• Sonuç bulunamadı

I. ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE SAMSUNLU ÂŞIKLAR

I.III. Samsun’da Yetişen Âşıklar

3.4. Şiirlerinde İşlediği Konular

3.4.8. Kaderden Şikâyet Konulu Şiirleri

Halk edebiyatında kader sözcüğü yerine felek sözcüğü de kullanılmaktadır. Felek, gökyüzü, dünya, sema, kader, âlem, şans, talih vs. anlamlarında kullanılmaktadır. Halk edebiyatında “Bazı metinlerde; olağanüstü güçleri olan yaşlı bir adam veya acuze olarak tasavvur edilen felek, elinde bulunan çarkı çevirerek, insanların kaderini belirlerken bazen de insanlara özellikle âşık ve şairlere elinden gelen her kötülüğü yapan, sevdiğinden ayıran, gurbet ellere savuran, öç alan, onlarla savaşan bir zalim, can almaya talip bir Azrail’dir.” (Şimşek, 2009: 34)

“Feleğin en çok zikredildiği, sitem ve şikâyetlerin edildiği yer ise halk şiiridir. Hemen hemen bütün âşıkların dilinde felekten şikâyet vardır. Kötü kaderi, zamaneyi, acımasızlıkları içine alan felek, birçok şiirin vazgeçilmez konusu olmuştur. Hayatın güzelliklerinin, olumlu yanlarının Allah’tan geldiğine inanan halk şairlerimiz, başlarına gelen her türlü kötülüklerin, olumsuzlukların, acıların, üzücü olayların müsebbibi olarak feleği görürler. Böylece hemen hemen bütün manzumelerde bir taraftan bahşettiği güzellikler için Allah’a şükredilirken diğer taraftan yaşadıkları olumsuzluklar için feleğe sitem, şikâyet ve beddualar edilir.” (Şimşek, 2009: 37)

Âşık Yavuz da diğer âşıklar gibi felekten, kaderden, bahtından şikâyetçidir. Ömrünün istediği gibi güllük gülistanlık geçmediğinden yakınan Âşık Yavuz, bunun sebebini kaderinin kötü yazılmış olmasına bağlar. Âşık Yavuz, bahtının kötü olmasını da sevdiği kızın kendisine yüz vermemesine ve ona kavuşamamasına bağlar. Sevgilisine Mahinur diye seslenen Âşık Yavuz, bahtının kötü olmasının, onun yüzünden olduğunu şöyle dile getirir;

Dilim varmaz gel sen anlat Mahinur Benim sefil oluşuma ne densin Alın yazım neden sensiz okunur

Bahtımdaki oluşuma nedensin (71/ 1 )

Çektiği dertlerin, sıkıntıların, kötü geçen hayatının sebebinin kul sevmek olduğunu Âşık Yavuz, şöyle ifade eder;

Kul sevdim başıma elem uğrattım. Boşa kürek çektim elim ağrıttım. Bildiğim her ilmi ele öğrettim.

Kara bahtına, kör talihine sevgili yüzünden boyun büktüğünü, ona kavuşmak için kötü geçen ömrüne sevgili yüzünden katlandığını Âşık Yavuz şöyle dillendirir,

Şu kara bahtına boyun büktüren Gözünden sel gibi yaşlar döktüren, Âşık Kul Âşık Yavuz’a hasret çektiren,

Sevdanın karası sen değil misin? (70/ 4 )

Âşıklar, başlarına gelen kötü olaylardan, alın yazılarının kara yazılmış olmasına bağlarlar. Âşık Yavuz’da da bu durum böyledir. Âşık Yavuz, kara yazıya layık biri olmadığını, kaderinin daha güzel olması gerektiğini, yaşadıklarını hak etmediğini şöyle ifade eder;

Layık mı Âşık Yavuz’a bu kara yazı Vuslata koşarken, kesildi hızı Sevilip severken, zalimin kızı

Hiç gönül kapısı kapatılır mı? (22/ 4 )

Bir başka şiirinde de yaşadığı kötü olaylardan bahtını sorumlu tutarak bahtına beddua ettiğini şöyle anlatır;

Ne bir adım çekildi ne sarılmak istedi Özledin mi dedikçe ne olursun sus dedi Ellerin ki mutluluk bizimkisi yas dedi

Bahtımıza beddua ettik amma ne çare (106/ 3 )

Başına gelen kötü olaylardan sorumlu tuttuğu kaderden Âşık Yavuz, kem talih diye bahseder ve kem talihinin ona neler yaptığını şöyle anlatır;

Kem talih çilemizi işlerken nakış nakış Selleri kıskandırdı meylimizde son akış

Âşık Yavuz'da hasret zulmü cananda ürkek bakış. Ayrılırken eridik, bittik amma ne çare. (106/ 4 )

Âşık Yavuz, yüzünün gülmemesini bahtına bağlar. Doğduğundan beri bahtının gülmediğini, kendi gibi birine çatmadığını şöyle anlatır;

Çoğunu güldüren bahtın açığı Doğduğumdan beri çatmadı bana Herkesi dost bilip açtım kucağı

Âşıklar başlarına gelen her olumsuz durumdan kaderlerini sorumlu tutar ve kaderlerinden şikâyet ederler. Âşık Yavuz, sevdiğine kavuşamamasını bile kaderin ona sevdiğini çok görmesine bağlar. Biten aşkından, sevdiğinin vefasızlığından kaderi sorumlu tutar ve kaderden şöyle şikâyet eder;

Âşık Yavuz kader bana çok gördü seni Bozuldu bu bitmez aşkın düzeni. Yaşasam ne çıkar sevdiğim beni.

