• Sonuç bulunamadı

Milli Bayramlar

Belgede Bir Ulusalcı Nasıl Düşünür? (sayfa 122-127)

1990’lara kadar yalnızca resmi devlet törenleriyle kutlanan Cumhuriyet bayramları, 1994’te yeni bir döneme geçerek, halkın da içinde olduğu bir coşkuyla kutlanmaya başlandı. Daha önce di-siplinli bir okul töreni, ordunun yıllık bir ritüeli, eski ve sıkıcı bir televizyon programı, belediyeler tarafından düzenlenen ve devlet görevlilerinin katıldığı kutlamalar şeklinde geçen milli bayram günleri halk için bir ritüeli ifa etmekten çok bir tatil günü olarak algılanırdı. Bu sebeplerden dolayı milli bayram kutlamalarını eleş-tiren Derin’e göre kutlamaların niteliği değişmeliydi:

“Stadyumda şiir okunmasına karşıyım. Bu milli duyguyu klasiklikten çıkarıp daha farklı bir şekilde kutlamamız ge-rekiyor. Şiir okumak falan değişmeli artık. Mesela şimdiki yürüyüşler daha anlamlı. Çocukları sabahın köründe kal-dırıp tekdüze kutlamalar yapılmamalı. İnsanların içinden

90 22 Ekim 2007 günü, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okunan İstiklal Marşı sırasında ayağa kalkmayan bir öğrenci bıçaklandı. http://www.bianet.org/

bianet/kategori/bianet/102487/ege-universitesinde-linc-havasi

122

Bir ‘Ulusalcı’ Nasıl Düşünür?

gelerek kutlaması lazım. Şu an ben milli duygular hisse-diyorum bayramlarda ama lisedeyken hissetmiyordum, zoraki geliyordu. Tarih dersleri berbat, gerçekleri anlatmı-yorlar kesinlikle. Bence o duygular çocuklara daha duygu-lu tarih dersleriyle yerleştirilmeli.” (Derin, 26, Bostancı)

Bayram kutlamalarının tarzından rahatsız olan Cüneyt de, milli bayramları daha anlamlı hale getirmek için önerilerde bu-lunuyor:

“Eskiden bando takımındaydım, daha sonra bir şey yapma-dım. Fazla bir şey ifade etmiyor. Beğenmiyorum, çok resmi ve soğuk artık bayramlar. O günle ilgili bir çalışma yapıl-sa, konferans verilse daha iyi olur. Bu durumdan muzdarip olan insanlar için yardım kampanyaları düzenlenebilir. Ar-tık laf yeter, icraat gerekiyor.” (Cüneyt, 21, Çapa)

1994’te Refah Partili yeni belediyeler Cumhuriyet Bayramı kutlamaları düzenlemeyi reddedince, seçimle değil devlet tara-fından tayin edilerek görev yapan valiler, durumdan vazife çı-kararak büyük kutlamalar düzenlemeye karar verdiler. Büyük şirketlerin de finansal desteğini alan İstanbul Valiliği, Taksim’de Türkiye’nin popüler şarkıcılarından otuzunun yer alacağı bir halk kutlaması organize etti. Seçilen şarkıcılar, Sezen Aksu, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Muazzez Abacı devlet ide-olojisini temsil etmekten ziyade, hemen her kesimden insanın sevgisini kazanmış, halkı meydanlara çekecek güçte isimlerdi.91 Medya, organizasyona büyük ilgi gösterdi ve kutlamayı “halkın cumhuriyete sahip çıkması” şeklinde yorumladı.92

Zizek, gündelik hayatın alışılagelmiş pratiklerinin, yara-tacağı olumlu ve olumsuz sonuçlarının bilinçte devam ettiğini

91 Yashin, 2002, s. 151.

92 ATV Ana Haber Bülteni, 29 Ekim 1994.

Milli Değerler

123

söyler. Saçma da olsa bireylerin, eylemlerinin farkında olarak onları yapmayı sürdürdüğünü savunur. İrrasyonel görünen bu denklemde davranışın sürmesini sağlayan “inanç”tır.93 Sebebi bilinmeden yapmaya devam edilen ritüeller, bir süre sonra ina-nılır hale gelir. Türkiye’de asker uğurlama törenlerine katılanlar, damarlarından kan akıtıp bayrak yapanlar ve milliyetçi ritüel-leri uygulayan kişiler, Zizek’in paradigmasına göre “inanan”ları oluştururlar.

Helin ve Selçuk’a göre ise bayramların kutlanış biçimleri, onlarda oluşan milli hisleri etkilemiyor:

“Bazen törenlere katılıyorum kendi muhitimdeki. Belediye başkanı konuşma yapıyor, okullar geliyor, askeriye geli-yor. Muhtemelen daha çok veliler geligeli-yor. Ben tatile bile gitsem onu hissediyorum.” (Helin, 30, Üsküdar)

“Milli bayramlarda eskiden bayrak sallardım. Şu anki şart-larda daha duygulu geçiriyorum. Çünkü bir şeyleri kay-betme tehlikesi içindeyiz. Bence bayrak zaten her zaman anlamlı. Herkes için anlamlı.” (Selçuk, 31, Bostancı)

