• Sonuç bulunamadı

I. ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE SAMSUNLU ÂŞIKLAR

I.III. Samsun’da Yetişen Âşıklar

3.4. Şiirlerinde İşlediği Konular

3.4.1. Aşk Konulu Şiirleri

Aşk, âşık şiirinde en çok işlenen konudur. Âşıklar bahtsızdır, ömürleri sevgililerin peşinden koşmakla geçer. Onların sevgilileri ilahi ve ideal değildir. Âşık, güzellerle buluşur, sözleşir, hatta onları elde edebilir. Bu edebiyat aşk, kadın- erkek ilişkisi, ayrılık, gurbet, sıla üzerine kurulmuştur (Artun, 2009:156). Sevgili, âşıklık geleneğinde soyut ve somut yönleriyle belli ölçüler ve benzetmeler çerçevesinde anlatılmıştır.

Âşık Yavuz’un şiirlerinde en çok işlediği konu beşeri aşktır. O, şiirlerinde sevgilinin vefasızlığından, zalimliğinden ve sevgiliye duyduğu güveni, sevgilinin boşa çıkardığından yakınır. Bu durumu şiirinde şöyle dile getirir;

Şu gönül sarayıma seni sultan ettim de Emrindeki gönlümü zulmet ile yönettin Tam yetkini almadan güvenoyu verdim de

Güvenimi sarstın da nefreti mekân ettin (144/ 1 ) Şiirin devamında da sevgiliye verdiği değer yüzünden, gençliğinin boşa gittiğinden ve sevgilinin zulmü yüzünden aşka inancının kalmadığını söyler;

Kimseye garezim yok kendime bütün hıncım Gençliğimi zayetti, aşkındaki kazancım Zalim senin sayende bitti aşka inancım

Ben hiç böyle değildim, ne ettinse sen ettin (144/ 2 )

Divan şiirinde sevgili için; melek, nûr, nihal, sanem, serv, şeker ve şem gibi benzetmeler vardır. Âşık Yavuz da sevgili için, ilham perisi, şarabın şırası, ateşin şırası, sevda karası, ceylan gözlü, kara sevda ve mahinur gibi benzetmeler kullanmaktadır. Örnek olarak şu şiirini verebiliriz;

Gel, ey gül yüzünü benden çeviren Derdimin çaresi sen değil misin? Bu garip âşığın gönlüne giren

İlk ilham perisi sen değil misin? (70 / 1) Dörtlükte Âşık Yavuz, kendisine yüz çeviren sevdiğinin gönlüne giren ilk güzel olduğunu söyler. Bu nedenle aşkı aklına getiren ilk güzel olarak düşündüğü için sevdiğine “ilham perisi” benzetmesini yapmıştır.

Âşık Yavuz, sevgiliye, kendisini aşkıyla sarhoş ettiği ettiği için “şarabın şırası” benzetmesini yapmıştır;

Göklerde ararken yerde bulduğum. Yüzüne baktıkça hayran kaldığım. İçtikçe körkütük sarhoş olduğum

Şarabın şırası sen değil misin? (70 / 2)

Âşık Yavuz, şiirin devamında da alkollü içkilerin hiçbirini içmediği halde sarhoş sarhoş dolaştığını söyler ve bu sarhoşluğun yıllardır içini yaktığını buna sebep olanın da sevgilisi olduğu için onu, “ateşin şırası”na benzetmiştir.

Ne şarap ne rakı içmezdim inan, Sensin aşk meyini elime sunan. Yıllardır sönmeden içimde yanan,

Ateşin şırası sen değil misin? (70/ 3/)

Son dörtlükte de Âşık Yavuz, kendisine yıllardır aşk hasreti çektirerek bahtını kararttığı, boynunu büktürdüğü ve gözyaşı döktürdüğü için sevgiliye, “sevdanın karası” benzetmesini yapmıştır.

Şu kara bahtına boyun büktüren, Gözünde sel gibi yaşlar döktüren, Âşık Kul Âşık Yavuz’a hasret çektiren

Sevdanın karası sen değil misin? (70 / 4)

Âşık Yavuz aşkın kendisini düşürdüğü halleri halk hikâyelerimizdeki âşıklarla kendisini karşılaştırarak anlatır. Kays’ı delirterek Mecnun’a döndüren zorlukların, çaresizliklerin içinde olduğunu, Âşık Kerem’i yakan, eriten ateşin içinde olduğunu ve Ferhat’a dağları deldiren güç içinde olduğunu anlatarak kendisinin bunların dertlerinin hepsine birden mahrum olduğu için onlardan daha zor durumda olduğunu ve durumdan ancak sevgilinin kurtarabileceğini şöyle anlatır;

Kays’ı Mecnun eden zor içindeyim Kerem’i eriten kor içindeyim Ferhat’a güç veren sır içindeyim

Gel de bu çıkmazdan al beni aşkım (59/ 2 ) Yine;

Dilim varmaz gel sen anlat Mahinur Benim sefil oluşuma nedensin Alın yazım neden sensiz okunur

Şiirinde de aşkın onu sefil ettiğini, bahtının kötü olmasının sebebinin alın yazısında sevdiğinin olmamasına bağladığını söyler.

