (Bayat, 2006: 52)

Bafra Ovası şiirinde de Âşık Yavuz, Nebiyan Dağı’nın adeta bir ana/babanın evladını besleyip büyütmesi gibi Bafra Ovası’nı besleyerek onun insanlığa faydalı bir evlat haline getirdiğine değinir. Tıpkı vatana millete hayırlı bir evlat yetiştiren anne/baba gibi Nebiyan Dağı da sularıyla Bafra Ovası’nı besleyerek insanlığa dostluk bahşetmektedir. Âşık Yavuz bu duygularını şu mısralarla ifade eder;

Çiftçi güz gelmeden hasada geçer. Oraksız tırpansız ekini biçer. Nebiyan Dağı’nın suyunu içer

Bize dostluk güder Bafra Ovası. (24/ 2 )

Âşık Yavuz, bir başka şiirinde de toprağın insana yaptığı cömertlikleri anlatmaya devam etmiştir. Toprağın işlendikçe insanlara bahşettiklerini şöyle söyler;

Hayran kaldım şehrine, ovasına, suyuna Herkese merhabası-hoşu var Silifke'nin Çalıştıkça elvermiş Yörük-Avşar boyuna

Köylüğünde kentinde koşu var Silifke'nin (142/ 1 )

Toprağın cömertliğinin yanında şairlere ilham kaynağı da olduğuna değinen Âşık Yavuz, Silifke Ovasına bir kere gidenin tekrar gitmek isteyeceğini şöyle söyler;

Hangi şair tanır da ilham almaz adından Bir gün misafir kalan vazgeçemez yâdından İlk şu fikri edindim Göksu'yun feryadından

Antik çağa uzanan yaşı var Silifke'nin (142/ 2 )

Âşık Yavuz, doğaya olan sevgisini ve doğanın insana olan yararını, cömertliğini şöyle anlatır;

Bir yanın Sis Dağı, bir yanın deniz Hepimiz insanız aynı tendeniz Haydi! Doyur bizi bugün sendeniz

Gönül sofrasını kur Beşikdüzü (94/ 1 )

Âşık Yavuz, dağları, kırları, bayırları çok sevdiğinden sık sık yaylalara çıkar. Türkiye’nin hemen her bölgesinde yayla sözcüğü; yazın çıkıp oturulan serin yer, dağların üzerindeki yazlık ikametgâh ya da yazlık mera anlamına gelmektedir (Emiroğlu, 1977: 16). Köken itibariyle “yayla(k)” terimi, Eski Türkçede yaz mevsimi anlamına gelen “yay” sözcüğünden türetilmiştir (Atalay, 1998: 13). Doğayla iç içe olan Âşık Yavuz, yaptığı bir yayla gezisinde başına gelenleri şöyle anlatır;

Güneş açtı yandık sis geldi donduk. Az daha beklersek kar yağar sandık Ne horona girdik ne de et bandık

Ahlanıp vahlanıp vaylanıp döndük. (36/ 2) Doğayla iç içe olmayı seven Âşık Yavuz, arıların bal yapışını şöyle anlatır;

Bir zerre nektar için bu ne gayret bu ne şevk. Gel bu sırrı âleme bildirelim arıcık.

Kimi işe çile der kimi kahır kimi zevk

Âşık Yavuz’un, doğa başlığı altında incelenen şiirlerinde genellikle, bir bereket ve cömertlik kaynağı olan yurdumuzun en bereketli ovalarının anlatıldığını gördük. Yazları köyde yaşamayı seven Âşık Yavuz, köy hayatının güzelliklerini şiirlerinde anlatmıştır. Dağları, tepeleri, ovaları, yaylaları, kırları bütün güzelliğiyle anlatan Âşık Yavuz, doğayı ne kadar sevdiğini şiirlerinde ortaya koymuştur.