Milli bayram kutlamalarını rejim tehdidine karşı bir araç olarak gören ve kaybetme tehlikesinden dolayı daha anlamlı ge-çiren Selçuk’un aksine, Nihal milli bayramlarda dinî bayram-lardaki gibi bir duygu arıyor ve bulamamanın hayal kırıklığını yaşıyor:

“Çok bir şey hissedemiyorum. Bu ritüeller bende çok etki yapmıyor, sadece tatil olduğu için seviniyorum. Ama dinî bayramlar farklı. Daha ailece toplanılıyor, uzaktakiler ge-liyor. Bir samimiyeti, bir hoşluğu var, daha özel.” (Nihal, 27, Avcılar)

93 Slavoj Zizek, The Sublime Object of Ideology. (London and New York: Verso, 1995), s.37.

124

Bir ‘Ulusalcı’ Nasıl Düşünür?

Milli değerler, bireyi bir ülkeye ya da grubu bağlayan bir zi-hinsel yapıya işaret eder. Bu değerlerin ne oldukları ve içlerinin nasıl doldurulduğu kişiden kişiye değişmekle birlikte, genel bir değer sisteminden de söz edilebilir. Milli değerler, milli sosyali-zasyon sürecinde yani içinde yaşadığımız toplumda millet fikrine hangi erdemlerin yüklendiğini, örneğin “iyi bir Türk” olmak için nasıl olmamız, nasıl düşünmemiz inanmamız ve davranmamız gerektiğini öğrendiğimiz süreçte şekillenir. Bu süreç, farklı araç-larla milli duyguları, inançları ve kavrayışları şekillendirir. Eğitim sürecinde Türk olduğumuz için “doğru, çalışkan” olduğumuzu ve “ülkü”müzün ortak ve tek olduğunu öğreniriz; bir televizyon programında Türklüğe ilişkin eleştirel bir yaklaşımı duyan aile-mizin tepkilerini izleriz; asker uğurlama törenlerinde milletimiz için ölmeyi göze almanın erkek olmanın zorunlu koşulu olduğunu hissederiz.94 Tüm bu değerler, bireyler tarafından deneyimlendik-çe ve paylaşıldıkça daha önemli hale gelirler. Duygular ve değerler birleşerek amaçlara dönüşebilir, yüklendikleri anlamlar sayesinde milliyetçiliğin yapıtaşlarından birini oluştururlar.

94 Melek Göregenli, “Bir Ayrımcılık İdeolojisi Olarak Milliyetçilik”, Milli Halle-rimiz, Yurttaşlık ve Milliyetçilik: Farkında mıyız? içinde, Yayına hazırlayanlar, Nil Mutluer, Esra Güçlüer, ( İstanbul: Helsinki Yurttaşlar Derneği), 2008, s.80.

Tabular

J

ames G. Frazer ve Sigmund Freud’un çalışmalarıyla popüler hale gelen tabu kavramı daha çok ilkel topluluklarda rast-lanan inanç sistemlerini ve bunlara dayalı yasalar dizisini anlatmak için kullanılıyordu. Frazer ve Freud’a göre tabu kavra-mının temelinde dinî olmayan bir kutsallık anlayışı yatıyordu.

Tabu sayılan nesne ya da kişilere bu dünyanın ötesinde aşkın bir güç atfediliyor, bu güç çoğu zaman doğaüstü güçlerle ilişkilen-diriliyordu. Toplumu oluşturan bireylerden beklenen, kutsalda olduğu gibi bu gücü sorgulamadan kabullenmeleriydi.

Kutsal olana yaklaşmak, dokunmak, onunla herhangi bir bi-çimde ilişkiye girmek ancak belirli koşullar altında, belirli ritüel-ler izlenerek mümkün olabilirdi. Bu kuralların ihlal edilmesi yani tabunun çiğnenmesi, cezalandırılmayı gerektiriyordu ve bazen bu ceza ölüm bile olabilirdi.95

Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’de sekülerizm ve mo-dernite ile ilgili yapılan çalışmalar, genel olarak modernist ve tarihsel bir yörünge izler. Bu yörüngede, din ve sekülerizm, ge-lenek ve modernite arasındaki ayrım normalleştirilmiştir.96 Mis-tisizm/rasyonalite karşıtlığını doğal kabul eden bu yaklaşımla Türkiye’de sekülerizm, modern sosyal teorinin faydalandığı kla-sik tarih anlatımını yeniden üretmiştir. Varsayıma göre, Türk

95 Umut Özkırımlı, “Türkiye’de Gayrı Resmi ve Popüler Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Milliyetçilik, Cilt 4, ( İstanbul: İletişim Yayınları, 2002), s. 706.

96 Şerif Mardin, The Genesis of Young Ottoman Thought: A Study in the Mo-dernization of Turkish Political Ideas, (Princeton: Princeton University Press, 1962).

126

Bir ‘Ulusalcı’ Nasıl Düşünür?

milli tarihi, dinden ilme uzanan lineer bir düzlemde gelişerek ilerlemiştir. Sekülerizm, kendine gönderme yapan kavramlarla çalışılmış ve “modernite”, “rasyonalite” ve “demokrasi” gibi tü-rev kavramlarla ilişkilendirilmiştir.97

Belgede Bir Ulusalcı Nasıl Düşünür? (sayfa 122-127)