Divan şairleri sevgilinin yüzünü tasvir ederken güle benzetirler. Âşık Yavuz da, şiirlerinde sevgilinin yüzünü ve sevgiliyi güle benzetir. Bu benzetmelerin yapılması güle verilen anlamların güzelliğindendir. Bülbül de güle boş yere âşık olmamıştır. “ tasavvufî düşüncede gül, Allah’a olana dönüşü sembolize eder. Aynı zamanda gonca hâlindeki açılmamış gül, vahdeti/ tekliği, katmer katmer açılan gül ise kesreti/ çokluğu çağrıştırmaktadır. Yine İslamiyet’te gül denince akla ilk gelen Hz. Muhammed’dir. Onun kokusu gülün kokusuna, teninin yumuşaklığı ve rengi gülün yumuşaklığına ve rengine, yüzünün güzelliği de gülün güzelliğine teşbih edilir.” (Süme, 2017: 107) Bu kadar güzel anlamları olan bir çiçeğin, sevgiliye benzetilmesi muhtemeldir. Çünkü âşık için sevgiliden daha güzel başka bir şey yoktur. Âşık Yavuz, ömrünü zayi ettiği halde sevgilisine gülüm diye seslenir;

Hasretin ömrümü zay etti gülüm Sararıp soluşum senin yüzünden Gözümde hayalin kapımda ölüm,

Çaresiz kalışım senin yüzünden. (60/ 1 )

Aşkın, herkes tarafından bilinen nesnel bir tarifi yoktur. Herkes kendine göre bir aşk tarifi yapabilir. Âşık Yavuz, aşkın tarifini Bir Değil şiirinde şöyle yapar;

Gözler görür gönül sever, böyle âşık olunur Aşk insanın yüreğinde, nefes nefes solunur Aşk bir Allah vergisidir her yürekte bulunur Kıymetini bilenlerle bilmeyenler bir değil

Murat alıp gülenlerle gülmeyenler bir değil. (179 )

Âşık, aşk derdinden şikâyetçi değildir. Bunun için derdine ilaç istemez. Bu dertle yaşamayı sever. Âşık Yavuz da aşk derdinden şikâyet etmez. Sevgili ne acılar yaşatırsa yaşatsın, âşık razı olur ve yine sevgiliyi ister. Âşık Yavuz, bu duygularını mısralara şöyle döker;

Yetiş ey şanına aşk denen Canan Aşkının narıdır yürekte yanan Her dara düşene çareler sunan

Âşığına ne gün göster ne rüya Ayan et sözünde olursa riya Ne Cennete hasret ne de huriye

Odlara atsan da kul seni ister (81/ 4 )

Bir başka şiirinde de aşktan kıvılcımlar içinde yanmasına rağmen Âşık Yavuz, aşkın mucidine, acılar içinde kıvranıp feryat ediyorum ama bunu isyan sayma diyor. Yani çektiği acılardan şikâyet etmiyor.

Feryadımı isyandan sayma yaram kanıyor İcâd ettiğin aşkın zorundayım ey mucit Kıvılcımlar içinde aciz tenim yanıyor

Bir dumansız alevin korundayım ey mucit (162/ 1 )

Âşıklar, hep sevgiliye kavuşma ümidiyle yaşarlar. Sevgili ne derse desin ne yaparsa yapsın onlar mutlaka bir gün kavuşacaklarına inanırlar.

Âşık Yavuz, sevdiğine kavuşması ihtimal de olsa kendi aşkını Leyla ile Mecnun’un aşkından daha büyük olduğunu eğer Fuzuli yaşasaydı ve onun aşkını görseydi hikâyelere konu olmuş, aşkları dillere destan Leyla ile Mecnun’u onlar sanırdı diye düşünür ve bunu şöyle dile getirir;

Yıkmış iki yüreği aşktaki duygu seli, Başları dert içinde, vuslatları şüpheli, Leyla’yla Mecnun derdi Fuzuli,

Ne böyle bir aşk duydum, ne böylesini tattım. (121/ 2 )

Aynı şiirinin devamında da Âşık Yavuz aşkın yaşının olmadığını, insanın her yaşta âşık olabileceğini söyler. Bu durumun halkın benimsemediği bir durum olduğunu belirtir.

Âşık Yavuz der ki aşktır bu bakmıyor yaşa başa Bir an şöyle düşündüm, gitmese bile hoşa, Bunlarınki aşk değil, tapınmak sandım hâşâ!