“Ölü bil” demeni unutamadım. (44/ 3)

İnsanlar, kötü bir olayla karşılaştıklarında, diğer insanların hep mutlu olduğunu sadece kendilerinin böyle kötü olaylar yaşadığını, başkalarının hayatının tozpembe kendilerininkinin kap kara olduğunu sanırlar. Âşık Yavuz da, en büyük acıları sadece kendinin yaşadığını, bu durumun ona feleğin kötü baht yazacağı kişi sırasında olduğundan mı? Yoksa kura çekerek mi? Çıktığını merak eder ve bunu şu mısralarıyla sorgular;

Dert baştan aştıkça bir de yâr yaktı. Derde mi yanayım yâre mi bilmem. En kral acılar hep bana çıktı.

Sıradan mı yoksa kura mı bilmem. (40/ 1)

Hayatımız boyunca yaşayacaklarımızın daha biz doğmadan kaderimize yazıldığını bizim de buna razı olduğumuzu Âşık Yavuz, şöyle anlatır;

Kader deyip geçeriz başa gelen kazayı Dağlar tekin değildir avcılar gezer Ceylan İlahi kudret işte, çekilecek ezayı

Daha biz anamızdan doğmadan yazar Ceylan (139/ 1 )

Tabiattaki her şeyin bir kaderinin olduğunu ve yapacakları şeylerin zamanı geldiğinde olacağını Âşık Yavuz şöyle anlatır;

Mevsimi gelmedikçe ağaçta yaprak solmaz Rabbim istemedikçe ömrün vadesi dolmaz Dünya yalansız olmaz, insan hatasız olmaz

Tabiat kanunu bu, can canı üzer Ceylan (139/ 2 )

Kara bahtını, kör talihini kendi eliyle kader torbasını yırtarak seçtiğini, bu yüzden en harbi dertleri çektiğini Âşık Yavuz şöyle anlatır;

Yırtıp kader torbasını Çekip derdin harbisini Giydiğim aşk urbasını

Çul mu sandın be hey dilber (9/ 1 )

Âşık Yavuz, kaderi gülmeden ömrünün son yıllarına geldiğini, gençliğinde gülmeyen yüzünün ihtiyarlandıktan sonra gülse bir öneminin olmayacağını, hayatı boyunca kaderini güzelleştirmek için hep kaderle güreş tuttuğunu ancak her güreşte kaderin onu yendiğini, ihtiyarladıktan sonra kaderinin kendini yere yatırdıktan sonra kaldırsa bir anlamının olmayacağını şöyle anlatır;

Gülmeyi tatmadan bu yaşa geldim. Bundan böyle yüzüm gülse ne çıkar. Kaderle güreşte hep tuşa geldim.

Kaldırıp sırtımı silse ne çıkar. ( 74/ 1)

Şiirin devamında, gençliği bittikten sonra kaderinin düzelmeye başladığını ancak bu yaşında kör talihin kendisine dünyayı verse bir anlamı olmayacağını tekrarlar;

Coştum gençlik serden göçtükten sonra Taştım son badeyi içtikten sonra Kör talih zamanı geçtikten sonra

Dünya’yı benimle bölse ne çıkar. (74/ 2)

“Halkın muhayyilesinde kişileştirilen felek, kaderi, hatta kötü kaderi belirleyen İlah, bazen de çarkı çeviren bir acuze, olağanüstü gücü olan bir ermiş, kamburu çıkmış bir ihtiyar olmuştur.” (Şimşek, 2009: 35) Âşık Yavuz, feleğin kendine kara yazı yazdığını o yüzden kış mevsiminde başlayan hayatının baharı bile görmeden geçtiğini şöyle anlatır;

Doğduğum gün yağan kar adam boyunu aşmış. Baharı koklamaya başlarken geçti ömrüm. Şans yazan kalemlerin bana siyahı düşmüş.

Aşkın narı tenimi haşlarken geçti ömrüm. (137/ 1)

Âşık Yavuz, şansının kör ve sağır olduğunu o yüzden gelmeyecek sevgiliyi beklerken ömrünün geçtiğini, bahtının açılmasını beklerken ömrünün gelip geçtiğini ve feleğe sitemini bir kez daha şöyle dile getirir;

İşitmedi görmedi şansım kördü-sağırdı. Gelmeyen sevgiliyi beklerken gün ağardı. Çobanın gönlü olsa tekeden süt sağardı.

Yürümeyen bahtımı çüşlerken geçti ömrüm. (137/ 2 )

Âşık Yavuz, sevdiğine kavuşmayı hayal ederken, kara bahtının bir kez daha devreye girerek feleğin onları sadece bir merhaba diyecek kadar bir araya getirmesine şöyle sitem eder;

Kaybettik vuslat için tuttuğumuz ladesi, Bir merhabalık anmış feleğin müsadesi. Haz vermez artık sana, yüzümüzün ifadesi

Yüzünü görmeyeli gülmeyi unutmuşum. (134/ 3 )

Âşık Yavuz, kaderden, felekten, kara bahtından, kör talihinden şikâyet ettiği şiirlerinde bazen bahtının kara olmasını sevgilinin ondan ayrılmasına bağlar bazen de kader yazan kişinin kaleminden ona yazdığı kalemin renginin kara olmasına bağlar. Kara bahtının kendini yaşamı boyunca rahat bırakmadığını hep çile çektirdiğini şiirlerinde rahatlıkla görebiliyoruz.