Ne böyle bir aşk duydum, ne böylesini tattım. (121/ 5 )

Âşık Yavuz, her ne kadar aşkın yaşının olmadığını söylese de aşk ateşinin yüreğine tam olması gereken yaşta düştüğünü ve Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım.” Sözündeki gibi aşk ateşiyle pişip yandığını ve bu ateşin onu, ömür boyu yakacağını şöyle söyler;

Âşık oldu tam çağında Şaştı gönül uslanır mı? Sönmez aşkın ocağında

Pişti gönül uslanır mı? (6 / 1 )

Şiirin devamında Âşık Yavuz, beşeri aşkla pişip yanan yüreğinin onu, ilahi aşka doğru götürdüğünü ve artık gönlünün aşkta uslanmayacağını söyler;

Kurdum sevgi otağını Kıran gelsin şer bağını Musa ile Tur dağını

Aştı gönül uslanır mı? (6 / 3)

Düştüğüm hal alıyor, halin nedir diyeni, Çözülmez, düğüm düğüm, çile sardı bedeni. İnsanlık öğrencisi benliğimdeki beni

İnsan gibi sevecek birini arıyorum. (132/ 2 ) Dörtlüğünde Âşık Yavuz, kendisini aşk ateşiyle yakan sevgiliye sitem eder. Onun çektirdiği çilelere artık dayanacak gücünün kalmadığı için ondan vazgeçtiğini, onu mutlu edecek, insan gibi sevecek başka birini aradığını söyler.

Âşık Yavuz, aşk konulu şiirlerinin çoğunda bahtının kara olmasını, çaresizliğini, günden güne sararıp soluşunu, gözlerinin ferinin sönmesini, erken yaşlanmasını, mutsuzluğunu, karamsarlığını ve bahtının Mecnun gibi yürekleri sızlatacak kadar acı olmasını hep sevgiliye bağlar. Buna örnek olarak şu dörtlükleri verebiliriz;

Hasretin ömrümü zay etti gülüm Sararıp soluşum senin yüzünden Gözümde hayalin kapımda ölüm,

Çaresiz kalışım senin yüzünden. (60/ 1 )

Hasretin vurdukça boynumu büktüm Gözde fer kalmadı, her gün yaş döktüm. Yaş elli demeden kocadım çöktüm.

İhtiyar oluşum senin yüzünden. (60/ 2 ) Biliyor musun? Şiirinde Âşık Yavuz, sevgilinin ona kayıtsız kalışı karşısındaki hislerini şöyle anlatır;

İçimi neler acıtıyor? Biliyor musun? Tabi ki bilemezsin Mahinur

Nereden bileceksin

Öyle demem sözün gelişi işte Seni her gördüğümde

Konuşmadan, bakışmadan Gelip geçişin

Yürüyüşün, duruşun, salınışın İçimi acıtıyor

Hançer yemiş gibi sızlanıyorum (180)

Yine bir başka şiirinde de aşktan çektiklerini Âşık Yavuz, şöyle dile getirir; Aşk elinden çektiklerim aratmıyor veremi.

Kendim ettim kendim bulmak azmindeyim çaremi. Senelerdir hasret baştan gitmek nedir bilmiyor. Gurbet yaptı hor ömrüme diyarımı, yöremi. (169/ 1)

Âşık Yavuz, sevgilinin kendini düşürdüğü hali görenlerin başının döndüğünü şöyle anlatır;

Damağım kap olalı kara sevda zehrine Gözlerim yâr şehrine kör gitti şaşı döndü Selam veren şaşırdı o zehrin eserine

Çektiğimi dinleyen dostların başı döndü. (164/ 1)

Yaşadığı aşktan çektiği sıkıntıların gittikçe arttığını artık sıkıntılara sabredecek halinin kalmadığını şöyle dile getirir;

Aşkın bizi içine düşürdüğü karanlık Karardıkça karardı ışımadı bir anlık Ne bende sabır koydu ne canan da şirinlik

Cahil meylim Ferhat’a kaderim taşa döndü. (164/ 2 )

Âşıklarda mutluluğun kalıcı olmadığını sevgili yüzünden âşığın, bir ömür mutlu olamayacağını Âşık Yavuz, şöyle anlatır;

Âşıklarda mutluluk daim değil anlıktır Mesela sevda en zor oldukça mutludurlar Gönülde ümit yoksa günleri karanlıktır

Âşık Yavuz, eşine, onunla ihtiyarlayacağını, küçük ayrılıkların ayrılık sayılmayacağını şöyle anlatır;

İki de bir yolcuyum diye ayrılık anma. Gidersen çatım çöker şurda-burda olurum. Bu günüme aldanıp huzur bulurum sanma.

Gençlik seninle gider ihtiyar da olurum. (133/ 1 )

Aşk başlığı altında incelenen şiirlerinde Âşık Yavuz, beşeri ve ilahi olmak üzere iki çeşit aşktan bahseder. Beşeri aşk Âşık Yavuz’u ilahi aşka götürür. Şiirlerinin çoğu beşeri aşkla ilişkili olan Âşık Yavuz, genç yaşında başına gelen aşk belasını ve sevgili yüzünden çektiklerini anlatır. İmkânsız bir aşkın elinde yıllarca çırpınan Âşık Yavuz, kendisini bu hale getiren sevgiliyi affetmez. Onla mahşerde görülecek hesabının olduğunu söyler. Zalim sevgiliden ayrılan Âşık Yavuz, hayatının gerçek aşkı olan eşine olan sevgisini de anlatır.